| Konu: | İstanbul Finans Merkezi Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 105 |
| Tarih: | 21.06.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 338 sıra sayılı İstanbul Finans Merkezi Kanunu Teklifi'nin birinci bölümü hakkında İYİ Parti adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kadim bir medeniyet ve ticaret merkezi olan İstanbul'un finans merkezi olması son derece önemli ve dünyada birçok şehre göre İstanbul bunu çoktan hak etti. Dolayısıyla, İstanbul'un finans merkezi yapılmasıyla ilgili olarak getirilen yasa teklifinin amacını İYİ Parti olarak destekliyoruz. Dikkat edin, amacını destekliyoruz ama teklifin içeriğini desteklemiyoruz çünkü teklifin içeriği boş; bu düzenlemeyle İstanbul, finans merkezi olmaz, olamaz.
Aslında, İstanbul'un finans merkezi olması çok gecikmiş bir olay. Bunun bir an önce halledilmesi ve dolayısıyla da dünyadaki finans merkezlerinin yaptıkları ve ürettikleri katma değerden İstanbul'un da pay alması gerekir. Ama maalesef biz üzerimize düşeni yapmadık ve dolayısıyla da bu payı alamıyoruz.
Dolayısıyla, yapılması gereken şey, İstanbul'un nasıl finans merkezi yapılacağı sorusunun cevabını doğru vermektir. Şöyle geçmişe baktığımızda, İstanbul'un finans merkezi olmasıyla ilgili olarak -benden önceki konuşmacılar da söylediler, özellikle Grup Başkan Vekilimiz Erhan Bey detaylı olarak açıkladı- ülkemizdeki çalışmalarına 2009 yılında Onuncu Kalkınma Planı'yla gündeme geldiğini görüyoruz. 2009 yılında Yüksek Planlama Kurulu "İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Strateji Belgesi" adında uzun soluklu, sürdürülebilir bir belge yayımladı. Bu belge 9 stratejik konu ve bunlara bağlı 71 eylem planından oluşuyordu. Sonra, zamanın Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan da bu belgede yer alan tedbirlerin hayata geçirilmesi için bir genelge yayımlayarak çalışmaları başlattı. Çalışmalar şunu hedefliyordu: 80'in üzerinde kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşunun görev alması ve dolayısıyla bu görevi yaparken de 9 adet çalışma grubunun oluşturulması öngörülüyordu ve buradaki 71 adet eylem planı da bir takvime bağlanmıştı; hepsi takvimlendirilmişti ve özellikle de yüzde 90'a yakını 2010 ile 2012 yılları arasında bitirilecekti ve dolayısıyla da o tarihten itibaren artık İstanbul, bizatihi doğal akışı içerisinde finans merkezi olmaya başlayacaktı.
Bu belgede öngörülen tedbirlerin bir kısmının yapıldığı doğru ama bunların önemli bir kısmı ne acı ki şu ana kadar gerçekleştirilemedi ve nedense de geçen süre içerisinde hayata geçirilemedi çünkü -tekraren söylüyorum ki- bir yerin finans merkezi olabilmesi için gerekli olan bazı koşulların sağlanması gerekiyor. Bu koşullar, belirsizliklerin asgariye indirildiği, öngörülebilirliğin arttığı, makro dengeleri tıkır tıkır işleyen bir ekonomik yapı gerektiriyor. Ayrıca, sağlıklı işleyen bir hukuk düzeni -ki bu son derece önemli- ortaya çıkan hukuksal sorunları meri mevzuat çerçevesinde çözümleyecek olan bir yasal düzenleme ve bir tahkim merkezi olarak karşımıza çıkıyor. Tabii, buna ilave olarak, olmazsa olmaz şart olarak ülkenin rekabete açıklık derecesi, iş yapma kolaylığı, rekabet gücü, hükûmetin bu konulardaki etkinliği ve dolayısıyla yolsuzluk algısı da son derece önemli hususlar.
Tarihsel olarak finans merkezlerinin gelişmesine baktığımızda şunu görüyoruz: Coğrafi konumu, ülkenin dünya ekonomisindeki, ticaretindeki yeri, uluslararası ilişkilerdeki konumu gibi koşullarından dolayı bazı ülkeler, bölgeler, şehirler ön plana çıkmışlar. Londra, New York, son zamanlarda Şanghay böyle yerlerdir. Buralarda otoriteler finans merkezi kurmak için özel yasalar çıkarmamışlar ama öyle yasal düzenlemeler, öyle hukuk düzenlemesi yapmışlar, öyle muhasebe standartları getirmişler ve öyle insan kaynağı yetiştirecek tedbirler almışlar ki ekonomiyle ilgilenen, üretim yapan, ticaret yapan insanlar buralarda kendileri için bir çıkar, bir katma değer görmüşler ve dolayısıyla da operasyonlarını bu merkezlere gönüllü olarak taşımışlar. İşte, Londra, New York Finans Merkezleri de böyle oluşmuştur ve gelişmiştir. Dolayısıyla, bizim şu anda, bu yasada öngördüğümüz şekilde koordinatları belli olmuş ve etrafı tel örgüyle çevrilmiş bir alan değildir finans merkezî. Bunun adı olsa olsa özel finans alanı gibi, özel ticaret alanı gibi, ticaret "zone"u gibi bir şeydir; sizin yaptığınız bu. Buradan İstanbul ticaret merkezi doğmaz.
Şu anda görüşmekte olduğumuz İstanbul Finans Merkezi Yasa Teklifi böyle bir doğal gelişim sonucu ortaya çıkmış bir durum değil ve bunu sağlayamaz. Dubai, Astana gibi, siyasi iradenin olması gerektiği için öngördüğü yasal düzenlemelerle ortaya çıkmış finans merkezlerinin bir kopyasından başka bir şey değil. Şu andaki yasa teklifinin bütün maddeleri, ister Dubai'yi esas alın isterse Astana Finans Merkezini esas alın, oradaki düzenlemelerin kopyalayapıştırından başka hiçbir şey değil. Bu bölgelerdeki ülkelerin kendi hukukları geçerli değildir, ülkelerin dili geçerli değildir, ülkenin parası geçerli değildir. Bu bölgelerde muhasebe kayıtları, hukuk düzenlemeleri, sözleşmeler istenilen şekilde, istenilen ülkenin hukuk düzenine, diline göre düzenlenebilir. Yani İstanbul bir Londra, bir New York olmayacak. Biz, bu düzenlemelerle, Türk lirasını ekonomimizden, finans merkezinden kovuyoruz; Türk lirasının adı yok burada. Türk hukukunu İstanbul Finans Merkezi'nden kovuyoruz; Türk adaleti, Türk yasası da olmayacak. Bir sorun çıktığında istenilen mahkemeyi, istenilen hukuk düzenini seçme imkânı veriliyor; bu bizi istenilmeyen, bambaşka yerlere götürecektir ve götürebilir. Bizim görevimiz, yukarıda andığım Yüksek Planlama Kurulu kararındaki tedbirleri hayata geçirerek İstanbul'u hayatın doğal akışı içerisinde finans merkezi yapmaktır. Benim önerim: Lütfen bu yasa teklifini geri çekin, AK PARTİ'nin 2009-2010 yıllarında hazırladığı bu Yüksek Planlama Kurulu kararındaki öngörüleri hayata geçirelim; onu geçirdikten sonra sandalyemizde arkamıza yaslanalım, başka yapacağımız bir şey yok, İstanbul otomatik olarak, kendiliğinden finans merkezi olacaktır New York'un, Londra'nın olduğu gibi. Ama bu düzenlemelerle İstanbul'un finans merkezi olması -tekraren söylüyorum- mümkün değildir. Oysa biz bu yasayla âdeta yabancılara yalvarıyoruz; bu yasanın özü, esası bu. Diyoruz ki: "İstanbul'da bir bina yaptık, kiracı arıyoruz. Kiracı olarak gelirseniz size şu şu şu imkânları vermeye hazırız." Bu yasanın özü, esası bu. Dubai'nin, Astana'nın bu şekilde yapılmış olması bizim de aynısını yapmamızı gerektirmez, gerektirmiyor; bence bu, Türkiye'ye hiç yakışmıyor. İstanbul, kendi iç dinamiklerimizle, kendi hukukumuzla, kendi kültürümüzle finans merkezi olmalıdır. Onun dışında, diyelim ki kiracıyı bulduk, bütün ofisler kiralandı, yapımcı şirket kurtarıldı, kiralar aksatılmadan ödeniyor; bu, İstanbul'u gerçekten finans merkezi yapmaya yeterli mi? İstanbul Finans Merkezi'nin uluslararası standartta işlemesini sağlayabilecek düzene ve kabullere sahip miyiz?
Ekonomi yönetiminde atılan her adım bir öncekinden daha vahim oluyor. "Önlem" diye açıklanan her karar sorunları hem daha geniş alanlara yayıyor hem büyütüyor. 1970'lerin sonralarında Türkiye'de standart bir durum olan ek bütçe kâbusu maalesef bugün geri geldi. Bir hükûmetin kendi halkına karşı işleyebileceği en ağır cürüm olan enflasyonda dünya 4'üncüsü olan, kendi parasını kendi ekonomisinden kovan, dolarizasyonu yüzde 70'lere dayandıran, devletin kontratlarının Türk lirasıyla değil yabancının parası üzerinden yapıldığı bir ortamda İstanbul nasıl finans merkezi olacak? Buna aklınız eriyor mu? (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Son bir yılda Türk ekonomisinde serbest piyasa ekonomisiyle ilgili olarak alınan kararlara baktığımızda şunları görüyoruz maalesef: Kredi kullanan vatandaşın elinden krediyi nereye kullanacağı hususunda taahhüt alıyoruz, tasarruf hakkına müdahale ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DURMUŞ YILMAZ (Devamla) - "Bankalara talimat vererek döviz alış-satış kotasyonları arasındaki farkı açın." diyoruz.
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
DURMUŞ YILMAZ (Devamla) - "Kişilerin bankalar arası piyasada döviz işlemi yapmasına izin vermiyoruz. Gidin, bankaların şubelerinde yapın, işlemleri ancak banka şubelerinde yapabilirsiniz." diyoruz, mevduat faizine tavan getiriyoruz, dövizini bozmayan şirketlerin EXIM kredilerine ulaşmalarını engelliyoruz. "Döviz yükümlülüklerine karşı uzun vadeli DİBS alın." diyoruz vesaire, vesaire, vesaire, vesaire... Böyle bir ortamda bütün şartları sağlasanız bile hangi yabancı gelecek de bu ülkede operasyonunu buraya çekecek ve İstanbul'u finans merkezi yapacak ve biz de dünyadaki finans merkezlerinin aldığı paylardan pay alacağız?
Sonuç olarak şunu söylüyorum: Gelin -tekraren söylüyorum- bu yasayı çekin. Eğer çekmeyecekseniz adını "İstanbul özel finans alanı" olarak değiştirin, öylece devam edin. 2009 yılındaki Yüksek Planlama Kurulu kararına dönün, hep birlikte dönelim, oradaki hedefleri gerçekleştirelim ve tekraren söylüyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DURMUŞ YILMAZ (Devamla) - Onu gerçekleştirdiğimiz gün sandalyemize oturup arkaya yaslanalım, İstanbul kendiliğinden finans merkezi olmuştur.
Teşekkür ediyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)