| Konu: | Cumhurbaşkanlığının, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin UNIFIL'in görev süresinin uzatılması yönündeki 2650 (2022) sayılı Kararı uyarınca; hudut, şümul ve miktarı Cumhurbaşkanınca belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, 1701 (2006) sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla tespit edilen ilkeler kapsamında; 31/10/2022 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL'e iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanınca yapılması için Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/2081) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 8 |
| Tarih: | 18.10.2022 |
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de tezkere üzerine konuşmama başlamadan önce elbette Bartın Amasra'da yaşanan maden faciasında hayatlarında kaybeden madencilerimize rahmet diliyorum. Bu tarifsiz acıyı yaşayan ailelerine de sabır diliyorum.
Değerli milletvekilleri, dün ziyaret ettiğimiz ailelerin bizden, Meclisten en büyük beklentisi bu facianın yaşanmasının tüm sorumlularından hesap sorulması ve adalet önünde hak ettikleri cezanın da verilmesidir.
Değerli milletvekilleri, ben de değerli hatiplerin bahsettiği gibi, Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücünde görevli Türk Silahları Kuvvetleri unsurlarımızın görev süresinin bir yıl daha uzatılmasına ilişkin tezkere üzerine şahsım adına söz aldım.
Evet, hatırlanacağı üzere, Lübnan'daki Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü ilk olarak 1978 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararları uyarınca, İsrail güçlerinin Lübnan topraklarından çekilmesi ve İsrail-Lübnan sınırının güvenliğini sağlamak amacıyla kuruldu. Birleşmiş Milletler Şartı uyarınca da bu barış gücü, koruma misyonlu olarak "UNIFIL" dediğimiz geçici görev gücü kapsamında askerî güç de kullanmaktadır. Tabii, bunun yanında diğer sorumluluk alanları da vardır. Şöyle ki: Düşmanlıkların sona erdirilmesini izlemek, Lübnan ordusunun ülkenin güneyine yerleşme faaliyetlerini desteklemek, insani yardımın sivillere ulaşması ve yerinden edilen kişilerin güvenli geri dönüşlerine de yardımcı olmaktır. Türkiye olarak biz de evet, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin özellikle 2006 yılı kararına atıf yapılan ve Meclisimizin de yine 2006 yılında aldığı kararla bir yıl için verdiğimiz -bu izin çerçevesinde- geçici görev gücüne -Silahlı Kuvvetler unsurlarımızın da tabii ki- biz de bu Birleşmiş Milletler nezdinde bir katkı sunuyoruz. Her yıl Lübnan'ın da talebiyle bu görev süresi uzatılıyor. Son olarak da bu ağustos ayında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararıyla süre uzatımına gidildi ve doğal olarak da bizim de geçen yıl Mecliste vermiş olduğumuz bu tezkerenin süre uzatımı gerekmekte, böyle bir öneri var.
Biz, elbette, değerli hatiplerimizin, grubumuz adına konuşan hatibimizin de belirttiği gibi tüm bölgeyle, Lübnan'la da askerî, sivil iş birliğinin geliştirilmesini destekliyoruz. Değişen bölgesel dengeler var. Evet, Birleşmiş Milletler içinde büyük bir askerî gücü oluşturan ülkemizin katkısına, Lübnan'la barış ve istikrarın korunmasına yönelik uluslararası politikaların devam etmesi noktasında doğan bir ihtiyaç var. Birleşmiş Milletlerin geçici görev gücünün süresini uzatması ve ülkemizin de desteğinin devam etmesi noktasında biz önceki yıllarda da bu tezkereye "evet" demiştik, bugün de bu yönde kararımız var elbette. Ama burada Sayın Yunus Emre'nin de belirttiği gibi, tezkerenin gerekçesinde belirtildiği gibi, işte, hudut, miktarla ilgili bütün yetkiyi biz şurada açılan bir cümleyle Cumhurbaşkanına veriyoruz ama önceki verilen yetkilerin de bir denetimi yok. Cumhurbaşkanı, böyle sınırsız -kapsamı konusunda- bu yetkiyi kullanacak, bu da mevcut sistemimizin getirdiği bir sorun olarak gözüküyor.
Bu anlamda, özellikle, değerli milletvekilleri, dış politika söz konusu olduğunda ülkemizin güvenliği, kazanımları söz konusu olduğunda, evet, maalesef, sizlerin, iktidar partisi grubunun ortaya koyduğu, hatiplerin ortaya koyduğu bir dış politikada sizlerin belirttiği gibi bu kadar iç açıcı bir tablo yok. Kişisel, kısa vadeli, iç politikaya dönük çıkar elde etme girişimlerine karşı olduğumuzu ben buradan tekrar belirtmek isterim. Ayrıca, şunu da belirtmek isterim ki özellikle bu yeni yönetim sistemiyle birlikte tarihsel dış politika geleneğimizin dışına çıkılarak liyakatli kadroların yerine kurum dışı atamalara -hepimizin bildiği- ve kurumsal diplomatik kanalların işlevselliğini yitirdiğine sıklıkla şahitlik ediyoruz.
Dünyadaki ve yakın coğrafyamızdaki gelişmelere göre savrulan ve güven vermeyen bir dış politika uygulamasıyla da sıklıkla karşı karşıya kalıyoruz. Tek boyutlu, kısa vadeli ve dar görüşlü bir dış politika çizgisinin hâkim olduğu bir dönemden geçiyoruz. Tamamen gerginlik ve iç politikaya yönelik kişisel güç devşirme beklentisiyle akılcı ve uzun vadeli olmayan savrulmalar ve gelgitler yaşıyoruz. Tüm ülkeyi güvenlik ve dış güçler korkusuna hapseden bir dış politika çizgisinin hâkim kılınması ya da böyle kılmaya çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız.
Ancak, değerli milletvekilleri, bölgemizde yaşanan savaşlar, iç karışıklıklar, değişen güç dengeleri, Doğu Akdeniz'deki değişen dengeler, enerji ihtiyacı ve karşı karşıya olduğumuz mülteci akınıyla Orta Doğu'nun ve bölgemizin haritalarının yeniden şekillendiği bir süreçte siyasi iktidar kişisel çıkarları bir kenara bırakmalı, ülkemizin ulusal çıkarları için kurumsallaşma temelinde çok yönlü ve somut sonuç alıcı diplomatik kanalları işletmelidir. Siyasi iktidar diplomatik kanalları etkin ve işlevsel kullanmadığı için ülkemizin haklı tezlerini uluslararası alanda yeteri kadar savunamıyoruz; güven ve itibar kaybeden, somut sonuç alamayan bir ülke durumuna düşüyoruz. Bu tablolara hepimiz hep beraber şahitlik ediyoruz. İktidar dış politikadaki tutarsızlıklarını iç politikada yarattığı sanal gündemlerle yönetebilir, yönlendirebilir ya da böyle olduğunu sanabilir ancak iktidarın dış politika alanlarındaki bu tavrı ve tutarsızlığı uzun vadede ülkemiz ve vatandaşlarımız adına telafisi mümkün olmayan kayıplara yol açmakta.
Değerli milletvekilleri, işte, bu sürecin sonuçlarını en çok yaşadığımız, güven ve itibar kaybettiğimiz, kazanımlarımızda geriye düştüğümüz dış politika alanlarının en somut örneği, benim de çalışma alanım olan Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizde geldiğimiz durum. İktidar partisi hatipleri, dikkatimi çekti, bütün bölgelerdeki hâkimiyetten bahsederken Avrupa Birliğiyle ilişkilerimize hiç atıf yapmadılar. Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun bir üyesi olarak Avrupa Birliği ve üye devletleriyle olan ilişkilerimizin iç politikanın bir devamı, aracı olarak kullanıldığını gözlemliyoruz. Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizin bir iç politika aracı hâline dönüşmesinde, kuşkusuz, son dönemde yapılan tartışmalı atamalar, liyakatsizlik ve en önemlisi, bu yeni sistemle beraber her alanda yaşadığımız kurumsuzlaşma ve devlet politikalarının kişiselleştirilmesinin büyük etkileri olmuştur. Özellikle Avrupa Birliği nezdinde öne sürdüğünüz "sahada ve masada güçlü Türkiye" tezlerinin karşılıksız kaldığını, bu nedenle de haklı tezlerimizin gerektiği gibi savunulmadığını gözlemliyoruz.
Değerli milletvekilleri, geçen hafta biz burada sansür yasasını görüşürken... Avrupa Birliği Komisyonunun 2022 Türkiye Raporu'nu dikkatinize sunmak isterim. Özellikle, ülkemizde demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel haklar, yargı bağımsızlığı alanlarında ciddi geriye gidişlerin yaşandığını önümüze koymuştur bu rapor. Dışişleri Bakanlığı, maalesef, raporun yayınlanmasından sonra bir öz eleştiri yapmak yerine raporu tümüyle reddetme tercihinde bulunmuştur. Elbette, Avrupa Birliğinin, öne süreceğiniz ya da bizim de zaman zaman eleştirdiğimiz objektif olmayan, yanlı, ikircikli politikaları var; bunları biz de eleştiriyoruz ama sadece Avrupa Birliği mi? Değerli milletvekilleri, yine geçtiğimiz hafta, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Türkiye'nin denetimde kalmasına karar verdi. Peki, bu kararları önleyecek, sizin az evvel ortaya koyduğunuz o muazzam dış politika alanındaki başarımız nerede? Hangi araçları kullandınız ve madem muazzam bir dış politika araçlarımız var elimizde, neden bu geriye gidişleri önleyemediniz? (CHP sıralarından alkışlar)
Avrupa Birliğiyle üyelik müzakerelerimizi canlandıramadığımız gibi, somut bir kazanım sağlayamadığımız gibi mevcut kazanımlarımızdan da tavizler veriyoruz. Bakın, değerli milletvekilleri, bu yaz dönemi neye şahitlik ettik hepimiz? Yabancı ülkelerin temsilciliklerinin kapısında vatandaşlarımızın yaşadığı vize çilesi... İktidarın bu politikalarının başarısızlığının sonucu değil miydi bu vize politikasında vatandaşlarımıza uygulanan muamele? Ki biz, Avrupa Birliğiyle bir vize mutabakatı anlaşması yaptık ve bunun sonucunda hiçbir kazanım elde edemedik. Sayın Bakana bir soru önergesiyle sordum, bir cevap dahi vermedi. Kendisi, politikalarının öz eleştirisini yapmak yerine, büyükelçileri kamuoyunda Bakanlığa çağıracağını söyledi ve ne yaptı? Bakın, vize mutabakatı konusunda, vatandaşlarımız gerçekten giriş güçlüğü yaşadı, vize alamadı ve maalesef, ben bir vatandaş olarak üzülerek söylüyorum, vatandaşlarımız ikinci sınıf vatandaş muamelesiyle karşı karşıya kaldı. Peki, ne yaptı Bakanlık? Değerli milletvekilleri, bırakın pasaportu, vizeyi, bir gece yarısı yayınlanan Cumhurbaşkanı kararlarıyla Avrupa ülkelerinin vatandaşlarının ulusal kimlik kartıyla ülkemize girişine izin verdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım, izninizle tamamlayacağım.
Evet, değerli milletvekilleri, kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyinin, yine, resmî aday ülkesi olduğumuz Avrupa Birliği raporlarının objektif olmadığını ileri süreceksiniz, bu raporları yok sayacaksınız ve çöpe atacaksınız. İşte, son yaşanan sansür yasasıyla Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği kurumlarının kabul ettiği evrensel değerlerle ne karar çeliştiğimizi burada tekrar onayladınız. Şimdi, bu öngörüsüz, bu tutarsız politikalar nedeniyle maalesef üyelik sürecimizde bir ilerleme kaydedemiyoruz ve bu gidişle, bu iktidar döneminde somut bir sonuç alamayacağız.
Bizler, ülkemizin demokratik, şeffaf, elbette, akılcı, uzun vadeli ve kurumsallaşmaya dayalı bir yönetim anlayışıyla birlikte dış politikamızda da ciddi bir dönüşüm yaşanması gerektiğini savunuyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayınız efendim.
SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) - Bu bakımdan, dış politikada kişisel, öngörüsüz ve günübirlik politikalara son vereceğimizi buradan tekrar dile getiriyoruz.
Bizler, Cumhuriyet Halk Partisi olarak tarihsel dış politika geleneğimize dayanan, müzakere ve diyaloğun temel alındığı, tarafsız, öngörülebilir, akılcı ve gerçekten ülkemizin menfaatlerini koruyan bir dış politikayı hayata geçireceğimizi söylüyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)