| Konu: | AK PARTİ GRUBUNUN, GENEL KURULUN ÇALIŞMA GÜN VE SAATLERİ İLE GÜNDEMDEKİ SIRALAMANIN YENİDEN DÜZENLENMESİNE; 12, 19 VE 26 MART 2013 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMLERİNDE BİRER SAAT SÖZLÜ SORULARIN GÖRÜŞÜLMESİNİ MÜTEAKİP KANUN TASARI VE TEKLİFLERİNİN GÖRÜŞÜLMESİNE; 6, 13, 20, VE 27 MART 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMLERİNDE SÖZLÜ SORULARIN GÖRÜŞÜLMEMESİNE; 5 MART 2013 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SÖZLÜ SORULAR VE DİĞER DENETİM KONULARININ GÖRÜŞÜLMEMESİNE; 426 VE 310 SIRA SAYILI KANUN TASARILARININ İÇ TÜZÜK?ÜN 91?İNCİ MADDESİNE GÖRE TEMEL KANUN OLARAK BÖLÜMLER HÂLİNDE GÖRÜŞÜLMESİNE İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 73 |
| Tarih: | 05.03.2013 |
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
AKP'nin getirdiği grup önerisinde Genel Kurulun çalışma saatleri ve Meclis gündemi değiştiriliyor. Her zaman yaptığı şey tabii AKP'nin, elinden gelse sözlüklerden "uzlaşma", "mutabakat" gibi sözcükleri çıkaracak, muhalefeti Meclise sokmayacak, Danışma Kurulunda muhalefetin hiçbir dediğini dikkate almayacak, gündemi kafanıza göre sık sık değiştirecek, çalışma saatleriyle oynayarak muhalefeti hazırlıksız yakalamaya çalışacaksınız. AKP'nin yıllardır Danışma Kurulundaki tavrı bu. Arkadaşlar, o zaman bu kurulu ne diye topluyorsunuz, dikkate almayacaksanız ne diye toplantıya çağırıyorsunuz? Oldu olacak ismini de "danışma" değil, "dayatma kurulu" yapın olsun bitsin.
Değerli milletvekilleri, terörle pazarlığın oluşturduğu ülke gündemi o kadar ağır, bu ülkeyi sevenler o kadar umutsuz ki çalışma saatlerini şöyle yapsan ne olur böyle yapsan ne olur? On dört yıl önce neredeyse salya sümük Kenya'dan paketlenip işbaşındaki Sayın Ecevit'in kurduğu azınlık hükûmetine teslim edilen bebek katili ağlamaklı "Ne isterseniz yaparım, yeter ki bana bir şey yapmayın." diye yalvarıyordu. Şimdi Hükûmeti karşısına almış ülkemizin egemenlik haklarının pazarlığını yapıyor, koca koca konuşuyor: "AKP'ye iktidarı altın tabakta biz sunduk. On iki yıldır bizim sayemizde iktidarda." diyor. Her yere laf yetiştirmeye çalışan Başbakan suskun. Suçüstü yakalandığından mıdır nedir azar işitmiş çocuk misali utlu yüklü! Ülkenin Başbakanı kendisine, iktidarına, milletine yapılan hakaretler karşısında suspus. Sözcüleri de bölücübaşının söylediklerini tevil etme gayretine girmişler.
Bekir Bozdağ "Devletin imzaladığı bir şey yok." diyor. İyi de Oslo müzakere tutanakları ile İmralı tutanakları arasındaki zamana bir bakın. PKK'nin siyasal taleplerini tasarı ve teklifler hâlinde AKP Meclise taşımamış mı?
Ömer Çelik olan biteni masum göstermeye çalışıyor: "Yapılan müzakereler devletin niteliği ve milletin vasfı üzerine değil." Ya ne üzerine? "Sosyal barış ve silah bırakma üzerine?" Sayın Çelik, bir bakana "Yalan söylüyorsunuz." demek bana yakışmaz ama bu kadar gaflet, bu kadar dalalet, -adına ne derseniz deyin- bu kadar saflık yahut milleti saf yerine koymak fazla.
Soruyorum: PKK otuz yıldır yürüttüğü terör eylemlerinden ne için vazgeçiyor öyle ise? Üstelik İmralı'daki konuşmaların neredeyse tamamı devlet, millet ve Anayasa üzerine. Ama biz bu zihniyeti tanıyoruz. Terörle pazarlık yapıyorsunuz dediğimizde, Oslo müzakere tutanakları ortaya çıktığında da, önce alev çıktı ağızlarından, yalanladılar, inkâr ettiler, hakaret ettiler, sonra söylediklerinin hepsini yutmak zorunda kaldılar.
BDP'nin Genel Başkanı Erbil'de diyor ki: "Biz sızdırmadık ama konuşulanlar ile tutanaklar büyük benzerlik taşıyor. Sızdıranın kim olduğunu araştırıyoruz." Dikkat edelim arkadaşlar "Bunlar konuşulmadı." denilmiyor, "Kim sızdırdı? Gazete niye bunu yazdı?" deniyor. Yani, on dört yıl önce Türk askerinin karşısında süt dökmüş kedi gibi duran katili, dünün müebbet mahkûmunu, bugünün muhatap mahkûmu yaparken sen utanmıyorsun da bunu Türk milletine duyuranlar mı utanacak? AKP, milletin gözünde, gerçekleri gizleme ve perdeleme faaliyetlerinde açığa düşmüş, suçüstü yakalanmıştır. AKP ve PKK'nın niyet birlikteliğini perdeleyen "Canım tüm PKK'lılar kötü değil, aralarında namaz kılanlar bile var, iyileri de var. Biz iyileri muhatap alıyoruz." saptırmaları hep bu yüzdendi, gizli gündemlerini uygulamaktı istedikleri.
Teröristlerle pazarlık sürecinde neler neler konuşulmamış ki. PKK'nın, AKP'nin kullandığı terimler hemen hemen aynı. 35 bin kişinin katilinin, bu Mecliste yemin etmiş milletvekillerine ve onlar aracılığı ile AKP Hükûmetine verdiği ev ödevlerinde de bunu görebilirsiniz. Bu konular önceki pazarlıklarda konuşulmasa "Yapılacak, edilecek, böyle olacak." gibi şartlı cümleler mi kurulur? Bakın bebek katilinin sözlerine: "Rejim değişikliği olacak, yepyeni bir cumhuriyet kurulacak." diyor. Demokratik özerklik telaffuz edilmeden "Avrupa Yerel Özerklik Şartı'na Türkiye'nin koyduğu çekince kaldırılacak." diyor. "Aynen İspanya'da olduğu gibi, halkların kendi aralarındaki dayanışma ve kültürü garanti altına alınacak." Devam ediyor: "Kolektif haklar ve Kürt reformu yasası çıkartılacak. Hakikat ve akil adamlar komisyonu kurulacak. Çekilme Meclis onayıyla olacak." diyor. Dikkat buyurun lütfen -Meclis, bir başka ülkeyle savaş ya da barış kararı verir- eli kanlı cani, PKK'yı Türk Silahlı Kuvvetleriyle aynı ayarda görüyor ve diyor ki: "Çekilme Meclis kararıyla olacak. Ev hapsi ya da genel affa gerek kalmayacak, hepimiz özgür olacağız." AKP'nin dördüncü yargı paketi arifesinde, tüm bunlar PKK'ya neredeyse taahhüt edilmiş gibi konuşuyor. Arkasından da diyor ki: "Tayyip Bey'in Başkanlığını destekleriz."
Değerli milletvekilleri, AKP-PKK pazarlıkları sürerken bazı görevlendirilmiş yazarçizer takımı da İngiliz yardakçısı Ali Kemal'i aratmayacak yazılar yazıyorlar, Milliyetçi Hareket Partisini suçluyorlar, Türk milliyetçilerine hakaret edip ayaklarının altına alıyorlar. AKP, terörü önleme konusunda çözüm yanlısı, Milliyetçi Hareket Partisi de bunun önündeki engelmiş gibi, papağanlar misali aynı nakaratı tekrarlıyorlar. Bir milletin onuru, haysiyeti, şerefi hak getire. Onlara on bininci kere tekrar ediyoruz: Terörle mücadelede AKP Milliyetçi Hareket Partisinden ne istemiş de eli böğründe kalmış? Milliyetçi Hareket Partisi bugüne kadar, ne istemiş de yardımcı olmamış? Kastettiğiniz terörle müzakereyse binlerce şehit ve gazinin üzerine ne bizim ne sizin ne de başka birinin pazarlık etmeye yetkisi, ayrıcalığı yok, olamaz da. Köprü altından su mu bağışlıyorsunuz? Şehit anasına, babasına, eşine, evladına sordun mu da pazarlık masasına oturuyorsun? Oğlun gemicikler alırken Sayın Başbakan "Evladını askere gönderiyor musun?" diye rızalarını aldın mı? O hâlde Milliyetçi Hareket Partisinden bu vefasızlığa, bu onursuzluğa nasıl katkı vermesini beklersin? Tüm dünya yıkılsa altında bizler kalsak Iğdırlı, Antepli, Kayserili, Ispartalı, Mersinli, Yozgatlı şehidimizin hakkını aramaktan asla vazgeçmeyeceğiz.
"Şehitleri ölü sanmayın, onlar diridir." diyen yüce kitabımız, "Şehitlerin yeri peygamberlerin yanıdır." diyen Sevgili Peygamberimiz rehberimiz olduğu sürece şehidi küçümsemenin peygamberlere hakaret etmek olduğunu unutmayacağız, unutturmayacağız. Kendisine hakaret edilen bu millet hem bu dünyada hem de ruzi mahşerde bunun hesabını mutlaka soracaktır. Rahmani kılığa girmiş şeytani projelerin eş başkanlarını, onların yol arkadaşlarını tarih yazacak, evlatlarımız da okuyacak.
Tekrar tekrar soruyorsanız Milliyetçi Hareket Partisinin son sözünü, işte son sözümüz: "Mühür vursalar da dilimize, kelepçe geçirseler de kolumuza, zincir taksalar da ayağımıza yine vatan deriz, yine millet deriz ve yine Türklük ve milliyetçilik uğruna düşeriz çetin yollara, kul olmayız Allah'tan başkasına ve çakmak çakmak gözlerimizle, hilal gibi bakışlarımızla meydan okuruz zifirî karanlığa."
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)