| Konu: | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 12 |
| Tarih: | 26.10.2022 |
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan vergi kanunu değişikliği teklifinin 2'nci maddesi üzerine söz aldım. Selamlarımı sunarım.
Bu maddeyle 193 sayılı Kanun'da yapılan değişiklik vatandaşın lehine olduğu için karşı olmadığımızı ancak günlük yemek bedelinin 51 liradan 100 liraya çıkarılmasının yerinde olacağını belirterek güncel bir konuya geçmek istiyorum.
Geçen hafta sonu Kahramanmaraş'taki konuşmasında eski Kültür Bakanı, şimdiki AKP Grup Başkan Vekilinin sözlerini hatırlatmak isterim: "Fransız Devrimi dile dokunmamıştır, Mao Çin'de dile dokunmamıştır ama maalesef bir kültür devrimi olarak cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşüncemizi yok etmiştir. Bugün konuştuğumuz Türkçeyle bir düşünce üretemeyiz." Bu milletvekili cumhuriyetin kuruluşuna, değerlerine ve kazanımlarına öfkeleri, nefretleri ve intikam duyguları bir türlü bitmek bilmeyen zihniyetin sözcülüğünü yapmıştır; söylediklerinin gerçeklerle ilgisi yoktur. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Atatürk, cumhuriyetin ilanından beş yıl sonra harf devrimini yaparken Osmanlı Devleti'nin son iki yüzyılında başta padişahlar olmak üzere, yöneticilerin bu konudaki çabalarını göz önünde bulundurarak bir sistem bütünlüğü içinde hayata geçirmiştir. Bu süreci bilmeyenler ve anlamak istemeyenler cumhuriyetin bir medeniyet ve milletleşme projesi olduğunu da anlayamazlar. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, cumhuriyet kurulduğunda Türkiye'nin 12 milyonluk nüfusunda okuma yazma oranı erkeklerde yüzde 7, kadınlarda sadece binde 4'tü. Bu oranları süratle artırmak için çareler arandı, denemeler yapıldı. 1927'de Arap harfleriyle açılan kurslara iki yılda 600 bin kişi katılmasına rağmen, sadece 64.302 kişi okuma yazma öğrenip belge alabildi. Başarısız olan bu denemeden sonra 1 Kasım 1928'de harf inkılabı yapılırken Atatürk, konuşmasında "Arkadaşlar, bizim ahenkli, zengin dilimiz yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Vatandaşa, kadına, erkeğe öğretiniz, bunu vatanperverlik ve milliyetperverlik vazifesi biliniz. Bir milletin yüzde 10'u okuma yazma bilir yüzde 90'ı bilmezse bundan insan olanlar utanmalıdır." diyerek tavrını ortaya koymuştur. 24 Kasım 1928 tarihinde millet mektepleri kurularak yeni harflerle bir deneme daha yapıldı. Bir yılda 1 milyon 75 bin 500 kişinin devam ettiği okullardan 597.010 kişi okuma yazma öğrenerek belge aldı. Anlaşılacağı gibi alfabe değişikliğine gidilen harf inkılabı bir günde değil, Osmanlı Dönemi'nde başlamış tartışma ve denemelerden sonra hayata geçirilmiştir. O milletvekilinin 700 bin kelimelik Türkçeyi kaç kelimeyle konuştuğunu bilmiyorum ama "Bugün konuştuğumuz Türkçeyle bir düşünce üretemeyiz." sözünün bir ezikliğin ifadesi olduğu bellidir. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Onu tam on asır önce Kâşgarlı Mahmut'un "Divanü Lûgat-it-Türk" isimli eserini niçin yazdığını öğrenmeye davet ediyorum (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Atatürk şöyle diyor: "Türk dili zengin bir dildir. Her kavramı ifade kabiliyeti vardır. Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. " Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde ahlakını, ananelerini, hatıralarını, menfaatlerini kısaca bugün kendi milliyetini yapan her şeyi dili sayesinde muhafaza etmiştir. Süre çok kısa özür dileyerek atlıyorum.
Değerli milletvekilleri; Türk dünyasında alfabe birliğinin tartışıldığı bir dönemde Türkiye'de alfabemizi tartışmaya açmak kasıtlı değilse büyük bir tutarsızlıktır. Türk milletinden özür dilemesini bekliyor ve ona soruyorum: Cumhuriyetin kuruluş felsefesini biliyor musun? Kurucu iradeye saygın var mı? Cumhuriyetimizin Anayasası'na, o Anayasa'ya göre bu kürsüden ettiğin yemine bağlı olduğunu söyleyebilir misin? Sen sorularıma cevap vermemek için evirip çevireceksin. Biz diyoruz ki: Atalarımızın emaneti olan güzel Türkçemiz ve Atatürk ile silah arkadaşlarının emaneti olan Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacaktır. Ne mutlu Türk'üm diyene. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)