GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Tutuklu ve hükümlü aileleri ve yakınlarının adalet nöbetine ilişkin gündem dışı konuşması
Yasama Yılı:6
Birleşim:5
Tarih:11.10.2022

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Merhabalar.

Şimdi, bu iktidar, iktidara gelirken "İşkenceye sıfır tolerans." dedi ama olanlara bir bakın. 9 Ekim günü milletvekili arkadaşlarımız sokak ortasında açık açık bir işkenceye maruz kaldı. Yüksekova'da Iğdır Milletvekilimiz Habip Eksik ve Hakkâri Milletvekilimiz Sait Dede'ye açıkça polis işkencesi yapıldı. Kimden talimat alıyordu, kimden güç alıyordu? Elbette ki bu iktidardan alıyordu. Önce etrafındaki halk uzaklaştırıldı, gazeteciler uzaklaştırıldı; yalnızlaştırıldıktan sonra polis amirinin talimatıyla -dikkatinizi çekiyorum, talimatla- arkadaşlarımız yerlerde sürüklendi ve Habip Vekilimizin bacağında 3 kırık oluştu. Şimdi, bu, halkın iradesine yönelik bir darbe değil mi? Peki, o zaman bu Meclis ne diyecek halkın iradesine karşı yapılan bu darbeye? Sessiz kalmanız ne anlama geliyor? Sessiz kalmak, susmak her zaman onaylamak değildir. Bu Meclisin görevi eğer halkın iradesine sahip çıkmaksa, bugün Meclis sessiz kalıyorsa aslında bu polis şiddetini, iktidar talimatıyla yapılan bu şiddeti, bu işkenceyi onaylıyor demektir. Bu onaylama bir gün kendi başınıza geldiğinde de birilerinin susmasına yol açar, buradan hatırlatıyoruz.

Peki, bu zorbalık düzeni, bu işkence düzeni sadece milletvekillerine yönelik mi, sadece dışarıda demokratik hakkını kullanmak isteyen halka yönelik mi? Hayır. Cezaevleri de zorbalığın en yaygın ve sistematik uygulandığı yerler hâline geldi. Çıplak arama, kelepçeli muayene, ayakta tekmil dayatımı, işkence, keyfî disiplin ve hücre cezaları, sürgün ve sevk uygulamaları tarihte görülmedik bir boyuta ulaştı. Bugün hapishanelerde 651'i ağır 1.517 hasta tutuklu var. Neden tutuklular? Çünkü "Adli Tıp Kurumu" denen, faşizmin uygulamalarını gerçekleştiren Kurum hasta mahpuslara "Cezaevinde kalabilir." raporu veriyor ve bu raporlara dayanarak da talimatlı yargı "Cezaevinde kalabilir." diyor ve hasta mahpuslar cezaevlerinde yaşamını yitiriyor. Geçen sene 57 hasta mahpus cezaevinde yaşamını yitirdi. Bu sene bu aya kadar 43 tutuklu yaşamını yitirdi. Hasta mahpuslar ancak ya tabut içinde ya da ölüm döşeğinde tahliye ediliyor. Hasta mahpus İbrahim Yıldırım, tüberküloz hastası mahpus Turgay Deniz, kanser hastası Hadi Yalçın, Hayrettin Yılmaz, Abdülrezzak Şuyur, Halil Güneş, Bangin Muhammed, İsa Gültekin, Salih Toğrul, 67 yaşındaki Bazo Yılmaz ve burada ismini daha sayamadığımız, zaman yetmeyeceği için maalesef sayamadığımız birçok hasta mahpus cezaevinde ölüme gönderildi.

Bunun yanında, hâlen ağır hasta mahpus olan, tedavileri engellenen ve tahliye edilmeyen çok sayıda hasta mahpus var. Evrim Deniz; Evrim Deniz'i Suruç katliamında yitiren ve cezaevinde tutulan 70 yaşındaki Besra Erol yani annesi birçok hastalığına rağmen tahliye edilmiyor. Gırtlak kanseri Nesip Yapıcı, 83 yaşındaki Mehmet Emin Özkan, hasta mahpus Ekim Polat, 3 kez beyin ameliyatı geçiren Abdullah Aslan ve daha niceleri cezaevinde ölüme gönderilmek üzere bekletiliyor.

Yine, Milletvekilimiz Aysel Tuğluk -hastanede- "Cezaevinde kalamaz." raporlarına rağmen ATK'nin düşman siyaseti sonrası cezaevinde tutulmaya devam ediliyor. Üstelik de aynı hastalıkta, üstelik aynı ağır koşullara gelmemiş olmasına rağmen, 28 Şubat davası sanığı Çevik Bir'e "Cezaevinde kalamaz." raporu üzerine tahliye kararı verilmiş olmasına rağmen Aysel Tuğluk hâlen cezaevinde tutuluyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ağır hasta olduğu gerekçesiyle 2 hasta tutukluya af yetkisini kullanıyor ama diğerlerine gelince "Hayır." diyor.

İşte, tüm bu hukuksuzluklara karşı anneler adalet nöbetini sürdürüyor. Diyarbakır'da, Denizli'de, Van'da ve İstanbul'da, 4 yerde birden anneler adalet çığlıklarını duyurmak üzere sokaklara çıkıyorlar. "Hasta mahpuslar cezaevlerinde ölmesin, yaşam hakkını koruyun." demek için her gün meydanlardan sesleniyorlar. Bu sesi duymaya çalışmak yerine sorumlu olanlar -Adalet Bakanlığı, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü ve bu iktidar- bu çığlığı, "Hapishaneler ölüm evleri olmasın." çığlığını duymak yerine seslerini duyurmaya çalışan annelere saldırıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Anneler eylemlerini yapmak istediklerinde her seferinde özel yasak kararlarıyla karşılarına dikiyorlar polisleri. Yetmiyor, gözaltına alıyorlar; yetmiyor, işkence uyguluyorlar. En son Şirinevler'de yapmak istedikleri etkinlikte anneler ters kelepçeyle gözaltına alındılar; boyunlarına tekmeler atıldı, ayaklarla basıldı. Yetmedi, Cemile Karakaş'a şu cümleyi kullandı boynuna ayağıyla basarken bir polis: "Ben, devletim, kimse seni kurtaramaz." Bu polis, gücü nereden alıyordu? Elbette ki iktidarınızın faşizm uygulamalarından alıyor, işkence uygulamalarından alıyor. Ve bugün anneler şunu söylüyor: "Biz susmayacağız; çocuklarımız ölürken, cezaevlerinde katliam sürerken asla susmayacağız, sokaklarda meydanlarda olmaya devam edeceğiz." Biz de onların yanında olmaya, direnenlerle birlikte direnmeye devam edeceğiz diyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)