| Konu: | Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 6 |
| Tarih: | 12.10.2022 |
RIDVAN TURAN (Mersin) - Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Evet, geç oldu biraz.
Şimdi birkaç başlıkta görüşlerimi ifade etmeye çalışacağım. Bunlardan bir tanesi "Biz bunu yapıyoruz ama aslında Avrupa'da da böyle şeyler var." düşüncesi. Yasa başladığından bugüne kadar yoğun bir biçimde bu propaganda yapılıyor. Önce bu dezenformasyona bir "Dur!" demekte fayda var. Venedik Komisyonu "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10'uncu maddesine göre -kardeşim- bu, ifade özgürlüğü önünde çok temel bir engeldir." diyor ve devam ediyor: "Söz konusu taslak hükümlerinin Türkiye'de yasalaşması hâlinde oluşturacağı ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin ne demokratik bir toplumda gerekli olacağı ne de ulusal güvenliğin, sağlığın, başkalarının haklarının korunmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir." diyor. Buna ek olarak Komisyon, özellikle 2023'te yapılacak seçimler göz önüne alındığında, bu teklif kanunlaştığı koşullarda bu seçim döneminde iktidarın elinde bir sopa hâline dönüşebileceğine ilişkin görüşlerini söylüyor. Az önce Komisyon Başkanı çok tuhaf bir cevap verdi Venedik Komisyonunun düşüncelerine ilişkin: "Ey Venedik Komisyonu! Sen bunu diyorsun ama bir de şundan bahsetsen." Yani gerçekten bir politik eleştiriye yapılabilecek düzeyi oldukça düşük bir yaklaşım, bunu özellikle ifade edeyim. Sen bu politik eleştirinin doğruluğunu ya da yanlışlığını tartışırsın, eleştirirsin ama "Sen de şunu yapmıştın." babından değerlendirmelerin bir karşılığının olmadığını ifade etmek lazım. Deniliyor ki: "Avrupa'da böyle." Hadi, geçtik Venedik Komisyonunu, bakın, Almanya'da da bir kanun var, evet, bu kanun, sosyal medya hesaplarında nefret söylemi ve diğer suçlarla başa çıkma yükümlülüğüne odaklanan bir kanun ve esas olarak da bu konudaki şikâyetlerin ele alınması ve bunun halka açık raporlarla hazırlanmasını temel alıyor. Dolayısıyla burada herhangi bir cezai kovuşturma, "Böyle bir 'tweet' atarsan şu kadar yılla yargılanırsın." türünden bir yaklaşım yok.
Değerli arkadaşlar, benzer bir durum Fransa için de geçerli. Fransa'da da -insan onuru- suçlara göz yuman ve tahrik eden, köken, ırk, din, cinsiyet yönelimi ve cinsel kimlik temelinde şiddet ve hakareti de içeren bir kanun var. Yani sizin getirdiğiniz şeyle uzak yakın alakası olmayan bir Avrupa müktesebatından bahsediyoruz, o nedenle kimseyi kandırmaya çalışmamak ve dezenformasyon yapmamak önemli.
Şimdi bu kanun yasalaşmış olsaydı, büyük olasılıkla... O Hakkâri'de bir Vali var ya -hani bizim Habip Vekil kendisini yere atmış, bir de böyle yuvarlanmış, bunu yaparak da bacağını üç yerden, dört yerden kırmış- o Valiye sormak lazım: "Bu iş bu kadar olabiliyorsa sen de kendini böyle bir at bakalım, nasıl oluyor?" diye. Mesela, bu Valinin söylemiş olduğu şeyi bizim geçerli kabul ediyor olmamız lazımdı ve Habip Vekilimizin açıkça bir polis terörü tarafından bacağının kırıldığını konuşmuyor olmamız lazımdı. Sadece o mu? Mesela, Roboski için ne diyecektik? 34 Kürt köylüsünün uçaklar tarafından bombalanarak yok edildiği bir süreçti Roboski saldırısı ve katliamı. Mesela, buna ilişkin ne söyleyecektik? "Gar katliamı oylarımızı artırdı." diye o zamanlar epeyce bir sevindiniz hep beraber -şu anda Başbakan olmayan- dönemin Başbakanıyla birlikte ve burada, muhalefetin ve o dezenformasyon diye kabul ettiğiniz çalışmaların ve çabanın sonucunda, bunun aslında Türkiye'de, IŞİD terör örgütünün, Ankara'daki barış eylemindeki arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza ilişkin taammüden bir saldırısı olduğunu sonradan gördük. Eğer bu kanun geçmiş olsaydı bu konuda da herhangi bir adım atamayacaktık.
Bakın arkadaşlar, kimse kimseyi kandırmasın. Ben yıllardır iktidar, devlet ve faşizm üzerine çalışıyorum. Aranızdan bir kişi çıksın da desin ki -bak, açık söylüyorum- 34-38 Nazi Almanyasıyla Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini kurduğunuzdan bugüne kadar arada 10 tane fark sayın, ben bu yasaya ilişkin bütün muhalefetimi çekeceğim. Şu kanun teklifiyle Goebbels'in Almanya'da kurumsallaştırdığı propaganda alanına ilişkin 10 tane fark sayın, bütün iddialarımdan vazgeçeceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
RIDVAN TURAN (Devamla) - Boşa uğraşıyorsunuz ve bizi de boşa uğraştırıyorsunuz. Niye bunu söylüyorum biliyor musunuz? Sınıflar mücadelesinin değişmez bir kuralı vardır, o kural da şudur: Halkın eğilimi, zamanın ruhu, gelen ve gitmekte olan nereyi işaret ediyorsa bunların önünde yasayla masayla, zorla, istibdatla, Teşkilat-ı Mahsusayla ya da benzer yapılanmalarla durmak mümkün değildir. O yüzden ne kendinizi yorun ne bizi yorun. Bu teklif yasalaşsa da uyulacak bir yasa olmayacaktır; bunu herkes biliyor, siz kendi pratiğinizden de geçmiş pratiğinizden de bunu bilirsiniz, biz de bunu çok iyi biliyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)