| Konu: | İstanbul Finans Merkezi Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 106 |
| Tarih: | 22.06.2022 |
ŞEVİN COŞKUN (Muş) - Sayın başkan, değerli milletvekilleri; 12'nci madde üzerine söz aldım, Genel Kurulu selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifinden de anlaşıldığı gibi iktidarın derdi sermaye ve zenginlerdir. Halkların derdi ise geçim sıkıntısı, hayat pahalılığı, işsizlik, açlık, yoksulluktur. Yurttaşların ekmek alacak parası yokken; çiftçi tarlasına tohum, gübre alamazken iktidar bu düzenlemeyle büyük yerli ve yabancı şirketlerin finansman sorunlarını çözmek için bir finans merkezi yaratmaya çalışıyor. Bu düzenlemeyle oluşturulmak istenen finans merkezi sonuçta bir grup sermayedarın kârına kâr katacak bir düzenleme olacaktır. Evet, ekonomik büyüme için özellikle yabancı sermayeye ihtiyaç var ama ülkeye finans ve yabancının gelmesi şaşaalı bir inşaat projesiyle değil ancak demokrasi, hukuk ve ekonomik istikrarla mümkün olur.
Değerli milletvekilleri, ülkede çoklu bir kriz bulunmaktadır. Bu krizlerin sonucunda milyonlarca yurttaş açlıkla, yoksullukla mücadele etmektedir. Asgari ücretle çalışan milyonlarca emekçi açlık sınırının altında yaşamaktadır. Açlık sınırı 6 bin TL'nin üzerindedir, yoksulluk sınırı 19.602 liraya yükselmiştir. Altı ay önce yapılan yüzde 50 zamla 4.250 TL olan asgari ücret bugün yoksulluk sınırının 5 kat altındadır. İktidar bu zamla övünürken yeni zam için temmuz ayını işaret etmişti ancak Cumhurbaşkanı zam için 2023'ün Ocak ayının beklenilmesi gerektiğini ifade etti. Asgari ücretin altı ay daha sabit kalması kabul edilebilir değildir. TÜİK'e göre yüzde 73, Enflasyon Araştırma Grubuna göre ise yüzde 160 olan enflasyon karşısında asgari ücretle çalışan 10 milyon emekçinin dayanacak gücü kalmadı. İğneden ipliğe zamların ardı arkası kesilmiyor. Son dört yılda elektriğe yüzde 250, doğal gaza yüzde 150, mutfak tüpüne yüzde 200'ün üzerinde zam yapılmıştır; ekmeğin fiyatı yüzde 200, ayçiçeği yağının fiyatı yüzde 300, akaryakıtın fiyatı yüzde 275 seviyelerinde zamlanmıştır; gübre fiyatı ise son bir senede yaklaşık 6-7 kat artmıştır.
Fiyat artışlarının en çok etkilendiği kesimlerden biri de çiftçilerdir. TÜİK'e göre tarımsal girdi fiyatları yıllık bazda yüzde 105,7 artmıştır, çiftçi artık üretim yapamamaktadır. AKP'nin yirmi yıllık iktidarında tarım ve hayvancılık bitme noktasına getirilmiştir. En açık örneği seçim bölgem Muş'tur. Yüzde 80'i tarım ve hayvancılığa elverişli olan Muş, bugün, en yoksul, en işsiz kentlerden biridir. Bu da yetmezmiş gibi, kentte uygulanan yayla ve mera yasaklarıyla hayvancılık yapılamamaktadır. Tarım ve Orman Bakanlığının verilere göre, kentteki tarla üretim alanı 2002 yılına göre dörtte 1 oranında düşmüştür. Kentte sadece fasulyenin üretimi 2005'te 4.355 ton iken 2020'de yüzde 50 düşüşle bu üretim 2 bin tona düşmüştür; 2020'de kuru soğan üretimi 200 tona düşmüştür. Çiftçi tarlasını ekebilmek için borç altına girmektedir ancak ürettiği de borcunu karşılayamamaktadır. İktidar, yürüttüğü yanlış politikalarla çiftçiyi borca mahkûm etmektedir. Bugün, ülkede çiftçinin borcu 200 milyar TL'yi geçmiştir. Tüm bunların sonucunda Türkiye'de yaşanan gıda krizi de her geçen gün derinleşmektedir, yurttaşlar gıdaya artık erişememektedir.
Değerli milletvekilleri, iktidarın yönetememe krizinin etkilerini en derin yaşayan kesimlerden biri de kadınlardır. Bugün, binlerce kadın, yoksulluk nedeniyle evlerini, yaşam alanlarını terk ederek başka kentlere mevsimlik tarım işçiliği yapmak için göç etmektedir. Mevsimlik tarım işçisi kadınlar emek sömürüsüne maruz kalmaktadır. Ulaşım, beslenme, barınma, eğitim ve sağlık gibi konularda ciddi sorunlar yaşamaktadırlar. Adana'da günde on beş saat 90 TL'ye çalışan mevsimlik işçilerin çadırlarını geçen hafta su basmıştı, aileler büyük bir mağduriyet yaşadı. Kadınların, gençlerin, işçilerin, yoksulların, emekçilerin geleceği üzerine kurduğunuz bu düzen son bulacaktır; kaybeden siz, kazanan halklar olacaktır.
Genel Kurulu selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)