GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ GRUBUNUN, GENEL KURULUN ÇALIŞMA GÜN VE SAATLERİ İLE GÜNDEMDEKİ SIRALAMANIN YENİDEN DÜZENLENMESİNE; 12, 19 VE 26 MART 2013 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMLERİNDE BİRER SAAT SÖZLÜ SORULARIN GÖRÜŞÜLMESİNİ MÜTEAKİP KANUN TASARI VE TEKLİFLERİNİN GÖRÜŞÜLMESİNE; 6, 13, 20, VE 27 MART 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMLERİNDE SÖZLÜ SORULARIN GÖRÜŞÜLMEMESİNE; 5 MART 2013 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SÖZLÜ SORULAR VE DİĞER DENETİM KONULARININ GÖRÜŞÜLMEMESİNE; 426 VE 310 SIRA SAYILI KANUN TASARILARININ İÇ TÜZÜK?ÜN 91?İNCİ MADDESİNE GÖRE TEMEL KANUN OLARAK BÖLÜMLER HÂLİNDE GÖRÜŞÜLMESİNE İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:73
Tarih:05.03.2013

AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce burada yapılan tartışma, hakikaten, Türkiye Büyük Millet Meclisi açısıdan tarihin ibret sahnesine geçecek diye düşünüyorum. Çünkü buradaki tartışmalardan gördük ki Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu iki şeyden korkuyor. Bunlardan bir tanesi aydınlık. Eğer aydınlıktan ve şeffaflıktan korkmamış olsalardı biraz önceki 1 Mart tezkeresi görüşmelerinin açıklanması konusunda hiç tereddüt etmezlerdi. İkincisi ise, Adalet ve Kalkınma Partisinin utanılacak işler yaptığı konusunda bir kaanati olduğuna dair fikir oluştu bende. Çünkü eğer yaptıkları işten utanıyor olmasalardı, biraz önce burada tutanakları okunulan görüşmeler konusunda, "O bir delidir. Deli saçması laflardır." diye itiraz etmek yerine, gelir, yaptıkları işi burada savunurlardı.

Şimdi, çok değerli milletvekilleri, insanların hayatında öyle felaketler vardır ki bazen bu felaketleri hafızalarımızın en derinliklerine gömeriz. Bizim tarihimizde belki de bu felaketlerin en dramatik olanı, Kırım'dan başlamak üzere Balkanlarda ve Kafkaslarda yaşadığımız büyük ricat, büyük acılardır. Türk milletinin son bin yıllık tarihinde belki de bu kadar büyük bir acı yaşanmamıştır. Ama bizi büyük yapan şudur: "Artık tükendiler." denildiği noktada dahi, tekrar, Allah'ın verdiği ilahî bir güçle ayağa kalkarak yeniden bir millet ve bir devlet kurmamızdır.

Değerli milletvekilleri, Balkanlarda insanlık suçu olan soykırım, etnik arındırma, tehcir gibi çok travmatik cürümlere maruz kaldık biz. Bizim bu süre içinde yaşadıklarımızı başkaları yaşamış olsaydı, hiç şüpheniz olmasın, bundan sayısız soykırım hikâyeleri ve filmleri çıkarırlardı. Ama bu beş yüz yıllık, anamızın ak sütü gibi helal olan, toprakları terk etmemize rağmen, bunları biz bir unutuluşa terk ettik. Sebebi ne, neden terk ettik? Çünkü, başta Atatürk olmak üzere, cumhuriyetin kurucu kadrolarının büyük çoğunluğu Balkan ve Kafkas şehirlerinde doğmuş, büyümüşlerdi; onlar, Anadolu'da da aynı şeylerin yaşanmaması için -bunlarla uğraşacak, yas tutacak zamanları yoktu- çökmüş bir imparatorluktan kurtarılabilecek ne varsa onu kurtarmaya çalışıyorlardı. Bugün, Türkiye nüfusunun yarısını oluşturan biz Balkan, Kırım ve Kafkaslılar için atalar sözümüze uygun olarak davrandık, kol kırıldı, yen içinde kaldı. Oysa, kayıplarımız kırık bir kola indirilemeyecek kadar büyüktü. Ama kimse bu büyük acılardan, hiç birimiz, ne bir Kafkaslı sorunu ne de bir Balkanlı sorunu yaratmayı düşünmedik. "Yurtta sulh ve cihanda sulh" ilkesi çerçevesinde davrandık. Biz, bu asaleti gösterirken azgın şovenler propagandalar içerisinde farklı hesaplarla iş birlikçileriyle yürüyüp duruyor. Son derece sistematik bir şekilde insanımızın kimlik bilinci bulandırılmak, yeniden yapılandırılmak isteniyor.

Biliyorsunuz, 2002 sonlarında Samatya'da 5 yaşlı kadın vatandaşımız saldırıya uğradı. Mağdurlardan 3'ü Ermeni Türk'tü. Ancak medya kamuoyuna bu cinayetleri çok farklı bir yorumla yansıttı. Özellikle "Maritsa Küçük" adlı vatandaşımızın hayatını kaybetmesiyle sözde Ermeni soykırımı arasında bir ilişki kurulmaya çalışıldı. Bana sorarsanız, Hrant Dink'in katledilmesinin ve Hrant Dink cinayetinin arkasında yatan da budur. Katiller "Bugün bu katliamları yapan Türkler kim bilir 1915'te neler yapmıştır!" dedirtmek istiyorlar.

Beyler, değerli milletvekilleri; İstanbul polisi dün Samatya cinayetlerinin katilini yakaladı. Irkçı nefretin tezahürü olarak sunulan olayların zanlısı "Murat Nazaryan" isimli, Ermeni asıllı bir vatandaşımız çıktı. Şüphesiz, bir cinayet zanlısının kökeninin ne olduğu önemli değildir. Ancak bu üzücü olaylar haberleştirilirken Türk milleti hedef alındı, bu olayların adi hırsızlık ve cinayet cürümleri olabileceği ihtimali âdeta yok sayıldı, Türk milleti zımnen örtülü bir nefret söyleminin kurbanı hâline getirilmeye çalışıldı. Böylece insanlarımızda Türk milletine mensup olmanın iyi bir şey olmadığı duygusu uyandırılmaya çalışıldı.

Değerli vekiller, artık oynanan oyunu görelim; hedefte Türk milleti var. Gençlerimiz nefret ajanlarının saldırısı altındalar. Bunlar gençlerimize mensubiyetlerinden utanma duygusu aşılamak istiyorlar. Bunu yaparken de kendi halis ırkçı nefretlerini gizleyip vatanseverleri ırkçı ilan ediyorlar, Türk milletine ve Türkiye'ye olabilecek en büyük düşmanlığı yapıyorlar.

Değerli milletvekilleri, CHP'nin 6 okundan birisi milliyetçiliktir. Bu, kurucu milliyetçiliktir. Kurucu milliyetçilik, modernleşme dinamiklerini harekete geçiren ve vatanseverlik duygusunu ve fikrini ifade eden bir duygudur. Anlatmaktan dilimizde tüy bitti ama bir kez daha söyleyelim: Bu milliyetçiliğin ırkçılıkla hiçbir ilgisi ve ilişkisi yoktur, bize çağdaşlığı yakalama ve geçme azmi veren vatanseverlik duygusu ve fikrinden ibarettir. Bu duygu, bizim 20'nci yüzyılın ilk çeyreğinde yaşadığımız büyük çöküntülerden sağ salim çıkmamızı sağlayan milliyetçilik duygusudur. Meydana getirdiğimiz Türkiye Cumhuriyeti başta olmak üzere, tüm değerlerimiz, Başbakanın ayaklarının altına almaya çalıştığı işte bu milliyetçiliğin ürünüdür. Biz, Balkan Türkleri, hepimiz bunun önemini ve değerini çok iyi takdir ediyoruz çünkü bu duygu sahici bir barışın ancak millî birlikle sağlanabileceğini gösterdi. Bu tecrübe milletimiz için paha biçilmez bir hazinedir. Şimdi, tam bir yüzyıl sonra, tarihsel olarak birbirlerini beslemiş siyasi İslamist ve ayrılıkçı fikriyatın aktörleri yani Erdoğan ve eş başbakan Apo işte bu duyguyu ve bu fikri değersizleştirmek istiyorlar. O yüzden, asıl ırkçılığı bal gibi kendileri yapıyorlar ama değerli milletvekilleri, kamuflajlar yırtılır, maskeler düşer, gerçekler kendini ele verir. Erdoğan milliyetçiliği ayaklar altına alırken Sayın Sakık Meclis kürsüsüne çıkıp "Dağdan geldiniz, bağcıları kovuyorsunuz." diyerek ırkçılığın daniskasını yapar.

Buradan herkesi uyarıyorum: Etnik duygu ve ruh, ırkçılığın ateşidir, yakar ve geçer, geride yıkımın ve acının pişmanlıklarından başka hiçbir şey bırakmaz. Bu yangın bizi bir araya toplayan çatıyı ortadan kaldırır. Bu, ortak bir gelecek hayalinin yok olması demektir. Erdoğan ve Apo'nun elemanları bundan şu an hoşnut kalabilir, bir zafer duygusu yaşayabilirler ama vatanı geçmişte bir defa elinden alınan Türk milleti buna bir defa daha izin vermeyecektir.

Onun için, daha önce ifade ettiğim gibi, bundan sonra bütün konuşmalarımı -Cato'nun Roma Senatosunda her defasında "Kartaca yıkılacak." dediği gibi bir söz vermiştim- her sözümü bununla bitirecektim. "Ne mutlu Türk'üm diyene." diyorum, saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)