| Konu: | Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 103 |
| Tarih: | 15.06.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ABDUL AHAT ANDİCAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aralık ayında Meclise getirilip daha sonra geri çekilen, doktorların özlük haklarıyla ilgili bir teklifi görüşüyoruz. Çekilen yasa teklifinin görüşmeleri sırasında teklifin sadece doktorları kapsadığı, eczacılar, hemşireler vesaire olmak üzere sağlık sistemimizde olan yaklaşık 39 grubu kapsamadığı eleştirilerini yapmıştık. Ne yazık ki şimdi önümüze konan teklif yine sadece tıp doktorlarını ve diş hekimlerini kapsamaktadır.
İYİ Parti olarak komisyon görüşmeleri sırasında eczacılara, hemşirelere ve diğer sağlık çalışanlarına en azından seyyanen bir ödeme yapılması teklifini verdik fakat reddedildi. Benzer şekilde, geri çekilen teklifte doktorların emeklilik ve ek ödemelerine yönelik düzenlemelerin yeterli olmadığını, maaşlarında da iyileştirmeler yapılması gerektiğini söylemiştik. Ne yazık ki bugün tartıştığımız, görüştüğümüz teklifte de böyle bir düzenleme yapılmamıştır yani çok cüzi, birkaç yüz lirayla sınırlı iyileştirmeler yapılmıştır.
Şimdi, yasa teklifi baştan aşağı maddi düzenlemelerle alakalı. Dolayısıyla mecburen para konuşacağım, mecburen rakamlar vereceğim. İlk teklifte, pratisyen doktorların emekli maaşlarında 4.710 lira, uzmanlarda ise 5.415 lira iyileşme yapılmaktaydı. Önümüzdeki teklifte ise pratisyenler için 1.648 TL, uzmanlar için ise 2.119 TL teklif edilmektedir yani çekilen yasa teklifindeki rakamların yaklaşık üçte 1'ine indirilmiştir. Sayın Bay Nebati'nin ifadesiyle, Türk lirası dibe vurduğu için ve bu ülkede artık iki para birimi kullanıldığı için bu konuyu bir de dolar cinsinden gündeme getirmek istiyorum. İlk teklifi kabul ettiğimizde dolar 12 liraydı, şimdi 17 lira; bu durumda, pratisyenlere aralıkta önerilen toplam rakam 392 dolarken şimdi 97 dolar önerilmektedir yani dörtte 1, uzmanlar için önerilen ise 451 dolar iken şimdi 124 dolar, yine dörtte 1'e yakın. Bu, emekli maaşları için yapılan "sözde" iyileştirme, ek ödeneklerde yapılan iyileştirme ise birkaç yüz lirayı geçmiyor.
Şimdi, Sayın Bakana -kendisi burada yok ama- sormak istiyorum: Bu mudur, pandeminin ön cephesinde fedakârane mücadele eden, Mecliste alkışlattığınız doktorlara verdiğiniz kıymet? (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Dağ, fare doğurdu; tam bir fiyasko, tam bir aldatmaca, tam bir göz boyama.
Aralıkta ilk teklif görüşülürken AKP'li milletvekili arkadaşlarımız "Doktorlar bir validen daha fazla maaş mı -emekli maaşı manasında- alacak? Bu miktarlar verilirse bürokratik hiyerarşi bozulur, zaten bunlar için yeterince kaynak da yok." diyerek yeri göğü inlettiler, Hükûmet teklifi geri çekti. Şimdi size bazı rakamlar verip Sayın Bakana bazı sorular soracağım. Kamuda çalışan hekimlerin, bazı istisnalar dışında, tamamının eline geçen aylık genellikle -maaş, performans vesaire- 8 ile 17-18 bin lira arasında değişiyor. Bugün Türkiye'de bir üniversite profesörünün aldığı maaş 18 bin liradır arkadaşlar. Peki, bugün Türkiye'de TÜRK-İŞ'in yayınladığı 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırı ne kadardır? Biliyorsunuz ama hatırlatayım, tamı tamına 19 bin 602 lira. Buradan şunu söylersek doğru olur, doğru bir yargı olur: Yani bugün Türkiye'de kamuda çalışan doktorların neredeyse tamamına yakını, yoksulluk sınırının altında bir ücret almaktadır. Tabii, diğer grupları, eczacıları, hemşireleri, sağlık teknisyenleri vesaire onları saymıyorum bile.
Değerli arkadaşlar, şimdi, Sayın Bakana bir soru yöneltmek istiyorum: Sağlık Bakanlığında ayda 60 bin lira maaş alan görevli var mıdır? Var mıdır? Evet, vardır. İl sağlık müdürü atanan bir profesör bu maaşı alır, doçentse 52 bin lira, uzmansa 40 bin lira, pratisyen hekimse 29 bin 800 lira alır. Bir de sağlık müdürlüğü başkanlığı diye bir kadro var, bu kadrolara atanan profesörler, doçentler 49 bin lira, uzmanlar 39 bin lira, pratisyenler ise 30 bin lira civarında maaş alıyor. Liste başkan yardımcıları, başhekimler filan diye uzayıp gidiyor; zamanımız yok, onun için ayrıntıya girmeyeceğim.
En ilginci de hekim olmayan başkan ve başkan yardımcıları; hekim olmayan başkan ve başkan yardımcıları. Bu kadrolara doktor olmayan, herhangi bir meslekten yani yeni mezun bile olsa şahıslar atanabiliyor. Bunlara ödenen aylık ücret 21 bin 643 TL yani bu ülkede üniversite profesörlerine ödenen 18 bin liralık maaşın üzerinde. Daha da ilginci, bu kadrolara, AKP'nin il teşkilatlarında görev alan partililerin atanıyor olması. Cumhuriyet Halk Partisi Kütahya Milletvekili Fazıl Kasap arkadaşım, bu nitelikteki atamaları isim isim tespit etmiş; burada verdiğim rakamları benimle paylaştığı için kendisine ayrıca teşekkür etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bütün bu rakamları vermemin amacı, bu görevlilere ödenen bu ücretleri tartışmaya açmak değil; amacım, aralık ayında getirdiği yasa teklifini "Bürokratik hiyerarşiyi bozuyor ve bütçede kaynak yok." gibi nedenlerle geri çeken Sayın Bakana şu soruyu sormak: Bakanlık bünyesinde görevlendirdiğiniz parti elemanlarına, partili elemanlara verdiğiniz 60 bin, 52 bin, 41 bin, 30 bin gibi maaşlar, bürokratik hiyerarşiyi bozmuyor ama doktorlara, üstelik de emekli olanlara vereceğiniz 4-5 bin lira, hiyerarşiyi mi bozuyor? Neymiş efendim "Valiler kadar ücret mi alacaklarmış?" Bu yorumu yapıp 4-5 bin lira zammı çok gören milletvekili arkadaşlara şunu hatırlatmak istiyorum: Lojmanda oturup devletin verdiği şoförü ve aracı kullanan bürokratlarla böyle bir mukayese yapmamak lazım. O zaman verin her doktora bir lojman ve şoförlü araba, onlar da zam istemesinler.
"Bu iyileştirmeler için kaynak yok." safsatasına gelince... Türkiye'de toplam hekim sayısı 185 bin civarındadır arkadaşlar. Bunların 101 bin kadarı kamu kurumlarında görevlidir. Eğer Hükûmet, aralık ayında getirdiği yasa teklifini geri çekmeseydi yapılacak zammın bir yıllık miktarı 6 milyar lira civarında olacaktı. Şimdi önümüzdeki teklife göre bir yılda ödenecek miktar 2 milyar lira olacak yani 4 milyar bir fark için kaynak olmadığı söylenmiştir. Şimdi, Sayın Bakana sesleniyorum: Allah'tan korkun. Doları 12 liralarda sabitleyebilmek için çıkardığınız kur korumalı mevduat sistemiyle sadece altı ayda hazineye 150 milyar lira bir yük getirdiniz, şu anda konuştuğumuz rakam onun yüzde 2,5'i bile değil. Bir yılda 4 milyar lirayı pandemi döneminde Mecliste alkışlattığınız sağlık çalışanlarına çok görüyor, onların yoksulluk sınırının altında yaşamasına izin veriyorsunuz ama o rakamın 42 mislini altı ayda bankada mevduatı olan zenginlere aktarabiliyorsunuz gözünüzü hiç kırpmadan. Ne diyelim, buna ne diyeceğiz? Yazık olsun sizlere demekten başka söylenecek bir şey var mı?
Sayın milletvekilleri, bugün, ülkemizde ikinci bir pandemi olayı yaşanmaktadır. Nedir bu pandemi? Sağlıkta şiddet pandemisi. Ne yazık ki bu pandemi, AKP iktidarının başlatıp büyüttüğü ve bugünlerde artık pandemi hâline dönüştürdüğü bir olaydır. Bu süreçte başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanları ve akademisyenler itibarsızlaştırılmış, maddi menfaat düşkünü, çıkarı olmadıkça hizmet vermeyen bir kesim olduğu algısı halkta yaratılmaya çalışılmıştır.
Sayın Erdoğan'ın 2005 yılındaki bir konuşmasını hatırlatmak istiyorum sizlere, buradan okumak istiyorum kelimesi kelimesine: "Ben doktora iğne yaptırmam ama hemşireye yaptırırım çünkü hemşirenin pratiği yoğun, bir yoklar damarı bulur ama doktor bulamaz, icabında felç de edebilir." Ya, değerli arkadaşlar, bu sözleri kahveci Mehmet Efendi kahvede okeye dönerken ya da tavla oynarken söylese problem yok ama bir ülkenin Başbakanı söylüyor, o ülkenin doktorlarını bilgisizlikle, beceriksizlikle suçluyor. Böyle bir şey var mı, olabilir mi? Sayın Erdoğan, Danıştaydan defalarca dönen tam gün yasasının dayatıldığı bir dönemde meydanlarda şunları söylüyor: "Sabahın erken saatlerinde hastaneye giderdik muayene olmak için, elimize numaralar verilirdi. Sıra gelene kadar gün doğardı, ertesi gün devam. Sıra gelirse doktor efendi -doktor efendi- derdi ki: 'Muayenehaneme gel.' Bunları yaşadık. Muayenehaneye giderdik, muayenehanenin tabii, bedeli var, para olmadan olmuyor bu işler." Bunu nerede söylüyor? Bir miting alanında söylüyor. Vatandaşa doktorları yuhalatıyor, yuhalatıyor!
ÇETİN ARIK (Kayseri) - Yazıklar olsun!
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) - Evet, arkadaşlar, bir ülkenin Başbakanı miting meydanında bir ülkenin doktorlarını yuhalatıyor, halk nazarında onları itibarsızlaştırıyor, vatandaş ile doktor arasına nifak tohumları seriyor. Peki, bu halk dalkavukluğunu, bu popülizmi niçin yapıyor? Alacağı üç beş oy uğruna.
Aynı dönemde, sözde sağlıkta dönüşüm yapma iddiasında olan Sağlık Bakanının bu ülkede yaratılan doktor düşmanlığı ortamına büyük katkıları var, onu da hatırlamamız lazım. Anayasa'nın vatandaşlara, çalışanlara verdiği yasal haklar çerçevesinde acil servislerdeki hizmeti aksatmadan, kesintiye uğratmadan iş bırakma eylemi yapan, yürüyüş yapan sağlıkçıları "Ergenekon'un sözcülüğünü yapan bir kısım insanlar" olarak tanımlıyor bu Bakan. Bununla da yetinmiyor, sağlıkçıların iş bırakma eylemi, protestosu sırasında "Tek bir kişi mağdur olursa kendilerini savcılığa veririm." diye tehdit ediyor, mağdur olduğunu ileri süren insanların yargı yoluna gitmeleri konusunda Bakanlık olarak destek vereceklerini söylüyor; sanki Adalet Bakanı! Yani anayasal bir hakkın kullanımı döneminde olayı suhuletle yönetmesi gereken bir Bakan, yangına benzin döküyor, sağlıkçıları toplum nazarında "ideolojik düşmanlar" olarak ilan ediyor. Buna benzer birçok başka örnek verebilirim ama vakit yok.
Bu arada, sırası gelmişken, bu, eski bakanın ifadesi yani sağlıkçıları "Ergenekoncu" olmakla suçlaması ifadesi... Benim Türk milletinin bir ferdi olarak uzun yıllardan beri içime dert olan bir konuyu da araya sıkıştırmak istiyorum parantez açarak: Değerli milletvekilleri, dünyada bütün milletlerin, eski medeniyetlerin doğuş ve türeyiş efsaneleri vardır; bu efsaneler, millet olma bilincinin önemli bir yapı taşıdır. Milletler, tarihin köklü bir medeniyeti olduklarını ispatlayabilmek için bu efsaneleri titizlikle korurlar ve nesilden nesle aktarırlar. Ne yazık ki, Türk milletinin yeniden doğuş efsanesi olan Ergenekon, bu iktidar döneminde kumpas davalarıyla özdeşleştirilerek itibarsızlaştırılmıştır, yozlaştırılmıştır. Böylece Türk tarihine, Türk kültürüne ve Türk kimlik bilincine karşı büyük bir ihanet gerçekleştirilmiştir. Günümüzde genç nesiller "Ergenekon" denince, biraz önce sözünü ettiğim Türk'ün yeniden doğuş efsanesini değil, ne yazık ki söz konusu kumpas davalarını hatırlamaktadırlar. Yani şimdi, kimse ortaya çıkıp da "Bu, FETÖ'cülerin işiydi; FETÖ'cüler bunu yaptılar." diye savunma yapmaya falan kalkmasın arkadaşlar. Bizzat Sayın Erdoğan "Ben bu davaların savcısıyım." diyerek İslamiyet öncesi Türk tarihini yozlaştırma ve yok etme planının bir parçası olan bu süreci bir anlamda meşrulaştırmıştır. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) İYİ Parti iktidarında bu ihanetin izlerini sileceğimizi söyleyerek parantezi kapatıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün ülkemizden dış dünyaya çok ciddi sayılarda hekim ve hemşire göçü başlamıştır. Bunun nedeni, AKP iktidarının dünyadaki gelişmeleri doğru okuyamamasıdır. Başta Almanya olmak üzere Batı dünyası, son on yıl içerisinde yaşanan pandemilerden gerekli dersi çıkarmış ve sağlık sektörünü "stratejik bir sektör" olarak tanımlamıştır. Bir süredir nitelikli sağlık çalışanlarına kapılarını açmış durumdadırlar. Böylece 600 bin, 700 bin, 1 milyon euroya yetiştireceği bir doktor yerine ayda 5-6 bin euro vererek doktorları ithal etmektedir ve böylece altyapılarını güçlendirmektedir.
Peki, neden dış dünyaya bir hekim göçü yaşanıyor? Arkadaşlar, biraz önce konuştuk; yoksulluk sınırları altında yaşatan maaşlar ve özlük hakları konusu önemli bir faktördür, on yıl öncesinin siyasal söylemleriyle başlayıp bugün artık neredeyse sıradan bir gerçeklik hâline, pandemi hâline dönüşen sağlıkta şiddet olayı bir faktördür. Sağlıkta hizmeti nitelikle ve kaliteyle değil, nicelikle ölçen Adalet ve Kalkınma Partisi yönetiminin "ne kadar çok hasta bakarsan, ne kadar çok ameliyat yaparsan o kadar ödeme alırsın" anlayışıyla gündeme getirdiği, doktorları tüketen, hastaları da memnun etmeyen performans uygulaması bir faktördür. CİMER'e yapılan en sudan şikâyetleri bile incelemeden kurumlara gönderen, o kurumların da "Cumhurbaşkanlığından geldi." diyerek hemen malpraktis davalarına dönüşecek hâle getirmeleri bir başka önemli bir faktördür.
En önemlisi, "Biz hastaneleri yeni mezun asistanlarla yönetiriz." diyen zihniyettir arkadaşlar; en önemlisi, sakat zihniyettir. Bu sakat zihniyetin eskilerin deyimiyle mücessemleştiren, günümüz ifadesiyle de somutlaştıran ifadesi ise Sayın Erdoğan'ın "Giderlerse gitsinler." sözüdür. Kendi ameliyatı için tam gün yasasını delerek en nitelikli doktorları arayan, buna karşın millete yeni mezun asistanların yeterli olacağını söyleyen bu zihniyete karşı ne diyebilirsiniz? Varsa bir söz lütfen bana söyleyin. Cumhurbaşkanı, yasal olarak korunuyor, söylenecek çok şey var ama buradan ancak şunu söyleyeceğim: "Giderlerse gitsinler." diye önemsizleştirdiği, itibarsızlaştırdığı sağlık camiası, önümüzdeki seçimlerde, sandıklarda en güzel cevabı verecektir arkadaşlar. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bu yasa teklifinde iktidarın nitelikten çok, niceliği yani kaliteden çok sayıyı, sayıları önemsediğinin bir başka kanıtı daha vardır. Üniversite öğretim üyeleri için döner sermayeden alacakları üst sınır belirlenirken tıp fakültesi öğretim üyeleri "gelir getiren bölümlerde çalışanlar-gelir getirmeyen bölümlerde çalışanlar" diye ayrılmışlardır ve gelir getirmeyen bölümlerde çalışanlara verilecek olan üst sınır, gelir getiren bölümlerde çalışan asistanlarınkine eş değerdir. Şimdi, arkadaşlar, anlayışa ve yaklaşıma bakın, vicdanınıza, mantığınıza, zihniyetinize bırakıyorum. Değerli arkadaşlar, tıp fakültelerinin temel görevi; hasta bakmak değildir, hekim yetiştirmektir, doktor yetiştirmektir. Eğer siz bu hizmeti veren bölümlerdeki öğretim üyelerine aşağıdan bir sınır tespit ederek "Benim için senin yaptığın işin hiç önemi yok." derseniz, ondan sonra onlardan nitelikli doktor yetiştirmesini bekleyemezsiniz arkadaşlar. Bu konuda İYİ Parti olarak Komisyonda bir iyileştirme önergesi verdik fakat iktidar milletvekilleri tarafından reddedildi.
Birkaç cümle de şehir hastaneleriyle ilgili etmek istiyorum, çok konuşuldu, çok şey yapıldı fakat olumsuzlukları sıralamayacağım tekrar ama bir şey söylemek istiyorum. İktidar, artık bir kara delik hâline dönüşen şehir hastaneleriyle ilgili programını geri çekti; çaktırmadan, üstü böyle kapalı vaziyette. 2020 yılı bütçesinden itibaren artık şehir hastanelerini kendilerinin yapacağını, kamunun yapacağının ilan etti çünkü arkadaşlar, bu şehir hastanelerinin 17.500 yatağı var ve bu yılın bütçesinde 115 milyarlık sağlık bütçesinin 24 milyarını bu 17.500 yatağa ayırmak durumundalar, yüzde 20'sini ve bu kara delik her yıl biraz daha büyüyor. Bakanlık bunun farkına vardı çünkü para yok, para yok. Burada, bakın, Bakanlığın değil bu iktidarın hastanelerle ilgili en önemli yanılgısı diyeceğim artık veya yanlışı şu oldu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) - Zannettiler ki şehir hastaneleri de köprü gibidir, yol gibidir, geçit gibidir. Hayır, arkadaşlar, köprüyü, yolu vesaireyi inşa edersiniz, ondan sonra sadece bakım ücreti ister, o da küçük bir şeydir ama hastaneler öyle değil. Dinamiktir, her yıl harcamalarınız artar ve beş yılda bir teknoloji değişiyor, sağlık teknolojisi, ona ödeyeceğiniz para da artar; işte, üç yıl içerisinde bu oldu. Dolayısıyla, bu kara delik Bakanlığı geri adım atmaya getirdi ama ne var ki 2044 yılına kadar bunun ödemelerini yapmaya devam edeceğiz.
Son söz olarak Sağlık Bakanına sesleniyorum. Bu yasayı derhâl geri çekin, bütün sağlık çalışanlarının insanca şartlarda yaşamasını sağlayacak kapsamlı bir yasal düzenleme yapın. Sağlık çalışanlarını yoksulluk sınırının altında yaşamaya ve çalışmaya mecbur etmeyin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Yirmi dakika söz verdim, 2'nci defa ilave olmaz ki Sayın Andican.
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) - Hayır, son cümlem efendim, izin verin.
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) - Eğer düzenleme konusunda, kaynakların bütçeye yük olmadan nasıl bulunacağı konusunda çözümleriniz yoksa İYİ Parti olarak bu konuda yardımcı olmaya hazır olduğumuzu söylüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)