| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 3 |
| Tarih: | 05.10.2022 |
HDP GRUBU ADINA HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Son dönemlerde cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, insan hakları örgütlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, hukuk örgütlerinin raporlarına sıklıkla yansımaktadır. Hak ihlallerindeki bu artış AKP iktidarının yarattığı sistemin birer hapsetme rejimi olmasından kaynaklanmaktadır. Tutuklu ve hükümlülerin en fazla maruz kaldığı hak ihlallerine baktığımızda; yaşam hakkı ihlalleri, darp, işkence, mahpusların tek kişilik hücrelere konulması, çıplak arama, ağız içi arama dayatması, disiplin cezalarının keyfî bir biçimde uygulanması, Kürtçe gazete, kitap ve dergilerin verilmemesi, hasta mahpusların tedavi süreçlerinin aksatılması, kelepçeli muayene dayatması, ilaçların verilmemesi, kitap ve yayınların verilmemesi ve toplatılması, sohbet hakkının, spor ve kültürel faaliyetlerin kısıtlanması, anneleriyle birlikte cezaevinde kalan çocukların ihtiyaçlarının gözetilmemesi, kantin fiyatlarının fahiş olması, mahpusların ailelerinden yüzlerce, bazen de binlerce kilometre uzaktaki cezaevlerine sürgün edilmesi gibi ve yine, keyfî infaz yapma gibi kişilerin en temel haklarına ilişkin ihlallerin çok sık yaşandığını görmekteyiz.
Tabii, bu hak ihlallerinin temel bir kaynağı da yine İmralı'da uygulanan ağırlaştırılmış mutlak tecrittir. İmralı'da uygulanan ağırlaştırılmış tecrit diğer tüm cezaevlerine yansıyor ve hak ihlallerinde artışa sebep oluyor. İmralı Cezaevinde açıkça sistematik işkence var. Birleşmiş Milletler Statüsü'ne, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne, İşkencenin Önlenmesi Komitesine taraf olmamıza rağmen AKP iktidarının Kürt meselesindeki çözümsüzlük politikaları gereğince şu an İmralı Cezaevinde sistematik bir işkence ve mutlak bir tecrit dayatılıyor çünkü sosyal izolasyon, sosyal ölüm aslında sistematik birer işkencedir.
Tarafımıza yapılan çokça başvuruya göre, cezaevi görevlileri tarafından darbedilen ve tek kişilik hücrelere konulan mahpuslar, görevlilerin kendilerini ölümle tehdit ettiklerini ifade etmektedirler. Cezaevlerinin rutini hâline gelmiş olan darp vakalarının hemen ardından ise çoğunlukla mahpuslar bir diğer cezaevine sürgün edilmektedirler.
Yine, bir diğer ihlal de hasta mahpuslar konusudur. İnsan Hakları Derneğinin son verilerine göre, Türkiye cezaevlerinde 604'ü ağır olmak üzere en az 1.605 hasta mahpus bulunmaktadır. Sadece son dokuz ayda cezaevlerinde 62 mahpus yaşamını yitirdi, sadece dokuz ayda 62 ölüm.
Değerli milletvekilleri, bu durum bize aslında cezaevlerinin birer ölümevine dönüştüğünü de göstermektedir. Hasta mahpusların bağımsız bir heyet tarafından muayene edilip raporlarının düzenlenmesi gerekiyorken açıkça siyasi kararlar alan, siyasileşmiş Adli Tıp Kurumunun aslında tek başına yaşamını idame ettiremeyen mahpuslar hakkında bile "Cezaevinde kalabilir." raporları vermeye başladığını görüyoruz. Elimde birçok görsel var, bu görmüş olduğunuz görsel Sabri Kaya. Mahpus Sabri Kaya, durumu ağırlaşınca tahliye ediliyor. Ne zaman hayatını kaybediyor? Birkaç saat sonra.
Yine, tahliyesine on gün kala İbrahim Yıldırım vefat ediyor; durumu ağırlaşmasına rağmen tahliye edilmemişti. Yine, tabii, bununla birlikte başka mahpuslar da bu şekilde hayatını kaybetti. Nevzat Çapkın gırtlak kanseri oldu ve hastalığının son aşamasına geldiğinde sadece tahliye edildi; yeterli tedavi görebilseydi, dışarıda olsaydı belki de hâlâ yaşıyor olacaktı ama o da hemen sonrasında hayatını kaybetti.
Tabii, yine Aysel Tuğluk'un sağlık durumuna ilişkin de çelişkili ATK raporları vardı. Kocaeli ATK "Cezaevinde kalamaz." diyor ama İstanbul ATK ise "Cezaevinde kalabilir." şeklinde skandal bir karara imza atıyor. Bu zulme bir diğer örnek ise yine hepinizin bildiği yüzde 87 engellilik raporu bulunan 83 yaşındaki ve yirmi altı yıldır işlemediği bir suçtan dolayı cezaevinde olan Mehmet Emin Özkan'dır. Mehmet Emin Özkan ciddi sağlık problemlerine rağmen ATK'nin "Cezaevinde kalabilir." raporları sebebiyle hâlen tahliye edilmemekte.
Bu kararlar aslında bir keyfiyetin sonucu, bu kararlar bir Kürt düşmanlığının sonucu, bu kararlar aslında hukuk tanımazlığın bir sonucu olarak karşımıza çıkabiliyor. Çünkü "Cezaevinde kalamaz." raporlarına rağmen, Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesinin "Cezaevinde kalamaz." raporuna rağmen ATK'nin cezaevinde kalabileceğini belirttiği Halil Güneş de yine Diyarbakır 2 No.lu Cezaevinde yaşamını yitirdi; bu durum da hâlâ hafızamızda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) - Sayın Başkan, müsaadenizle...
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) - Ve yine, artık "infaz yakma" olarak halk arasında bilinen, aslında keyfî disiplin cezalarıyla, siyasi saiklerle mahpusların tahliye hakkının, özgürlük hakkının elinden alınması konusu da karşımıza sürekli çıkıyor. Aralarında ağır hasta mahpusların da bulunduğu 120'ye yakın mahpusun infazı yakılarak tahliye olması engellenmektedir. Bütün bunlara bağlı olarak cezaevlerinde işkence ve kötü muamelenin önüne geçilmesi, keyfî infaz yakmaların durdurulması, hasta mahpusların sağlığa erişim hakkının insan onuruna yakışır bir hâle getirilmesi ve ağır hasta mahpusların durumuna ilişkin çözüm sağlanması amacıyla Meclis araştırması açılması önem arz etmektedir. Bu sebeple desteklerinizi bekliyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)