GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:30
Tarih:06.12.2022

HDP GRUBU ADINA HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'nin içinde bulunduğu derin krizlerin en büyük müsebbibi olan Adalet Bakanlığının bütçesi üzerine söz almış bulunmaktayım.

Ülkede 30 milyon insan açlık sınırının altında yaşıyorsa, bu ülkede çocukların üçte 1'i derin yoksulluk ve açlıkla karşı karşıyaysa, toplum huzursuz, gençler umutsuzsa bunun en büyük sorumlusu Adalet Bakanlığının ta kendisidir yani bu Bakanlık aslında yaşadığımız tüm olumsuzlukların temel kaynağıdır. İktidar, "adalet" başlığında, hâkim ve savcı sayısının, Bakanlık personel sayısının, güya adalet saraylarının sayısının artmasıyla övünüyor, övünüyor da övünüyor. Peki, size soruyoruz: AKP'lilerin suç iddialarına rağmen yargılanmamasıyla, yargıdaki kadrolaşmayla, tutuklu gazetecilerle, cezaevlerindeki hak ihlalleriyle, cezaevlerinde yaşamını yitirenlerle, hasta mahpuslarla, rehin alınan siyasetçilerle, yüzleşme davalarındaki cezasızlık politikalarınızla, hâkim ve savcıların Kürt, kadın ve muhalif düşmanlığıyla, AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmamasıyla, Kobani kumpas davasıyla, HDP kapatma davasıyla, siyasi soykırım operasyonlarıyla da övünüyor musunuz? Peki, Sayın Bakan, size soruyorum: İmralı'da uyguladığınız tecritle de övünüyor musunuz?

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Öbür Bakan engelliyor, dinleyemiyor.

HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) - Türkiye'de bağımsız ve tarafsız bir yargı yok, HSK'nin yapısı da bu durumu ele veriyor. İktidarın güdümüne giren, siyasi talimatlarla hareket eden, tıpkı Nazi Almanyasındaki halk mahkemeleri gibi muhalefete karşı silah olarak kullanılan bir yargı pratiğiyle karşı karşıyayız. İktidarın Kürt düşmanı politikalara geri dönüşüyle Yargıtayın kararlarındaki değişimi ve iktidara göre hizalandığını rahatlıkla görebiliyoruz. Aynı daire, aynı heyet, aynı konuda daha önce beraat verdiği dosyalarda ceza vermeye başladı. Kendi belirlediği örgüt üyeliği kriterlerini esas almayan bir Yargıtayla karşı karşıyayız. Talimatla hareket eden, hızlıca kararlar vererek siyasi pozisyon almaktan çekinmeyen bir Yargıtayla karşı karşıyayız.

MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Van) - Bakanlar sohbet ediyor, dinlemiyor ki.

HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) - Sayın Bakan, size hitap ediyorum.

Sayın Eroğlu, müsaadeniz varsa Bakan Bey'e meramımızı anlatmaya çalışalım; çok sağ olun.

Yargıtay o kadar siyasi davranıyor ki istediği dosyayı hızlandırıyor, istediğini de sürüncemede bırakıyor. Sebahat Tuncel dosyasında bu durumu gördük. İnfazı tamamlanmasına rağmen Yargıtay kararı çıkmadığı için tahliye edilmeyen mahpuslar da yine bunun örneğidir. Öyle bir Yargıtay var ki karşımızda, AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımıyor.

Değerli milletvekilleri, AKP'nin yirmi yıllık iktidarının sonunda neredeyse bütün ülkeler pazarlıkla Türkiye yargısından istediği kararı alabileceğini düşünüyor. İtiraz etmeyin; Rahip Brunson, Deniz Yücel, Cemal Kaşıkçı gibi birçok dosya pazarlığa konu edildi, yargının durumu tam da bu.

İktidarlarınız döneminde cezaevleri ölüm ve işkence evlerine dönüşmüş durumda. Cezaevlerinde tabiri caizse fiilî bir idam durumu söz konusu. Bir yılda 73 mahpus hayatını kaybetti. Durum böyleyken idari gözlem kurullarının hukuksuz ve keyfî kararlarıyla infaz yakmalar tüm hızıyla devam ediyor.

Biliyorsunuz, 2020 yılında İnfaz Yasası'nda yapılan ayrımcı değişiklikle birlikte binlerce adli mahpus serbest bırakılırken binlerce siyasi mahpusun tahliyesi, koşullu salıverilmesi engellendi. İnfaz Yasası'nda yapılan değişiklikle idari gözlem kurullarına çok geniş yetkiler verildi, resmen mahkeme gibi hareket etmeye başladılar. İnsan onuruna aykırı eylemlere ve çıplak aramaya karşı çıkan mahpuslar hakkında disiplin soruşturmaları açılıyor ve bu gerekçelerle infaz yakılıyor. "Fazla su kullandın." "Serzenişte bulundun." "Halay çektin." "Şarkı söyledin." "ALES sınavına girmedin." "Fazla oda değiştirdin." "Arkadaşlarından kopmadın." "Pişman değilsin." "Cezaevi imamıyla görüşmedin." gibi keyfî ve hukuksuz gerekçelerle infazlar yakılıyor.

Sayın milletvekilleri, Fadıl Aydemir, İzzettin Sevilgen, Selim Ertene, Nesim Kalkan, Ahmet Taş, Nimet Deyiş isimli mahpuslar otuz yıldır cezaevinde; tahliye edilmeleri gerekirken infazları yakıldı. Azize Yağız ve Ahmet Taş tahliye olacakları gün, aileleri cezaevi kapısının önünde beklerken infazları yakıldı ve tahliyeleri engellendi. Bu nasıl bir vicdansızlık, bu nasıl bir düşmanlıktır ki ailelere bu durum yaşatılıyor?

Yine, infazı düşmanca ve keyfî bir hukuksuzlukla engellenen Çetin Arkaş örneğine de bakalım. Otuz yıllık bir mahpus Çetin Arkaş. 2007 yılında Adalet Bakanlığına gönderdiği dilekçelerde "Sayın Öcalan" ifadesi geçtiği gerekçesiyle hakkında 2007'de 2 hücre cezası verilmiş ve otuz yıl altı aydır cezaevinde olmasına rağmen, 2007'deki bu hücre cezaları gerekçe gösterilerek şu aşamada tahliye edilmiyor.

Sayın Bakan... Sayın Bakan, size soruyorum...

Sayın Turan, müsaadenizle Sayın Bakana hitap edebilmek istiyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Ben Gençlik ve Spor Bakanıyla konuşuyorum.

HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) - Sayın Bakan, size soruyorum: "Sayın Öcalan" demek suç mu? Gerçekten çok merak ediyorum, "Sayın Öcalan" demek suç mu? Birçok mahkeme kararı var, aslında birçok Hükûmet yetkilisinin de beyanına rağmen, bu ifade sebebiyle otuz yıl altı aydır cezaevinde olan bir mahpus tahliye edilmiyor. Bunun hukuk neresinde, bunun adalet neresinde, bunun vicdan neresinde diye size sormak istiyorum. Suç olmadığına dair, dediğimiz gibi, birçok mahkeme kararı var ve Hükûmet yetkililerinin ifadeleri var ancak bu durum gerekçe gösterilerek tahliyeler engelleniyor.

"Sayın Öcalan" dedi diye mahpusların infazı yakılırken Sayın Öcalan'ın durumu nedir diye bir bakalım. Sayın Bakan, bütçe sunumunuzda işkenceye sıfır toleranstan bahsettiniz ancak hakikat böyle değil; Türkiye'de sistematik işkence vardır, sistematik işkencenin merkezi de İmralı Cezaevidir. Soruyorum: Tecrit işkence değil midir? Tecritle uygulanan sosyal izolasyon işkence değil midir? Hükümlülerin aileleri ve avukatlarıyla görüştürülmemesi işkence değil midir? Umut hakkının tanınmaması işkence değil midir? Yıllarca "hava muhalefeti" ve "Koster bozuk." yalanına sarıldınız, şimdi de absürt gerekçelerle, keyfî disiplin cezalarıyla sürekli bir şekilde mutlak tecrit uyguluyorsunuz. İmralı'da verilen disiplin cezalarına baktığımızda, Sayın Öcalan ve diğer mahpusların volta atarken, spor yaparken sohbet ettikleri gerekçesiyle görüş yasağı uygulandığını görüyoruz. Bu kadar absürt kararlar olabilir mi? Bu mesele ciddi bir meseledir, bu mesele ciddiyet isteyen bir meseledir. Tecrit, Kürt meselesinde çözümsüzlüğe, savaş ve çatışma politikasının devreye girmesine, hukukun ayaklar altına alınmasına ve halkın bütçesinin savaşa, faiz lobilerine ve silah baronlarına aktarılmasına sebep oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) - Tecrit, toplumu yoksulluğa, sefalete ve toplumsal çöküşe götürüyor.

Defalarca dile getirdik, yine tekrar ediyoruz: Bir yerdeki adaletsizlik her yerdeki adalet için birer risktir. İmralı'da tecrit ve hukuksuzluk devam ettiği sürece Kürt meselesinde çözüm şansı yakalanamaz, bu ülke hukuksuzluk girdabından ve şiddet sarmalından kurtulamaz. İmralı'yı, Sayın Öcalan'ı denklemin dışına çıkararak, üzerinde tecrit uygulayarak, ona ulaşılmasını engelleyerek Türkiye'de şiddet ortamının derinleşmesi, çözümsüzlüğün artması dışında elimize hiçbir şey geçmeyecek.

Bu sebeplerle, kendi yasalarınıza uyun ve mutlak tecride ve bu işkenceye derhâl son verin diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.(HDP sıralarından alkışlar)