GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İstanbul Finans Merkezi Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:105
Tarih:21.06.2022

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 338 sıra sayılı İstanbul Finans Merkezi Kanunu Teklifi üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, gündeme gelen konu önemli bir konu, İstanbul Finans Merkezi meselesi. Fakat en son söyleyeceğimi başta söyleyeyim; bu anlamda baktığımızda konu ne kadar önemliyse kanun teklifi de o kadar boş bir kanun teklifi, bunu söylememiz lazım. Tabii, sadece boş olmakla da kalmıyor, aslında ciddi şekilde yanlışlar ve tavizler de var; bunları konuşmamın ilerleyen safhalarında dile getireceğim.

Şimdi, bu konu ne zaman çıktı? Bu konu, yaklaşık 2007-2008 yıllarında çalışılmaya başlanmış bir konudur, İstanbul'un küresel ölçekte bir finans merkezi olması meselesi. Ekim 2009'da şu eylem planı yayınlandı Sayın Erdoğan'ın Başbakanken imzasıyla. Şimdi, tabii, ne hazindir ki -birazdan bunun detaylarını da vereceğim- bu getirilen kanun teklifinin yani o zamanın Başbakanının imzasıyla yayınlanan İstanbul Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planı'yla uzaktan yakından bir alakası yok, tamamen bambaşka bir konu buraya getirilmiş durumdadır; onu da baştan söylemekte fayda var; tamamen farklı, bakış açısı da farklı, içeriği de farklı, her şeyi farklı. Daha da kötüsü, şu kanun teklifiyle gelen maddeler içerisinde ve gerekçesinde şuna bir tane atıf yok yani sanki bu... Bakın, bu başka bir hükûmet tarafından yapılmış olsa bile "Devlette devamlılık esastır." dersiniz, devletin kabul ettiği bir strateji ve eylem planına mutlak surette atıf olur; bırakın devlette devamlılık esasını, AK PARTİ hükûmetleri kendi içerisinde bile maalesef bir devamlılık gösteremiyor.

Şimdi, hele hele bu kanun teklifi nasıl bir ortamda getiriliyor? Yani dijitalleşmenin son derece arttığı, ülke sınırlarının kalktığı, artık mekânların çok fazla öneminin kalmadığı, insanların ofislerden çalışmaya başladığı bir dönemde böyle etrafı çit örgülerle kuşatılmış yani telle örülmüş bir alana "finans merkezi" diyen ilkel bir anlayışla getirilmiş bir kanun teklifiyle maalesef karşı karşıyayız.

Şimdi, tabii, bu konu siyasi bir konu değil değerli arkadaşlar, teknik bir konu. Bu anlamda ben umuyorum, AK PARTİ'li milletvekili arkadaşların bizim buradaki önerilerimizi, eleştirilerimizi dikkate almasının gerçekten önemli olduğunu düşünüyorum.

Şunu da söyleyeyim: Bu konuyla ilgili olarak İstanbul Finans Merkezi Projesi'nin -yalnız biz bunu derken Ataşehir'deki inşaat projesinden bahsetmiyoruz; şimdi o Ümraniye'ye alınıyor, o da ayrı bir durum tabii- yani İstanbul'da, daha doğrusu Türkiye'de bir finansal merkez oluşturma projesinin 2009'da eylem planı çıktı, 2007-2008'de çalışmalar başladı. Ben de yedi yıl boyunca yani siyasete girinceye kadar bu konunun teknik düzeyde koordinasyonunu yaptım. Koordinatör yardımcısıydı sıfatım, müsteşar koordinatördü ama müsteşardan ziyade ülke içerisinde ve ülke dışında bu konunun tanıtımıyla ilgili bütün çalışmalarda bulunmuş bir eski bürokrat olarak da bu konulara ilişkin düşüncelerimi paylaşacağım. O anlamda, inşallah, umuyoruz ki bu düşüncelerimiz en azından bundan sonraki aşamalarda bir miktar dikkate alınır.

Tabii, şimdi, ciddi vergi teşvikleri getiriliyor, onların yanlışlıklarını da söyleyeceğim ancak bu vergi teşviklerinin devlete, daha doğrusu bütçeye olan maliyetine ilişkin hiçbir çalışma yok. Yani etki analizine ilişkin, bakın, geçenlerde bir düzenleme çıktı Cumhurbaşkanlığında -yani yönetmelikti zannediyorum, bir düzenleme yapıldı- işte "Etki analizi yapılacak, çalışmalar yapılacak." diye. Ondan sonra gelen ilk kanunda, bu konuyla ilgili çok da önemli olmasına rağmen, çok ciddi vergi kayıpları oluşmasına rağmen bir etki analizi yok, dolayısıyla ne kadar vergi kaybı olacağına ilişkin de hiçbir fikrimiz yok.

Tabii, bir şehirde veya bir ülkede bir finans merkezi oluşturabilmek için -tabii bu sadece aslında şurada yazdığımız eylemlerle veya önceliklerle sınırlı bir husus değil- bir defa, önce o ülkede doğru işleyen bir hukuk sisteminin olması lazım, demokrasisinin olması lazım, hürriyetlerin, özgürlüklerin uluslararası standartta olması lazım, yönetici kapasitesinin uluslararası standartlarda olması lazım. Bunun için uluslararası göstergeler var, endeksler var -hepinizin bildiği gibi- yayımlanan; bunlara bakıyoruz, buralarda Türkiye son yıllarda sürekli sürekli geriye gidiyor. Küresel Rekabet Endeksi, Dünya Ekonomik Forumu yapmış, 2014 yılında Türkiye 144 ülke içerisinde 43'üncü sırada; 2019 yılı en son çalışma, 61'inci sıraya gerilemiş; 43'ten 61'e gerilemiş. Şimdi, bunun alt detaylara bakıyorsun; İş Ortamını Dönüştürme Endeksi'nde 37 ülke içerisinde 30'uncu sıradayız; Beşerî Sermaye Dönüştürme Endeksi'nde 37 ülke içerisinde 35'inci sıradayız, sondan 2'nci sıradayız; Piyasaları Dönüştürme Endeksi'nde 37 ülke içerisinde 30'uncu sıradayız; İnovasyon Ekosistemini Dönüştürme Endeksi'nde 37 ülkeden 36'ncı sıradayız, yine sondan 2'nciyiz; Hukukun Üstünlüğü Endeksi'ne bakıyorsunuz -bunların hepsini tek tek saymayacağım- 2014 yılında 99 ülke içerisinde 59'uncu sıradayken 2021 yılına geldiğimizde 139 ülke içerisinden 117'nci sıraya kadar Türkiye maalesef gerilemiş; Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde bölgemizde sonuncu sıradayız, kendi gelir grubumuzda ise 40 ülke -hani diyelim ki gelişmiş ülkelerde bir miktar daha hukukun üstünlüğü daha fazladır, iyidir falan diyebilirsiniz- içerisinde 38'inci sıradayız; Temel Haklar Endeksi'nde 139 ülke içerisinde 133'üncü sırada Türkiye; Hükûmet Gücünün Sınırlandırılması Endeksi'nde -tabii bu tek adam rejimiyle birlikte- 139 ülke içerisinde 134'üncü sırada Türkiye; Yolsuzluk Algı Endeksi'ne bakıyorsunuz, 2013 yılında 175 ülke içerisinde 53'üncü sıradaymışız yolsuzlukta, şimdi baktığımızda 2021 yılında -yine ülke sayısı hemen hemen aynı- 180 ülke içerisinde 96'ıncı sıraya kadar Türkiye maalesef gerilemiş; Özgürlük Endeksi'ne bakıyorsunuz, 210 ülke içerisinde 154'üncü sırada; İnsani Özgürlük Endeksi diye ayrıca bir endeks var, 165 ülkenin karşılaştırıldığı endekste de Türkiye 139'uncu sırada; Ekonomik Özgürlük Endeksi'nde 107'nci sırada; yönetişimle ilgili endekse bakıyorsunuz, bakın, burada 2006 yılında 21'inci sıradaymış, sonra iyi işler yapılmış Türkiye'de, 2014'te 14'üncü sıraya kadar, yükselmişiz ama 2022 yılına geldiğinde Türkiye 97'nci sıraya kadar, 14'üncü sıradan 97'nci sıraya kadar Yönetişim Endeksi'nde Türkiye gerilemiş arkadaşlar. Şimdi, buralar kötü olduktan sonra -bu kanun zaten boş ve yanlış da- isterseniz doğru kanunu da getirin, Türkiye'yi veya İstanbul'u küresel bir finans merkezi yapma imkânınız maalesef olmayacaktır. Bunlar, bir defa, işin olmazsa olmazıdır, buraların üzerine düşmek lazım.

Şimdi, bu strateji belgesinde İstanbul'un öncelikle bölgesel, daha sonra nihai olarak da küresel bir finans merkezi olması öngörülmektedir. Aslında, o dönemi -2007, 2008, 2009 dönemini- hatırlayalım, baktığınız zaman Türkiye'nin güçlü bir potansiyeli var, Türkiye dünya ekonomileri arasında 17'nci sırada ve bunun daha da üst sıralara yükseleceği herkesin beklentisiydi. Hükûmetin beklentisi de 2011 yılında 10'uncu sıraya yükselmekti ama geldiğimiz noktada -şu anda 21'inci sırada ama- gelecek yıl Türkiye'nin 23'üncü sıraya gerilemesi beklenmektedir. Yani, şunu yaparken 17'nci büyük ekonomiyken, "Biz 10'a kadar yükseleceğiz." derken gelinen noktada 23'üncü sıraya gerilemiş bir Türkiye görüyorsunuz.

Tabii, bizim finansal sektörün içerisinde bankacılığın payı çok fazla, uluslararası ölçeğin dışında fazla. Yani dünya ortalamasına bakıyorsunuz, bankaların finansal sektördeki payı yüzde 50-55 civarında, bizde yüzde 90'ın üzerinde. Dolayısıyla, bankacılık dışındaki finansal sektörün -şimdi onun detaylarına girmeyeceğim, vaktimiz sınırlı- geliştirilmesi gerekiyor. Aslında, bu doküman o anlamda çok ciddi öncelik ve tedbirleri içeriyordu ama yine bu kanun teklifinde buna ilişkin hiçbir şeyin olmadığını görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, İstanbul Finans Merkezi Projesi, isminde "İstanbul" olmasına rağmen bir Türkiye projesidir yani hukuk sistemiyle, vergileriyle, bütün düzenlemeleriyle bütün Türkiye'ye entegre olmuş bir projedir bu normal şartlarda. Ama burada baktığımızda, az önce söylediğim gibi, bunu bir Ümraniye projesi hâline AK PARTİ kanun teklifi maalesef getirmiş durumdadır. Bu, Ümraniye projesidir, İstanbul Finans Merkezi Projesi değildir.

Burada, tabii, biz istihdama ciddi katkı bekliyorduk, uluslararası fon girişi olması bekleniyordu; bu kanallardan ekonomik büyümeye bir katkı vermesi bekleniyordu ama bunların maalesef hiçbirinin olmayacağını göreceğiz.

Yine, bu eylem planında... Tabii, kanun teklifinde bir şey olmadığı için eylem planını biraz daha anlatmak lazım ki değerli arkadaşlar muhtemelen okumamışlar da çünkü hiçbir atıf olmadığına göre bundan belki de bir kısmının haberi bile yok, dolayısıyla buranın içeriğini bir miktar daha vermek istiyorum. Şimdi, burada 23 öncelik, 71 eylem vardı. Bunlardan İstanbul'un bir finans merkezi olabilmesi için, bir defa, uluslararası standartta işleyen bir hukuk altyapısının oluşturulmasına ilişkin öncelikler ve tedbirler vardı; onun dışında, finansal hizmet ve ürün çeşitliliğinin uluslararası standartlara yükseltilmesine yönelik... Yani ürün çeşitliliği olacak ki finansal sisteminiz güçlensin, dolayısıyla ona ilişkin strateji ve eylemler vardı; vergi sisteminin basitleştirilmesine ve etkinleştirilmesine ilişkin öncelik ve eylemler vardı; düzenleyici ve denetleyici çerçevenin yine gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarılmasına yönelik eylemler ve öncelikler vardı; fiziksel ve teknolojik altyapının geliştirilmesine, nitelikli insan kaynağı ihtiyacının karşılanmasına yönelik altyapının oluşturulmasına ilişkin tedbirler vardı ve son olarak da dünya ölçeğinde bunun tanıtımını ve izlemesini yapacak bir organizasyon oluşturulmasına ilişkin öncelik ve eylemler vardı.

Şimdi, enteresan bir şey var, bu eylem planının 16'ncı paragrafında "Bu projenin başarısı siyasi iradenin varlığına bağlıdır." diye, o gün biz ikaz etmişiz, maalesef bu, başarısız olduğuna göre hatta şu anda bu, çöp olduğuna göre siyasi iradenin varlığından da tabii bahsetme imkânı yok.

Şimdi, bu çalışma 9 adet çalışma grubu altında 80 tane özel ve kamu kurumu ve 300 nitelikli temsilci tarafından, akademisyenlerden, iş dünyasından, bürokratlardan oluşan bir ekip tarafından uzun bir çalışmayla oluşturulmuş bir strateji ve eylem planıydı. Şimdi, madem bunu çöpe atıyorsunuz, yerine bir şey koyuyorsunuz, biz buradan AK PARTİ'li arkadaşlardan duymak istiyoruz: Bu çalışmayı kim yapmış, bu kanun teklifinde kaç kişinin emeği var, hangi paydaşlarla bu çalışılmış; bunları bize söylemelerinde fayda var.

Şimdi, bu temel ayrılıklardan bir tanesi -biraz daha detaylarına gelelim- şu strateji ve eylem planında "Bu bir Türkiye projesi." dedik. Yani yapacağımız vergi düzenlemeleri, efendim, enstrüman çeşitliliğine ilişkin, hukuk sistemine ilişkin bütün düzenlemelerin Türkiye için geçerli olması öngörülüyordu; herhangi bir mekân burada öngörülmemişti. Paragraf 56'da İFM Projesi'nde belirli bir bölgeye odaklanılmayacaktır, nerede kümelenme varsa orayı finans merkezi olarak gören bir anlayışla -gelişmiş ülkelerde olduğu gibi- öyle bir anlayışla yapılmıştı fakat şimdi önümüze gelen kanun teklifinde etrafı tel örgülerle çevrilmiş bir alan finans merkezi. Eğer orada bir ofis tutarsanız, ofis kiralarsanız bir kısım teşviklerden faydalanıyorsunuz. Şu çağda, şu devirdeki anlayışa bakın, ilkelliğe bakın diye özellikle söylüyorum: "Eğer orada bir ofisiniz yoksa hiçbir teşvikten, hiçbir tedbirden faydalanamıyorsunuz." anlayışla yapılmış bir çalışmayla maalesef karşı karşıyayız.

Şimdi, tabii, bu çalışma yapıldı, bakın, bu çalışmadan sonra Türkiye ilk kez Küresel Finans Merkezleri Endeksi'nde değerlemeye alındı. İstanbul 2009 yılında ilk girdiğinde 72'nci sırayla girdi. Daha sonra, işte, biz bu çalışmaları yaptık, bunlar uluslararası kamuoyuna anlatıldı, Türkiye 72'nci sıradan 42'nci sıraya kadar yükseldi. Bunun tarihi de 2014. "Tesadüf mü?" diyelim, benim memuriyeti ve bu işleri bırakıp siyasete geçtiğim döneme denk geliyor. Daha sonra Türkiye sürekli olarak geriledi, 64'üncü sıraya kadar geriledi. Yani geldiğimiz noktaya Türkiye yeniden dönmüş oldu çünkü bu çalışmaya hiç bakılmadı, arada -2009- on üç yıl heba edildi. Şimdi Hükûmet paraya sıkıştı, "Bir yerden kaynak gelsin." anlayışıyla elde ne var ne yok her şey satıldı, ülkenin itibarı dâhil satıldı -Kaşıkçı cinayeti dosyasının gönderilmesi ülkenin itibarının satılmasıdır, Rahip Brunson meselesi ülkenin itibarının satılmasıdır- her şey satıldı, şimdi "Burada kalan birkaç tane ofisi satıp üç beş kuruş para getirilebilir mi?" anlayışıyla bir kanun teklifi maalesef önümüze geliyor. Dolayısıyla bu kanun teklifi, İstanbul Finans Merkezi Projesi'ni, fikrini bir gayrimenkul projesine dönüştürmüştür, bir inşaat projesine, bir beton projesine dönüştürmüştür, bu da çok acı bir gerçektir.

Şimdi, aslında, baktığımızda, tabii ülkemizin finansal hizmet ihracatının dünya ölçeğinin çok altında olduğunu görüyoruz; finansal hizmetlerin katma değere, üretime katkısının çok az olduğunu görüyoruz. Ciddi bir gelişme potansiyelimiz var, bunların değerlendirilmesi gerekirken buralarda yapılacak işler... Yani onların hiçbirini bilmiyorsunuz; işte, şurada 71 tane eylem var, bunlar yapılabilirdi. Burada sadece İstanbul Tahkim Merkezinin kurulması ilk anda yaptırdığımız bir şeydi, onun dışında herhangi bir şey yapılmadı, bunların yapılması gerekirdi, ciddi potansiyel vardı ama bunların hiçbirisinin yapılmadığını, özellikle bankacılık dışı finansal sektörün geliştirilmesine ilişkin hiçbir adım atılmadığını biz maalesef görüyoruz. Bu kanun teklifinde bunlara ilişkin yine önümüzde hiçbir şey yok. Burada elimizde rakamlar da var yani sigorta hizmetlerinde, finansal hizmetlerde, Türkiye, hizmet ihracatı ve hizmet ithalatı diye baktığımızda açık veriyor. Şimdi bu önemli bir konu, birazdan bunun detaylarını gireceğim ben. Yani Türkiye sanki bir fazla veriyormuş gibi, sanki bir finansal hizmet fazlası varmış gibi hareket ediliyor, temel yanlışlardan bir tanesi bu.

Şimdi ofis kiralayana, ofis alana ne getiriliyor? 1'inci tedbir olarak finansal hizmet ihracatında yüzde 75 kurumlar vergisi istisnası getiriliyor. Değerli arkadaşlar, 300 kişinin aylarca çalışarak, 80 tane kurumun çalışarak oluşturduğu strateji ve eylem planında böyle bir hüküm yok, biliyor musunuz vergiye ilişkin? Hiç olmayacak bir alanda en güçlü teşvik getiriliyor maalesef yani yapılan şeyin ne kadar yanlış olduğunu vurgulamak açısından söylüyorum. Peki, burada ne kadar bir vergi kaybıyla biz karşılaşacağız? Buna ilişkin de hiçbir çalışmanın olmadığını baştan zaten ifade etmiştim.

Şimdi tabii katılımcılara -"katılımcı" diye tanımlanıyor- İFM'deki katılımcılara ciddi avantajlar sağlanıyor fakat bu katılımcıların hangi şartları haiz olması gerektiği konusunda hiçbir düzenleme yok. Nasıl olacak; hangi şartlarda, nasıl verileceğine ilişkin istismara çok açık bir durum söz konusu. Yurt dışına verilen krediler dışında her türlü hizmet "finansal hizmet ihracatı" olarak tanımlanıyor, krediler dışında yurt dışına verdiğimiz her türlü hizmeti "finansal hizmet" olarak tanımlıyor, buna göre de teşvikler düzenlemiş. Yani bunlar neler olabilir? İşte, gayrinakdî krediler yani akreditif açılması, teminat mektubu verilmesi, kontrgaranti verilmesi veya sigorta poliçelerinin Türkiye'de yerleşik olanlara değil, yabancı kurumlara verilmesi durumunda teşvik var.

Şimdi, burada neyle karşılaşacağız? Zaten bir finansal hizmet açığımız var diyoruz. Dolayısıyla, bu alanın, gayrinakdî kredilerin ve sigortaların yurt içi firmalara değil de yurt dışındaki firmalara, o alana daha fazla tahsis edilmesi gibi bir durumla karşılaşacağız. Yani bu, çok basit bir mantıkla bulunabilecek bir durum. Dolayısıyla, zaten yurt içerisindeki finansmanda bir sıkıntı varken, kredi dışındaki finansman alanlarında sıkıntı varken bu sıkıntının daha da artmasına yol açacak bir durumdur getirilen bu teşvik. Bir defa, bunu ne kadar düşündü bunu yapan arkadaşlar, onu ben bilemiyorum doğrusu.

Şimdi, yine, Türkiye'ye yönelik yatırımlar için yabancılara, yurt dışına verilecek yatırım danışmanlığı, portföy yönetimi ve benzeri finansman dışı faaliyetleri de teşvik ediyor. Bunlar kelime olarak sayılmamış ama başka bir şey olamaz diye ben bunlar olduğunu söylüyorum. Şimdi, burada da bir teşvik var. Peki, Türkiye'de yatırım yapıp bu hizmeti alacaklar ile yabancılar arasında ciddi bir haksız rekabet oluşturuluyor, Türk firmalar aleyhine bir haksız rekabet oluşturulacak. Bu, hiç düşünüldü mü? Buradan kaynaklanacak sıkıntıları nasıl izale edeceksiniz? Biz, tabii, bu kanun teklifini getiren değerli arkadaşlardan buna ilişkin bir açıklama bekliyoruz. Veya Türk firmalarının paravan yurt dışı şirketler aracılığıyla... Çünkü bu olumsuzluğu gidermek için ne yapacak? Yurt dışında bir şirket kuracak, o şirkete hizmet alıyormuş gibi birtakım hizmetleri alacak, bu da daha önce vergilenen bir alanın vergilenmeyeceği anlamına gelecektir ve yurt dışında yapılanmalara yol açacaktır; buna ilişkin nasıl bir tedbir düşünüyor, bunu da değerli arkadaşlardan tabii ki biz bu anlamda öğrenmek istiyoruz.

Şimdi, özetle "Yabancılara verilen hizmetleri teşvik edelim ve döviz kazanalım." derken Türk firmalarının ihtiyacı olan finansal hizmetlerin yurt dışına yönelmesine yol açılacak ve Türk firmalarının hizmet alamamalarına neden olunacaktır. Burada gözden kaçan bir husus da -az önce ifade ettim- Türkiye iç piyasasında finansal hizmet fazlası yok arkadaşlar; tam tersine, açık var. Bu şekilde finansal hizmet ihracatını teşvik etmek yurt içindeki ihtiyaç ve talebi karşılamamaya da neden olacaktır. Burada Dubai örnek alınmış gibi görünüyor bazı hususlarda. Tabii, Dubai farklı bir merkez çünkü Dubai'nin lokalde bir finans hizmet ihtiyacı yok yani bizim gibi bir ülke değil o anlamda dolayısıyla Dubai'de başarılan şeyin Türkiye'de başarılacak olacağını düşünmek son derece yanlış olacaktır.

Şimdi, tabii, bütün maddelere girme imkânım yok, biz bunları maddeler geldikçe veya bölümlerde konuşacağız ama önemli gördüğüm birkaç maddeye de burada değinerek konuşmamı bitirmek istiyorum. 7'nci maddede bu Türkçe kullanım mecburiyeti kaldırılıyor yani böyle "millîlik, yerlilik" diye laflara gelince mangalda kül bırakmayan AK PARTİ ve Cumhur İttifakı burada çok net bir şekilde, buradaki resmî işlemlerde ve evraklarda Türkçe kullanma zorunluluğunu kaldırıyor değerli arkadaşlar. Ya, bu nasıl bir şey, dünyanın neresinde var bu? Yani bu nerede var biliyor musunuz? İşte, Dubai'de var -Dubai'nin farklı bir ülke olduğunu söyledik- bir de Astana'da var. Bunun dışında ne Londra'da var... Zaten İngilizce kendi dili. Frankfurt'ta Almanca, Şanghay'da Çince yani dünyanın gelişmiş ve itibarlı ülkelerinin tamamında kendi millî ve resmî dilleriyle yapılan iş ve işlemlerin burada yabancı dilde yapılmasına ilişkin hüküm var. Buna itiraz edildi, ikaz edildi fakat Cumhur İttifakı bu ikazların hiçbirini dikkate almadı. Lafa gelince yerli, millî olanlar, burada çöktü kaldı değerli arkadaşlar.

Diğer bir husus... Şimdi, diyor ki: "Türk hukuku dışında hukuk seçme imkânı getiriyoruz biz buradaki firmalara." Böyle bir şey nasıl olabilir arkadaşlar? Yine, itibarlı, doğru düzgün, dünyada iddiası olan hangi ülkede böyle bir düzenleme var, bize söyleyin bunu. Hiçbir ülkede yok. Maalesef, burada, yine, kendi hukuk sistemini seçmeye yönelik de bir madde getiriliyor. Şimdi, burada ülke ülke söyleyebilirim yani Frankfurt'ta, Londra'da, Singapur'da, Şanghay'da, bunların hiçbirinde yok. Yine, Astana'da, Dubai'de olan bir mesele -bunlar bize örnek olacak yerler de değil hiçbir zaman- buraya hukuk sistemi açısından da maalesef getirilmiş durumda.

Özetle, değerli arkadaşlar, çok önemli bir konunun AK PARTİ -her zaman yaptığı gibi, yine aynısını yaptı- içini boşalttı. "İstanbul Finans Merkezi Kanunu'nu çıkaracağız." dediler fakat keşke boş olsaydı, yanlışları var; boş olduğu kadar yanlışları olan bir kanun teklifiyle maalesef karşı karşıyayız. Bu kafayla bir yere varmak mümkün değil, onu zaten artık kendileri de görüyor.

Şimdi, yine de tabii, ikaz etmeden edemiyoruz, başlangıçta yaptığım ikazı tekrar yapmak istiyorum: Bir şehri veya bir ülkeyi finans merkezi hâline getirmek istiyorsanız önce o ülkede güven ve istikrarı sağlayacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Başkanım.

ERHAN USTA (Devamla) - Teşekkür ederim.

Ekonomik istikrarın olmadığı, hukuk güvencesinin olmadığı, demokrasinin olmadığı, hürriyetlerin ve özgürlüklerin olabildiğince kısıtlandığı bir ülkede hiçbir yeri finans merkezi hâline getiremezsiniz. Size gelen kaynaklar, olsa olsa sizi sömürmek için gelir ancak ciddi taviz verirseniz üç beş kuruş para gelir ama geldiğinden daha fazlasını da götürür. O yüzden herhangi bir etki analizi yok değerli arkadaşlar.

Biz şunu da bekliyoruz: Madem bu vakte kadar yapmadınız, en son düzenlemede var, bunu bekliyoruz, bize söylesinler, buradan elde edeceğimiz gelir ve katma değer ne kadar? Öyle şişirilmiş, on beş yıllık rakamları değil, bana önümüzdeki birkaç yılın rakamlarını verin; bırakın on beş yılı, on beş yılı konuşmak kolay. Ya, 2022 bütçesinde yüzde 86 sapmanız var, "On beş yıl sonra 129 milyar dolar katma değer oluşacak." diye hesap veriyorsunuz, hesabın hiçbir detayı yok zaten. Dolayısıyla, arkadaşlardan, bize bunun vergi gelirlerine olacak etkisini doğru düzgün getirmelerini mutlaka bekliyoruz. Bu olmadığı zaman, bunu çıkardıkları zaman yapılan işin ne kadar yanlış olduğunu kendileri de görecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) - Belki bu gerçekle yüzleşmemek için de böyle bir çalışmayı yapmamış olabilirler.

Değerlendirmelerimiz bu şekilde, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)