| Konu: | Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 6 |
| Tarih: | 12.10.2022 |
HDP GRUBU ADINA ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Bizi izleyen halkımızı selamlıyorum.
Şimdi, evet, durum ne, ona bir bakmak lazım. Her türlü baskı, zor aygıtını kullanan iktidar yetmemiş, yetmiyor, bir türlü koltuklarını sağlamlaştıramıyorlar, yasa üstüne yasa getiriyor. Daha önce de yine "sansür yasası" dediğimiz ceza hukukuna ilişkin de çeşitli düzenlemeler gelmişti, sosyal medyaya ilişkin düzenlemeler gelmişti ama bu da onları kurtaramamış olacak ki hâlen koltuklarının kaygısında olacaklar ki yeni yasalarla önümüze çıkıyorlar.
Evet, bugün Mecliste çoğunluk olabilirsiniz, görüntüde bir çoğunluk olabilirsiniz çünkü o gün aldığınız oyları da aslında koruyamıyorsunuz, halk sizden desteğini çekmiş durumda, zira halk diyor ki: "Biz size bunun için oy vermedik; bizi yolsuzluk düzenine, hırsızlık düzenine, talan düzenine mahkûm edin diye oy vermedik, size bir daha oy vermeyeceğiz." Bugün aslında bu koltuklardaki sayınız bile olmayacak ama siz olmayan bir yetkiye dayanarak halka karşı, halk için değil, halka karşı bir yasa çıkarmaya çalışıyorsunuz. Bugün, evet, belki sayıyla, görüntüde bu çoğunluğu sağladığınız için bu teklifi geçirebileceksiniz ama gerçekte bu yasanın demokratik bir yasa olmadığını, halka dayanmadığını ve yasal da olmadığını aslında hepimiz biliyoruz.
Şimdi, bu yasa ne yasası? Bir "dezenformasyonla mücadele" deniyor ama aslında AKP'nin "Kendi dezenformasyonumu daha geniş nasıl hayata geçirebilirim?" bunun yasasından bahsediyorsunuz. Ya, gerçekten size yetmiyor. "Yandaş medya" diyoruz; bütün medyayı satın aldınız, tehditlerle korkuttunuz, boyun eğmek istemeyenleri de para cezalarıyla, her türlü yargıdan gelen cezalarla susturmaya çalıyorsunuz, geriye kalan bir kısım sosyal medya ve özgür basın dediğimiz her türlü bedele rağmen susmayan basın emekçilerini de şimdi bu yasa teklifiyle susturmaya çalışıyorsunuz. Ama şunu görün ya, gerçekten görün: Ne yaparsanız yapın tutmuyor, bu halk kendi haberleşme kaynaklarını bir şekilde buluyor. Bu ülkede özgürlük, adalet isteyenler, eşitlik isteyenler bir yolunu buluyor, iletişimini kuruyor, haberini alıyor ve harekete de geçiyor, sessiz de kalmıyor. Uğraşın bakalım daha ne kadar toplumu susturabilmek için "Hangi yasayı çıkarsak, hangi düzenlemeyi yapsak kendi koltuklarımızı kurtarırız." diye, boşuna uğraşıyorsunuz, bizden söylemesi.
Şimdi ne yapıyorsunuz? Yeni bir suç tipi yaratıyorsunuz; ucu açık, böyle bir yasal düzenleme hayatta görülmemiş bir şey, tamamen keyfî; istenildiği gibi yorum yapılabilecek ve bunun aracılığıyla da haber yapanlara, onu paylaşanlara, "RT" edenlere, beğenenlere "AKP ayarı çekme yasası" getiriyorsunuz aslında, bunun adı budur. Diyorsunuz ki: "Benim istediğim dışında bir şey söylerseniz sizi yalan haber yayma adı altında..." Tabii, sizin yalan haberlerinizi yaymak normal, bunda hiçbir sorun yok. "Sizi hemen cezaevine tıkarım." diyorsunuz. Ne diyorsunuz? "Halk ve muhalif bütün kesimleri susturma yasasını çıkaracağım." diyorsunuz. "Yaklaşan seçimler öncesi kırıntısı kalan demokratik ortamı da kaldıracağım, tümüyle sadece AKP'nin kendisinin çalışma yapabileceği, muhalif kesimi susturacak bir düzenleme yapacağım." diyorsunuz. "Seçimlerde yapılacak, yapacağımız her türlü usulsüzlüğün üstünü örtecek bir düzenleme yapacağım." diyorsunuz. "Kırıntısı kalan basın özgürlüğünü de halkın haber alma hakkını da haber yapma, yayma hakkını da eleştiri hakkını da toptan yasaklayacağım." diyorsunuz. "Gazetecilerin haber yaparken daha fazla sansürlenmesini sağlayacağım, hatta para cezalarıyla da otosansürü normalleştireceğim." diyorsunuz. "Yaptıkları haberlerden dolayı gazetecileri tutukluyordum, bundan sonra daha fazla tutuklayacağım." diyorsunuz. Türkiye'de şu an 36 gazeteci gazetecilik yaptığı için tutuklu. Gazeteciler özgürlüğünü yitirirken toplumumuz haber alma hakkını, ülke de demokrasisini yitiriyor. 2022 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'ne göre Türkiye 180 ülke arasında 149'uncu sırada; bu, sizin için utanma duygusu gerektiren bir mesele değil mi?
RTÜK zaten iktidarın aracı hâline gelmiş durumda. Cezalarla susturamadığı basını para cezalarıyla susturmaya çalışıyor; AKP aleyhine, iktidar aleyhine yapılan her yayın, yorum bile katılmadan bir muhalif milletvekilinin yaptığı bir açıklamanın bile veriliyor olması para ve kapatma cezalarıyla karşı karşıya kalıyor. O kadar ileri gittiniz ki internet sitelerine erişim engeli getiriyorsunuz, yetmiyor, erişim engelinin getirilme haberini yapmaya da erişim engeli getiriyorsunuz; yani, bu kadarı herhâlde tarih boyunca en antidemokratik, en faşizan ülkelerde bile görülmemişti.
Şimdi, siz ne istiyorsunuz? Nelerin kapatılmasını istiyorsunuz, neyin üstünün örtülmesini istiyorsunuz? 2017'de Diyarbakır'da Kemal Kurkut'un polis tarafından öldürülmesinin üstünü kapatmak istiyorsunuz; zira, öldürenlere değil, siz bu ülkede onu fotoğraflayan gazeteci Abdurrahman Gök'e ceza verdiniz.
Sadece gazetelere değil; bilim insanlarına, akademisyenlere, sivil toplum gibi iktidarın verileriyle uyuşmayan bilgi üretenlere yani gerçek bilgiyi üretenlere de "Gerçek bilgi yayınlayamazsınız, bunu paylaşamazsınız, hatta beğenemezsiniz." diyerek, korku duvarları yaratarak toplumu sessizleştirmeye, susturmaya çalışıyorsunuz. Hatırlayalım, pandeminin başında "Gerçek ölüm ve vaka sayısı çok daha yüksek, iktidarın açıkladığı sayılar doğru değil." diyen hekimleri yanıltıcı bilgi ve halkı paniğe sevk etme gerekçesiyle gözaltına aldınız, haklarında soruşturma açtınız. Ne oldu? Sonra anlaşıldı ki aslında hekimler gerçeği söylüyormuş, asıl dezenformasyonu yapanlar sizlermişsiniz.
Teklifin 29'uncu maddesi "halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak" diyor. Ne demek korku yaratmak? Panik yaratmaktan kasıt nedir? O kadar subjektif, o kadar esnek, o kadar istediğiniz yere çekilebilecek bir mesele ki "Kullanışlı bir malzeme, istediğimiz gibi kullanırız." diyorsunuz. Halk gerçek haberlerle korkuya falan kapılmıyor, gerçek haberlerle kendi yaşamını nasıl örgütleyeceğine bakıyor, buna karşı nasıl muhalefet edeceğine bakıyor ve siz işte bundan rahatsız olduğunuz için, asıl korkuya ve paniğe kapılan siz olduğunuz için bu yasayı çıkarma ihtiyacı hissediyorsunuz, bizzat siz aslında gerçeklerin üstünü örtbas etmek istediğiniz için bu yasayı çıkarıyorsunuz. Türkiye'de güvenilirliğini, bağımsızlığını koruyabilen hiçbir kurum kalmadı; ne İletişim Başkanlığı ne RTÜK ne BTK ne Basın İlan Kurumu hepsi iktidarın talimatıyla, iktidarın ihtiyaçlarına göre çalışıyor.
İnternet Kanunu'na getirilen hükümlerle sosyal medya şirketleri de tehdit ediliyor aslında. Deniliyor ki: "Bize muhbirlik yapmazsanız, bize bilgileri vermezseniz, muhalefet edenin bilgilerini bize aktarmazsanız sizi de kapatırız, sosyal ağlarınızı da kapatırız, bant daraltma yöntemleriyle sizi de yok sayarız ya da para cezalarıyla istediğimiz noktaya geleceksiniz yoksa sizi tümden kapatırız." Neden? Çünkü toplum sosyal medya üzerinden haberleşiyor, buralar üzerinden bu memlekette ne olup bittiğinden haberdar oluyor, sizin yolsuzluklarınızın, sizin aslında usulsüzlüklerinizin açığa çıkarılması ve topluma ulaşması sağlanıyor. İşte siz bunu susturmak için harekete geçiyorsunuz.
Kürt basını özel olarak hedefinizde. Daha yeni bir süreçte Kürt gazeteciler tutuklandı çünkü en büyük hak ihlalleri Kürt bölgesinde yaşanıyor, Kürt halkına yönelik olarak yaşanıyor ve siz öncelikle de burayı susturmak için harekete geçmiş durumdasınız.
Van'da helikopterden atılarak katledilen Servet Turgut'tan kimse haberdar olmasın istiyorsunuz. Silivri 5 No.lu Cezaevinde işkenceyle katledilen Ferhan Yılmaz gündem olmasın istiyorsunuz. Urfa'da sokak ortasında polis kurşunuyla öldürülen Muharrem Aksem'in ölümünden kimse haberdar olmasın istiyorsunuz. Ordu, Emniyet, yargı kadrolaşması için torpil yuvası hâline gelen TÜGVA'nın belgelerinin yayılmasını istemiyorsunuz. "Dolar uçtu." demeyi, "Ekonomi kötü." demeyi manipülasyon sayıp enflasyonu, krizi konuşturmak istemiyorsunuz. Sebep olduğunuz yoksulluğu gizlemek için bu yasayı çıkarıyorsunuz. Sokak röportajlarında ekmeğe muhtaç olduğunu haykıran halkın sesini kesmek istiyorsunuz. Ortağı olduğunuz sermayedarların hakkını çaldığı işçilerin direnişlerini gizlemek, yok saymak istiyorsunuz. Erkek şiddetini, erkek devlet şiddetini örtmek, cezasızlık politikanızın görünmez kılınmasını istiyorsunuz. Erkek egemenliğine karşı direnen kadınların özgürlük talebini örtbas etmek istiyorsunuz. LGBT+'ları yok sayan, hayatlarına kasteden politikalarınızın normalleşmesini ve herkesin nefret suçlarına yönelmesini istiyorsunuz ve bunu yaygınlaştırmak gibi bir derdiniz var. "Barınamıyoruz." "Geçinemiyoruz." diyen gençleri cemaat yurtlarına mahkûm edip intihara sürüklendiğini gizlemek istiyorsunuz. "Kentsel dönüşüm" adı altında rantsal dönüşümleri yapıp, halkı evinden barkından atıp sürgüne gönderip bunları da görünmez kılmak istiyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Ve şu an Tozkoparan Mahallesi'nde yüzlerce polis, TOMA ve iş makineleriyle halkı nasıl evinden barkından ettiğinizi, sermaye gruplarına Tozkoparan'ı -ve daha birçok yerde "kentsel dönüşüm" adı altında rantsal dönüşümle- nasıl talan hâline getirdiğinizi, talan-rant politikalarınızı uyguladığınızı görünmez kılmak istiyorsunuz. Ve yine, Tozkoparan'da bu rantçı politikalarınızı uygularken ilk yaptığınız şey oradaki basın çalışanlarını, gazetecileri dışarı atmak oluyor. Yaptığınız hukukiyse, yaptığınız yasalsa, yaptığınız adaletli bir şeyse neden basını Tozkoparan'dan çıkarmaya, dışarıya atmaya çalışıyorsunuz? Neden bizi Tozkoparan Mahallesi'nde içeri almak istemiyorsunuz? Çünkü gizlemek istediğiniz çokça suçunuz var.
Tüm bunlarla zannetmeyin ki iktidarınızı koruyacaksınız, zannetmeyin ki koltuklarımızda oturacağız. Hiçbiri çözüm üretmeyecek, ne yaparsanız yapın bu halk kazanacak, özgürlükler kazanacak, mücadele edenler kazanacak. (HDP sıralarından alkışlar)