| Konu: | Polis Yüksek Öğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 21 |
| Tarih: | 16.11.2022 |
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; bu yasa önerisinin görüşülmesine ilişkin ilk saptamam ve eleştirim bu saatte görüşülüyor olması. Bu kadar önemli bir yasanın saat 21.00'den sonra görüşülmesini gerektirecek hiçbir acil neden yoktur, pekâlâ gündüz gözüyle görüşülebilirdi.
ÜMİT YILMAZ (Düzce) - Önceden maddeleri beğendiremiyorduk, şimdi saati beğendiremiyoruz.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Bunu belirterek doğrudan doğruya genel gözlemlerime geçmek suretiyle önce maddelere yönelik konuşacağım, sonra bazı genel saptamalar yapacağım.
Maddelere ilişkin konuşmalar ayrıntılı olarak yapıldı, özellikle Sarıaslan biraz önce çok ayrıntılı açıklama yaptı; o nedenle ben yalnızca değineceğim bunlara.
1'inci maddenin düzenleniş biçiminde esasen Anayasa Mahkemesi kararı dikkate alındığı hâlde, yine de burada yer alan belirsiz ifadeler belirsizliği koruduğu için, yönetmelikle düzenlenmesi gereken hususların yasaya aktarılmış olması Anayasa Mahkemesinin yaptığı saptamaları ortadan kaldırmıyor; 1'inci maddede böyle. Tabii ki burada, 1'inci maddede, ayrıca -kolluk güçlerinin- örgütlenme özgürlüğüne, düşünce özgürlüğüne aykırı olan, hak arama özgürlüğünü zedeleyici ögelerin de bulunduğunu belirtmek isterim. Biraz önce 6'ncı ve 8'inci maddelerin geri çekileceği veyahut da düzeltileceği... Bunların yönetmeliğe bırakılmaması gereken hususlar olduğunu, Anayasa'nın 128'inci ve 7'nci maddelerine aykırı olduğunu belirtiyorum ve bu yaptığınız geri çekme işleminin olumlu olduğunu beyan etmekle yetiniyorum ama tabii ki bunlarla sınırlı değil. Bu, âdeta bir yönetmelikler yasası. Bu şekilde bir yönetmelikler yasası olabilir mi?
Yine, 10'uncu maddede devam ediyor: Polis Yüksekokulundan dikey geçişle de fakülteye öğrenci alınabilmesi yönetmelikle belirlenecektir. Peki, bu yönetmelikle belirlemek kamu hizmetinde liyakat ilkesine aykırılık oluşturmuyor mu?
Yine, teklifin 4'üncü maddesi ile 12'nci maddesi Anayasa'ya aykırılık bakımından benzer bir sorun içermektedir. 4'üncü maddede devlet memurluğuna açıktan atama işlemiyle ilgili diğer usul ve esaslar ile teklifin 12'nci maddesinde, Polis Amirleri Eğitimi Merkezinde, lisans mezunu polis memurları ve ihtiyaç duyulan uzmanlık alanlarında görevlendirilecek amir ihtiyacının karşılanabilmesinin Emniyet Genel Müdürlüğünce belirlenmesi önerilmiştir ancak bu hususların Emniyet Genel Müdürlüğünce değil kanunla belirtilmesi gerekir. Bu bakımdan da bu madde yani 12'nci madde -4'üncü maddeyle bağlantılı olarak- Anayasa madde 70'e, liyakat ilkesine aykırıdır.
Sayın vekiller, bunlara değindikten sonra, bu vesileyle, kolluk güçleriyle ilgili birkaç önemli soruna değinmek istiyorum. Hangi sıfatla değinmek istiyorum? Yirmi yıl kadar önce, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Eğitimi On Yılı Ulusal Komitesi üyesi olarak polisler dâhil kamu görevlilerinin Avrupa Konseyiyle bağlantılı olarak insan hakları formasyonunu organize eden ve ders veren bir kişi sıfatıyla bu saptamaları yapmak istiyorum ve mesleki hayatının en uzun alkışını da kolluk güçlerinden alan bir kişi olarak bunları belirteceğim, teker teker sıralayacağım.
Şimdi, buradaki en büyük sorun, gördüğünüz üzere bu yasa önerisindeki zaaf -bir kısmını ayıklıyorsunuz ama dilerim ve öneririm ki diğerlerini de ayıklarsınız- liyakat sorunu, hukuk ve liyakat sorunu. Şöyle bir saptama: "Polis Akademisindeki öğrencilerin yüzde 98'i FETÖ'cüydü." Kürsünün sol tarafına sesleniyorum: Bu FETÖ'cü polisleri kim devşirdi? Hangi koşullarda devşirdi? İşte, aynı hataya düşmememiz için hukuk ve liyakati mutlaka tesis etmemiz gerekir. Zira, benim az önce bahsettiğim eğitim programı yirmi yıl önce yapılan eğitim programıydı ama yirmi yıldır tanık olduğumuz husus, kolluk güçlerinin çok ileri derecede politize edilmiş olmasıdır, özellikle Cumhur İttifakı kanatları altında politize edilmiş olması ve sanki devlet polisi değil, insan haklarını koruyan polis değil parti polisi, siyasal polis konumuna yönelmiş olması. Bunun tipik örneği iptal edilen genelgedir. Emniyet Genel Müdürlüğünün başka bir işi yokmuş gibi kolluk gücü uygulamalarının kameraya alınmasını engelleyen bir genelge çıkardı, bu da tabii ki kanun dışı işlemin yapılabilmesi ve delillerin yok edilmesi amacına yönelikti -neyse ki Türkiye'de yine bir yargı var sınırlı da olsa- iptal edildi, dilerim ve umarım bu bir kez daha yenilenmez.
Peki, başkaca ne gibi önemli bir sorun var? 137'nci madde. 137'nci madde şöyle: "Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz." Sayın Bakan yok ama Sayın Bakan Yardımcısı... "Yıkın, hukuk arkadan gelsin." bunun tipik örneğidir ve suçtur. "Yıkın, hukuk arkadan gelsin." derse eğer bir İçişleri Bakanı, kolluk güçlerinin en üst amiri, o zaman o devlette bırakın hukuk devletini, Anayasa, yasa değil, yalnızca talimatlar ve partinin tercihleri yerini alır. (CHP sıralarından alkışlar) Bu çok tehlikelidir, tehlikeli olduğunu her geçen gün görmekteyiz, her geçen gün kolluk gücü uygulamasında görmekteyiz. Nitekim, mahkeme kararlarını incelediğimiz zaman, uygulamalara baktığımız zaman insan haklarının sert çekirdeğinin yani insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamelelerin, Anayasa tarafından açıkça yasaklanmış muamelelerin polis tarafından, kolluk güçlerimiz tarafından ortaya konulduğunu görmekteyiz. Bu çerçevede, barışçıl toplantı özgürlüğü demokratik toplumun temeli olduğu hâlde, şiddet kullanmıyor olmakla birlikte barışçıl toplantı özgürlüğü karşısında en çok şiddet kullanan kolluk gücü ne yazık ki bizim kolluğumuzdur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 1959-2020 arasında verdiği kararlara göre Türkiye, 31 ihlal kararıyla sözleşmenin işkence yasağına ilişkin 3'üncü maddesini en çok ihlal eden ülke, 108 ihlal kararıyla da sözleşmenin toplantı ve dernek özgürlüğünü en çok ihlal eden devlet konumunda. Hiçbirimiz, Türkiye Cumhuriyeti böyle bir muameleyi, böyle bir sıralamayı hiçbir biçimde hak etmemektedir. İşte, eğer Bakan derse ki "Yıkın, hukuk arkadan gelsin." o zaman hâliyle bunlar olur. Tabii ki burada şiddet, kullanılan şiddet, darp, sürükleme, ters kelepçe uygulamaları aslında olağanlaşmış uygulamalardır, hiçbir biçimde bunlar yasal değildir, anayasal değildir, bunlar suç niteliğini taşımaktadır, mutlaka önlenmelidir.
Peki, ne oluyor o zaman? Sonuç nedir? Sonuç şu oluyor: En barışçıl toplantılara kolluk güçleri müdahale etmekte. İşte bizim, geçen hafta burada, Ayrancı'daki parkta polisin gaz sıkması; polisin yalnızca Alevi yurttaşlarımıza değil, en meşru toplantılarda bizlere de gaz sıkması. Peki, neye göre o gazı sıkıyor? Çok güçlü bir bütçeye sahip olduğumuz için mi? Hangi nedenle bu gazı sıkıyor? Nitekim, çevresel kamu düzenini korumak amacıyla anayasal haklarını, anayasal düzenini korumaya çalışan yurttaşlara da polis gönderiliyor. Kime gönderiliyor? En küçük anma toplantılarının bastırılması için, en barışçıl hareketler için. Peki, o zaman, polisimiz demek ki siyasal iktidarın kendisine muhalif gördüğü kesimlere yönelik bir politika izliyor. Öyle olunca tabii ki İstanbul'daki katliam meydana gelebiliyor. Öyle olunca Ankara Garı'ndaki katliam meydana geliyor. Demek ki kolluk gücümüzü, Sayın Bakan Yardımcısı, doğru hedefe, Anayasa'nın ve yasanın öngördüğü hedef doğrultusunda kullanmak durumundayız; tersi, suç işleniyor demektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bu açıdan, polis yükseköğretiminde insan hakları eğitiminin anayasal çerçevede verilmesi, nesnel bir biçimde verilmesi çok önem taşımaktadır.
Son olarak, Ankara Emniyetinin ve Emniyet Genel Müdürlüğünün ilgilendiği şeye bakın. Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı uydurma bir belge düzenliyor, Ankara 25. İdare Mahkemesine gönderiyor onu ve Ankara 25. İdare Mahkemesi Anayasa Mahkemesi kararına, ağır ceza mahkemelerinin kesinleşmiş kararlarına rağmen Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığının düzenlediği düzmece belgeyi dikkate alarak karar veriyor ve insanların yaşamını karartmaya devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Dünya hukuk tarihinin en büyük toplu hukuk katliamı, bilim kıyımı karşısında bu şekilde verilmiş olan mahkeme kararlarına karşın, verilmiş olan mahkeme kararlarını geçersiz kılmak için öğretim üyeleri beş yıl bekletildiği hâlde yeniden, sırf Emniyet teşkilatının düzmece bir belgesi üzerine bekletiliyor. Emniyet Genel Müdürlüğünün böyle bir belge düzenlemeye hakkı ve yetkisi yoktur, idare mahkemesinin de bu belgeyi dikkate alma hak ve yetkisi yoktur; bunlar anayasal suçtur. Burada, bu anayasal suçların hesabının bir gün sorulacağını beyan eder, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)