| Konu: | Polis Yüksek Öğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 24 |
| Tarih: | 23.11.2022 |
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, Polis Yüksek Öğretim Kanunu'nu konuşuyoruz. Ben de 9'uncu madde üzerine söz aldım.
Tabii, burada kolluğun aslında toplumsal yeni bir dizayn yaratılmada, yeni bir nizam yaratılmada nasıl araçsallaştırıldığını konuşsak herhâlde günler, aylar yetmez ama şunu çok iyi biliyoruz ki: Artık özellikle İçişleri Bakanlığı emrindeki kolluğun toplumsal muhalefete, kadınlara, siyasi partilere, milletvekillerine, emekçilere yönelik çok amansız, pervasız bir şiddeti var ve her geçen gün de aslında kolluğun karıştığı hak ihlalleri raporu artmaya devam ediyor. Bu ihlalleri saysak sanırım buradan Mars'a kadar yol olur ama bunları söylemeye aslında çok da gerek yok çünkü biliyoruz ki siz kolluğu böyle kullanmaya, böyle yönetmeye devam edeceksiniz.
Öyle bir ülke düşünün ki kendisini "demokratik" diye ifade ediyor, demokratik bir cumhuriyet olduğunu söylüyor ama bu ülkede kolluk her gün insanları darbediyor, darbederek gözaltına alıyor, milletvekillerini tehdit ediyor, yetmiyor milletvekilimizin bacağını kırıyor, bizleri darbediyor ama ne iktidar partisinden ne de diğer partilerden hiçbir şekilde ses çıkmıyor. Söz konusu olan biz olduğumuzda aslında tek sesli koro, müesses nizam devreye girmiş oluyor. O anlamıyla aslında birbirinden farkı olmayan anlayışlar olduğunu ifade edelim.
Diğer bir mesele, şimdi, siz 2011 yılında, Suriye savaşı başladığında bu savaşın bire bir tarafı oldunuz. İhvancı, Selefi dış politikanızı hayata geçirdiniz, üç gün içinde Emevi Camisi'nde namaz kılmayı hayal ediyordunuz. Geldiğiniz nokta ne? Geldiğiniz nokta "E, Esad'la da görüşülebilir." "Günaydın, günaydın." demek geliyor. 4 milyona yakın mülteciyi bu ülkeye doldurdunuz, insanların canı pahasına bu ülkede yokluk içinde yaşamasına, koca bir ülkenin tarumar olmasına göz yumdunuz, bütün Selefi cihatçı örgütleri, çeteleri silahlandırdınız, onlara lojistik destek sağladınız, onlara maaş bağladınız ve bugün her birisi bulunduğu yerde yüzlerce, binlerce suçun bire bir failidir; bunların hiçbirine itirazınız olmadı. Bugün İdlib'de adını sayamadığımız onlarca çete var, onlarca örgüt var, siz onlardan hiç rahatsız değilsiniz; aksine, onları yan yana topladınız, bir de adına "Özgür Suriye Ordusu" dediniz, onları her gün finanse ediyorsunuz, bu ülkenin yurttaşının vergileriyle ÖSO çapulcularına para gönderiyorsunuz. Ama söz konusu olan Kürtler olunca, söz konusu olan Kürtlerin kendi kendilerini yönetmeleri olunca, söz konusu olan Kürtlerin yaşadıkları coğrafyayı eşit, özgür, ekolojik, demokratik, kadın özgürlükçü bir bakışla yönetmesi olunca orada hemen devreye giriyorsunuz. Niye? Çünkü sizin tek bir politikanız var; Kürt anasını görmesin. Buraya çağırdınız PYD Eş Başkanı Salih Müslim'i. "Bizim yanımızda Esad'a karşı savaş, Suriye rejimine karşı savaş." dediniz. Kabul etmedi. Ne oldu? Birdenbire onu "terörist" ilan ettiniz, PYD'yi "güvenliğimize aykırı örgüt" ilan ettiniz. Sizin yanınızda savaşsaydı ne olacaktı? Hiçbir sorun olmayacaktı. Sizin çıkarlarınız için savaşsaydı rejime karşı, Esad'a karşı, hiçbir sorun olmayacaktı ama bunu kabul etmediği için siz oraya kan güdüyorsunuz. Evet, davanız bu değerli arkadaşlar.
Şimdi, bir seçimin arifesindeyiz. Biz, bu ülke 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki olan olayları unutmadı. Nasıl savaşın tırmandırıldığını, 7 Haziranda HDP'nin zaferini, HDP'nin AKP'yi iktidardan düşürmesini, nasıl Türkiye'deki müesses nizamın, devletin çelik çekirdeğini 8 Haziran sabahı seçim kararı alındığını hepimiz biliyoruz. Siz değil miydiniz "Bombalar patlıyor, oylarımız artıyor." diyen, siz değil miydiniz "400'ü verin, rahat edin." diyen, siz değil miydiniz "Bu ülkede huzur istiyorsanız, AKP'yi destekleyin." diyenler? Bütün bu filmleri, bütün bu senaryoları beraber yaşamadık mı? Şimdi, yeniden, tarih tekerrür ediyor. Sorun şu: Aynı oyunu oynamak isteyenlerin yan sahalardan desteklenmesi. Böyle nasıl olacak? Türkiye'yi bir beş yıl daha bu faşizme nasıl teslim edeceğiz değerli arkadaşlar?
Bir beş yıl daha bu iktidarın bu ülkeyi, halkları, yoksulluk içinde emekçileri, kadınları, şiddetle baş başa bırakmasına, Türkiye halklarının emeğine el koymasına nasıl seyirci kalacağız? Savaş mı? İşte, buyurun, az önce önerge verdik, gelin, Taksim'i kim bombalamış açığa çıkarın; her türlü desteğe hazırız, her türlü katkıya hazırız. Niye istemiyorsunuz? Niye gerçeklerin açığa çıkmasını istemiyorsunuz? Sizin Kobani'ye düşmanlığınız ne, ne?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Kobani düşmedi ya; size rağmen düşmedi.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Sizin Türkiye düşmanlığınız nedir; biz de bunu anlayamıyoruz ya. Nedir bu anlamadık?
BAŞKAN - Buyurun.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Size rağmen düşmedi. Siz "Düşecek." dediniz. Ama Kobani'de 7'den 70'e kadınlar, gençler, erkekler, yaşlılar, o siperlerde IŞİD barbarlarına karşı savaştılar. 12 bin gencini kaybetti Rojava halkları, 12 bin insanını. O IŞİD barbarlarını yenmek için, o karanlığı yenmek için, kadın özgürlükçü, eşitlikçi, bir yaşamı inşa ettiler ve şimdi siz bombalarınızla o yaşamı boğmak istiyorsunuz. Bombaladığınız yerlerde kim var biliyor musunuz? Bizim çocuklarımız var. Derik'te 11 sivil, çocuk öldü, yaşamını yitirdi. Karkamış'ta da öldü çünkü savaş böyledir, savaşta önce gerçekler ölür, siviller ölür, masumlar ölür; koltukta oturanlar kazanır, savaş baronları kazanır, iktidarlar kazanır, savaşa alkış tutanlar kazanır. Savaşın karşısında korkmadan, çekinmeden "barış" demek gerekiyor ve biz "barış" diyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)