GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Polis Yüksek Öğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:24
Tarih:23.11.2022

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Halkımızı selamlıyorum.

Memleket âdeta kan ağlıyor, bir avuç zengin ve onların iktidarı dışında kimse kendini bu ülkede güvende hissetmiyor. Geleceksizlik, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk almış başını gidiyor. Gençler bu ülkede kendine bir gelecek görmüyor, fırsatını bulan yurt dışına çıkmaya çalışıyor. İnsanlar pazarlara akşam saatinde gidip arta kalanları ucuza almaya çalışıyor. Çöpten yiyecek bulmaya çalışanların sayısında ciddi bir artış var. Aileler okula giden çocuklarına beslenme çantası dahi hazırlayamıyor. Kadınlar erkek şiddeti ve erkek devleti şiddeti nedeniyle kendini güvende hissetmiyor. Milyonlarca işçi ve emekli, insanca yaşayabilecekleri bir ücret için mücadele etmek zorunda kalıyor. Hastanelerde randevu aylar sonraya veriliyor. Yargıya güven sıfırlanmış, adaletsiz yargı nedeniyle cezaevlerinde tutulan binlerce insan var, cezaevleri zulümevlerine dönmüş. "Kentsel dönüşüm" adı altında insanların binbir emekle satın aldıkları evleri barkları yıkılıyor. Doğa, insanların yaşam alanları bir avuç zengin için talan ediliyor. Aleviler, farklı inançlara sahip olanlar hedef gösteriliyor, kapıları işaretleniyor; egemen olanın dışında hiçbir kimlik ve inanç güvenle yaşayamıyor. İçeride, dışarıda Kürt düşmanlığının gereği neyse o yapılıyor ve toplum tartışıyor "Yeter artık!" diyor "Biz böyle yaşamak istemiyoruz." diyor, iktidarın koltuğu sallanıyor, iktidara oy vermiş olan milyonlar dahi "Yeter artık!" diyor ve biz bu ortamda seçim sürecine doğru gidiyoruz.

Tam bu sıralarda Taksim'de bir bomba patlatılıyor, katliam yaşanıyor, sorular dolaşıyor insanların kafasında "Tekrar 7 Haziran-1 Kasım seçim sürecine mi giriyoruz?" diyor. Suruç'ta, Amed'de, Ankara'da gerçekleşen saldırılar, sınır dışı operasyonlar akla geliyor tabii ki. "Kaos ortamından seçime gitmek isteyenler harekete mi geçti?" diye soruyor insanlar. Soruların cevapları verilmek yerine, soru soranlar susturulmaya çalışılıyor. Taksim katliamı daha aydınlatılmamışken, arkasında çokça sorular mevcutken iktidar daha olayın olduğu anda Rojava'yı hedef alıyor ama şüphelilerin ÖSO'yla, IŞİD'le bağlantıları ortaya çıkıyor. Dosyada gizlilik kararı ve yayın yasaklarıyla, internet sınırlandırmalarıyla sadece onların söylediklerine inanmamız isteniyor. Toplumun tartışmasının, gerçeğin açığa çıkarılmasının önüne geçilmek isteniyor. Bu senaryolar sonucu yeniden kuzey ve doğu Suriye'ye bombalar yağdırılıyor ve burada sivillerin de öldüğüne dair bilgiler geliyor.

Bir arada, özgür, eşit yaşamı kurmak isteyen, IŞİD'le mücadele edenlerle dert bitmiyor. Ardından, Karkamış'ta roket saldırısıyla 3 kişi hayatını kaybediyor. Peşinden "Barış istiyoruz!" diyenler, "Yeter artık!" demek için sokağa çıkmak isteyenler; coplarla, gazlarla saldırıya uğruyor. Yetmiyor, Esenyurt ilçe binamızın içine, kapalı mekâna gaz sıkılıyor; arkadaşlarımız kaburga kemikleri kırılacak şekilde darbediliyor. Daha açıklama yapamadan Diyarbakır'da gözaltına alınanlar ise yine açık bir hukuksuzluk örneğiyle örgüt üyeliği gerekçesiyle hâlen gözaltında tutuluyor.

Sadece Türkiye'de mi oluyor bütün bunlar? Egemenler her yerde aynı siyaseti izliyor. "Özgürlük" "adalet" "eşitlik" "kadın özgürlüğü" diyenler İran'da benzer saldırılara maruz kalıyorlar. Jina Mahsa Amini'nin molla rejimi tarafından öldürülmesiyle başlayan protestolarda aynı şiddet dalgasını görüyoruz. Halkın, kadınların taleplerini, nasıl bir hayat istediklerini dinlemek yerine, saldırıyor halka ve kadınlara. Orada da Kürtlere yönelik zulüm değişmiyor, orada da tüm somutsal muhalefete yönelik iktidarın ciddi bir saldırısı olsa da söz konusu Kürtler olunca; silahlarla, bombalarla saldırıyor molla rejimi. Molla rejimi baskıyla, gözaltıyla, idam cezalarıyla susturabileceğini sanıyor ama yanılıyor; başta kadınlar olmak üzere, halk sokaklardan çekilmiyor, sözünü söylemeye devam ediyor.

Dünyanın neresinde olursa olsun tüm kapitalist iktidarlar bir avuç zenginin zenginliklerini koruması için çalışıyor. Halk yoksullaşmış, ülke yaşanabilir bir ülke olmaktan çıkmış; umurlarında değil, yeter ki kendi saltanatları çökmesin. "Halkın bekası" dedikleri ise, kendi bekalarından başka bir şey değil aslında. Kürt sorununda demokratik çözümü; barıştan yana, halkların bir arada; eşit, özgür koşullarda yaşadığı bir ülke ve dünya istemiyor bu egemenler ancak istedikleri kadar istemesinler; dönem, aynı dönem değil. Evet, 7 Haziran-1 Kasım süreci tartışılıyor olsa da bugün durum değişti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Halk, artık, yalanlara, dayatmalara kanmıyor; neyin neden yapıldığını, neyin gerçek olduğunu siz susturmaya çalışsanız da tartışmaya devam ediyor. Sizi de yakından tanıyor artık. Geçmişteki durumunuz ile bugünkü durumunuzu da değerlendiriyor. "Sizin sözleriniz dün gibi aklımızda." diyorlar. Ne "400 vekil verin, ülke huzura ersin." sözünüzü ne "Darbe, Allah'ın lütfuydu." sözünüzü ne "Bombalar patlıyor, oylarımız artıyor." sözünüzü kimse unutmuyor ve o günlerde bu sözlerin ne anlama geldiğini de herkes çok iyi biliyor. O dönemde belki korku duvarlarıyla bir kez başardınız ama bugün, o gün değil; bugün, halk aynı halk değil; görüyor, hissediyor, duyuyor, kendi yaşamıyla görüyor.

Kaybedeceksiniz, başaramayacaksınız ve gideceksiniz. (HDP sıralarından alkışlar)