GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:30
Tarih:06.12.2022

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ABDUL AHAT ANDİCAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüz dünyasında demokrasinin geçerli olduğu bütün rejimlerde yürütme üç yapı tarafından denetlenir; bunlar parlamentodur, yargıdır, medyadır. Ülkemizde şu anda geçerli olan Anayasa'ya göre yürütmeyi denetleme görevi öncelikli olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiştir. Yürütmeyle ilgili kamuyu zarara uğratma, suistimal, yolsuzluk, rüşvet gibi iddialar karşısında Meclis denetim yapar; Anayasa'mızın 105 ve 106'ncı maddeleri bunu düzenlemiştir. Bizi izleyen vatandaşlar için bunu kısaca hatırlatmak istiyorum: Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve bakanlar hakkında bir suç işledikleri iddiasıyla soruşturma önergesi verilebilmesi için en az 301 milletvekilinin imzası gerekmektedir. Soruşturma açılabilmesi için ise ilgili komisyon kararından sonra Meclis üye tam sayısının beşte 3'ünün yani 360 milletvekilinin oyu gerekmektedir. Suç varlığı tespit edilen Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı Yardımcıları veya bakanların Yüce Divana sevk edilebilmesi için gerekli olan oy sayısı ise Meclisin üye tam sayısının üçte 2'si yani 400'dür. Değerli arkadaşlar, hepiniz iyi biliyorsunuz, bu sayı, bu ülkede Anayasa değişikliği yapmak için gerekli olan sayıdır. Bir diğer deyişle, bugünün Türkiyesinde yürütmeyle ilgili bir suç iddiasını yargıya götürebilmek Anayasa değiştirmek kadar zordur. Bu Anayasa, 2017 yılında, YSK'nin yasaya aykırı bir şekilde 2,5 milyon mühürsüz oyun kullanımına izin vermesi sonrasında kabul edilmiştir ve Sayın Erdoğan, o dönemde -bence hiç yüzü kızarmadan- "Atı alan Üsküdar'ı geçti." ifadesiyle bu yasa dışılığı tescil etmiştir. Böylece, bu Anayasa'yla partili Cumhurbaşkanına ve bakanlarına sözde "anayasal denetim" adı altında resmen bir anayasal koruma zırhı sağlanmıştır.

Bu iş bu kadarla da bitmiyor değerli arkadaşlar. Bu soruşturma, Yüce Divan yargılaması için gerekli işlemler nasıl yapılması gerekiyorsa görevleri bittikten sonra da Cumhurbaşkanı için de bakanlar için de geçerli.

Özetle ifade edilirse, bu, şu demektir: Ömür boyu sürecek bir koruma zırhı verilmiş oluyor. Bu yasal düzenlemeler nedeniyle, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Osmanlı'nın küllerinden Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasını sağlayan bu Gazi Meclis, yürütmeyi, denetim görevini gerçekleştiremiyor; elleri kolları bağlanmış bir vaziyette gelişmeleri seyrediyor, sarayda hazırlanarak getirilen yasa tasarılarını virgülüne bile dokunmadan onaylamak zorunda kalıyor. Bu nedenle, bu ortamda 2023 bütçesinin Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmelerinde Cumhurbaşkanı tarafından atanan sekreter konumundaki bakanlar, seçilmiş milletvekillerinin sorularına ya hiç cevap vermiyor ya da dalga geçer gibi soruyla ilgisiz cevaplar verebiliyorlar; hoşlarına gitmeyen sorular sorulduğunda milletvekilleriyle kavga ederek neredeyse küfür derecesine varan hakaretler edebiliyorlar. Çünkü, değerli arkadaşlar, bu bakanlar için halkın iradesini temsil eden bu yüce Meclis değil, kendilerini oraya atayan tek seçici önemlidir. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Bu bakanlara "Haddini bil. Bu Meclisin mehabetine ve onuruna uygun konuş, aksi hâlde burayı terk et." denilemiyor. Bugün geldiğimiz noktada Meclis, bırakın bakanları, yasal olarak kendisine hesap vermeleri gereken bürokratlar tarafından bile kale alınmaz duruma gelmiştir. Yine, Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmelerinde şahit olduk arkadaşlar; sıradan bir bürokrat kendisinden istenen bilgileri Meclise veremeyeceğini açık bir şekilde ifade etmiştir. Meclisi temsil eden Komisyon Başkanı ise maalesef ezilip büzülerek "Ne yapabilirim?" demiş ve durumu geçiştirmeye çalışmıştır. Evet, Komisyon Başkanı çaresizdir. Bu sekreter bakanlar ve bürokratlar bilmektedirler ki Meclisin bakanlık bütçesini veya o kurumun yıllık faaliyetlerini onaylayıp onaylayamamasının hiçbir önemi yoktur. Çünkü bu sözde Türk tipi Başkanlık sisteminde Meclis onaylamasa bile partili Cumhurbaşkanının bütçesi yürürlüğe girmeye devam edecektir.

Arkadaşlar, özetle söylemek gerekirse, bu sözde Türk tipi başkanlık sistemi, Türkiye Büyük Millet Meclisini bir kenara itmiş, elini kolunu bağlamış, işlevsiz bir hâle getirmiştir. Tarafsız olması gereken ve Meclisin yetkilerini savunması gereken Meclis Başkanını bir parti yetkilisi konumuna maalesef indirgemiştir. Bugün Meclis Başkanı, Meclisin onayı olmaksızın partili Cumhurbaşkanının yalnızca kendi imzasıyla uluslararası anlaşmalardan çıkabileceğini söylemektedir, buna onay vermektedir, Anayasa hükümlerine aykırı olarak Cumhurbaşkanının 3'üncü dönem aday olabileceğini söyleyip Yüksek Seçim Kuruluna yol göstermektedir. Benzer şekilde, Meclis adına kamu kurumlarını denetlemekle görevlendirilen Sayıştay kurumu da neredeyse işlevsiz hâle getirilmiştir. Başta, Varlık Fonu olmak üzere bütün akçalı kurumlar, altını çiziyorum, bütün akçalı kurumlar Sayıştay denetimi dışarısına çıkarılmıştır. Partili Cumhurbaşkanı ise bir taraftan Sayıştayın kurumsal yapısının içini boşaltıp kadrolarını siyasallaştırırken bir taraftan da "Sayıştay açık arama şeklinde denetleme yapmamalı." diyerek böylece Sayıştayın görev tanımını kafasına göre değiştirmektedir, Sayıştay çalışanlarını belli bir yönde zorlamaktadır.

Kuşkusuz, bütün bunların çıkış noktası "Biz sadece Allah'a ve millete hesap veririz." söyleminin altında yatan zihniyettir. Söylem olarak kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? "Allah'a hesap veririz." "Millete hesap veririz." Peki, millet adına denetlemeyi kim yapacak, millet adına denetlemeyi kim yapacak? Yüce Meclis.

Şimdilik, bu kürsüden soralım: Millet idaresinin tecelligâhı olan Gazi Meclis, komisyon fonksiyonlarının engellendiği, Sayıştay fonksiyonlarının engellendiği bir durumda yukarıda bahsettiğim yasal koruma zırhını aşarak millet adına yürütmeyi nasıl denetleyecek? Sonuç olarak partili Cumhurbaşkanının herhangi bir konuda millete hesap vermesi neredeyse imkânsızdır.

Allah'a hesap verme konusuna gelince... Sayın Cumhurbaşkanının millete hesap veremeyeceği konuları Allah'a havale etmek konusunda büyük bir becerisi var. "Aynı menzile farklı yollardan gidiyoruz." diyerek devletin bütün kurumlarına yerleşmesine izin verdiği, destek olduğu -tırnak içerisinde söylüyorum- hoca efendi örgütü kendisine saldırmaya başladığında bir de paralel devlet oluştuğunu görmüş ve hatırlayacağınız üzere "Kandırıldık; Rabb'im de milletim de bizi affetsin." diyerek kendisini temize çıkarmıştı veya çıkarmaya çalışmıştı.

Bu dönemde ilginç olan nokta, 4 Bakanıyla ilgili rüşvet iddialarının da bu paralel devletin kumpası olduğunu söyleyerek milleti inandırmaya çalışmıştı. Ama iki yıl önce farklı bir şey oldu arkadaşlar, hepiniz hatırlıyorsunuz; bu Bakanlardan biri çıktı, dedi ki: "'Tape'lerin hepsi doğruydu ama bende para yakalanmadı, diğerlerinde yakalandı. Reis beni hırsızlarla bir çuvala koyarak fırlattı, attı." Bunu söyledi. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar) Tabii, bu, bir çuval inciri berbat etti yani Sayın Cumhurbaşkanının "Bu bir kumpastı, rüşvet falan yoktu, para işi yoktu." iddiasını neredeyse berbat etti.

Değerli arkadaşlar, Allah'ın Sayın Cumhurbaşkanını affedip affetmeyeceği, onun Allah'a hesap verip vermeyeceği bizi ilgilendirmez. Bizi ilgilendiren, yapılan yolsuzluklar, yapılan usulsüzlükler, rüşvet vesaire gibi iddialar karşısında millete hesap verilmesidir; biz bunun peşindeyiz. Bugün yürütmede, kendi şirketinden Bakanlığına mal alan, şirketine turizm alanları tahsis eden, kamu mallarını hastanelerine kullandıran, kamu arazilerini kardeşlerine, akrabalarına kapattıran Bakanlar var arkadaşlar bugün yürütmede. Bir Bakan "Mafyadan aylık 10 bin dolar rüşvet alan milletvekili var." diyerek bütün Türkiye Büyük Millet Meclisini -başta kendi partisi olmak üzere- zan altında bırakıyor rahatça, soran yok "Kim bu kardeşim?" diye. Sorması gereken Cumhurbaşkanı ama sormuyor. Cumhurbaşkanının imzasıyla atandığı kamu kurumlarında yolsuzluğa bulaşan bürokratlar var ve bunlarla ilişkileri sayesinde muazzam servet sahibi olan milletvekilleri var arkadaşlar. Rüşvet olaylarına karıştıkları iddialarıyla bizzat Cumhurbaşkanı tarafından görevden alınan kendi danışmanları var. Bazı küresel firmalar Türkiye'de bazı ihalelerle ilgili olarak, kendi ülkelerinde yapılan sorgulamalar sonrasında, bu ihaleler karşılığında hangi siyasetçilere, hangi bürokratlara, hangi şahıslara ne kadar rüşvet dağıttıklarını kalem kalem yazdılar. Uluslararası basında çıktı bunlar ve Türkiye'ye de bildirildi ama kimse bakmıyor, sormuyor. Diğer tarafta, bütün bu olaylar kendi sorumluluğu değilmiş gibi, millete hesap vermesi gerekmiyormuş gibi seyirci kalan, aksine bütün yolsuzluk olaylarının üstünü örten ve en azından, üstüne örtülmesine göz yuman bir Cumhurbaşkanı var. Hiçbir denetim ve sorgulama olmadan ülkeyi keyfine göre yönetmenin keyfini çıkarıyor, af dilemekle bu konularda millete hesap vermiş olduğu izlenimini yaratmaya çalışıyor fakat yanılıyor arkadaşlar, yanılıyor. Bu hesaplar Allah'a havale edilip ahirete kalmayacak. Bu ucube başkanlık sistemi yerine gerçek millet iktidarı geldiği zaman bütün bu yolsuzlukların, kamu kaynaklarını yağmalamanın, yandaşları zengin etmenin hesapları görülecek; bu böyle biline.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)