GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:107
Tarih:23.06.2022

CHP GRUBU ADINA ALPAY ANTMEN (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu "yargı paketi" dediğimiz şey var ya; böyle, aslında, yargının içine konulan bir saatli bomba. Ne zaman iyi bir kanun, iyi bir uygulama değiştirilmek istense, ona bir suikast düzenlenmek istense pat diye bir yargı paketi geliyor ve iyi olan şeyler bozuluyor.

Bakın, iktidar, AKP yargıyı bile kendi yargısına göre şekillendiriyor; kararını beğenmediği hâkim ve savcıyı sürgüne yolluyor, talimatına uymayan savcıyı da gönderiyor. İşine geldiğinde Anayasa Mahkemesi kararını alkışlıyor, işine gelmediğinde Anayasa Mahkemesi kararını alkışlıyor, işine gelmediğinde Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımıyor. Danıştayda önünü ilikleyen sözde hukukçuları atıyor fakat aynı Danıştaydaki onurlu hâkimler Atatürk Orman Çiftliği arazine saray yapılmasına hukuken karşı çıkınca saç baş yoluyor. AKP iktidara gelirken "Yargıyı ayağa kaldıracağım." dedi, şimdi ise yargı yerlere düştü, ayağa kalkan tek şey ise önünü iliklemeye çalışan yargı mensupları oldu.

Bakın, siyasi iktidar yargıyı önce FETÖ'ye teslim ediyor, sonra FETÖ yargıyla darbe yapmaya kalkınca avazı çıktığı kadar veryansın ediyor ve mağduru oynuyor. Adalet anayı önce öldürüyor, sonra da başında ağlıyor; timsah gözyaşlarıyla AKP yargısını görüyoruz.

AKP, suça göre ceza uygulamıyor, suçluya göre kanun uyduruyor ve bir yandan adalet sarayları açıyor, diğer yandan da hukukun üstünlüğünün tabutuna çiviyi çakarak kapatıyor.

Bir de şirketler var değerli milletvekilleri. Vatandaşın malını, birikimini ve devletin gelirlerini yağmalıyorlar. İktidar bir yandan bu çetelere ihale veriyor, diğer yandan da "Bunlara dokunmayın." diye savcılara talimat yağdırıyor; hele vergi memurlarına "Sakın onlara uğramayın." diyor.

Uyuşturucu satıcıları, mafyalar, kadın katilleri, dolandırıcılar, üçkâğıtçılar ve fırsatçılar dışarıda; doğayı, insanı, havayı, suyu, vatanı koruyanlar içeride. Bir de İçişleri Bakanı var, düşman başına... Fotoğraf albümündekileri alın, tutuklayın, ülkede suç oranı yarı yarıya azalır.

Bir gazeteci İstanbul'un ortasında iğneyle uyuşturuluyor, sonra doğranıyor, ardından da bavullara konup götürülüyor; daha cesedini bulamadık. Sayın Erdoğan çok haklı olarak bir şey söylüyor, "Siz milleti enayi mi zannediyorsunuz?" diyor ama sonra bakıyoruz, doğanın yeşili yerine doların yeşili geliyor, katliamın başsorumlusu kapılarda karşılanıyor, saraylarda ağırlanıyor, uçak başlarında uğurlanıyor.

Sayın milletvekilleri, gündemde sözde bir yargı paketini tartışıyoruz. Bunun içinde yargıyı hızlandıracak bir şey var mı? Yok. Adil yargılanma hakkı için, savunma hakkı için, avukatlar için, vatandaşlar için bir şey var mı? Yok. E, tek derdimiz, hâkim ve savcı adaylığı süresini üç yıla çıkarıp hâkim ve savcı yardımcılığı ihdas etmek miydi yoksa taşınmaz malların noterler tarafından satış işlemlerinin yapılması mıydı yoksa ekonominin kötü gidişinin suçunu esnafa yüklemek için iki suçun cezasını arttırmak mıydı? Niye bu kanun teklifini getirdik? Niye bu kanun teklifini görüşüyoruz? Kanun yapacaksak halk için yapalım, hukuk için yapalım, adalet için yapalım. Boş işlerle uğraşıyoruz.

Değerli milletvekilleri, bir yerde adalet yoksa orada devlet yoktur, eğer adalet yoksa orada devlet yoktur ve ortada büyük bir organize suç örgütü vardır. Bakın "Pınar Gültekin" adlı bir kız kardeşimiz öldürüldü, yakıldı, bir bidona konulup üzerine beton döküldü. Caninin karar duruşmasında haksız tahrik indirimi yapıldı. Osman Kavala idam kalkmasaydı asılacaktı, ona müebbet verdiler. Bir kadını öldürüp, yakıp üzerine beton döken cani yirmi iki yıl yedi, belki aftan yararlanıp karşımıza çıkacak. Bu arada, Bakanlık ve Başsavcılık kararı istinaf edecekmiş. Bir zahmet yapsınlar! Ama İstanbul Sözleşmesi'nden çıkarken aklınız neredeydi? Kadına yönelik şiddetle ilgili neden hiçbir kınama duymayız? Neden? Kadınlar ikinci sınıf vatandaşlar mı? Ama Cumhurbaşkanına hakaret edeni anında yaka paça toplar, adliyelere götürürüz. Sanki adliyeler Erdoğan'ı eleştirenleri avlama kurumuna çevrildi. Bakın, Twitter'ı, Facebook'u takip ettiğiniz kadar kadın katillerini takip etseydiniz bu kadınlar öldürülmezdi. Gazeteleri, yazıları, YouTube'u izlediğiniz kadar çocuk istismarcılarını izleseydiniz Türkiye çocuk istismarında dünya 3'üncüsü olmazdı. Doğa savunucularını, havamızı ve suyumuzu korumak isteyen aktivistlerin peşine düştüğünüz kadar doğayı yağmalayanları kovalasaydınız bu kadar ormanlarımız yanmaz, suyumuz kirlenmezdi. Hakkını arayan emekçilere sıktığınız suyu orman yangınlarında sıksaydınız, sıkmadınız. Şehirlerde muhalif avlamak için kullandığınız helikopterleri ağaçlar yanarken kullanmadınız. Soma'da işçi tekmelediniz, Taksim'de doktor dövdünüz, Kızılay'da kadınlara gaz sıktınız. Sakarya'da, evet Sakarya'da işçi yerine iş güvenliği kuralına uymayan patrondan yana oldunuz. Doktor yerine doktor döven saldırganları kayırdınız. Kadınlar yerine kadınlara şiddet gösterenden yana oldunuz. Herkesten yana oldunuz da bir şu halktan yana olmadınız, buna yanarım. Şimdi de sözde "yargı paketi" adında çok da önem arz etmeyen hükümleri kanunlaştırarak sözde "Yargı reformu yaptık." diyeceksiniz. Rahmetli Erbakan Hoca olsaydı ne derdi biliyor musunuz? "Hadi oradan canım sen de." derdi.

Sayın milletvekilleri, kanunun ikinci bölümündeki maddelere de bakacak olursak; noterlere taşınmaz satışı yetkisi veriyoruz. Tapunun görevini noterlere vereceğiz; iyi, güzel ama burada iki önemli husus var. Birincisi, noterlerin taşınmaz mal satışından doğan zararlardan kusursuz, sınırsız sorumlulukları var. İnanın, noterler bundan sonra üzerlerinde mal varlığı tutmayacaklar ve bu sorumluluğun kapsamının tapu memurlarıyla aynı olması gerekiyor. Neden eşitsizlik yapıyorsunuz? Tapu ve Kadastroda çalışan tapu memuru bir işlem yaptığı zaman sorumluluğu neyse noterin de tapu işlemlerinden doğan sorumluluğunun aynı olması lazım; bu, Anayasa'nın 10'uncu maddesindeki eşitlik ilkesinin bir sonucudur.

Peki, bir de şu var: Noterler tapuda taşınmaz satışı yapacak -çok yüksek miktarlı alışverişler de oluyor- iki taraf da maktu ücret vererek avukatla burada temsil edilsin. Niye düşünmediniz? Ne vatandaşlar dolandırılır ne de noterler bu kadar ağır bir sorumluluk altına girer ama anlatamıyoruz.

Yine, Türk Ceza Kanunu hükümlerinde 2 tane değişiklik yapmak istiyorsunuz. 237'nci maddedeki, TCK 237'deki fiyatları etkilemek için yalan haber yayma ve yine Türk Ceza Kanunu'nun 240'ıncı maddesindeki mal veya hizmet satımından kaçınma suçlarında cezaları bir yıldan üç yıla artıracaksınız. Neden? Algı operasyonu yapacak, "Ekonomiyi bunlar bozuyor." diyecek ve ondan sonra bu vatandaşın, bu esnafın tutuklanmasının yolunu açacaksınız. Değerli arkadaşlar, ekonominin bugünkü hâlinin, doların 17,5 liraya doğru tırmanmasının, mazotun 30 lirayı geçmesinin, enflasyonun yüzde 160'lara varmasının suçu esnaf, halk, emekli ya da emekçinin değil bizatihi sizin, sizin iktidarınızın ve burada Türk Ceza Kanunu'ndaki suçları artırarak bu suçu hiç kimsenin üzerine atamazsınız. Algı operasyonu da yapmanıza gerek yok, yapacağınız çok basit bir şey var, ya ekonomiyi düzeltirsiniz ya da "Arkadaş, biz bu işi yapamıyoruz." dersiniz, o zaman sandığı getirir, milletin hakemliğine gidersiniz.

Değerli milletvekilleri, adalet, ekmek gibi, su gibi bir ihtiyaçtır, olmazsa olmazdır. Hep söylüyorum ama sakın unutmayın, adalet, sadece yasa yapmak ve ceza vermek demek değildir; adalet, sosyal haklar, ekonominin adil dağıtılması demektir; adalet, ekmektir, sudur, havadır. En büyük adaletsizlik ise halkı aç bırakmaktır, önce halkı aç bırakıp sonra da o halk aç kaldığı için haklı olarak isyan ettiği zaman onu yaka paça tutmak, dövmek, cezaevine atmaktır. Bakın, eskiden insanlara elektrik verilirdi, tazyikli su sıkılırdı, işkence yapılırdı. O günlerden insanların evlerindeki elektriğin, suyun kesildiği başka işkence günlerine geldik. İnsanların evinin elektriği kesiliyor, suyu kesiliyor, gazı kesiliyor ve insanlar açlıkla boğuşuyorlar. Yerinden yurdundan edilen milyonlarca yabancı insana ev sahipliği yapıyoruz, iyidir kötüdür tartışıyoruz ama diğer yandan vatandaşlarımızı, insanlarımızı yerlerinden yurtlarından ediyoruz. İnsanlar geçinemiyor; insanlar aç; insanlar kiralarını ödeyemiyor; insanlar çocuklarını doğru düzgün okutamıyor; insanlar makarnayla, ekmekle, peynirle -o da bulurlarsa- karınlarını doyurmaya çalışıyorlar. Bunlardan hicap duymak gerekiyor. Bakın, insanların en temel ihtiyaçlarını tehdit olarak kullanmak, insan haklarının değil insanlığın sorgulandığı bir nokta artık. Vatandaş doğuştan gelen barınma, güvenlik, eğitim, sağlık hakkını soruyor, AKP iktidarı ise halktan hesap soruyor. Halkın ne günahı var? Allah aşkına, emanet onun zaten, bizler sadece emanetçiyiz.

Bakın, Cumhuriyet Halk Partisi iktidara gelecek, Millet İttifakı iktidara gelecek; ilk sandıkta göreceğiz, o sandık gelecek nasıl olsa.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

ALPAY ANTMEN (Devamla) - Öyle bir düzen kuracağız ki -Allah nasip ettiği zaman- Hakkâri'deki çiftçi de, Mersin'deki esnaf da, İstanbul'daki kadın da, Diyarbakır'daki genç de Cumhurbaşkanıyla eşit olacak, bakanlarla eşit olacak, valilerle eşit olacak, belediye başkanlarıyla eşit olacak. Lafla değil hem kanunlar hem vicdanlar önünde herkes eşit olacak, herkes haddini de bilecek, kimse vatandaşına kötü muamelede bulunamayacak. Öyle bir düzen kuracağız ki Türkiye'de yaşayan her vatandaş göğsünü gere gere "Ankara'da hâkimler var, onlar hakkımı Cumhurbaşkanına da valiye de zenginlere karşı da korur, yedirmem." diyecek; bu duyguyla uyuyacak, bu düşünceyle uyanacak. Güneş, elbet bu topraklarda yeniden doğacak. Ayrıcalık değil eşitlik talep edenler kazanacak. Bu kısır döngü kırılacak, bu zulüm elbet bitecek. Halktan hesap sorma günleri bitiyor, halkın hesap sorma günleri geliyor. Geliyor gelmekte olan deyip Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)