GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ORMAN KÖYLÜLERİNİN KALKINMALARININ DESTEKLENMESİ VE HAZİNE ADINA ORMAN SINIRLARI DIŞINA ÇIKARILAN YERLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ İLE HAZİNEYE AİT TARIM ARAZİLERİNİN SATIŞI HAKKINDA KANUN İLE ORMAN KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ VE CUMHURİYET HALK PARTİSİ GRUP BAŞKANVEKİLİ İSTANBUL MİLLETVEKİLİ MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ'NİN; ORMAN KÖYLÜLERİNİN KALKINMALARININ DESTEKLENMESİ VE HAZİNE ADINA ORMAN SINIRLARI DIŞINA ÇIKARILAN YERLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ İLE HAZİNEYE AİT TARIM ARAZİLERİNİN SATIŞI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ VE TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU RAPORU
Yasama Yılı:3
Birleşim:72
Tarih:28.02.2013

AK PARTİ GRUBU ADINA NUSRET BAYRAKTAR (Rize) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2/B yasasıyla ilgili vermiş olduğumuz teklifin görüşülmesi için AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, gerçekten, konuşmaları dinlediğim an, bir an kendimi on yıl geriye götürme ihtiyacı hissettim. Keşke 2002 yılından 2007 yılı 22 Temmuz seçimlerine kadar olan süreçte? O dönemde Sayın Akif Hamzaçebi Trabzon Milletvekiliydi, aynı kişiliğe sahip bir insandı, biliyorum; ben de İstanbul Milletvekiliydim. Akif Hamzaçebi'nin de aslında, ormanlarla ilgili ilgi ve alakası, bilgisi vardı. Ben hem bir orman köylüsü, orman köyünde doğan ve yaşayan hem de İstanbul'da bütün orman köylüleriyle ilgili, 2/B alanlarıyla ilgili bire bir kırk yıllık hayatını sürdüren bir milletvekili olarak bu konuları dile getirdiğimizde âdeta bize saldırıyorlardı. "2/B alanlarını işgalcilere peşkeş çekiyorsunuz, yeni rant alanları oluşturuyorsunuz. Zenginlere ve villa yapanlara bunu veriyorsunuz. Anayasa'nın 169'uncu ve 170'inci maddelerine aykırı işlem yapıyorsunuz." gibi iddialar ve ithamlar sonucu -bütün belge ve bilgiler elimizde- o dönem ilk Orman Bakanımız Osman Pepe'nin konuya çözüm üretme noktasındaki, bir an için aslında ekonomide ciddi darboğazların var olduğu ve Hükûmetin istikrarla, ekonomik menfaatlerini ön plana almak suretiyle, ayağa kaldırılması gereken ekonomiye bir kaynak oluşturmasını da düşünerek? Aslında sosyal bir problem olduğunu hep biliyor, savunuyor, aynı şekilde savunuyoruz ama 2/B olayı sadece sosyal değil; 2/B olayı hukuki olaydır, 2/B olayı sosyal olaydır, ekonomik olaydır, siyasal olaylardır. Sadece kırk yıllık değil, biraz önce MHP sözcüsünün bahsettiği gibi, aslında, 1937'den bu yana ve özellikle de 1945 ve 1955 yıllarında orman alanlarındaki tapulu mülklerin dahi tapu sahiplerinden bedelsiz bir şekilde devralmak suretiyle bütün ormanların devlet malı olduğuna yönelik hükmünün uygulanmasından sonra, daha sonra kullanım esnasında orman vasfını kaybetmiş, 2/B niteliğine bürünmüş, 61 yasası, 81 yasası ile bu konular biraz daha güncelleye güncelleye, sorun aktarıla aktarıla gelmiş, 1981 yılından bu yana, özellikle 1990'lı yıllarda hem hukuki açıdan hem siyasi açıdan itirazların olmadığı, kendi içlerinde itirazı olmayan, hak sahipleri arasındaki itiraz veya sivil toplumdan veya siyasi partilerden itiraz gelmediği o dönemlerde bu hususta bir hayli mülkiyet devri olmuştu. Daha sonra -nihai bir şekli söylüyorum- 1999 yılındaki kesin Anayasa Mahkemesi iptali ve Yargıtay onayı sonrası kilitlenmiş. 2002'de iktidara gelen AK PARTİ, iktidara geldiği an, bu hukuki süreci çözmek için, hem ekonomik menfaati düşünerek "Acaba 25 milyar dolar olur mu?" dendiği an, "Vay, siz bunu para için, rant için yapıyorsunuz." diyenler oldu. Bu konu esprilere de girdi. Yani bir varlık barışından 7 milyar TL civarında Maliye Bakanlığımız gelir elde edince, AK PARTİ iktidarı ülkeyi belli noktalarda şahlandırmaya başlayınca, bazı milletvekili arkadaşlarımız, zımnen ve böyle şakayla, "Siz 25 milyar doları bulursanız Türkiye'yi uçurursunuz, sizin elinizden iktidarı alma şansımız olmaz." diyerek bunu aslında hicvetmişlerdir ve o zaman yine, bu sorunu çözmek için, anayasal sorun olduğunu birinci derecede bildiğimizden? Yani Anayasa'nın 169'uncu maddesi der ki ormanlar kesinlikle daraltılamaz, 170'inci maddesinde de orman alanları kesinlikle herhangi bir kişiye devredilerek satılamaz. O dönemde MHP yoktu, MHP 2007'de devreye girdi. Ümit ediyorum ki MHP o dönemde olsaydı belki de bu konuda daha uzlaşmacı anlayışıyla bizi bir araya getirip çözüme daha önceden katkı sağlayacaktı çünkü 2009 yılındaki -15 Ocak 2009 tarihinde- 9 maddelik Tapu Kadastro Kanunu'nda 2/B'ye yönelik yaptığımız düzenleme 3 siyasi partinin anlaşmasıyla ilk kez orada gündeme gelmiştir.

Nedir bu? Bu Anayasa değişikliğinden sonra Cumhurbaşkanımız veto etti. Referanduma gidilmesi konuşuldu ve hemen o dönemin Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı -Antalya bölgesi başta olmak üzere- Muğla'da, Antalya'da, İstanbul'da, Ankara'da "2/B aslında bir peşkeş yasasıdır. 2/B ile cemaatler rant kuruyorlar, hele hele İstanbul Sultanbeyli'de, Beykoz'da?" Bakın, şimdi Sultanbeyli ve Beykoz'la ilgili ne güzel şeyler söyleniyor.

Şu an İstanbul Milletvekili Sayın Hamzaçebi, ben de Rize Milletvekiliyim; ikimiz de aynı konuları, aynı kaderi paylaşıyoruz. Aynı savunmayı o dönemlerde de beraber yapıyorduk. Biz o dönemlerde bunları dile getirirken neden bugüne kadar sarktığının bazı ipuçlarını vermek için bu konular girmek zorunda kaldım, yoksa teklifin maksadında bu detayları anlatmak yoktu. Çözüm üretme noktasında -Anayasa'yı iptal gerekçelerini- hep bu ve buna benzer dayanaklarla iptal ettirilmiştir.

En önemli sorun neydi? Mülkiyeti belli olmayan alanlarla ilgili bir satış, devir veyahut kullanım hakkı söz konusu olamıyordu. O zaman mülkiyetin belirlenmesi için kadastro çalışmalarının yapılması gerekiyordu. Kadastroya baktığımız zaman, o dönemde Türkiye'nin yüzde 85'inde kadastro yapılmamıştı, hele hele orman kadastrosu Hak getire! Mera kadastrosu ayrı, tarım kadastrosu ayrı, orman kadastrosu ayrı idi. 2005 yılında çıkartılan yasa ile bu kadastro işlemleri birleştirilmek suretiyle hızlı bir kadastro çalışması yapıldı ve bu kadastro çalışmaları sonucu ucu yine 2/B'ye gireceği düşünülüyordu ama 2/B'yle ilgili herhangi bir düşüncede, herhangi bir çalışmada yine Anayasa, yine Cumhurbaşkanının vetosu önümüze çıkartılıyordu. 2007 seçimlerinde milletimizin yüzde 47'si AK PARTİ'ye oy verince, Milliyetçi Hareket Partisi de gruba gelince, burada Cumhurbaşkanlığı sorunu çözüldü. Cumhurbaşkanı sorununun çözülmesi bu sorunların da çözümüne kapı aralanmasına vesile oldu. Yeni düzenlemelerde, Cumhurbaşkanı olaylara buna göre bakacaktı.

Daha sonra, işte, 2009 yılında, 3 siyasi partinin anlaştığı 9 maddeli Tapu Kadastro Kanunu'nda şu hükümler yer alıyordu: 2/B alanlarının önce kadastrosunun yapılması. Kadastrosu yapılan 2/B alanlarının hak sahiplerinin tespiti. Hak sahiplerinin tespiti çalışmalarındaki komisyonun 2012 yılı sonuna kadar çalışmalarını yapabilmesi ve güncelleştirme faaliyetlerinin yapılması. Maalesef, Cumhuriyet Halk Partisi bunu da Anayasa Mahkemesine götürdü. Belgeler hep elimizde. Anayasa Mahkemesi kısmen, belli kısımları düzeltmek yönüyle kısmen de onaylamış oldu çünkü Anayasa Mahkemesinin şekli de değişmiş oluyordu o zaman. Böyle olunca, işte, uzun süreçten bu yana çözüm kapıları aralandığından ve Sayın Hamzaçebi de bilgisini, tecrübesini, sorumluluğunu, bir kez de İstanbul Milletvekili olarak bölgeyi gezip dolaştığı zaman -ki biz hep oralardaydık- olayı bizatihi yerinde gördü, yaşadı, duydu, hissetti ve bugünkü konuşmaları yaptı. Ben tebrik ediyorum. Gelinen nokta itibarıyla son derece önemli bir nokta.

Ama Sultanbeyli'de? Bakın, benim elimde belge var. Orman alanlarının işgaline vesile olacak diye bu düzenlemeye karşı çıkanlara soruyorum. Aslında 2/B alanlarının toplam tahmini miktarı 410 bin hektar idi ama güncelleştirme yapılmamıştı, kadastro çalışmaları yapılmamıştı, bunlar bitmemişti. O hâlde, bir taraftan bu çalışmalar sürdürülsün, 2012 yılı sonuna kadar da teknik heyet bu tip ihtilafların da çözülmesine imkân sağlayacak yetkiyi aldıkları için "Acaba yeni 2/B alanlarını da bunun içerisine sokuşturabilirler mi?" diyerek endişe duyan milletvekili arkadaşlarımız vardı. Şimdi gördük ki, bugün, yüzde 99'u bitmiş olan 2/B alanlarıyla ilgili güncelleştirmede 345 bin hektar alan 2/B alanı olarak önümüze gelmiş. Bakın, 410 bin hektar nerede, 345 bin hektar nerede? Yaklaşık 70 bin hektar alan yeniden orman olarak geri dönmüş oldu. Demek ki orman alanları daraltılmadı. Kaldı ki Orman Genel Müdürlüğü bu arada boş durmadı, sürekli olarak ağaçlandırma kampanyalarıyla 1 milyon 400 bin hektar alan da ayrıca orman olarak kazandırıldı. Dolayısıyla, orman köylüleri başta olmak üzere mülkiyet sorununun çözümüne yönelik faaliyetleri dile getirdiğimiz zaman, her yerde ve her zaman önümüze şu haritaları çıkartıyorlardı.

Bakın, böyle 2/B alanı olur mu? Nedir bu? Sultanbeyli başlı başına bir il oldu. Şöyle Sultanbeyli'yi gösteriyorlardı. Sultanbeyli'nin aslında büyük bir bölümü tapuludur, yüzde 27'si 2/B'dir.

Sonra, bakın, Beykoz'daki insanlardan bahsediliyor. Beykoz'un büyük bir bölümü? 2/B alanı olan yer Çavuşbaşı'dır. Hep bu gösterildi. Evet, Çavuşbaşı'nda villalar var, doğru ama bütün bunlar tartışılıyor.

Sonra, Bursa Sanayi Sitesi Kestel, Antalya Kepez, İzmir Menderes alanları çevresi orman olma vasfını kaybetmiş, şehir olmuş alanlar ama büyük bir rant olarak dönüştürülen, düşünülen alan İstanbul'du. İstanbul Türkiye'nin özeti olduğuna göre, İstanbul'la ilgili çözümün önemli olduğu ve Türkiye genelinde çözmeye yönelik de lokomotif görev? Lehte de aleyhte de  hep bu kullanıldı, bu konuşuldu, bu tartışıldı. "Seçim öncesi barış projesi" dendi, "Bir hukuki sorunun çözümü" dendi, ne dendiyse bir güzel şeyler oldu ama bu arada rayiç bedellerle ilgili şikâyeti biz de yaptık, doğrudur. Bu tartışmalar sonucu -kamu malları birilerinin menfaatine peşkeş çekilecek iddiaları sonucu- devletin menfaatlerini koruma refleksiyle donatılmış olan Millî Emlak Genel Müdürlüğü, tabii ki her zaman, acaba bir yanlışlık yapabilirsem ne olur mantığıyla, devleti koruma refleksiyle, buradaki rayiç bedel tespitlerinde, o sıkıştırılmış dar zaman içerisinde, kısmen yerine giderek, kısmen uzaktan telefonla sorarak, kısmen komisyoncularla tartışarak, tanışarak fiyatları aldılar ama mülk sahiplerinin hak sahibi olabilmesi için Anayasa gereği ne yazmak gerekiyordu? Fiyatlara itiraz etmeksizin siz ancak hak sahibi olabilirsiniz.

Peki -aslında bu Anayasa'ya aykırı dendi- itiraz edilemediği takdirde ne olur? Eğer itiraz hakkı kapısı açılacak olsaydı bu sorunun çözümü yıllarca sürecekti. Peki, itiraz kapısı hukuken kapanmış oluyor ancak zımnen, bu tespit çalışmaları esnasında, bölgede, arazide siyasi partilerin, muhalefetin, iktidar partisinin ve sivil toplum örgütlerinin eleştirileri ve güncel çalışmaların ortaya koyacağı bilgi ve belgelerle değişimin her zaman yapılabileceğini biz her zaman söyledik. Nitekim, Komisyonda aynı şeyi söyledik: "Bu yasa şu anda arzuları, ihtiyaçları karşılamıyor." Şimdi de söylüyorum, yine karşılamıyor.

VAHAP SEÇER (Mersin) - O zaman bir daha getirin.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) - Neden? Çünkü tapulu olup da?

Bakın, bir de tapulu olanların bedelsiz verilmesi bu yasayla sağlandı. Ecrimisillerin fiyattan mahsup edilmesi bu yasayla sağlandı. Tarım maksatlı, en dar gelirli vatandaşımızın kendisine ve ülkeye katkı sağlaması açısından kullandığı tarım arazilerinin de bu kapsamda değerlendirilmesi bu yasayla sağlandı.

Dolayısıyla, bu yasa sadece 2/B alanları değil, ciddi bir geniş yelpazeyi kucaklayarak bir çözüm ürettiğine göre, Karadeniz başta olmak üzere, orman olup yine orman kalan ama tapulu mülkü olup tapusu elinden alınan vatandaşların hâli ne olacak? Buna da bir çözüm getirmek lazım ama Anayasa'nın 169'u değişmedikçe, yeni bir süreçte anlaşma sağlamadıkça bunu sağlayamayacağız. O hâlde, yeni bir çalışmaya ihtiyacımız var.

Kızılağaç ve kestanelerin orman emvali olup olmayacağı, 65 yılındaki topografik haritalarda yeşil alan gözüküp, fındıklık ve çay bahçelerinin orman olarak yazıldığı, hatta mahkeme kararı veyahut bilirkişinin giderek aslında orman olmadığı hâlde orman yazılan alanlar var. Bu tip ihtilafların da çözümüne yönelik yeni bir çalışma yapılması lazım.

Şunu söylemek istiyorum: Elbette sekiz ay önce çıkarılan bir yasa tüm hazırlıklarıyla bitmiş olup bugün uygulamaya geçseydi iyi olurdu ama bu kadar yoğun çalışmalara rağmen, bugün bile tam bitmemiştir, hâlen güncelleştirme devam ediyor ve nitekim, fiyatlar belki bugün yarın açıklanacaktır. O bakımdan, bu tartışmalar sonucu, Millî Emlak Genel Müdürlüğü bizzat "Madem böyle bir ihtilaf var, itiraz var, kaygı var, vatandaşın endişesi var, çözüme katkı sağlamamız gerekirken çözümsüzlüğü getiriyor, o hâlde yeni heyetlerle çapraz bir şekilde -bir başka yerde, yani İstanbul'a giden heyeti başka yere, başka yere giden heyeti buraya- acaba fiyatlarda ne olur?" diyerek ciddi bir çalışma yaptıklarını söylüyor. Biz bile henüz bilmiyoruz. Bu ciddi çalışmalar sonucu reel olan rayiç bedelin gündeme geldiği kanaatiyle biz diyoruz ki, bütün bunlara rağmen, tarım alanlarında da?

Bakın, İstanbul'da, evet, villa yapan veyahut menfaat uğruna el değiştirmek suretiyle 10 dönüm, 20 dönüm, 30 dönüm, 50 dönümlük villa alanlarını alanlara rayiç bedel üzerinden yüzde 30, peşin ödedikleri takdirde farklı bir anlayış var ama 400 metrekare ve altındakilerle ilgili bir şey olmadı diyenlere, 40 bine yakın mükellef bundan istifade etmiş oluyor.

Müracaatların 300 bininin tarım alanlarıyla ilgili olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, tarım alanlarındaki 300 bin dar gelirli vatandaşlarımızın, aslında tarım maksatlı ağıl, kümes, bu tip inşaatlar dâhil -şimdi yeni önergeyle de onu koyduk- mesken olarak kullandığı binaların da bulunduğu alanlar dâhil olmak kaydıyla, fiyatların buralarda da yüzde 50'ye indirilmesi -peşin ödedikleri takdirde tabii yüzde 20 daha var- yüzde 40'a indirilmesi söz konusu.

Ayrıca, ödemelerde biraz daha, faizsiz -bakın, faizsiz- ve herhangi bir zam getirilmeden, üç yıl olan süreyi beş yıla, dört yıl olan süreyi de altı yıla çıkartmak suretiyle ciddi bir düzenleme yapıldığını görüyoruz.

Bu düzenlemeyi bu şekilde teklif olarak getirmemizin sebebi neydi? 400 metrekareyle ilgili ciddi bir rahatlamanın olduğunu ama tarım alanlarında bir sıkıntı geleceğini gördüğümüz için, bu süreç bitmeden          -mademki bu kadar uzun bir süre aldı- yeni bir kanuni düzenleme yapmayı beklemeden son günlerde bir teklif verelim dedik, bu teklifle belli bir düzenleme şansını da yakalamış oluruz dedik. Nitekim, hazırladığımız bu teklifle de 3 maddede değişiklik var.

Birincisi, bahsedilmiş olduğu gibi, tarım alanlarındaki fiyatların yüzde 50'ye indirilmesi; ikincisi, taksitlerin üç yıldan beşe, dört yıldan altı yıla çıkartılması; üçüncüsü de kamu menfaati söz konusu olan orman alanlarında zaten önceden olan, kanun gereği, Orman Kanunu'nun 17'nci maddesinin hükümleri gereği, hastaneler ve eğitim alanlarında herhangi bir işlem söz konusu olursa, kamu menfaati bunu gerektiriyorsa, yap-işlet-devret modeline esas olan yerlerde finansman zorluğu söz konusu olduğu takdirde, yap-işlet-devret modelinin yanı sıra kamu-özel iş birliğiyle şehir hastanelerinde uyguladığımız sistemin burada da uygulanabilmesinin önünü açan bir teklif olarak karşımıza gelmiş oluyor.

Değerli arkadaşlar, görebildiğiniz kadarıyla işin, özetin özetini sundum. Geçmişte şöyle oldu, böyle oldu, falanca böyle dedi demekle çok fazla bir şey elde edemeyeceğimiz için, isim isim kimin ne söylediğini, ne söylemediğini bilmiyorum, söylemek istemiyorum ama üç dönemdir milletvekiliyim, üç dönemdir bu konuları tartışıyoruz. Orman Köylülerinin Sorunlarını Araştırma Komisyonu Başkanı olarak, 2004-2005 yıllarında, Türkiye'nin bütün orman köylülerini, illeri ve köyleri yani Mersin'den Muğla'ya, Edirne'den, Tekirdağ'dan Artvin'e kadar bütün bölgeleri ilgilendiren, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımla birlikte -ki 2 tane bu konuları çok iyi bilen uzman arkadaşlarımdı onlar; biri Gürol Ergin, biri de Mehmet Işık; biri orman yüksek mühendisiydi, biri de ziraat yüksek mühendisiydi- ittifakla çıkartmış olduğumuz bir komisyon raporu var. O raporu da okuyacak veya okuma lütfunda bulunacak olur iseniz, bu sorunların çözümüne yönelik ipuçlarını, şuradan aldıklarımızın büyük bir bölümünü orada görme fırsatı söz konusu olacaktır. Bu bakımdan, ben, emeği geçenlere, aslında, katkı verenlere? "Bedelsiz verilsin." ifadesinde aslında dürüst değiller demem, hiç böyle bir şeyi de yakıştıramam. Aslında, dürüstçe "Orman köylülerine bedelsiz verilsin." ifadesi söz konusu olabilir ama toplam 750 bin kişinin muhatap olduğu bir alanda 75 milyon insan hemen diyecek ki? Nitekim, o gün bir referandum söz konusu olursa "Benim herhangi bir yerde yerim yok, işgal etmedim, orman açmadım, gitmedim, oraları almadım. Benim hakkım değil mi? Benim yerimi hiç değilse bedelsiz veremezsiniz." diyenlere karşı, işte, eşitlik ilkesine aykırı olabileceği kanaatiyle, "bedelsiz" ifadesinin biraz zor olduğunu? Ama düşük bedellerle aslında orman köylülerine artı bazı destekler var. Olması lazım, yine de ilave edilmesi lazım. Elde edilen gelirlerin büyük bir bölümünün orman köylülerine aktarılmasının da doğru olacağına inanıyorum ve bunu da savunuyorum ama bedelsiz verilmesi konusu Anayasa'ya aykırı olacağından? Belki siz Cumhuriyet Halk Partililer Anayasa Mahkemesine gitmeyeceksiniz, inanıyoruz, MHP hiç gitmeyecek ama sivil toplum örgütlerinden birisi gittiği takdirde? Bakın, bizim sütten ağzımız yandı. Maalesef, "Gitmeyeceğiz." denildi ama çok insanlar, bir bakıyorsunuz Anayasa Mahkemesine gidiyorlar. Burada da eşitlik ilkesine aykırı olabileceği kanaatiyle, bir de adaletin gereği olduğuna inanarak, bedelsiz değil de bu kolaylaştırmalarla işi götürüyoruz.

Ben şunu son olarak söylüyorum: Bütün bunlara rağmen çok fazla gocunmamak lazım. "Getirdiniz, bir daha getirdiniz." İhtiyaç duyulursa bir daha getireceğiz çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi çözüm yeridir. Zamanı, zemini gelince? Vaktinden önce çiçek açmıyor. Bazı şeyler vakti gelince ancak gündeme getirilebiliyor. Bu kadar güzel uzlaşma noktasını biz o günlerde yakalayabilseydik o gün belki bu işi hızlandırırdık. Şimdi bu kadar güzel savunmalar, bu kadar güzel teklifler, bu kadar güzel temenniler söz konusu oluyor İstanbul'la, Sultanbeyli'yle, Beykoz'la ilgili. Ben hepsine saygı duyuyorum, hepsine teşekkür ediyorum.

Ama bundan sonra da ihtiyaç duyulduğunda aynı iş birliğini hepinizden bekliyor, teklifimizin sizlerin oylarıyla kabulünü arz ediyor, hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)