| Konu: | Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 17 |
| Tarih: | 08.11.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, -değerli milletvekilleri diyeceğim ama pek de fazla milletvekili yok- değerli arkadaşlar; öncelikle hepinizi saygıyla selamlarım.
364 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz aldım.
Tabii, yine bir torba kanun teklifi ama bununla çok fazla vakit kaybetmeyeceğim. Biz bu torba kanun teklifleriyle ilgili eleştirilerimizi zaten bugüne kadar hep yaptık ancak AK PARTİ bu davranışından vazgeçmedi. Tabii, bunun şöyle kötü neticeleri de oluyor: Yani özellikle kanun yapma tekniği açısından ciddi sıkıntılar çıkarılıyor. Alt komisyonlarda konuşulması gereken işler oralarda konuşulmuyor. İhtisas komisyonları... Yani Meclisin bir mantığı var, ihtisas komisyonu diye bir şey var. Şimdi, bunun tamamı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü yani burada, Plan ve Bütçe Komisyonunun bilmediği bir sürü alanın Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesinin nasıl bir anlamı var? Torba kanun yapıyorsunuz, hiç olmazsa bazılarını tali komisyonlarda... Mesela Anayasa Komisyonuna gitmesi gereken maddeler var burada, Anayasa'ya aykırılık iddiaları var. Bunların hiçbiri yapılmadan buraya gelmesi, gerçekten, kanun yapma tekniği açısından ve kanun kalitesi açısından son derece sıkıntı oluşturuyor. Dolayısıyla sürekli de kanun yapılıyor, aynı konuyla ilgili sürekli kanun yapıldığını görüyoruz.
Şimdi, burada 13 ayrı kanun düzenlenmiş. Neler var? Kamulaştırmayla ilgili hususlar var, Kamu İhale Kanunu'yla ilgili düzenlemeler var, İstanbul Finans Merkezi var, Fiyat İstikrar Komitesi var, maden işçileriyle ilgili hususlar var ve tabii, en önemlisi, cemevleriyle ilgili maddeler var. Burada, 23 maddelik kanun teklifinde, işte, en iyi diyebileceğimiz bir tane mesele var, o da maden kazalarında şehit olan, hayatını kaybeden insanların ailelerine yardım yapılması, onlar sosyal güvenliğini tamamlamadıysa sosyal güvence verilmesi ve bir akrabasının işe alınmasına ilişkin hususların düzenlenmesi; bu önemli bir husus. Bu, adaletsiz bir şekilde bugüne kadar gidiyordu çünkü en son Soma'dan sonra hiç yapılmadı -2014'dü zannediyorum- 2014'ten sonra yapılmadı, toplumda infial uyandıran böyle büyük ölümlerin olduğu meselelerden sonra ancak yapıldı. Mesela, işte, 1, 2, 3, 5 madencinin hayatını kaybettiği herhangi bir olayda bu haklar verilmemişti. Biz, tabii, bunu sürekli gündeme getirdik. Bu, adaletsizliktir. Ya, herkesin bir canı var nihayetinde, ister 300 kişinin içerisinde ölsün, ister tek kişi olarak ölsün; insan hayatı her şeyden önemlidir. Yani "Bu adaletsizliğin giderilmesi gerekir." diye defalarca söyledik, hatta bu kanun teklifi Komisyona gelmeden bir hafta önce bununla ilgili bir önerge de verdik bir önceki torba kanunda fakat o zaman Cumhur İttifakı'nın milletvekilleri tarafından önergemiz reddedilmişti neyse ki o gün reddettikleri önergemiz bugün yapıldı. Bu, takdire şayan bir şey, bizim desteklediğimiz bir şey ama onun dışındaki hususlarda, tabii, ciddi sıkıntılar var; onu söylememiz lazım.
Şimdi, birinci mesele -konu konu gideceğim, bütün maddelere girmeyeceğim, arkadaşlarımız onları yeri geldikçe ifade edecekler- bu cemevleriyle ilgili mesele. Tabii, dernekler bizleri de, İYİ Parti Grubunu da ziyaret etti; böyle bir meselenin yani Alevi toplumunu ilgilendiren, milyonlarca insanı ilgilendiren bir konunun böyle bir torba kanun içerisinde yer almasını çok incitici bulduklarını söylüyorlar ve biz de buna yürekten katılıyoruz. Hakikaten, bu, çok yanlış oldu. Tamam, burada yapılan bir kısım maddeler, ne bileyim, elektrik, su giderlerinin devlet tarafından karşılanması, cemevlerinin imar sorununun çözülmesi, cemevlerinin yapım, bakım, onarım giderlerinin karşılanması gibi meseleler, bunların devlet tarafından üstlenilmesi meseleleri çok geç kalmış olsa bile doğru. Ancak bu mesele, çok etraflı bir şekilde, tamamını ilgilendirecek bir şekilde bir kod kanunla yapılmalıydı. Şimdi, Sayın Elitaş dedi ki: "Ya, bu nasıl kod kanunla olacak? İşte, farklı farklı kanunları..." Hayır, bu, kod kanun olmasına engel değil yani bir kanun yaparsınız ama o kod kanunun içerisinde, elbette, yeri geldiğinde İmar Kanunu'yla ilgili, yeri geldiğinde Büyükşehir Belediyesi Kanunu'yla ilgili değişiklikleri yapabilirdiniz; bu, buna engel değildi. Bunun bu şekilde yapılması gerekir. Yani biz bunun bu anlamda buraya konulmasına şiddetle karşı çıkıyoruz. Bunun torbadan çıkarılıp etraflıca bir kanun şeklinde yapılmasının da kesinlikle uygun olacağını düşünüyoruz.
Burada, tabii, Anayasa'nın 24'üncü maddesi aslında din ve vicdan hürriyeti konusunu etraflı bir şekilde düzenlemiştir ama uygulamayla ilgili sorunlar vardır, bu anlamda da Anayasa'nın bu maddesindeki usule uygun şekilde hareket edilmesi gerekmektedir.
Şimdi, kamulaştırmayla ilgili meseleler var bu kanunda. Yani tamamen -sonunda söyleyeceğimi başında söyleyeyim- "despot devlet" "Devlet her şeyin üstündedir." "Devlet-vatandaş ilişkisinde devlet ezici bir güçtür." anlayışıyla yapılan düzenlemeler var burada; bunu kabul etmek mümkün değil. Nedir o mesela? "Taraflar anlaşmış; eğer kamulaştırma bedeli kişinin banka hesabına yattıysa -burada yatması durumunda diyor- tebliği dâhil eksik veya hatalı kamulaştırma işlemleri kesinleşmiş sayılır." diyor. Ya, böyle bir şey olabilir mi? Yani siz eksik yapacaksınız, tebligatı yapmayacaksınız, hatalı işlem yapacaksınız ama vatandaşların... Çünkü banka numarası istiyorsunuz -vermek zorunda, veriyor- ona para yatırdıysa kesinleşmiş sayılıyor. Böyle bir devlet anlayışı olabilir mi? Vatandaşını ezen böyle bir anlayışı kabul etmek mümkün olabilir mi? Veya hemen bunun devamı mahiyetinde... Tabii, burada da ne yapıyor? Kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davalarında idarenin ödeyeceği tazminata da engel olmaya çalışıyor, yaptığı da bu; vatandaşı mağdur ediyor.
Diğer bir husus: Yine, kamulaştırmayla ilgili maddelerde, mahkeme kararlarına istinaden yapılacak icra takiplerinde idarenin teminat gösterme zorunluluğu olmaksızın icranın geri bırakılmasını talep etmesine yönelik düzenleme yapılıyor. Şimdi, bu geri bırakmayı vatandaş talep ederse vatandaştan teminat istiyorsunuz ama devlet talep ederse ondan teminat istemiyorsunuz. Ya, bu, eşitlik ilkesine aykırı yani bu ilişkide, vatandaş ile devlet arasındaki ilişkide bir "eşitlik" kavramının olması lazım. Bu anlamda, kamu gücünün bu şekilde kullanılması son derece yanlıştır. "Despot devlet" anlayışıyla yapılan bir düzenlemedir; bu düzenlemeye de biz şiddetle karşı çıkıyoruz. Hele hele nasıl bir ortamda? Hele hele, artık, siyasi rekabet nedeniyle devletin bütün organlarının bir husumet aracı olarak kullanıldığı bir ortamda bu çok daha tehlikeli yani devlet otoritesi, devletin kurumları düzgün çalışsa hadi çok fazla sorun olmaz. Kendi başımızdan geçen meseleler var ya; Samsun Büyükşehir Belediyesiyle baş edemiyoruz yani babadan kalma bir yerimiz var, hiç alakası olmadığı hâlde, kamu yararı olmadığı hâlde, başlamış bir projeden, sonradan o yerin bize ait olduğunu öğrenince çıkıp oraya kamulaştırma çıkardı. Mahkeme iptal ediyor, tekrar bir karar daha alıyor; mahkeme iptal ediyor, tekrar bir karar daha alıyor. Yani şimdi kendi meselemi burada anlatmak istemem ama bu herkesin başına gelen bir şey. Eğer iktidara muhalif bir yanınız varsa, iktidarın hoşuna gitmeyecek sözler söylüyorsanız veya birileri -illaki iktidarla alakalı değil, hep de siyaseti suçlamayalım- yani bir belediye başkanı size kafayı takmışsa, bilmem ne yapmışsa sizi mağdur ediyor ve onların eline bu kadar güçlü silahlar veriyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Dünyanın neresinde var böyle vatandaşını ezen devlet anlayışı? Bunu gitgide pekiştiren bir şey var. Dolayısıyla burası, kötü niyetli yöneticilere çok ciddi bir imkân sağlaması açısından son derece yanlıştır.
Burada şunu da söylemek lazım: Şimdi, kamulaştırıyor -Samsun'da bunun başka örnekleri de var, çok örnek var- yanlış kamulaştırma yapıyor, mahkeme bozuyor, ondan sonra, tekrar, mahkemenin bozma kararlarını hiç dikkate almaksızın bir başka Meclis kararı daha alıyor. Vatandaş uğraşsın, amaç bezdirmek. Şimdi, bunu yapan yöneticilere yani belediye başkanı ve diğer yöneticilerin hepsine de tabii ki aslında, mahkeme kararlarını uygulamamaktan dolayı da bir sorumlulukları olduğunu hatırlatmak isterim.
Dolayısıyla şimdi, Avrupa ülkelerine bakıyorsunuz, orada, kamulaştırma alanları belliyken gerçekten kamu yararı ön planda tutuluyor, mülk sahibinin çıkarı korunuyor. Efendim, amaç, malikin ne yolla olursa olsun kamulaştırmadan zarara uğramasının engellenmesidir. Mesela Hollanda'da bu tür şeylerde pazarlık usulü var. Vaktim sınırlı olduğu için bunların detaylarına çok girmeyeceğim ancak Avrupa örneklerine bakıldığında, kamulaştırma meselelerinin özellikle devlet, vatandaşı koruyan, vatandaşın mülkünü koruyan bir anlayışla yapıyor. Bizde tamamen devleti... Ya, devleti elbette koruyalım, hepimiz devletçiyiz bir anlamda ama bu mesele öyle değil, vatandaş-devlet ilişkisinde bu kadar orantısız güç kullanılmasını ve bunların siyasi malzeme yapılmasını hiçbir şekilde kabul etmek mümkün değildir. Kamulaştırma uygulamaları, bir mülksüzleştirme, devlet eliyle el koyma uygulamaları az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin temel sorunu hâlindedir. Biz de maalesef bu sorunu yaşıyoruz ve bunun da ülkeye ciddi sıkıntıları, ciddi maliyetleri oluyor; bunu net bir şekilde görmek gerekir.
Şimdi, burada -bunun detaylarını yine arkadaşlarımız ifade edecekler- Kamu İhale Kanunu'yla ilgili de bir kısım değişiklikler var. Şimdi, buraya bakıyorsunuz, EKAP uygulamasının genişletilmesine yönelik bir düzenleme var. Doğrusu onu çok kontrolü ettiremedik ancak burada bununla ilgili, bundan sonra yerel basının alanına çöküldüğüne, yerel basına ilan verilmeden her şeyin EKAP üzerinden yapılacağına ilişkin bir iddia var. Ama işin doğrusu, o kısmını çok fazla kontrol etme imkânımız olmadı, son anda geldi. Fakat şunu söyleyebilirim: Şimdi, bu tamam yani EKAP üzerinden orayı biraz daha şeffaflaştıralım ancak Türkiye'nin yolsuzlukla ilgili problemleri sadece bu mu? Yani Yolsuzluk Algı Endeksi'nde bir ülke en kötü ülkeler arasına patır patır gerilerken, eğer samimiyseniz -çünkü Sayın Erdoğan yirmi yılın sonunda "Yolsuzluklarla mücadeleyi başlatacağız." dedi, itiraf etti "Biz durduramadık." veya "Yolsuzluk yapıldı ama şimdi başlatacağız." dedi- yani o zaman yapacağınız şey bu değil arkadaşlar. Mesela, bir sürü kanun teklifimiz var; son dönemde, özellikle, Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener'in talimatları çerçevesinde, milletvekili arkadaşlarımız, bizler kanun teklifleri hazırladık ve bu kanun tekliflerinin hiçbiri komisyonlarda gündeme alınmıyor. Yani eğer amacınız yolsuzlukları önlemekse, amacınız kamunun menfaatlerini korumaksa niye gündeme alınmıyor bunlar? Mesela, en son kendi şahsımın verdiği bir kanun teklifi var; bu Kamu İhale Kanunu'yla ilgili düzenlemeler için yaptık, üzerinde çok çalıştık, son derece güzel bir kanun teklifi, pratik de bir kanun teklifi. Burada yapılan bir sürü istisna madde var, sayfalarca istisna maddeleri var; bir defa bunların tamamını kaldıralım diyoruz. Onun dışında, özellikle 3'üncü maddedeki istismara yol açan yani yolsuzluğa yol açan bir kısım maddeler var, oraların giderilmesini talep ediyoruz.
Mesela, her şey 21/B kapsamına alınmış; böyle bir şey olabilir mi ya? Her şeyin 21/B kapsamında ihale edildiği bir sistemi elbette ki kabul etme imkânımız yoktur; bunlarla ilgili hususlar var. Yani eğer yolsuzlukla mücadele yapılmak isteniyorsa buralarda yapılacak düzeltmelerin hakikaten son derece yararlı, faydalı olacağını düşünüyoruz.
Bu anlamda da bizim, İYİ Parti Grubunun ve diğer muhalefet partilerinin de bu tür kanun tekliflerinin de komisyonlarda gündeme alınmasını talep ediyoruz. Yani bu hiçbir demokratik ülkede olmayan bir şeydir. Diyelim ki aynı konuda bir kanun teklifi var, iktidar da getirmiş, biz daha önceden getirmişiz; bizimkinin hiç olmazsa birleştirilmesi gerekir, o dahi yapılmıyor. Hatta, birleştirme de gerekmeyebilir yani bunların gündeme alınması gerekir, bunun bir sırayla gündeme alınması lazım ama komisyonlarda bunlar hiçbir şekilde gündeme alınmıyor çünkü komisyonda iktidar grubunun çoğunluğu olduğu için ve bu nedenle de Türkiye sıkıntılardan bir şekilde kurtulamıyor.
Yardımcı olmaya çalışıyoruz yani nihayetinde bu kanun teklifini biz vermiş olsak da buradan, uygulamadan hayırlı bir sonuç çıkacaksa, iyi bir sonuç çıkacaksa, milletin, devletin faydasına bir şey çıkacaksa bunun kaymağını da siz yiyeceksiniz. Yiyin kardeşim yani mihrimal; alın, kullanın diyoruz fakat böyle bir şeyin de yapılmadığını maalesef görüyoruz değerli arkadaşlar.
Dolayısıyla özetle şunu söylemeye çalışıyorum: Yani, madem buraya Kamu İhale Kanunu'yla ilgili böyle bir şey getiriyorsunuz, bu, sadece EKAP'taki, oradaki ilan şeyinin azıcık genişletilmesi gibi bir şeyle sınırlı olmasın. Kamu İhale Kanunu'nda 200'e yakın değişiklik yapılmış, Kamu İhale Kanunu altüst edilmiş. Çok önemli bir reformdur, 2001 yılında 57'nci Hükûmetin yaptığı önemli bir reformdur; bu reformdan tamamen sapma olmuş. Bir anlamda bu rezalet ortada dururken -çok affedersiniz- şimdi tutup sadece böyle ufaktan bir meseleyle ilgilenmek son derece yanlıştır.
Şimdi, değerli arkadaşlar, gündeme getirilen, bu torbada yer alan diğer önemli gördüklerimden bir tanesi de bu Fiyat İstikrar Komitesi meselesi. Biliyorsunuz, bu, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulmuştu, Anayasa Mahkemesi "Böyle bir konu Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez." dedi, şimdi bu, kanuna dönüştürülüyor. Yani doğru, yanlış maddeleri var, içerisinde katıldığımız, katılmadığımız yerleri var ama bir tane maddesi var ki, daha doğrusu -ne derlerler- Fiyat İstikrar Komitesinin bir görevi var ki bu çok riskli. Şimdi buradan onu okuyorum, diyor ki: "Fiyat istikrarını tehdit eden riskleri izleyerek alınması gereken tedbirleri belirlemek ve ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından uygulanmasını sağlamaya yönelik kararlar almak." Şimdi, Fiyat İstikrarı Komitesi... Fiyat İstikrar Komitesi ne, kimlerden oluşuyor? Efendim, Hazine ve Maliye Bakanlığının koordinasyonunda, Hazine ve Maliye Bakanı, Çalışma Bakanı, Enerji Bakanı, Sanayi Bakanı, Tarım Bakanı, Strateji ve Bütçe Başkanı ile Merkez Bankası Başkanından oluşuyor ve bunun sekretaryasını da Hazine ve Maliye Bakanlığı yapıyor. Yani hiç olmazsa, diyelim ki böyle bir görev veriliyor, Merkez Bankasının bünyesinde olmuş olsa, sekretaryayı orası yapsa, hani, çok sorunlu olmayabilir. Diğer kuruluşlardan da birtakım görüşlerin alınması, istişarelerin alınması... Biz, geçmişte, bu uygulamaları devlette yıllarca yaptık yani mevzuat olmadan da bu uygulamalar yapılabilir, önemli olan bunların yapılmasıdır; şu anda bunlar yapılmıyor, mevzuatı çıktı, yapılmıyor. Biz, mevzuatı olmadan bu koordinasyon toplantılarını yapıp... Yani alınan kararlar birbirleriyle bir kontrol ediliyordu. Fakat buradaki temel problem, Merkez Bankasının alanına girme problemi. Yani Merkez Bankasının alanına girmenin bu ülkeye nasıl bir maliyetinin olduğunu canlı canlı yaşadık. Yani önceki yaşadıklarımızın hepsi hadi, bir kenara ama özellikle, şimdi, son dönemde doların 7 liradan 18 liralara çıkmasının, doların o şekilde 18 liraya çıkması sonrasında yüzde 100'lere varan enflasyonu yaşamamızın temel nedeni Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının bağımsızlığına müdahale edilmesidir. Şimdi, burada yasal bir müdahale alanı daha var yani yarın, bir gün burada...
Değerli arkadaşlar, diyor ki: "İlgili kurum ve kuruluşların -ki bunun içinde Merkez Bankası var- tarafından uygulanmasını sağlamaya yönelik kararlar almak..." Şimdi, Finansal İstikrar Komitesi şu anda Cumhurbaşkanının sözel olarak yaptığı meseleye "Faizler düşürülecek." diyecek veya ne bileyim işte "Şu yapılacak. Döviz alımı yap. Döviz satışı yap." diye kararlar alacak. Atıyorum, Türk lirasına değer kazandırmak için, efendim, döviz satışı yapılmasına ilişkin karar alacak. Alabilir mi? Alabilir çünkü "Onların görevleriyle ilgili karar alır." diyor. Ya, böyle bir şey Merkez Bankasının bağımsızlığının topa tutulması demektir, böyle bir şey kabul edilemez ve bunun bu ülkeye zararı olur. Bunun çıkarılmasını bu anlamda talep ediyoruz, mutlak surette bu yanlıştan dönülmelidir değerli arkadaşlar. Bunları ikaz ediyoruz, lütfen bu ikazlarımızı dikkate alın. Bunlar ülkenin, milletin faydasına olan meselelerdir. Bunu zaten yapıyorsunuz ama hiç olmazsa bunları buralara yazmayın, bunun yazılması son derece tehlikeli. Yarın hiç öngörmediğimiz başka şeyleri birileri yapmaya çalışır buna dayalı olarak.
Şimdi, buradaki diğer bir konu İstanbul Finans Merkezi meselesidir. Bununla ilgili daha önceden kanun çıkarırken de görüşlerimizi biz ifade etme imkânı bulmuştuk. İstanbul Finans Merkezi Projesi'nin uzun süre Türkiye Koordinatör Yardımcılığını da yapmış eski bir bürokrat olarak, eski bir memur olarak şunu ifade etmek istiyorum: İstanbul Finans Merkezi Projesi bir Türkiye projesidir yani içinde "İstanbul" olmuş olması bir şeyi değiştirmez ama tabii, İstanbul merkezli... İstanbul, zaten, bugün, aslında bölgesel bir merkezdir aynı zamanda, ticaretin merkezidir; biz İstanbul'un finansın da merkezi olmasını istiyoruz ama burada yapılan işlerde, o çalışmada... Bakın, bir strateji belgesi 2009 yılında çıktı yani kapsamlı bir çalışma yapıldı, devletin bütün kurumları yan yana gelerek yaptı. Bu Hükûmet döneminde yapıldı üstelik ama o strateji belgesinde bunun bir Türkiye projesi olduğu söylendi ve Türkiye'ye ilişkin düzenlemeler yapılması gerektiği söylendi, sadece İstanbul'a has değil, Türkiye'ye yönelik olarak. Şimdi, Paris de bir finans merkezi ama Paris'le ilgili özel bir düzenleme yok; "Şurada çitle çevrilmiş bir alanda yaparsan bu işlemi, vergin düşük olacak." diye bir şey yok değerli arkadaşlar. Yani bunu nereden, nasıl yapıyorlar anlamıyoruz.
Tabii, bu İstanbul Finans Merkezi... Şöyle söyleyeyim: Her meseleyi inşaattan ibaret zannettiği için bu AK PARTİ yani sağlığı hastane yapmaktan ibaret zannediyor, eğitimi okul binası yapmaktan ibaret zannediyor; işte, finans merkezi olmayı da Ataşehir'de -şimdi Ümraniye'ye bağlandı- bir alanı çitle çevirip, oradan bir rant yaratıp ondan sonra yandaşları oradan beslemek olarak zannediyor. Bu, yanlış bir şeydir, dolayısıyla çalışmıyor. Bakın, şimdi orada ne yapıldı? Bir sürü teşvik verildi. Geçen yıl haziran ayında bu kanun çıktı bir sürü teşvik verildi, buna rağmen bir şey olmuyor; olmaz çünkü yapılan işlem o kadar yanlış ki insanları rahatsız ediyor.
Şimdi, teşvikler genişletiliyor burada bu maddeyle de bu sefer. Diyor ki: "Transit ticarette kâr elde edersen yani malı Türkiye getir veya getirme, hiç önemi yok; transit ticaretten elde ettiğin kârın yüzde 50'sini kurumlar vergisinden düşerim." Ya, şimdi, dünyada, biliyorsunuz, bir siyasi istikrarsızlık var, o nedenle lojistik meseleleri filan da var. Transit ticarette zaten şu anda avantajlı duruma gelmiş durumda Türkiye. Yani bir defa -konu olarak söylüyorum- niye böyle bir teşvik veriyorsun? Şu anda böyle bir teşvike ihtiyaç yok. Yani niye kurumlar vergisinden... Herkesten vergi alırken bu ülkede; ekmekten, sudan vergi alırken, koca koca paraları kazanan ve işleri çok iyi olan bir kesime niye sen teşvik veriyorsun, bu ihtiyaç nereden ortaya çıktı? Ha, burada mesele transit meselesi filan değil. Tabii, burada, bunu da vesile ederek -diğer, önceki maddelerde yapıldığı gibi- o çevresi çitlerle çevrilmiş alandan biraz daha yer satmak yani bütün mesele o çünkü "Ancak orada olursan ve bu işi yaparsan, orada faaliyet gösterip de bu işi yaparsan sana bu teşviki veririm." diyor, dışarıda olursan yok. Maslak'ta bu işi yaparsan -Maslak öteden beri bir merkezdir yani bu anlamda bir finans merkezidir İstanbul ölçeğinde- yok ama illa geleceksin, buradan yer alacaksın, ondan sonra bilmem ne yapacaksın. Bu işi inşaattan ve ranttan ibaret sayan bir anlayışla maalesef yapılıyor. Buralardan bu anlamda netice alınmaz arkadaşlar. Bu belgelerin özüne dönmek lazım. Çok kıymetli çalışmalar yapıldı, bu çalışmalara bakmak lazım. Biz de istiyoruz, arzu ediyoruz ve inşallah, bunu yapmak bize nasip olacaktır. İstanbul'u gerçek anlamda bir... Ticaretin merkezi olan İstanbul'u, finans merkezi hâline getirmenin yolu bu yaptıklarınız değildir, yapılan o teknik çalışmalara, o kıymetli çalışmalara bakılması gerektiğini ben bir kez daha tavsiye ediyorum. Bu anlamda, bu maddede yapılan bir kıyaktır, bu kıyağı da şu anda yapmaya gerek yok. Devletin paraya ihtiyacı var. "Bütçe 33 milyar fazla veriyor." diyorlardı, şimdi, "Yıl sonunda 462 milyar lira açık verecek." diye bir bütçe getiriyorsunuz önüme, ondan sonra da olur olmaz yerde olur olmaz teşvikler veriyorsunuz, vergi indirimleri yapıyorsunuz. Niye yapıyorsunuz arkadaşlar? Böyle bir şey kabul edilemez.
Bu limanlarla ilgili bir mesele vardı. Limanlarla ilgili, Anayasa Mahkemesi biliyorsunuz iptal etti. Burada bas bas bağırdık, "Yaptığınız şey Anayasa'ya aykırı." dedik, "Burada ülkenin menfaati yok." dedik. Ya, bu limanların, en yakın süresi bitenin, daha bitmesine altı yıl var, 2046'da bitecek olanlar var, onlara şimdiden... Siz hangi konuda bu kadar, böyle, altı yıl öncesinden, hatta otuz yıl öncesinden hareket ederek bunları yapıyorsunuz. Bu "Nasıl olsa gidiyoruz.", yağma mantığıyla limanları birilerine vermek istediler, peşkeş çekmek istediler; Anayasa Mahkemesi buna geçit vermedi, bunu iptal etti. Şimdi, bu iptalden sonra tekrar bu torba kanunla ilk teklif hâline getirildi. Fakat sonradan artık ne oldu bilmiyorum ama şunu söylediler gerekçe olarak: "Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararının çıkmasını bekliyoruz." O kararın çıkmadığı zaten belliydi teklife koyarken de. Neyse, şimdi geri çekildi ve tekrar getireceklerini söylüyorlar. Konuyu niye açtım? Bunu getirmeyin, burada ülkenin ve milletin faydasına hiçbir şey yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
ERHAN USTA (Devamla) - Teşekkür ederim.
Cevap da veremiyorlar bazı meselelere. Ben, bu konuyu sordum Ulaştırma Bakanına, dedim ki: "İptal edilince, Anayasa Mahkemesinin iptalinden sonra, şimdi, kanun çıktı; işte, 6/1/2022 tarihinden Anayasa Mahkemesi tarafından iptal kararının yayınlandığı 2/8/2022 tarihine kadar işlettiği limanın işletme hakkı süresini kırk dokuz yıla tamamlayan firma oldu mu? Yani bu arada işlem yaptınız mı, iptal var ama işlem yapıldı mı? Olduysa bunlar hangi firmalardır, ne gibi bir işlem yapmayı düşünüyorsunuz bunlar için?" Cevap yok değerli arkadaşlar. Sonra soruyorum: "Firmalar işletme süreleri bittiğinde aldıkları limanı nasıl geri teslim edecekler?" diye teferruatlı sorular soruyorum, cevap yok, hiçbirine cevap veremiyor. Soruyorum sonra, diyorum ki: "Sözleşme bitimine en yakın tarihe oldukça uzun bir zaman varken sözleşme süresinin kırk dokuz yıla tamamlanması talebi hangi firma veya firmalardan gelmiştir?" Çünkü çok net bilgi var elimizde, bu, firmaların talebidir. Firmaların talebi çerçevesinde düzenleme yapan bir iktidar Türkiye'yi bugün yönetiyor. "Neyi gerekçe göstermişler?" dedik, cevap yok maalesef.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Usta.
ERHAN USTA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Genel Kurulu da saygıyla selamlarım.
Bu çerçevede, kanun için de muhalefet ettiğimizi bildirmek isterim.
Sağ olun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)