| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması hükümlerinden kaynaklanan taahhütlerimizi yerine getirmek, ateşkesin gözlenmesi, ihlallerin önlenmesi, bölgede barış ve istikrarın sağlanması amacıyla, Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili şekilde korumak ve kollamak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Ortak Merkez'in görevlerinin ifası yönünde hareket etmek üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için 17/11/2020 tarihli ve 1272 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla verilen ve 10/11/2021 tarihli ve 1312 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla uzatılan izin süresinin Anayasa'nın 92'nci maddesi u |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 14 |
| Tarih: | 01.11.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ABDUL AHAT ANDİCAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 27 Eylül 2020'de başlayıp Azerbaycan ordusunun bütün cephelerde ezici bir zaferiyle, üstünlüğüyle sonuçlanan Karabağ Savaşı'nın üzerinden iki yıl geçti. Bu savaş sırasında Azerbaycan, 1994 yılı civarında işgal edilmiş 7 "rayon"unu kurtardı ve daha sonra Karabağ'daki Şuşa kentini ele geçirdiğinde Hankendi'ye yöneldiği sırada ne yazık ki Rusya yani Putin tarafından durduruldu ve Putin iki tarafın da liderlerini oturtarak bir ateşkes anlaşması imzalattı. 10 Kasım tarihli ateşkes anlaşmasına göre Laçın koridoruna ve Ermenilerin kontrolü altında kalan alana barış gücü altında Rus askerleri yerleştirildi.
Zaferin hemen ardından TBMM'de yaptığım Azerbaycan tezkeresi konuşmasında "Bu anlaşmayla Karabağ sorunu tamamlanmış mıdır, sonuçlanmış mıdır?" diye sormuş ve "Hayır." olarak cevabını vermiştim. Gelinen noktada Azerbaycan işgal edilmiş topraklarını kurtarmıştır ama anlaşmanın Karabağ'ın geleceği noktasında bir açıklık içermediğini söylemiştim ve "Kanaatime göre asıl mücadele yeni bir şekle bürünmüş olarak şimdi başlamaktadır." demiştim.
Bu sorunların en önemlisi Dağlık Karabağ'daki Ermenilerin Artsakh cumhuriyeti adı altında kurdukları sözde devlet yapılanmasıdır. O konuşmamda Rus barış gücü komutanı Dağıstanlı General Rüstem Osmanoviç Muradov'un Karabağ'a gelir gelmez sözde bölgesel Ermeni yönetimi Artsakh'ın lideri Arayik Harutyunyan'la konuşmuş olduğunu, görüşmüş olduğunu ve Rus Savunma Bakanlığının internet sitelerinde bu cumhuriyetle ilgili bilgilerin devam ettiğini söylemiştim.
Değerli milletvekilleri, Rusya, barış gücü olarak girdiği yerlerde yani Abhazya'da, Osetya'da, Moldova'da yani Transdinyester bölgesinde insanlara Rus pasaportu vermek suretiyle ve ayrılıkçılık hareketlerini destekleyerek, daha sonra vatandaşlarının haklarını korumak bahanesiyle askerî harekâtlar yapabilmektedir. Nitekim Rusya'nın 2008'de gerçekleştirdiği Gürcistan savaşı, Kırım'ın ilhakından itibaren Ukrayna'da gerçekleştirdiği hâlen devam eden Donetsk-Luhansk işgalleri bu politikanın fiiliyattaki yansımalarıdır.
Değerli milletvekilleri, elde ettiği büyük başarı için Azerbaycan'ı ve dolayısıyla kendimizi kutlamalı fakat zafer sarhoşluğu içerisinde hamasi nutuklar atmak yerine bölgedeki gelişmeleri gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirmeliyiz çünkü bizim yok varsaymamızla veya "Yok hükmündedir." dememizle bizim açımızdan olumsuz olaylar ortadan yok olmuyor.
Karabağ savaşının üzerinden iki yıl geçti, ne yazık ki bu dönemde Meclis gündemine getirdiğim kaygıların bazıları somutlaşmaya başladı. Önce bu sözde Artsakh cumhuriyetiyle ilgili bir durumu paylaşmakta yarar vardır. Bu sözde cumhuriyet 3.170 kilometrekare ve 120 bin nüfusludur. 10 bini Ermenistan'dan, 10 bini de yerel Ermenilerden olmak üzere 20 bin kişilik bir orduya sahiptir. Fransa'da, Ermenistan'da, Rusya'da, Almanya'da, Avustralya'da ve Orta Doğu ülkeleri için Beyrut'ta Tayvan'a benzer nitelikte, sürekli faaliyet gösteren irtibat ofisleri oluşturmuşlardır. Bağımsızlık ilanı Ermenistan dâhil hiçbir ülke tarafından tanınmamış olmakla birlikte Abhazya, Güney Osetya ve Transdinyester cumhuriyetleri tarafından tanınmıştır ve bu kendileri de tanınmamış 4 ülke, aralarında bir birlik oluşturmuşlardır. Bu konuyla ilgili ilginç bir diğer gelişme ise Amerika Birleşik Devletleri bu cumhuriyeti tanımıyor olmakla birlikte, Kaliforniya başta olmak üzere bazı şehir meclisleri Artsakh cumhuriyetini tanımaktadırlar. Bu yıl mart ayında Avrupa Birliği Konsey Başkanı Charles Michel koordinatörlüğünde yapılan görüşmelerde Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev 5 maddelik bir antlaşma sundu. Dün Soçi'de Putin, Aliyev ve Paşinyan arasında yapılan toplantıda da bu maddeler yeniden gündeme getirildi. Neydi bunlar? "Her iki devletin de bir diğerinin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü tanıması." 1'inci madde buydu, bu madde çok önemli arkadaşlar çünkü Ermenistan'ın sözde Artsakh cumhuriyeti ilan ettikleri Karabağ topraklarının Azerbaycan'a ait olduğunun kabulü anlamına gelmektedir. 2) "Karşılıklı olarak gelecekte toprak talebinde bulunulmayacak." 3) "Hudutlar belirlenecek." 4) "Diplomatik ilişkiler başlatılacak." 5) "Bölgesel ulaşım ve taşımacılık yolları açılacak." Bu da tabii baştan beri konuştuğumuz ve anlaşmanın 9'uncu maddesinde gündeme getirilmiş olan Zengezur Koridoru'yla ilgili bir madde. Geçen yıl yapılan bu toplantıda Paşinyan bu 5 maddeyi kabul ettiklerini fakat Karabağ'daki Ermenilerin güvenliğini de sağlayacak bir madde daha ilave edilmesi gerektiğini söylüyor. Paşinyan'ın geçmişte olduğu gibi, Karabağ Ermenilerinin otonom bir ülke oldukları iddiasını sürdürmemesi Ermeni halkının artık Dağlık Karabağ Ermenileri için daha fazla fedakârlık yapmak istemediğini göstermektedir. Ayrıca, Koçaryan ve Sarkisyan gibi Karabağ kökenli Ermeni siyasetçilerinin Ermenistan iç politikasında etkinliklerinin azalmaya başladığını göstermektedir. Burada önemli olan nokta şu: "Paşinyan bu Artsakh Cumhuriyeti'ne güvence istemektedir." derken orada yaşayan Ermenilerin yaşamları için güvence istiyor fakat bu söz ve bu güvence talebi Artsakh yönetimi tarafından şiddetle reddedildi; Azerbaycan'ın bir parçası olamayacaklarını, silahlarını teslim etmeyeceklerini ve Artsakh cumhuriyetinin bağımsız bir devlet olduğu iddiasını tekrarlamaktalar. Azerbaycan ise haklı olarak Karabağ'ın kendi toprağı olduğunu, Sovyetler Birliği Dönemi'nde olduğu gibi bir Ermeni otonom bölgesi talebinin karşılanamayacağını söylüyor. Bütün bu gelişmeler sonrasında Ermenistan'dan ümidini kesen Dağlık Karabağ Ermenileri -değerli arkadaşlar, bu noktaya dikkatinizi çekiyorum- yüzlerini Rusya'ya dönmüşler ve Rus vatandaşlığına müracaat ederek Rus pasaportu almaya başlamışlardır; ölümcül nokta bu. Eski Sovyet coğrafyasında Rus barış gücü ve askerî kuvveti bulunan yerleri hatırlayalım; Gürcistan'da Abhazya ve Güney Osetya, Moldova'da Transdinyester bölgeleri. Bunların hepsi, bugün, bağlı oldukları devletlerden Rus barış gücü sayesinde ayrılmışlar ve bağımsızlık ilan etmişlerdir. Dağlık Karabağ için de benzer bir akıbet ufukta görünmektedir. Yabancıların yani yabancı ülkelerin veya milletlerin pasaport "protectora"sı yani "pasaport mandalığı" dedikleri bu politikanın devamı hâlinde Rusya, yakın bir gelecekte Karabağ'da barış gücü olarak değil, kendi vatandaşlarının güvenliğini sağlayan bir güç hâline dönüşecektir. Bu durumda, Karabağ meselesinin tarafları Azerbaycan ve Ermenistan değil, Azerbaycan ve Rusya olacaktır.
Rusya'nın Ukrayna problemi devam ettikçe bu tehlike şu anda rafta duruyor ama Ukrayna meselesini kendi istediği şekilde sonuçlandıran Rusya'nın daha sonraki hedeflerinden biri Karabağ'da bir Osetya veya Abhazya yaratmak olması kuvvetle muhtemeldir arkadaşlar. Ukrayna sorununu çözmüş Rusya'nın bir diğer hedefi de Kazakistan olacaktır, orada da Rus nüfusu yoğun kuzey bölgesinde Ukrayna benzeri bir operasyon gerçekleştirmesi ihtimali kuvvetle muhtemeldir.
Bahsetmek istediğim ikinci konu, Ermenistan tarafında başlatılan ve hem Azerbaycan'ı hem de Türkiye'yi çok yakından ilgilendiren bir terörizm faaliyetiyle ilgilidir. Azerbaycan başsavcılığı savaş döneminde Livan Karadağ, Hemaran Kervaçian ve Servet Bagopşin gibi liderlerin elebaşılığında Suriye, Lübnan ve Irak'ta yaşayan ve PKK-PYD/YPG örgütü içerisinde faaliyet gösteren elemanları yasa dışı yollarla işgal altındaki Azerbaycan topraklarına getirmişlerdir ve savaşta paralı asker olarak kullanmışlardır; bunların birkaçı esir olarak Azerbaycan Türklerinin eline geçmiş durumda.
Şimdi, ilginç olan nokta şu, burada paylaşmak istediğim şey şu: Geçen yıl mart ayından bu yana Ermenistan'da oluşturulmaya çalışılan ASALA benzeri bir örgütlenme modeli var, çalışması var, örgütün adı: Askerî Yurtsever Okulu, POGA. İddiası: "Türkiye ve Azerbaycan, Ermeni topraklarını işgal ediyor. Bu iki ülkenin kalan Ermeni topraklarında da gözü var. Dolayısıyla, sivil Ermeniler silahlı eğitimden geçmeli ve bu ülkelere karşı bir mücadele gücü oluşturmalıdırlar." Militanlara, dolayısıyla bu olaya terör eğitimi desteği verecek olan POGA'nın finans kaynakları neresi? Ermeni diasporası. Özellikle Kaliforniya'da sağlık sektöründe faaliyet gösteren Ermeni asıllı iş adamı Vrej Grigoryan başı çekiyor. Askerî eğitim ise biraz önce söylediğim gibi Suriye'de, Lübnan'da ve Orta Doğu'da faaliyet gösteren Ermeni kökenli teröristler tarafından veriliyor. Bütün dünyadan devşirilen adayların Moskova üzerinden nakli sağlanıyor. Süresi adaya ve koşullara göre belirlenen eğitim boyunca adaylara maaş ödeniyor ve Azerbaycan Hükûmeti bu konuda uyarılar yapmış olmasına rağmen Ermenistan hiç duymamış gibi kulağının üzerine yatmaya devam ediyor. Bu olay muhtemelen ileride Türkiye'ye karşı da kullanılabilecek bir terör kuluçkasının başlangıcıdır. O bakımdan Türkiye bu konuyu gündemine almak zorundadır.
Değineceğim üçüncü konu, Türk dünyasının kara bağlantısının kurulması açısından büyük önem taşıyan ve devamlı burada tartıştığımız Zengezur Koridoru. Savaştan bu yana kısmen olumlu gelişmeler yaşandı arkadaşlar. Bakü'den Nahçıvan'a bir demir yolu var, bir de kara yolu var. Demir yolunun Bakü'den Nahçıvan'a kadar uzanacak olan kısmında "Horadiz" denilen bir kasaba var, Sovyetler Birliği döneminde yapılmış bir demir yolu var orada. Horadiz'den Nahçıvan'a kadar, Ordubad bölgesine kadar gelen 110 kilometrelik kısım ise inşa edilmek durumunda. Azerbaycan kendisine düşen bölgeyi veya parçayı inşa ediyor ama yaklaşık 45 kilometre Ermenistan'dan geçmesi gereken bir demir yolu var ve Paşinyan 2014 Aralığında bunu yapacaklarını söyledi. 200 milyon dolarlık bir ihale bedeli var ama henüz ihale söz konusu olmadı, dolayısıyla askıda kalıyor.
Değerli arkadaşlar, kara yolu bağlantısı ise -ilk tezkere konuşmamda söylediğim gibi- Ermenistan ayak sürümeye devam ediyor. Birçok örnek verebilirim ama burada temel sorun şu: Azerbaycan "Bu bir transit yol olmalıdır, herhangi bir gümrük tarafından kesilmemelidir, transit yol olmalıdır." diyor; buna karşın Ermenistan, girişte ve çıkışta kendi gümrükleri tarafından kontrol edilebilen bir yol olması şartıyla ancak buna olumlu bakacağını söylüyor. Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev, geçenlerde, Ermenistan bu konuda ısrarcı olursa Laçın Koridoru'nda da benzer bir Azerbaycan kontrolü talep edeceklerini söylüyor. Bu konuda Türkiye'nin elinde Ermenistan üzerinde baskı uygulayabilecek çok önemli bir kozun olduğunu daha önceki tezkere konuşmalarımda söylemiştim. Bildiğiniz gibi, geçen yıl yapılan Türkiye-Ermenistan normalleşme görüşmeleri sonucunda iki ülke arasında uçak seferleri yeniden başladı. Ayrıca, üçüncü ülke vatandaşlarının sınır kapılarından geçebilmeleri yönünde karar alındı. Ben burada Karabağ zaferi sonrasında yaptığım Meclis konuşmamda gündeme getirdiğim öneriyi bir kez daha tekrarlamak istiyorum: Türkiye, Ermenistan'ın Karabağ ve Azerbaycan'da gerçekleştirdiği işgaller nedeniyle 1993 yılında kapattığı Kars-Gümrü arasındaki Doğu Kapısı ve Iğdır-Erivan arasındaki Alican Kapılarının açılması sürecini Zengezur Koridoru'nun gerçekleşmesi hedefine çıpalamak zorundadır. Bir diğer deyişle, Zengezur Koridoru faaliyete geçmeden -başlamadığı sürece- ve ancak faaliyete başladığı dönemde eş zamanlı olarak bu kapıların açılacağını Ermeni tarafına açıkça deklare etmelidir arkadaşlar.
Değineceğim son konu aslında Azerbaycan-Ermenistan savaşı sonrasında yaptığım konuşmalarda gündeme getirmek istediğim bir konuydu ama zafer sarhoşluğu içerisinde olduğumuz, hamasi nutukları attığımız bir dönemde bu tip bir konuşmaya veya konuya farklı anlamlar yükleneceği için ertelediğim bir konudur. Aradan iki yıl geçti ve olaylara soğukkanlı bakabileceğimiz bir dönemdeyiz. Değerli arkadaşlar, Anayasa'mızın 92'nci maddesi savaş hâli ilanı ve silahlı kuvvet kullanılmasına izin vermeyle ilgilidir ve bu maddenin son cümlesi şudur: "...yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir." Bunu hepimiz biliyoruz. Bugün bu tezkereyi de bu madde gereği bu Mecliste konuşuyoruz. Şimdi, 10 Aralık 2020 tarihinde Bakü'de yapılan zafer kutlamalarına Türkiye'yi temsilen katılan Türk heyetini okuyorum: Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi Sayın Emine Erdoğan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, AK PARTİ Genel Başkan Yardımcıları Mahir Ünal ve Efkan Ala, AK PARTİ Sözcüsü Ömer Çelik, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Sözcü İbrahim Kalın ve Dünya Etnospor Konfederasyonu Başkanı Bilal Erdoğan. (İYİ Parti sıralarından gülüşmeler)
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) - Maşallah, maşallah (!)
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) - Şimdi soruyorum: Arkadaşlar, bu liste içerisinde, yürütmeye yetki veren Gazi Meclis nerede? Nerede? (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) - Meclis Başkanı nerede?
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) - Onun da yani Meclisin de Azerbaycan'ın bu şeref gününde AKP ve Cumhurbaşkanının ailesi kadar orada temsil edilme hakkı yok mu? Evet, bu da gösteriyor ki değerli arkadaşlar, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran bu Gazi Meclis, tarihinin hiçbir döneminde bu kadar göz ardı edilmemiş, bu kadar dışlanmamıştır. Yüce Meclisle bu onuru paylaşmayan Cumhurbaşkanı, her Azerbaycan ziyaretinde yandaş müteahhitleri yanından eksik etmiyor. Azerbaycan Hükûmeti, Karabağ'ın imarı için 2,9 milyar dolar para ayırdı ve ihaleler yaptı. Bu ihalelerin yani yol, köprü, havaalanı, demir yolu ihalelerinin büyük bir bölümünü, hepinizin çok yakından bildiği, Sayın Cumhurbaşkanının etrafındaki ihale baronları aldılar. Ve değerli arkadaşlar, 3 müteahhitlik firması büyük bir bölümünü içeriyor veya kullanıyor.
Bu arada, Sayın Cumhurbaşkanının ailesi de ihmal edilmemiş, onun da hakkını yemeyelim. Geçen yıl ağabeyinin damadı ile Sayın Aliyev'in eşinin ortaklığında kurulan 100 milyon dolar kapasiteli bir agroparkın kurdelesini 2 ülkenin liderleri kestiler. Şimdi, ben çocukluğumun bir bölümünde Adana'da bulundum. Adana'da böyle çok yüksek rakamlar söylendiğinde, hayal ötesi bazı değerlendirmeler yapıldığında Adanalılar şöyle der: "Ne diyek gardaş, ne diyek gardaş; Allah daha çok vere." (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Ben de şimdi onu söylüyorum.
İYİ Parti olarak bu tezkereye "evet" oyu vereceğimizi ifade ediyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)