| Konu: | Cumhurbaşkanlığının, Katar Devleti Hükümeti Tarafından Talep Edilen Desteği Sağlamak ve Dünya Kupası Kalkanı Harekatına İştirak Etmek Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Katar Devleti Sınırları İçerisinde ve Katar Devleti Karasuları ile Mücavir Bölgelerinde Görevlendirilmesi ve Bu Kuvvetlerin Cumhurbaşkanının Belirleyeceği Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilmesi İçin Her Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkan Sağlayacak Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin Anayasa'nın 92'nci Maddesi Uyarınca Altı Ay Süreyle İzin Verilmesine Dair Tezkeresi (3/2077) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 3 |
| Tarih: | 05.10.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki kasım ve aralık aylarında Katar'da düzenlenecek olan 2022 FIFA Dünya Kupası organizasyonu kapsamında Türk Silahlı Kuvvetlerinin Katar'da görevlendirilmesine ilişkin tezkere hakkında İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu organizasyonda iş birliği yapmak üzere Türkiye ile Katar arasında imzalanan niyet mektubu 10 Kasım 2021 tarihinde Genel Kurulda kabul edilmiştir. İş birliğinin ayrıntılarını düzenleyen protokol ise 8 Mart günü Genel Kurulda onaylanmıştır. Niyet mektubu da protokol de daha önce denenmemiş, başka herhangi bir ülkeyle gerçekleştirilmemiş bir iş birliği modelidir. Bu metinlerde, emniyet güçlerimizin Katar'da gerçekleştirilecek olan Dünya Kupası organizasyonunda hangi vazifeyi üstleneceği net bir şekilde tanımlanmamıştır, personelimizin hareket alanı, yetkileri belirlenmemiştir. Bununla birlikte her iki metin de yalnızca Emniyet Genel Müdürlüğü personelini kapsayan iş birliklerine cevaz vermektedir. Emniyet güçlerimizin ve polis teşkilatımızın başka bir ülkede özel güvenlik personeli gibi stat korumalığı yapmasını uygun bulmadığımızı her iki metnin Dışişleri Komisyonu ve Genel Kurul görüşmelerinde vurgulamıştık; ayrıca, böyle bir iş birliğinin yaratacağı riskleri hatırlatmıştık. Böyle bir teşebbüs ulusal menfaatlerimiz açısından da gereksizdir, bunu da defalarca tekrarladık. Fransa'da 2016 Avrupa Kupası organizasyonu sırasında gerçekleştirilen planlı terör eylemlerini anımsattık ve her iki kanun teklifine de "hayır" oyu verdik. Kaldı ki Katar'daki insan haklarının durumu nedeniyle Dünya Kupası'nın orada düzenleniyor olması dünya çapında birçok protestolara yol açıyor yani ciddi bir tepki rüzgârına muhataptır bu ülke. Şimdi görüştüğümüz tezkere ise bugüne kadar 2022 Katar Dünya Kupası'yla ilgili hazırlıklarla alakasız, iki ülke arasında bu organizasyon çerçevesinde yapılan görüşmelerin hiçbirinde metinlere yansıtılmamış bir durumdur. Emniyet Genel Müdürlüğü personelimizin göz göre göre IŞİD'vari ya da başka bir yapının, çevrenin saldırı riski altına sokulduğu yetmezmiş gibi şimdi de TSK mensuplarımızın aynı riske dâhil edilmesi söz konusudur. İktidarın bu kararlarının Türkiye açısından objektif, izah edilebilir hiçbir getirisi yoktur. Kamuoyundan gizli tutulan bazı teşvikler varsa bu utanılacak bir durumdur. Yaptığınız, hem Türkiye Cumhuriyeti'nin itibarı açısından hem de oradaki görevlilerimizin zarar görmesi ihtimali bakımından yanlıştır. Türkiye, resmî personeliyle yeni bir tip lejyonerliğe mi soyunuyor? İktidarın eliyle Wagner'ciliğe, Blackwater'culuğa mı özeniyor?
Değerli arkadaşlar, Türk Silahlı Kuvvetleri, bölgesinde ve dünyada barışı ve huzuru korumak, küresel istikrara katkı sağlamak amaçlarıyla sayısız uluslararası görev gücüne, tatbikata ve harekâta katılmıştır ancak bugüne kadar hiçbir zaman özel bir uluslararası organizasyonu üstlenen bir ülkeye yardım etmek için âdeta bir özel güvenlik şirketi gibi yurt dışında görevlendirilmemiştir. Bu ayıp tezkereye İYİ Parti olarak kuvvetle karşı olduğumuzu vurguluyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İktidarın dış ve güvenlik politikalarındaki tuhaflıklar bu tezkereyle sınırlı değil elbette, bilhassa Katar'la ilişkilerimiz pek çok garabetle yüklü. Biz Katar'la dostluk ilişkilerine karşı değiliz elbette, bunu geçmişte defalarca dile getirdik. Katar'la ülkeden ülkeye olmak kaydıyla özel bir yakınlığımız da olabilir. Maalesef bugün Katar'la ilişkilerimiz dostluk ilişkisinin ötesinde, anlaşılması mümkün olmayan pek çok çarpıklıkla, şaibeyle doludur. Sayın Cumhurbaşkanına hediye edilen uçak, Tank Palet Fabrikasının satışı, Katar'la yapılan swap anlaşması ve bu anlaşmada dolar kurunun yüksek fiyatta sabitlendiği iddiaları, Kanal İstanbul yorumları bu garipliklerden sadece bazıları. Katar'la son dönem ilişkilerimizin üzerine inşa edildiği ihvancı uluslararası ilişkiler vizyonu ve iktidarın buradan hareketle kurguladığı politikalar artık kökünden çökmüştür. Yıkılan ütopya arkasında gizlenen çarpık maddi ilişkilerin dinamikleri böylelikle daha net görülebilir hâle gelmiştir. Son dönemde sadece ihvancılık değil, iktidarın uluslararası ilişkilerine şekil veren bütün yaklaşımları yerle bir olmuştur.
Uluslararası ilişkilerimiz topyekûn bir başarısızlık hikâyesinden ibarettir. Uluslararası ilişkilerdeki savrulmaların ağır maliyeti vatandaşlarımızın itibar kaybı, millî güvenlik kaygıları devletimizin omuzlarına çökmüştür. Geleneksel müttefiklik ilişkilerimiz aşındırılırken ülkemiz, Katar'a özel hizmet sunmaya yönelmiştir. İktidar, başarısızlıkları taktik, mülahaza ve hamleler olarak göstererek vatandaşlarımızı aldatmaya çalışıyor, sözcüleri dalga geçercesine bu tür safsatalar seslendiriyor ancak milletimiz, vatandaşımız artık bunlara kanmıyor. Sizin dış âlemle münasebetleriniz, hem özünde hem de uygulamasında tamamen yanlış düşünen zihinlerin yanlış rotasına tabi olmuştur. Ege'de bugün yaşanan anormalliklerde de sorumluluğunuz büyük, bu konuyu daha çok tartışacağız elbette.
Son günlerde, içerideki ve dışarıdaki beceriksizlikleri gözlerden saklamak için iktidara yakın basın organlarında ve iktidar sözcülerinin konuşmalarında ABD'nin, Avrupa'nın ne kadar kötü ekonomik koşullarda olduğunu sıklıkla gündeme getiriyorsunuz, gülünç duruma düşüyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanı Avrupa ülkelerinde ve ABD'de de market raflarının boş olduğu gibi dayanıksız bir iddiayı sıklıkla tekrarlayarak milletimizi ekonomik krize, yokluğa, fakirliğe razı etmeye çabalıyor. Bu iddiayı savunmak da yeni millîlik ve yerlilik kriteri hâline geldi. Bir hükûmetin dış dünyaya bakış konusunda bu denli iç malzeme yaratmaya kalkışarak hakikatten uzaklaşması tarihe kayıt düşülecek kadar acıklıdır. Ekonomik olarak çöktüğü iddia edilen bu ülkelerde enflasyon yüzde 8-9 dolaylarındayken bizim TÜİK bile enflasyonu yüzde 90'a yakın açıklamıştır. Üretici fiyatlarındaki enflasyon ise yüzde 150'yi aşmıştır. Dünyada en yüksek asgari ücretli oranına sahip ülkemizde çalışanların yüzde 57'si açlık sınırının altında maaş almaktadır. Hazinemiz, Merkez Bankası rezervlerimiz tarihî çöküş içindedir. Elektrikteki ve doğal gazdaki zamlar nedeniyle çok zorlu bir kışın milletimizi beklediği apaçık ortadadır. Devletin kasası da içindekilerle erimiş, doğal gaz faturalarını ödeyemeyecek duruma getirilmiştir. Rusya'ya yapacağımız doğal gaz ödemelerinin bir bölümünü 2024'e ertelemek için görüşmeler gerçekleştirildiği basına yansımıştır. BOTAŞ'ın devasa bir finansal kriz içinde olduğunu zaten biliyorduk. Sizin bu erteleme talebiniz, yanlış hesaplar sonucunda Rusya'yla vakitlice uzun dönemli gaz anlaşması yapmamış olmanızla da yakından alakalıdır. Yine bir hesap hatası ve yükünü millet çekiyor, çekecek. Şimdi istediğiniz ertelemenin gerçekleşmesi hâlinde bunun bedelinin sadece faiz olacağını zannetmeyin, olası bir erteleme karşılığında Putin'in mutlaka başka beklentileri olacaktır. Sayın Genel Başkanımızın bugün ifade ettiği gibi, bu ertelemenin meşum Ayastefanos heykeli gibi yeni bir incitici olayla sonuçlanmamasını ümit ediyoruz. Katar'la ilişkilerimizde de benzer karşılıklar olduğunu daha önce vurgulamıştım.
İktidar, kendisini ve Sayın Cumhurbaşkanını kurtarmak için giriştiği bu al ver ilişkilerini ve karanlık pazarlıkları da yerlilik ve millîlik olarak takdim etme çabası içindedir. Yerlilik ve millîlik, esasen tüm politikalarda olduğu gibi dış politikada da millî menfaatlerle örtüşen kararları alarak bunları uygulamaktan ibarettir. Oysa iktidarın yerlilik ve millîlik olarak milletimizi inandırmaya çalıştığı dış âlemle ilgili manevraların sonu Şanghay İşbirliği Örgütünün kapısına dayanarak üyelik talep etmekle neticelenmiştir. ŞİÖ'nün zayıf ve iç çelişkilerle dolu bir örgüt olduğu malum. ŞİÖ, ne üyelerine ekonomik fayda sağlayan Avrupa Birliği gibi bir entegrasyon projesidir ne de NATO gibi bir askerî ve güvenlik ittifakıdır. Üye ülkeler özleri itibarıyla bu tür etkin yapılar kurmaya zaten müsait değillerdir. ŞİÖ bir temaşa teşkilatıdır, semboliktir. Neyi temsil etmektedir? Rusya ve Çin'in patronluğunu, ısrarlı Batı düşmanlığını ve özünde hürriyetçi demokrasiye husumeti. Daha bu yıl haziran ayının sonunda İspanya'da NATO Zirvesi'ne katılan ve o zirvede Rusya'yı önemli ve doğrudan tehdit, Çin'i ise sistematik rakip kabul eden metni imzalayan iktidar üç ay geçmeden ŞİÖ Zirvesi sonrası bu ne idiği belirsiz teşkilata tam üyelikten söz edebilmiştir. ŞİÖ'den tam üyelik istediniz ancak bu talebinizin karşılanmayacağı, karşılanamayacağı yanıtı hemen geldi. Bu ülkenin, Türkiye'nin itibarını hiç mi düşünmezsiniz? ŞİÖ'de diyalog ortaklığına diyecek bir şeyimiz elbette yok, hatta yararlı görüyoruz ama tam üyelikten söz edince istihza yaratıyorsunuz.
Uluslararası ilişkilerde başka bir başağrımız S-400'le. Savrulmaların ve zihindeki çarpıklıkların sonucu alınan S-400'lerle ilgili kararın bahanesi Avrupa ülkelerinin veya ABD'nin istediğimiz silah sistemlerini satmaya yanaşmaması olarak sunulmuştu oysa S-400'lere alternatif vardı, hilafıhakikat açıklamalarla bunun üstünü örtmeye çalıştınız. S-400 teklifinde yer alıp da ABD ve Avrupa'dan yapılan tekliflerde yer almayan ne vardı diye daha önce de çok soru yönelttik, yanıt alamadık. "Avrupa ve ABD bize bu sistemleri vermedi." diyorsunuz ama gerçekte teklif ettiler, bunu biliyoruz. Buna rağmen siz, yanlış hayaller ve mülahazalar peşinde gidip S-400'ü aldınız. Ondan sonra F-35 projesinden dışlandık ki bu büyük bir hüsrandır, sonuçları malumdur, ucu Türkiye-Yunanistan sorunlarına kadar gitmektedir.
Şimdi, peşinden koştuğunuz F-16'lar için uyarıyoruz. Yanlış politikalarınız yüzünden şu anda ABD Kongresinde bizi destekleyen kimse kalmadı. Evet, ABD FETÖ ve Suriye'deki PKK-YPG/PYD'ye destek başta olmak üzere büyük yanlışlar yapıyor. ABD, lider olma iddiasındaki bir ülkeye ve müttefikliğe yakışmayan hatalar içinde ama ABD'nin bu yanlışlara kapılabileceğini hesaplamak da size düşerdi. Siz daha ABD'yi bile keşfedememişsiniz. Madem ABD'yi elimizin tersiyle itemiyoruz, orada kendimize uygun zemin hazırlayacak faaliyetlere vakitlice girmek ve icap eden tavrı benimsemek gerekiyordu. Şimdi kongrede temsilcileriniz rica minnet dolaşıyorlar. F-16'lar için neredeyse tek umudumuz üretici firmanın çabalarıyla lobi yapmak hâline geldi.
Uğruna F-35 projesinden çıkartıldığımız Putin ise bugün ülkesini, Rus halkının hiç de layık olmadığı bir felakete sürüklüyor. Bunun başlıca nedeni, Sayın Cumhurbaşkanı ve bazı danışmanları gibi dünyayı yanlış okumasıdır. Başından beri Putin'in hamlelerinde temel varsayımları yanlıştı ve yanlış olduğu da son gelişmelerle kanıtlandı. Sayın Cumhurbaşkanının da Türkiye'yi içeride yahut dışarıda benzer felaketlere sürüklemesinden endişe ediyoruz. İki lider arasındaki pek çok benzerlik bu endişemizi besliyor, söylemlerinde de ibadullah benzerlik var. 2014 yılında uluslararası bir dergide şu ifadeler kullanılmıştı: "Putin tam teşekküllü bir otokrat olma yolunda Erdoğan'a kıyasla daha ileri bir noktada duruyor. Türkiye'deki seçimler Rusya'dakilere nazaran daha rekabetçi." Bu ifadeler belki o zaman için kısmen doğruydu; şimdi ise ucube Cumhurbaşkanlığı sistemi ve Seçim Kanunu'nda yapılan değişiklikler, ayrıca görüşeceğimiz Basın Kanunu değişikliği gibi otoriter adımlar ve her alanda hoyrat uygulamalar, Türkiye'yi Rusya'ya daha da yakınlaştırıyor, yaklaştırıyor. Eskiden bir ülkeyle veya ülkelerle yakınlaşmamızda ulusal çıkarların bağdaşmasıydı kılavuzumuz, şimdi ise rejimlerin benzerliği motivasyonumuz. Diğer bir benzerlik ise dış güçlerin ekonomik ve askerî tuzaklarından bahsederek içeride lider etrafında bütünleşme etkisi yaratma gayretleridir. Putin ve Sayın Erdoğan bu temada birlikte hareket ediyorlar.
Değerli arkadaşlar, iktidar, tüm alanlarda olduğu gibi uluslararası ilişkilerde de gerçeklikten kopmuş; başka ülkelerin bize olan güvenini, Türkiye'nin uluslararası itibarını aşındırmıştır. Geleneksel ittifak ilişkilerimiz de ağır zarar görmüştür. Gerçekçi ve güvenilir dış politika olmazsa itibarınız da gücünüz de tahrip olur. Düşe kalka dış politika olmaz, onun için iktidarın uluslararası ilişkilerinden bahsediyorum zira dış politika olarak tanımlanabilecek bir yaklaşımı maalesef yok. Evet, düşe kalka dış politika olmaz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)