| Konu: | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 30 |
| Tarih: | 06.12.2022 |
HDP GRUBU ADINA ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Adalet Bakanlığını tartışıyoruz. Memlekette adaleti Kobani kumpas davasından anlatayım ben size.
2014 yılı Ekim ayı; IŞİD çeteleri Kobani'ye saldırıyor, Kobani halkı direniyor. Türkiye'de de Kobani halkının yanında olanlar protesto gösterileri yapıyor ama bu direnişten gelin görün ki rahatsız olanlar var. İktidar, Kobani düştü düşecek diye sevinç naraları atıyor, arkasından karanlık güçler devreye giriyor ve yaşamını yitirenler oluyor. Aradan tam altı yıl geçiyor, bu arada hiçbir soruşturmada gelişme yok ama altı yıl sonra birdenbire yalancı tanıklarla, gizli tanıklarla, açık tanıklarla, aslında bir kumpas dosyasıyla arkadaşlarımız tutuklanıyor. Bu dava ve soruşturma özel olarak atanmış savcılar eliyle, kolluk gücünün eliyle, yargıçlar marifetiyle yürütülüyor ama sorsanız, Türkiye'de yargı bağımsız. Üstelik bu soruşturma partimize açılan kapatma davasıyla birlikte yürütülüyor; tam bir kumpas kuruluyor, HDP dört bir taraftan yargı eliyle susturulmak isteniyor.
Savcı Ahmet Altun'un soruşturma klasörleri arasında unuttuğu bir not var, "TEM Şube" antetli bir bilgi notu. Ne diyor biliyor musunuz? Soruşturmanın ne şekilde yürütülmesi gerektiği, bununla HDP'nin nasıl kapatılabileceği konusunda yol gösteriyor savcılara. AİHM karar veriyor "Davalar siyasi saiklerle açılmış." diyor ama iktidar talimatını veriyor "AİHM bizi bağlamaz, karşı hamlemizi yaparız, işi bitiririz." diyor. İddianameyi okumadan kabul eden, kesinleşen ve bağlayıcı olan AİHM kararlarını uygulamayan, kasıtlı hareketleriyle yargılananların ve müdafilerin savunma hakkını, adil yargılanma haklarını sistematik ihlal eden, avukatların mesleki faaliyetlerini yapmasını imkânsız hâle getiren mahkeme başkanı Bahtiyar Çolak ise Atadedeler suç örgütü kapsamında yürütülen soruşturmayla görevden alınıyor, hakkında dava açılıyor. Arkasından duruşmada "Halkların Demokratik Partisine yönelik bir saldırı niye görmüyoruz?" diyen üye hâkim başkan yapılıyor. İddianamenin ana omurgasını oluşturan 2 açık sanıktan Sami Baran, polislerin ellerindeki notların bir kısmını kendi beyanı olmamasına rağmen ifadeye geçirip imzalattığını, yargılanan siyasetçilerin yasa dışı herhangi bir faaliyetinin olmadığını söylüyor. Yine, tanık Kerem Gökalp, yargılanan hiçbir siyasetçiyi tanımadığını, soruşturma konusu olaylar ile yargılanan siyasetçiler arasında bir bağlantı olduğuna dair bilgisinin olmadığını söylüyor. Yine bir tanık "Çokça bilinir, derler ki: 'Dedikodu, aslında siyasetin ilkel hâlidir. Bir konu hakkında dedikodu, söylenti varsa onun gerçeklik payı yarıya yakındır.' Konuşulanlar var, biz de bu dedikodulardan biliyoruz. Siyasi bir dertleşme diyelim." diye ifade veriyor ve bu tanığın ifadesi tutuk devam gerekçesi yapılıyor Kobani kumpas davasında. Yargılanan siyasetçilerin farklı illerde yargılandıkları birleşen dosyalar beraatle sonuçlanmasına rağmen tutuk devam gerekçesi yapılıyor. Toplamda 500 klasörü aşan bir dosya, ne incelemeye izin veriliyor ne savunma hazırlamaya izin veriliyor. Zira, zaten deniyor ki: "Biz kararımızı verdik, sizin dosya incelemeye de savunma yapmaya da ihtiyacınız yok." Duruşma iki hafta aralıksız sürüyor, bir hafta ara veriliyor. Tüm bu günlerde arkadaşlarımız açık bir işkenceye maruz kalıyor; sosyal haklarını, spor alanına çıkma haklarını, aile görüşü gibi haklarını da kullanamıyor. Savunma hakkı tüm yönüyle ortadan kaldırılıyor. Gizli tanıklar mahkemece, duruşma dışında, savunma olmadan dinleniyor; itiraz üzerine de deniyor ki: "Verin yazılı savunmalarınızı, biz tanığa sorarız." Size mi güveneceğiz? Talimatlı yargıya mı güveneceğiz? Savunmalar duruşma periyodunun son iki gününe sıkıştırılıyor, savunma hakları kısıtlanıyor. Tahliye edilen arkadaşlarımız sabahın beşinde ailesine, kimseye haber verilmeden, ulaşımın olmadığı cezaevi önüne bırakılıyor. Düşman hukukunun bile insan hakları kuralları var ama sizde o bile yok.
Kobani kumpas davasının savcısı tam talimatlı özel bir savcı anlaşılan. Öyle ki 29 Kasımda yapılan ev baskınlarında gözaltına alınan TJA'lı 21 kadın arkadaşımıza hukuk dışı mesnetlerle soruşturmayı başlatan da aynı savcı. Ne tesadüf değil mi? Kadın arkadaşlarımızın 8'i tutuklandı, 13'ü hakkında ise ev hapsi kararı verildi. Ev hapsi nedir? Kelepçedir. Peki, siz kelepçeyi kime getirmiştiniz? Güya kadınlara şiddet uygulayan erkeklere uygulayacaksınız ama bugün sadece uyguladığınız yer toplumsal muhalefetin kendisi.
Erkek şiddetiyle mücadele ettiğini söyleyenler 25 Kasımda kadınların bacaklarını kırdı, öldürmeye teşebbüs etti. Bacak kıranlara, öldürmeye teşebbüs edenlere soruşturma yok ama kadınlara gözaltı ve yurt dışı çıkış yasakları var. Her gün kazanımlarına saldırılan kadınlar bir yandan yoksulluğun pençesinde, bir yandan erkek ve erkek devleti şiddetinin altında. Sadece kasım ayında 30 kadın cinayeti işlendi bu ülkede, 20 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Öldürülen 30 kadından 9'u boşanmak istemişti, barışmayı reddetmişti, evlenmeyi reddetmişti, ilişkiyi reddetmişti; kendi hayatları konusunda kendileri karar vermek istemişti, öldürüldü. Siz? Siz de boşanmayı engelleme komisyonları kuruyorsunuz; kadınları, aileyi kocaya, babaya mahkûm etmeye çalışmıyor musunuz? Aynı zihniyet değil mi?
Kadınlar bulabildiği her kanaldan sesleniyor; "Öldürecek beni." diyor, "Benim de sonum öldürülen kadınlar gibi olacak." diyor, "Ölürsem şu kişi sorumludur." diyor ama siz şikâyetlere rağmen kadınları korumuyor, verilen koruma kararlarını dahi uygulamıyorsunuz. En yakınındaki erkeklerce katledilen kadınlar adalet bekliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Urfa'ya gittiği gün, binlerce polisin görev aldığı bir gün bir kadın arkadaşımız Urfa'da katlediliyor. Bahar Hezer, erkek şiddetiyle mücadele eden, yaşamının baharında bir kadın arkadaşımızdı. Kendisini koruma ordularıyla çevreleyenler Bahar'ı korumadı ve Bahar arkadaşımız katledildi.
Sadece kadınlar mı? Çocuklar da aynı şiddetten nasibini alıyor. Tarikatlarda, cemaat yurtlarında çocuk istismarları inanılmaz boyutlara vardı. 6 yaşında bir kız çocuğu imam nikâhıyla müridle evlendirilmiş; tırnak içinde, evlendirilmiş. Her gün istismara uğramış bu kız çocuğu, istismar kendisine oyun gibi gösterilmiş ama sizin yüzünüz bile kızarmıyor. Erkek adalete değil, gerçek adalete ihtiyacımız var.
Sayenizde LGBTİ+'lar da nefretin ve şiddetin odağı hâline geldi. Varoluşlarına dahi saldırıyorsunuz. Bırakın LGBTİ+'ları korumayı, LGBTİ+'lar bizzat iktidarınızın ve kolluk güçlerinizin şiddetiyle karşı karşıya. Nefret mitingleri örgütleniyor, hani, güya demokratik hak ya, biz biliyoruz, bunun arkasında da siz varsınız, sizin çabalarınızla örgütleniyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - LGBTİ+'lar saldırıya uğradıklarında şikâyet bile edemiyorlar. Kimi kime şikâyet edecekler ki? Zira şiddetin bizzat sizin talimatınızla gerçekleştiğini hepimiz biliyoruz. LGBTİ+'lara yönelik suçlarda 1 tane bile nefret suçu nedeniyle verilmiş ceza yok, aksine, şikâyet edenin, protesto hakkını kullananın ceza aldığı bir yargı sisteminiz var.
Her türlü katliamın, cinayetin, tecavüzün, şiddetin, yolsuzluğun, hukuksuzluğun, adaletsizliğin, hırsızlığın normalleştiği sisteminiz batsın, genel ahlakınız batsın, çürümüş düzeniniz batsın! Toplumu da çürütmeye çalışıyorsunuz ama izin vermeyeceğiz. Kadınlar, LGBTİ+'lar, çocuklar, halklar, bu ülkede ezilen herkes mücadeleyle sizi tarihin çöp sepetine gönderecek. (HDP sıralarından alkışlar)