GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:109
Tarih:29.06.2022

HDP GRUBU ADINA OYA ERSOY (İstanbul) - Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Birazdan bu salonda, bolca tanıklık ettiğimiz üzere, emir komuta disiplini altında hareket eden AKP ve MHP milletvekilleri ek bütçe yasa teklifini kabul edecekler.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sen "evet" verebilir misin? Sen "evet" verebilir misin bireysel olarak? O zaman görelim bir "emir komuta"yı!

OYA ERSOY (Devamla) - Ben bu kabulün aslında neyin itirafı, hangi suçu üstlenmek olduğunu bu ülkenin yurttaşlarına anlatmak istiyorum.

Öncelikle teklifin adını "ek bütçe" koydunuz ama buna "ek bütçe" adı konularak çok büyük bir hata yapılıyor. Tarihe haksızlık ediyorlar; ek bütçeler deprem, afet, savaş gibi durumlarda çıkarılır oysa şimdi bunlar yok. Bunlardan bile daha büyük bir felaket var, saray rejimi; evet, o yüzden bunun adı ikinci bütçe. Aynı yıl içinde ikinci bir bütçe hazırlanarak AKP-MHP ortaklığı tarihe geçmiştir, "ek bütçe" deyip kendi çabanızı küçümsemeyin.

Evet, şimdi, saraydan buraya gönderilen bu ek bütçenin ne anlama geldiğini madde madde açıklamaya çalışacağım. Birincisi, beceriksizliğinin ve başarısızlığının kanıtıdır bu ek bütçe ve elbette bu ülkenin yurttaşlarına söylenen yalanların da kanıtıdır. Diplomasını bir türlü gösteremeyen ama her fırsatta kendisini ekonomist ilan eden bir AKP Genel Başkanı var bu ülkede; başarısızlıklarını şu ana kadar asla üstlenmedi, üstlenmez. Kendisi, Keynes ve Smith'i aşacak bir model keşfettiğini sanıyor ve dünya kapitalizminin işleyişinde çığır açacak bir formülü bulduğunu iddia ediyor. Ters orantılı yaklaşımda siz faizi düşürürseniz enflasyon çıkarmış, doğru orantılıda ise faizi düşürürseniz enflasyon düşermiş. Evet, yakında "Marx'ın 'Kapital'inden daha mükemmel bir risale yazdım." derse şaşırmayacağız. Cehaletten korkun ancak cehaletin cüretinden daha çok korkun ey yurttaşlar, buradan bunu söylemek istiyorum. "Yüksek faiz bize yüksek enflasyon getirecektir." diyordu, "Faiz sebep, enflasyon sonuç." diyordu, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce "Siz bu kardeşinize yetkiyi verin, faizle nasıl uğraşılır göreceksiniz." diyordu ve patronlardan oy istiyordu ve hep birlikte gördük; enflasyon yüzde 150'yi buldu ve en çok artanlar da bu ülkenin yoksullarının, emeğiyle geçinenlerinin en temel yaşamsal ihtiyaçları oldu. Enerji faturaları, ulaşım giderleri, barınma harcamaları ve gıda fiyatları artık halkın karşılayamayacağı durumda. 4 kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı 6.319 liraya, yoksulluk sınırı da 20.818 liraya çıktı. Yurttaşlar artık yoksullukla değil açlıkla mücadele eder hâle geldi. Oysa, saraya elektrik faturası gönderilmez, ulaşımı 13 uçak, 3 helikopter ve yüzlerce lüks araçla sağlar, sarayın kirasına zam yapılmaz çünkü kira ödenmez. Geçen ağustosta Tayyip Erdoğan "Bundan böyle enflasyonun daha yukarı çıkması mümkün değil." diyordu. Bunu söyleyen bir devlet görevlisi, Twitter'ında öyle yazıyor. Ya halka yalan söylediğini ya da başarısız olduğunu kabul etmelidir ve her iki durumda da o koltukta daha fazla oturamaz.

Evet, AKP Genel Başkanının ekonomi formüllerini uygulamak için en sonunda siz atandınız Sayın Nebati Bakan. Ocakta enflasyonun ocak ayında pik yapıp ardından düşüşe geçeceğini, şubatta enflasyonda zirvenin yüzde 50 seviyelerinde olacağını söylemiştiniz. Martta enflasyondaki düşüş için yaz aylarını işaret ettiniz, şimdi "Aralık ayından itibaren bu ülkede enflasyonun nasıl düştüğünü hep beraber göreceğiz." diyorsunuz. Şimdi biz buna ne diyelim? Hani "oyalama" mı diyelim "yalan" mı diyelim "iş bilmezlik" mi diyelim? Ama her şeyin bir bahanesi var. Bahane ne? "Enflasyon tüm dünyada artıyor, zaten tüm dünyanın derdi." Türkiye'nin de dünyanın en büyük 20 ekonomisinde açık ara en yüksek enflasyona sahip ülke olduğu gerçeği herkes tarafından biliniyor. Türkiye'nin ardından 2'nci sırada yüzde 51,27'yle uzun süre ekonomik krizle mücadele eden Arjantin var. Avrupa ve Amerika'da enflasyon yüzde 8, bizde 73,5. Avrupa ve G20 ülkeleri arasında 1'inci, dünyada 6'ncı sıradayız. Enflasyon oranı Türkiye'den daha yüksek olan ülkeler var tabii; Venezuela, Sudan, Lübnan, Suriye ve Zimbabve var.

Şimdi gelelim ikinci kısma, 2'nci maddeye yani. Bu iktidar ülkeyi iflas ettirmiştir ve bu kısmı biraz anlatmaya çalışayım. Sizi rakamlarla boğma gibi bir niyetim yok, sadece bir rakam vereceğim: 2002 yılında yani AKP iktidara geldiğinde 129 milyar dolar olan dış borç şimdi 500 milyar dolara yaklaştı. AKP yirmi yıl boyunca sadece fazladan 350 milyar doları har vurup harman savurmakla kalmadı, bizlerin yani bu ülkenin 84 milyon insanının emeğini, ürettiği artı değeri de yok etti ve şimdi diyor ki: "Bu yıl için aldığım bütün paraları ben altı ayda bitirdim, harcadım ve bana yeni para verin çünkü kasada para kalmadı yani devlet iflas etti." Bu ülkenin yurttaşları olarak bu ekonomiyi bizler mi bu hâle getirdik? Çiftçi Mustafa, Mühendis Pınar, sağlıkçı Ali, Avukat Sevgi, işçi Murat, tutsak Selahattin; sizler misiniz ekonomiyi bu hâle getiren? Elbette ki hayır ama şimdi, devlet görevlileri sizden daha çok çalışmanızı, daha çok vergi vermenizi ve daha kötü koşullarda yaşamanızı istiyor.

Son olarak, bu ek bütçeyi buraya getirenlere de bir sorum var: Bu ülkenin yurttaşlarından 1 trilyon lira istiyorsunuz, "1 trilyon daha verin." diyorsunuz. Siz ne kadarını vereceksiniz demiyorum sadece şunu soruyorum: Ey, siz saraydakiler ve onun çevresindekiler; nelerden vazgeçeceksiniz yani nelerden tasarruf edeceksiniz? Bu ek bütçe dediğiniz teklifte bir tane tasarruf kalemi var mı? Yok. Mesela, Cumhurbaşkanlığı konvoyundan bir araba eksiltilecek mi? Mesela, yemek ziyafetlerinden bir kaşık çorba azaltılacak mı? Mesela, bakanlar bir depo benzini kendi ceplerinden dolduracak mı? Mesela, ekonomik kriz ve pandemi koşullarında kârlarına kâr katan şirketleriniz kârlarına kâr katmaktan vazgeçecek mi, imtina edecek mi? Mesela, on yılda 128 kez vergi affı getirdiğiniz 5'li çetenin vergilerini silmekten vazgeçecek misiniz? Mesela, geçmediğimiz köprüler, otoyollar; kullanmadığımız havalimanları; bunları için müteahhitlerinize, o ödeme garantisi verdiğiniz müteahhitlerinize bunları vermekten vazgeçecek misiniz? Mesela, "kamu-özel iş birliği" ve "yap-işlet-devret" adı altında memleketi, halkı, çocuklarımızın geleceğini ipotek altına alan kapitülasyonları kaldıracak mısınız? Hiçbirini yapmayacaksınız. Daha bu "mesela"lar çok ama siz, bunların hiçbirini yapmayacaksınız tabii ki. Yapacağınız tek şey var, şu ana kadar yaptığınızı devam ettirmek yani yüzde 1'in çıkarı için yüzde 99'un emeğini, ürettiklerini seferber etmeye ve haklarını gasbetmeye devam edeceksiniz.

Ve son cümlem; buna baştan, peşin itiraz etmeyin, bence dinleyin, yoksa hani anlamayabilirsiniz çünkü son sözümü, konuşmamı sizin Genel Başkanınızın ifadeleriyle bitirmek istiyorum: "Vatanı satmak, yüksek enflasyonla, kötü yönetimle, ülkenin ve milletin kaynaklarını heba etmekle olur." Evet, soruyorum: Vatanını satan kim bu durumda?

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)