| Konu: | Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 103 |
| Tarih: | 15.06.2022 |
HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 54 milletvekili tarafından verilen bir teklif var, sıra sayısı 337, yasama bunu konuşacak. Yüz binlerce insan "Sağlık alanında neler olacak?" diye düşünüyor ve sağlık çalışanları -başta hekimler- ve emek kısmında çalışanlar bugün görevde, kendileriyle ilgili nasıl bir karar alınacak bunu merak ediyorlar.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda, 54 kişinin teklif verdiği kısımda 4 kişi oturuyor, 5 kişi de Bütçe Komisyonu sıralarında. Yasa böyle yapılmaz, yasa böyle hazırlanmaz; yaptığımız zaman "mış" gibi olur. Usul tartışıyoruz, işte, "usul" dediğimiz olay bu.
Ne oldu? 1 Aralıkta Sağlık Bakanı şöyle bir "tweet" attı: "Bütün sağlık çalışanlarına müjde. Hak ettikleri ve toplumun hak ettiği ücret düzenlemesiyle ilgili en kısa zamanda yüce Mecliste düzenleme yapılacak." 5 siyasi parti ihdas üzerine bir düzenleme yaptılar; kuliste oturdular ve maddeyi düzenlediler. Buraya getirilip -özellikle sağlık çalışanlarından olan hekimler, diş hekimleri olmak üzere- bu düzenleme oylandı, kabul edildi ve ikinci gün "Meclis tekrar toplasın." denildi çünkü Türkiye'nin birçok yerinden şu ses çıktı: "Sağlık hizmeti sadece hekim ve diş hekimlerinden oluşmuyor, diğerleriyle ilgili bir düzenleme yapılırsa iyi olur." Ve gerçekten sabahleyin herkes "Bununla ilgili ne olacak?" diye merak ediyordu. O dönem konuşulan madde, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığıyla ilgili bir torba yasayla ilişkiliydi, madde geri çekildi. Ne dedi iktidar geri çekmesinin gerekçesinde? "Biz hem daha iyi yapacağız hem de diğerlerini kapsayacak." Aralık, şu anda biz Haziranın 15'indeyiz. Aralıkta dolar 13 lira, yakıt, benzin 11 lira, enflasyon yüzde 37, altın 700 lira. Ve bugüne geldik, daha mı iyi? O günden yüzde 50 daha aşağıda. Yaşam pahalı mı? Pahalı. Hayat pahalılığı artmış, alım gücü azalmış, o gün verdiğiniz ücretin daha azını veriyorsunuz ve o gün verdiğiniz hakların bir kısmını geri çekiyorsunuz. Bunun neresi yasama? Bunun neresi usul?
Bir diğer usul, ya Mecliste nasıl ki 54 imza sahibinden 4 kişi buradaysa... Mecliste gazeteciler haberi alıyorlar, "Son dakika... Flaş haber..." diye duyuruyorlar. Flaş, flaş, flaş haber! Nedir? "Hekim ve diş hekimlerinin maaşlarını düzenleyecek; sağlıkta müjde." Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim, bize gelmemiş. Habip Vekilimiz burada, aradım "Daha düşmemiş." diyor, gazetelere düşmüş haber. Sonra, konuştuk, Plan ve Bütçeye gelmiş, Plan ve Bütçe Komisyonu ilk defa -bütün itirazlarımıza rağmen- ne yapmış? Tali komisyon olan Sağlık Komisyonuna göndermiş; olması gereken bu. Sağlık Komisyonuna gitmiş, Sağlık Komisyonu normalde perşembe toplanacak, "Hayır, çarşamba toplanalım, acil, bunun ihtiyacı var." Plan ve Bütçe Komisyonu 13.30'da toplanacak cuma günü "Hayır, acil, sabah 10.30'da toplanalım." Nedense iktidar bunu söylediğinde acil toplanıyoruz; yasanın, getirilen teklifin noktası, virgülü değişmiyor. Sadece hekim ve diş hekimi mi? Niye eczacı yok? Niye veteriner hekim yok? Niye hemşire yok? Niye sağlık memuru yok? Niçin bunlarla ilgili düzenleme yok? Niçin geri adım atılmış? "İtiraz var, birilerini ikna edemedik." Ya, bunu, yasayı hazırlayan vekil nerede söylüyor? İtiraz var... Bu itiraz, bu sihirli el, bu dokunulmaz erk kimmiş? O zaman bu yasayı bu Parlamento mu yapıyor? Hayır.
Sağlık Komisyonu Başkanı diyor ki: "Tümüyle size katılıyorum. Ben Recep Akdağ olarak sizin dediklerinize katılıyorum ama burada yapamayız, ben Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanını arayayım." Ya, Meclisteki yasa çıkartma, başkanlar arasında paslaşma mıdır? Hayır. Yasa teklifini ilk veren Sayın İsmail Bey burada "Ben İsmail Tamer olarak katılıyorum size ama böyle." Yasa böyle mi hazırlanır? Bu sihirli yer neresi, bu sihirli güç ne ki hazırladığı taslakta bir nokta, virgül değişmiyor. İşte, yasama böyle yapılmaz, yapıldığı zaman "mış" gibi olur. İşte, o zaman... Bu 54 imza sahibinden 4 kişi bile içeride yok ama binlerce insan bir haber bekliyor.
Peki, "Sağlıkta dönüşüm, dönüşüm, dönüşüm..." "Flaş..." diye duyurdunuz. Asıl flaş haber dündü. Bir haber; bugün, 15 Haziranda. İlk defa 11 artı 2 tane birbirine uzak olan hekim örgütleri, sağlık emek örgütleri Mecliste bir açıklamada beraber, muhalefet olarak dediler ki: "Greve gidiyoruz, artık dayanamıyoruz." Ama asıl flaş haber neydi biliyor musunuz? Dün, Ankara'da Sağlık Bakanlığının önüne bir ambulans şoförü ambulansıyla gitti; flaş haber oydu, sağlıkta dönüşüm oydu! Uçakla yurt dışından hasta getirmek değil, Ankara'nın içinde, üç saat boyunca gittiği hastanelerde bir kanser hastası için yer bulamamış ve ambulansı çekiyor Sağlık Bakanlığının önüne, oksijen tüplerini açıyor "Ben dayanamıyorum, tükeniyoruz. Bir hastaya yer bulamıyorum." diyor. Hasta akrabası mı, yakını mı? Hayır. Ambulans şoförü kendi yaptığı kutsal iş için, olması gereken iş için, hastaya yer bulamadığı için -hasta Hakkâri'den, Batman'dan gelmiyor, Ankara'nın göbeğinde- "Bakan gelecek." diyor ve en sonunda araya polisler, bir kısım insanlar girip Bakanla görüşülüyor ve hastaya Ankara Şehir Hastanesinde yer bulunuyor, önce de "Samsun'a gönderilecek." diye... Sağlıkta dönüşüm budur!
Sağlıkta dönüşüm, katkı payı almaktır; sağlıkta dönüşüm, ilaç olmamasıdır; sağlıkta dönüşüm, beş dakika, on dakikada muayene ol diye üç ay, dört ay sonraya randevu almaktır, hekime gittikten sonra ultrason için beş ay sonraya gün almaktır, ameliyat için gittiğinde "Malzeme yok." demektir; sağlıkta dönüşüm "Biz yapamıyoruz, özele git." demektir; sağlıkta dönüşüm, üçüncü basamak dediğiniz Dicle Üniversitesinde, Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesinde, yeşil kartın en çok olduğu -Kürt illeri, güneydoğu, doğu, ne derseniz- illerdeki hasta kemoterapi ilacı olmadığı için üniversite hastanesine veya Gazi Yaşargile gittiğinde Dicle Üniversitesinde "Bizde ilaç yok, Diyarbakır'dan Batman'a git." demektir. Getirdiğiniz sistem bu, dönüşüm bu! Sağlıkta dönüşüm, özele gidip yüzde 200 değil, binlerle ifade edilen rakamlarda para istenildiğinde, o para için gidip bankadan kredi çekenlerin sorunudur. Peki, nedir dönüşüm bu yurttaş açısından? Sağlıkta dönüşüm, kapısında çalışan ambulans şoföründen en üsttekine kadar, profesöründen en uzak birimde çalışan aile hekimine kadar şikâyetçi olup yurt dışına gitmek için çaba harcamaktır! Bu ülkede bu sorunları dile getirdiği için doktorlara "Gidiyorsanız gidin, biz özelden getiririz." demektir. İşte, siz böyle yaklaştığınız sürece hiçbir işi çözemezsiniz.
Ne oldu, müjdeydi? Böyle bir müjde açıkladınız; ilaç yok, ameliyatlar yapılmıyor, cepten ödemeler artmış ve insanlar öyle bir hâle geldi ki... Bina yapıyorsunuz, binalarla övünüyorsunuz; şehir hastaneleri... Ya, memlekette binalarla sorun çözülmez, önemli olan insandır, insan kaynağı olmadığı sürece çözemezsiniz. Bakın, Batman Sason'da doğru dürüst uzman hekim yok, rotasyonla çözüyorlar. Dün, Giresun Görele'de bütün köy ve mahalle muhtarları hastanede yan yana gelmiş, "Hastane binası var, niçin hekim yok, niçin uzman yok?" diyor. Sonra diyeceksiniz ki: "Karadeniz'le ilgili konuşamazsınız." Biz, Türkiye'nin her yeriyle ilgili konuşuruz. Sağlık haktır, ücretsiz olması lazım, bunun altını çizmemiz lazım. Önemli olan otel hizmeti değildir. "Özelleştirdiniz." diyoruz, diyorsunuz ki: "Hayır." Ya, hastanede önce nereden başladınız? Temizlikten, sonra yemekten, sonra güvenlikten; yetmedi, dediniz ki: "Laboratuvar hizmetleri özel olacak." yetmedi "Görüntüler özel olacak." ve kamu dediğiniz yer özel hizmet veriyor. Peki, aralıktaki bu düzenleme neydi, niçin yapıldı? Çünkü aralıktan önce şuydu: Hekimler, diş hekimleri ve diğer -hemşire, radyoloji teknisyeni, psikolog, diyetisyen, herkes, bütün hepsi- çalışanlar dediler ki: "Biz performans ve döner sermaye değil, temel ücret istiyoruz çünkü performans ve döner sermaye çalışma barışını bozdu." Aynı yerde çalışıyorsunuz, beraber ekip olmanız lazım, sağlık ekip hizmetidir, bunu bölüyorsunuz. En büyük bölücülüğü biliyorsunuz: Barışı bozmak, çalışma barışını bozmak ve bunu bozuyorsunuz ve olayı paraya endeksliyorsunuz, paraya endeksliyorsunuz. Kamuyu bitirdiniz, özeli geliştirdiniz, bir çürüme metodu geliştirdiniz ve bu verdiğiniz paralar, döner sermaye ve performans hiçbir çalışanın emeklilik hakkına yansımıyordu. Yani devlet, yurttaşa bir para verdiğinde hemen vergisini alır, hemen düzenleme yapar ama devlet kendisine gelince allem kullemde yetenekli. Parayı veriyor, alıyor, hiçbiri emekliliğe yansımıyor ve dediler ki: "Siz bize bunun yerine temel ücret verin."
Bir diğeri, ne yaptınız? Ya, eğitimde de bunu yaptınız. 4/A, 4/B, 4/C, sözleşmeli, kadrolu, stajyer, bir yığın farklılık getirdiniz. Aynı okulu bitirmiş, aynı kurumda çalışıyor, sınıf arkadaşı; maaşlar farklı. Siz eşitlikten mi söz ediyorsunuz, dönüşümden mi söz ediyorsunuz? İşte, çıkardan... Az önce de söylediler, bir taraftan da yöneticiler atamışsınız, sözleşmeli yönetici.
"Başhemşirelik" diye bir unvan vardı, kaldırdınız, zaten bu sistemle beraber birçok kurumun ismini de değiştirdiniz. Kamu sekreterliği, başkanlıklar, birçok şey, hepsi değişti. Ya, ismi "başhemşirelik" hemşirelik hizmeti veriyor, seçimle mi geliyor? Hayır. Hemşire mi? Hayır. Hiç bu işin sahibi değil ama aldığı maaş hemşirenin 4 katı. Siz böyle mi eşitliği sağlıyorsunuz? Mobbing uyguluyor, istediği baskıyı geliştiriyor, keyfiyet uyguluyor, tümüyle üste, atayan siyasi iktidara bakıyor ve şu anda sağlık yönetiminin hiçbirinde liyakat yok, hepsi iktidara bağlı çalışan kesimler ve öyle başhekimler var ki iktidar vekillerini gördüklerinde önlerini ilikliyorlar ama asıl önünde önleri iliklenilmesi gereken her şeye rağmen bu halka ve bu topluma bu sağlık emeğini veren, sağlık konusunda çaba harcayan ve Covid sürecinde yaşatmak için yaşamından olan insanlardır, hepsinin önünde hep saygıyla eğilmemiz lazım. Ve buradan, HDP Grubu olarak bugün o eylemi yapanların hepsine şükranlarımızı, saygılarımızı sunuyoruz, yaşamını yitirenleri de minnetle anıyoruz çünkü onlar gerçekten bizim bu toplum için büyük bir çaba harcadılar. (HDP sıralarından alkışlar) Ve bu Bakanlığa, Bakan dâhil, vekiller dâhil herkese defalarca "Meslek hastalığı olsun." dedik, yok. Ne dediler? "Beyaz yürüyoruz." dediler, "Beyaz nöbet tutuyoruz." dediler, "Beyaz Forum." dediler ve dediler ki: "Biz beyaz önlüğümüzün hakkını topluma sunarken bu emeğimizin karşılığını almak istiyoruz." Beyaz sese hiçbir tepki gelmedi, bir olumlu yanıt gelmedi, tepki gelmedi demeyeyim de tepki geldi, tepki şuydu: "Terörö, terörö..." ya da "Görüşmüyoruz." Ama bir beyaz arttı -partinin ismi AK PARTİ- beyaz kod arttı. Beyaz kod neydi? 2015'te "Bir sağlık çalışanı herhangi bir şiddetle karşı karşıya kaldığında beyaz kod çağrısı yapabilir." denildi. Beyaz kod sürekli arttı ama beyaz sesle ilgili bir düzenleme yapmadınız. Çünkü neden? İktidar her konuştuğu yerde, bu dönüşümde ilaç mı yok, katkı payı mı çok, ameliyat sırası mı çok, ultrason sırası mı var... Birçok şeyde iktidar "Ben her şeyi yapıyorum, para da veriyorum, doktorlar sorumlu, sağlık çalışanları sorumlu." diye hedef gösterdi. Hedef gösterdiğinizde ne oldu? Beyaz kod arttı, saldırı arttı. Sonra ne oluyor? SABİM'e başvuruyor, diyor ki: "Ben gittim, doktor şöyle yaptı." SABİM ne yapıyor biliyor musunuz değerli vekiller? SABİM, doktoru arıyor: "Seninle ilgili tehdit var, kendine dikkat et." Ya, siz böyle mi koruyacaksınız bu ülkeyi? Siz böyle mi şiddeti önleyeceksiniz? Biz hedef olup da kendimizi korumayı çok iyi biliyoruz grup olarak. Siz böyle mi sağlık hizmeti vereceksiniz? Ve her seferinde "şiddetle ilgili düzenleme" diyeceksiniz, hâlâ şiddetle ilgili birçok sorun yaşanıyor. Hep sağlık emekçilerini mi sorumlu göstereceksiniz? Kullandığınız dil bir kere kutuplaştırıyor, ayrıştırıyor, ötekileştiriyor, hedef hâline getiriyor. Böyle yaptığınız zaman, hiçbir zaman sağlıkta bir düzenleme sağlayamayız.
Peki neydi? Aralıkta dediler ki: "Hekimler emekli oluyor, hiçbirinin emekliliğine performanstan, döner sermayeden aldığı para yansımıyor." Ben de yıllarca hekimlik yaptım, hiçbiri yansımıyor. Düzenleme oldu, bizler hepimiz destekledik yani diğer ekibin de dâhil olmasını... Ya, biz orada 17 bini 40 bine çıkarttık, 13 bini 33 bine çıkarttık; şimdi, 17 bini 26 bine düşürmüşüz. Ya, dolar düşse anlarım, yakıt düşse anlarım, altın düşse anlarım, yaşam koşulları düzelse anlarım. Hayat pahalı, şu anda hekimler, sağlık çalışanları, yoksulluğun altında yaşıyor; bir kısmı açlık sınırında yaşıyor.
Bir diğeri emeklilik... Ya arkadaşlar, sadece kamuda Emekli Sandığından emekli olanlara bir düzenleme var. Peki, BAĞ-KUR'dan emekli olan hekimlerle ilgili bir düzenleme var mı? Yok. SSK'den emekli olanlara bir düzenleme var mı? Yok. Peki, siz o zaman nasıl adilsiniz, eşitsiniz? Öyle hekimler var ki kirasını ödeyemiyor, öyle hekimler var ki huzurevinde kaldığı için huzurevinin parasını veremiyor.
Bir diğeri, normalde emekliler Türkiye'de "Bu koşullarda çalışamıyorum, geçinemiyorum, iş bulmam lazım." diyor. İş başvurusuna gidiyor, diyor ki: "Sen muayenehane açarsan emekli maaşını kesmiyorum ama sen gidip başka yerde çalışırsan ben senin emekli maaşını kesiyorum." Siz o zaman ne yapıyorsunuz? "Özele kaçışı önlüyorum." Siz özele kaçışı önlemek değil, insanları köle gibi çalıştırmaya alışmışsınız. Neden? Çünkü sağlıkta dönüşüm; kurumlar işletme, hastalar müşteri, çalışanlar köle. Bu sistemi oturttuğunuz sürece sizin "dönüşüm" dediğiniz, "tercih" dediğiniz hep paraya çalışıyor ve hep sermayeye çalışıyor, yurttaşa çalışmıyor. Böyle yaptığınız sürece gerçekten de sağlık geriliyor.
Sağlık çalışanları ne diyor? "Yasa geldi; peki, niye geri çektiniz?" Plan ve Bütçe Komisyonunda sorduk Bakana. "İtirazlar çok yükseldi, ikna edemediğimiz kesimler vardı." dedi. İlk aklıma gelen neydi biliyor musunuz? 12 Eylül'de tam gün yasası vardı. Kenan Evren "Doktorlar nasıl bir albaydan fazla alıyor?" diye... Mecburi hizmet çıktı, "Doktorlar köyden giderse onu direklere bağlayın, onu orada tutun." diyorlardı. Neydi? Diktatör. Şimdi ne? "İkna edemiyoruz, itiraz yüksek." İkna etmeniz gereken hekimlerdir, diş hekimleridir, veterinerlerdir, hemşirelerdir, sağlık memurlarıdır, ATT'lerdir, eczacılardır, akademisyenlerdir, geçici çalışanlardır, taşeronla çalışanlardır; ikna etmeniz gereken onlardır. İkna etmeniz gereken, bürokratlar değildir; ikna etmeniz gereken, itiraz edenler değildir. İtiraz edenler 15 Haziranda iş bırakanlardır. Onları dinlemek gerekir, demokratik kitle örgütlerini dinlemek gerekir, sivil toplum örgütlerini dinlemek gerekir; o zaman yasa gerçek amacına ulaşır. Bunu yapmadığınız sürece, siz nasıl ki nokta, virgülü değiştiremezseniz, sadece belli bir odak ve tercihler için yasa çıkarmış olursunuz. Hemşirelik, başhemşirelik... Hemşirelikle ilgili bir tane düzenleme yapmıyorsunuz; okul açmasını biliyorsunuz, birçok düzenleme yapıyorsunuz ama hemşirelerle ilgili hiçbir düzenleme yok.
Bu yasa, performansı ve döner sermayeyi tekrar getiriyor, geliştiriyor. Bu yasa, temel ücretlerde bir düzenleme yapmıyor. Hekimler ve sağlık çalışanları temel ücretleri istiyor.
Bir diğeri, koruyucu sağlığı yok etmişsiniz. Aile sağlığı merkezlerinde aile hekimleriyle ilgili süreyi 2029'a kadar uzatacaksınız, öyle diyorsunuz. Aile hekimliğini niçin getirdiniz? Dediniz ki: "Basamak hizmeti olsun." Şu anda Türkiye'de birinci basamak, ikinci basamak, üçüncü basamak diye bir şey yok, sevk sistemi yok; isteyen elini kolunu sallayarak üniversite hastanesine de gidebilir, sağlık ocağına değil, aile sağlığı merkezine gidebilir. Sonra da aile sağlığı merkezlerine mobbing uygulayın, ceza uygulayın, ses yükseltildiğinde süreçlerini, sözleşmelerini kesin. Sorun, sözleşmeli sayısını artırmak değil, kadrolu sayısını artırmaktır. Sorun, aile sağlığı merkezlerinde süreyi 2029'a uzatmak değil. Kirasını ödeyemeyen, beraber çalıştığı arkadaşlarının maaşını ödeyemeyen, elektrik faturasını ödeyemeyen, gelen faturasında "ticarethane" yazan kurumun kapısına "Türkiye Cumhuriyeti ASM" yazmayın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - O zaman yazın: "Burası paralı, yarı özel bir merkeze dönüşmüş, çalışanlar da bize mecburdur." Bunu yaptığınız sürece olmaz.
Emeklileri söyledim. Bir diğeri arkadaşlar -arkadaşlarımız söyleyecek- ya 5'inci maddede 83 milyonla ilgili bir para var, toplam 190 milyon küsurdur. Siliyorsunuz, sildiğiniz paranın gerekçesi "Hiçbir sosyal güvencesi olmayan, parasını yatırmayanların üniversite ve kamudaki borçlarını sileceğiz." diyorsunuz. Hangi borcu? 5 milyarın altındakileri. 5 milyarın üstündekileri silmiyorsunuz. Ya, elektrik şirketlerine 3 milyar hibeyi biliyorsunuz, havaalanlarına biliyorsunuz, vergi muafiyetlerini biliyorsunuz, sermayeye her türlü kolaylığı sağlıyorsunuz; bu yurttaşlar kim, parasını ödeyemediği hâlde Bakanlıkta tedavi görenler kim? Bunu da söylemiyorsunuz ve parayı da silmek yok, tahsil edeceğim. Niçin? 5 milyarın altında olanları siliyorum çünkü hukuksal masrafı var. Ya, sen yurttaşı koruyacaksın, hukuksal masraf değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Selamlayalım lütfen.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, çok teşekkürler.
Yani çok konuşacak konu var, arkadaşlarımız söyleyecek, mahsuplaşmayla ilgili konuya da değinecekler. "Mahsuplaşma" diyorsunuz, bir taraftan "hekim ve diş hekimi" diyorsunuz, hak edenlerin olması gereken, alması gereken parayı çıkarıp döner sermayeye dönüştürüyorsunuz, hak ihlali yapıyorsunuz, zaten itirazla AYM bunu geri çevirecek.
Bir diğeri Adli Tıp. Ya, arkadaşlar, biz bu kürsüde Adli Tıpla ilgili defalarca konuştuk, Adli Tıpta özerklik olmadığı sürece para da olsa pul da olsa siz bunu çözemezsiniz. Aysel Tuğluk'un olayını defalarca raporlarla açıkladık, hasta mahkûmlarla ilgili birçok konuyu defalarca açıkladık; hekimler yerelde raporu veriyor, Adli Tıp diyor: "Gerek yok." Siz bu kurumu parayla özerk yapamazsınız. Özerk yapmadığınız sürece bir gelişme olmaz. Bugün son olarak şunu söyleyeyim tekrar: Biz, sağlık çalışanlarıyla, hekimlerle, diş hekimleriyle, her kesimle beraberiz çünkü daha sağlıklı günlere inanıyoruz. Sağlıktan ve özgürlükten tasarruf olamaz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)