GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Komisyonu Arasında Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA III) Çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti'ne Yapılacak Birlik Mali Yardımının Uygulanmasına İlişkin Özel Düzenlemeler Hakkında Mali Çerçeve Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:28
Tarih:01.12.2022

CHP GRUBU ADINA SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Komisyonu arasında Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı yani IPA III çerçevesinde yapılacak mali yardımların uygulanmasına yönelik bu ortaklık anlaşmasına dair kanun teklifinde ben de grubumuz adına söz aldım. Tüm Genel Kurulu ben de saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu anlaşma, resmî aday ülkesi olduğumuz Avrupa Birliğinden, üyeliğe hazırlık anlamında, alacağımız mali yardımların bir nevi yenilenmesi anlaşması. Şöyle ki: Kanun teklifini benim de üyesi olduğum Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda tali Komisyon olarak görüşerek, bizler, oy birliğiyle genel uygunluk raporumuzu esas Komisyon olan Dışişleri Komisyonuna gönderdik. Tali Komisyon olarak Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun toplanıp görüşümüzü esas Komisyona gönderme sürecini ben oldukça olumlu buluyorum. Avrupa Birliği Uyum Komisyonu olarak Komisyonumuzda çoğunlukla bildiğiniz üzere -burada milletvekili arkadaşlarım da var- heyetler arası görüşmeler yapıyoruz, resmî kabullerimiz oluyor, Karma Parlamento Komisyonu olarak toplanıyoruz. Fakat Komisyonumuzun en önemli görevlerinden biri de resmî aday ülkesi olduğumuz Avrupa Birliğiyle yasal mevzuatımızı uyumlaştırma noktasında kanun tekliflerinin Meclis Genel Kuruluna sevk edilmeden önce mutlaka Avrupa Birliği mevzuatına uygunluğunun olup olmadığı konusunda bir görüş ortaya koyması gerekmekte. Dolayısıyla tali Komisyon olarak Parlamentoya sunulan birçok yasal mevzuatta görüş bildirmemiz gerekiyor çünkü İç Tüzük'te Komisyonumuza böyle bir görev verilmiş. Bu anlamda, maalesef, bugüne kadar Komisyonumuzun bu görevini yapmasının koşullarını tam olarak sağlayamadık. Bizler, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeleri olarak -burada milletvekili arkadaşlarım var- sadece üyesi olduğumuz Komisyon toplantısı değil özellikle yasa tekliflerinde, Avrupa Birliği mevzuatı, Avrupa Birliği raporlarındaki tespitler, uyarılar bağlamında da ilgili komisyonlara katılıp katkı sunmaya çalışıyoruz. Ancak, değerli milletvekilleri, asıl İç Tüzük'te verilen görev gereği Avrupa Birliği Uyum Komisyonu olarak toplanıp her yasal mevzuatta görüş bildirmemiz gerekiyor. Şimdi, bu toplantılar doğal olarak yapılamayınca Avrupa Birliği mevzuatıyla uyumsuz yasaların yapılmasına neden olunuyor. İşte, bu nedenle, Avrupa Birliği mevzuatına uyum noktasında, maalesef, bizi geriye götüren, Avrupa Birliğinden uzaklaştıran yasal düzenlemelerin Meclis Genel Kurulundan geçtiğine, işte, Avrupa Birliği raporlarına da yansıdığına şahitlik ediyoruz. Örnek verecek olursak, burada hep beraber kabul ettiğimiz Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'ndaki uyumsuzluklar, en çok da çevreyle ilgili yapılan yasal düzenlemelerdeki uyumsuzluklar. En son burada birlikte kabul ettiğimiz dezenformasyon yasasıyla ifade ve basın özgürlüklerinde Avrupa Birliği hukuksal mevzuatına uyumsuz düzenlemeler yapıldı. Bu uyumsuzluklar, bu çelişkiler her yıl yayınlanan Avrupa Birliği Türkiye raporlarına da doğal olarak doğrudan yansıdı. Biz Mecliste ilgili komisyonlarda gerekli çalışmaları yapmadığımız için tüm bu uyumsuzluklar Avrupa Birliği raporlarına, uluslararası raporlara da yansımış oldu. Bu anlamda, ben, komisyon üyesi olarak uyarımı yapmak istiyorum: Kanun tekliflerinin Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda görüşülmesini çok önemsiyorum, değerli buluyorum ve bu duyarlılığımı geç de olsa Genel Kurulun bilgisine sunmak istiyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, benden önceki hatipler de iletti, Avrupa Birliği tarafından aday, potansiyel aday ülkelere yani üyeliğe hazırlık sürecinde olan ülkelere üyeliğe yönelik yapacakları siyasi, kurumsal, sosyal, ekonomik reformlara destek vermek, birlik yasal mevzuatına uyum sağlamak amacıyla katılım öncesi fonlar yani mali yardımlar sağlanmakta. Katılım öncesi mali yardımlar, IPA dediğimiz fonlar; bunun yanında, hepimizin bildiği, bizim ülkemizin de katıldığı Erasmus, Ufuk 2020 gençlik araştırma geliştirme programları var, sınır ötesi iş birliği programları var.

Bütün bunlarla birlikte Avrupa Birliğinin 3 temel yardım, fon desteğinden bir tanesi de bugün görüştüğümüz IPA fonları, mali yardımlar. Türkiye olarak biz de bu fonlardan 2002 yılından itibaren yararlanıyoruz. Katılım öncesi mali destek programıydı 2002'de, daha sonra IPA dönemlerine geçildi. 2007-2013 IPA I Dönemi 23'üncü Dönemde Mecliste kabul ediliyor, 2014-2020 IPA II Dönemi 24'üncü Dönemde kabul ediliyor ve bugün de 2021-2027 dönemi IPA III fonları bizim dönemimizde, bugün onaylanacak ve yürürlüğe girecek.

Baktığımız zaman, ülkemiz, hazırlık sürecindeki ülkelere verilen bu fonlardan IPA I Dönemi'nde en fazla yani yüzde 48 oranında, IPA II Dönemi'nde en fazla yani yüzde 25 oranında pay alan ülke konumunda. 2002'de ilk katılım desteğinin verildiği dönemde de yaklaşık 1,5 milyar euro destek aldığımız görülüyor. İşte, bu dönemde yani IPA I Dönemi'nde 11,5 milyar euronun neredeyse 5 milyar eurosunu ülkemiz almış, IPA II Dönemi'nde 11,7, neredeyse 12 milyar euronun 3,2 milyar eurosunu ülkemiz almış. Bu dönem, bugün bizim kabul edeceğimiz destek programında da yaklaşık 14,5 milyarlık bir fon aday ve potansiyel aday ülkelere tahsis edilecek. Şimdi, baktığımız zaman, bizim ülkemiz 2002 yılından bugüne kadar neredeyse 10 milyar euroya yakın fon almış ve 900 projeye katılmış. Bu verileri şunun için veriyorum: Şimdi, 2005'ten itibaren baktığımız zaman -2005 önemli bir tarih, ülkemizin Avrupa Birliğiyle müzakereye başladığı tarih yani fasılları, mevzuatı uyumlaştırmaya başladığımız tarih- o dönemden bu döneme en fazla fon alan ülke olmamıza rağmen en ciddi geriye gidişleri yaşayan aday ülkeyiz. Bunu tartışmamız gerekiyor.

Bakın, 2006 raporlarında yani fonları almaya başladığımız ilk dönemde ülkemizden "ilerleyen, uyum sağlayan ülke" olarak bahsedilirken bugün "gerileme, kopuş noktasında" diye böyle bir değerlendirme yapılıyor. İşte, o zaman "aday ülke" konumundayken şimdi "stratejik ülke" konumuna indirgendik. E, ilerleme kaydetmek bir kenara -işte, Değerli Özsoy Hocamız da iletti- Avrupa Konseyinin tekrar denetim sürecine giren... Yani denetimden çıkmış bir ülkeydik, bugün tekrar denetime giren, hatta ihraç tartışmalarının yapıldığı bir ülke konumuna geldik. Ve yine aynı dönemde -bakın, bu iktidar dönemindeydi, 2005 sonrası- temel haklar, özgürlüklerde ilerleme kaydederken bugün en ciddi gerileme kaydettiğimiz alanlar bu alanlar. Doğal olarak Avrupa Birliği yardımlarından en çok yararlanan ama AB üyelik sürecinde de en ciddi geriye gidişler ve eleştiriler yaşayan ülke olarak ben bu tezatlığı da belirtmek istedim. Elbette, bu süreçte Avrupa Birliğinin de tabii, samimi olmayan ya da malum AB üyesi ülkelerin ön yargıları olabilir; adil, objektif olmayan politikalar olabilir; bunları bir kenara koyabiliriz ama biz bu iktidar döneminde, neredeyse altmış yıllık Avrupa Birliği üyelik sürecimizin yirmi yılını tek başına yöneten bu iktidar döneminde ülkemizin üyelik kriterlerinde ve kazanımlarımızdaki geriye gidişleri de sorgulamak zorundayız.

Bugün görüştüğümüz bu anlaşmayla ülkemizi AB üyelik sürecine hazırlayacak IPA III Dönemi fonlarının da etkin ve verimli kullanılıp kullanılmayacağını da biz burada sorgulamak ve tartışmak zorundayız çünkü Meclis olarak oy birliğiyle Avrupa Birliğine üyelik sürecimizin gerçekten somut bir aşama kaydetmesi için vereceğimiz bu yetkinin yani bugün onaylayacağımız Avrupa Birliğine Mali Yardımlar Anlaşması'nın Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin getirdiği kişisel gelgitlerle heba edilmesi konusunda da çok ciddi endişeler taşımaktayız. (CHP sıralarından alkışlar) Bu sistemin bu yapısal sorunu konusundaki kaygılarımızı bizler burada sizlerle paylaşmak durumundayız.

Öncelikle şunu da vurgulamak istiyorum çünkü bu görüşmekte olduğumuz Mali Yardımlar Çerçeve Anlaşması bu fonların şeffaf ve denetlenebilir süreçler sonucunda kullanılıp kullanılmaması, ilgili fonların ilgili yerlere harcanıp harcanmadığı konusunu da ciddi şekilde önemsiyoruz. Anlaşmayla zaten çok ciddi bir çerçeve çiziliyor, çok detaylı olarak denetleme mekanizmaları ortaya konulmuş. Bu anlamda, sözleşme metninde açıkça belirlenmiş olan kurumsal şeffaflıkların ve hesap verilebilirliklerin de etkin yönetimini çok önemsiyoruz ve tekrar dikkatinize sunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, şimdi, şöyle ki: Bu iktidar döneminde, Avrupa Birliği Bakanlığı dönemindeki bu kaygımızı neden belirtmek istiyorum? Bildiğiniz üzere, bu iktidar döneminin bir Avrupa Birliği Bakanlığı döneminde fonların kullanımında ciddi usulsüzlükler yapılmıştı ama şimdi bu Bakan, bu usulsüzlüklerin yapıldığı dönemdeki Bakan bir Avrupa Birliği ülkesine büyükelçi olarak atanarak mükâfatlandırıldı. Ben, bu nedenle, bu uyarımı tekrar yapmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, diğer bir konu da fon kesintileri. IPA fonlarından en fazla yararlanıp ancak üyelik kriterlerinde en fazla geriye giden ülke olmanın yanında, biz, 2017 sonrasında fon kesintileriyle karşı karşıya kalan bir ülke olduk. Biz, evet, bu fon kesintilerine ilgili toplantılarda her zaman itiraz ettik, bunları doğru bulmadığımızı ilgili muhataplarımıza ilettik. Ancak IPA fonlarında yapılan kesintilerin AB raporlarına da yansıyan ciddi gerileme, özellikle de Kopenhag Siyasi Kriterleri, işte, temel haklar, özgürlükler, bağımsız yargı, güçler ayrılığı gibi kriterlerdeki ciddi geriye gidiş süreçleriyle ilişkisini ve etkisini de bizim tartışmamız gerekiyor; bu fonların kullanılma yetkisini verirken bu fonlardaki geriye gidişlerin de sebeplerini tartışmamız gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, evet, söylediğim gibi, bu dönem yaklaşık 14,5 milyar euro bir bütçe fonu ayrıldı bugün onaylayacağımız anlaşmayla.

Şimdi, Avrupa Birliği her dönem öncelikli yeni alanlar belirliyor. Her mali yardım döneminde Avrupa Birliğinin -dediğim gibi- belli öncelikleri var. Şimdi, bu dönemde yani bizim bugün onaylayacağımız anlaşmada 5 tane temel alan belirliyor. Bu alanlar yani bu fonların öncelikli olarak verileceği alanlar şu şekilde: Hukukun üstünlüğü, temel haklar, iyi yönetişim, müktesebat uyumu, yeşil gündem, sürdürülebilir bağlantısallık, rekabetçilik, kapsayıcı büyüme, sınır ötesi iş birliği. Şimdi, değerli milletvekilleri, baktığımız zaman bu fonların öncelikli verileceği alanlar da ülkemiz açısından en sorunlu, en çok geriye gidişlerin yaşandığı alanlar. Özellikle hukukun üstünlüğü, temel haklar, Avrupa Birliği hukuksal mevzuatına uyum, güçler ayrılığı, bağımsız kurumlar gibi alanlar, ülkemiz açısında ciddi yapısal reformları gerektiren alanlar olarak karşımıza çıkıyor. Avrupa Birliği mali yardımlarının, işte, bugün bizim onaylayacağımız bu mali yardımların, özellikle öncelikli alanların.. Ya, bırakalım, Avrupa Birliği üyelik sürecimizin ötesinde bizim öncelikli reform alanlarımız olarak karşımızda duruyor. Bunu çok önemsiyorum.

Şimdi, baktığımız zaman değerli milletvekilleri, teknik anlamda mali yardımların bu değerlendirmesini yaptıktan sonra, peki, AB, dış politika ve Avrupa Birliğiyle üyelik sürecimizdeki temel sorunlar neler, buna değinmek istiyorum. Şimdi, biz bir devlet politikası olarak 1963 yılından itibaren başladığımız bu süreçte 99 yılında önemli bir aşama kaydettik, resmî aday ülkesi olduk, sonra 2005 dönemi, bu iktidar döneminde müzakere sürecine başladık ve Avrupa Birliğine tam üyelik sürecimizde 2011 yılı, değerli milletvekilleri, özellikle de 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte ciddi gerileme, kopma noktası ve hatta savrulduğumuzu gözlemliyoruz. Bu geriye gidişler de doğal olarak hepimizin bildiği Avrupa Birliği raporlarına da yansımakta. Adaylık sürecimizdeki belki de en büyük kazanımlarımız olan demokratik kurumların işleyişi, yargı sistemi, yolsuzlukla mücadele, insan hakları ve temel haklarda, güçler ayrılığı alanında, genel olarak Kopenhag Siyasi Kriterlerinde ciddi gerilemeler var.

Evet, gerçekten ciddi bir ilerleme ve uyum sürecinden bugün gerileme ve üyelikten kopuş sürecine geldiğimizi belirtmiştim ve Konseyin denetim süreci de çok önemli, bunu da tekrar dikkatinize sunmak istiyorum. Açıkçası müzakere sürecine başladığımız günden itibaren üyelik sürecimize yakınlaşmak bir kenara, uzaklaşan bir ülke olduk. Yeşil Mutabakat, dijitalleşmeyi Avrupa Birliği tartışırken, değerli milletvekilleri, biz daha Gümrük Birliği Anlaşması'nı güncelleyemiyoruz, vize muafiyeti konusunda bir ilerleme kaydedemiyoruz. Şimdi, tamamlamamız gereken 35 müzakere başlığından 16'sında biz fasıl açabildik ama biz bu fasıllarda da ciddi şekilde geriye gidiyoruz yani açtığımız fasıllarda da bir geriye gidiş var.

Evet, söylediğim gibi, 2016 sonrası Avrupa Birliği raporlarında çok ciddi eleştirilerin yapıldığı alanlar bizim dikkatle değerlendirmemiz gereken alanlar; yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, ifade özgürlükleri, demokratik işleyen bağımsız kurumsal yapılar ve güçler ayrılığı ilkesi. Bu alanlara çok ciddi şekilde dikkat etmemiz gerekiyor ki en önemlisi de değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte özellikle güçler ayrılığı ve bağımsız, tarafsız, kurumsal yapılarda çok ciddi tahribatlar yaşandığına dair çok ciddi tespit ve uyarılar var Avrupa Birliği raporlarında.

Şimdi, bu yönetim sisteminin yapısal sorunları olan kurumsuzlaşma, kuralsızlaşma ve siyasallaşan liyakatsiz atamalar sonucunun somutlaştığı en temel alanlardan biri de dış politikamız oldu. Yerleşik dış politikadaki teamüllerimiz yok sayıldı, ülkemizin itibarına ciddi zararlar verildi. Dış politika alanı ve Avrupa Birliği süreçlerindeki kısa vadeli kişisel tercihler ve dış politikanın kişisel ilişkilere indirgendiğine biz sık sık şahitlik ettik. Stratejik, uzun vadeli, millî çıkarların ötesinde, bir parti iktidarını da âdeta aşan, özellikle seçim öncesi dönemlerde ortaya çıkan iç politikaya, daha da ötesi kişisel iktidarı korumaya dönük çıkışlara da hâlâ şahit oluyoruz.

İşte, dış politikadaki bu savrulma nedeniyle şimdi komşu ülkelerle ilişkilerimizin koparılmasına, sonra da bu süreçlerde herhangi bir kazanım elde edip etmediğimiz de ortaya konulmadan gerekçesiz yakınlaşmalara şahit oluyoruz. Şimdi, bu kişisel tercihlerle şekillenen dönemsel savrulmaların tüm maliyetleri de ülkemize ve tüm vatandaşlarımıza ödetilmektedir.

İşte, bir öz eleştiri dahi yapılmadan çöpe atılan Avrupa Birliği raporları, bu iktidar döneminde sınırlı ilerleme alanlarında da geriye gittiğimiz bir süreci ortaya koyuyor. Raporları değerlendirip bir öz eleştiri yapmak gerekirken raporları çöpe atıyoruz.

Uygulamaya geçmeyen yargı reformları... Biz bu reform paketlerini hep birlikte büyük bir mutabakatla kabul ettik ve ilgili Avrupa Birliği kurumlarına da büyük bir övünçle sunduk. İnsan hakları eylem paketleri... Peki, bu paketlerin sonuçları ne oldu değerli milletvekilleri, değerli iktidar milletvekilleri? Bunların bir değerlendirmesi yapılmıyor maalesef. Şimdi, biz bu fonları vereceğiz, onaylayacağız ve bu fonların en çok kullanılacağı kritik alanlarda mevcut iktidarın yapmış olduğu çalışmalarla ilgili bir değerlendirme yapılmamakta.

Şimdi, 23'üncü fasıl var; yargı ve temel haklar ve 24'üncü fasıl; adalet, özgürlük ve güvenlik. Bir ilerleme kaydedemediğimiz ve en çok sorun yaşadığımız, en çok eleştirildiğimiz 2 alan; bu 2 fasıl ve 2 alanda çok ciddi eleştirilerle karşı karşıyayız. İşte, 18 Mart Göç Mutabakatı; bütün ekonomik, toplumsal, güvenlik dâhil yaşadığımız en son sorunlar, bütün bu maliyetler ülkemize ve tüm vatandaşlarımıza yüklenmesine rağmen biz bu süreçten bir kazanım elde edemedik. Avrupa Birliğiyle ilişkilerde geriye gidişimizin en somut örneği, evet, işte 18 Mart Düzensiz Göçmen Mutabakatı'nın tüm maliyetlerini ülkemiz üstlenmesine rağmen biz vize serbestisinde -ki bu anlaşmanın en temel, en kritik ön koşullarından biri olan vize serbestisinde- bir kazanım elde edemedik. Mutabakatı sağlanan 72 kriterden 6'sıyla ilgili herhangi bir süreç tamamlanamadı.

Değerli milletvekilleri, bu kadar sorumluluk, taahhüt yüklendik; vize serbestisi bir yana vatandaşlarımız vize randevusu dahi alamaz noktaya geldi bu yaz. Bunu çok ciddi değerlendirmemiz gerekiyor. Üstlendiğimiz ağır ekonomik, toplumsal maliyetlere rağmen bir kazanım elde edemedik. Avrupa Birliğinin hiçbir sorumluluk yüklenmeden, hiçbir taahhüdünü yerine getirmeden bu yaz çıkıp mutabakatın yenilenmesi tartışmasını açması bu iktidarın bir başarısızlığı değil mi değerli milletvekilleri?

Şimdi, diğer yandan, AİHM kararlarını uygulamadık. Çok ciddi Kavala davasında bir açıklama, bir gerekçe sunamıyoruz. İmzacısı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni en çok ihlal eden ülke konumuna geldik. Evet, kurucu unsuru olduğumuz Avrupa Konseyinden ihraç süreçlerimiz tartışılıyor. Meclisin oy birliğiyle kabul ettiği Avrupa Konseyinin en kritik anlaşması olan İstanbul Sözleşmesi bir kişinin keyfî kararıyla feshedildi. Belki en fazla ilerleme kaydedeceğimiz, kazanım sağlayacağımız -sağladığımız belki de- ekonomik kriterlerde bağımsız, özerk kurumsal yapılarımız Cumhurbaşkanı tarafından siyasi, liyakatsiz atamalarla öngörülebilirlik ve şeffaflıktan uzaklaştı ve bunun en büyük ekonomik maliyetini, en büyük yükünü de ülke olarak hepimiz üstlendik.

Evet, değerli milletvekilleri, bugün, 1 Aralık 1964'te, önemli bir günde Avrupa Birliğiyle yapmış olduğumuz Ankara Ortaklık Anlaşması'nın da yıl dönümü. Elli sekiz yıllık Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizin son yirmi yılı gibi uzun bir süreci yöneten, tek başına yöneten bu iktidardaki bu savrulmalar, bu gelgitler, çelişkiler, kişisel iktidar hırsları, tercihler ve kişisel tercihlerle kaybettiğimiz tüm kazanım ve yıllarımızı biz kısa vadede telafi edeceğiz.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler Avrupa Birliğiyle başlattığımız bu tam üyelik sürecinde Avrupa Birliğinin itibarlı bir tam üyesi olarak hak ettiğimiz vizyonu ortaya koyacak ve Avrupa Birliğinde hak ettiğimiz yeri alacağız diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)