| Konu: | ELEKTRİK PİYASASI KANUNU VE TÜRKİYE RADYO-TELEVİZYON KURUMU GELİRLERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 74 |
| Tarih: | 06.03.2013 |
CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün önemli bir kanunun burada birlikte değerlendirmesini yapacağız. Ondan önce, bu kanunun niye önemli olduğunu, enerjiyle ilgili dünyadaki durumu, Türkiye'nin bu enerji koridorundaki durumunu bir kez daha hatırlatmakta yarar olduğunu düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, dünyanın stratejistleri ve uluslararası büyük güçleri dünyadaki bütün hareket noktalarını Avrasya'daki petrol bölgelerinin üzerine oluşturmuşlardır. Türkiye, böyle bir coğrafyanın içerisinde, bütün petrol yollarının ve enerji kaynaklarının geçtiği bir coğrafyada kendisini coğrafi olarak hissettirmekte ve kendisinin enerji kaynakları açısından, petrol rezervleri açısından çok büyük rezervleri olmamasına rağmen, bu jeopolitik ve enerji yollarının geçişinin üzerinde olması nedeniyle çok önemli bir enerji gücüdür ve dünyada enerjiye yön veren büyük ülkelerin yapabileceği güce açık bir devlettir. Türkiye, kendini bu konuma ve bu pozisyona koymadan hareket ettiği nokta itibarıyla enerjideki zafiyetini ortaya çıkartır. Türkiye'nin hem dış politikasında hem de enerji politikalarında bu anlamıyla bulunduğu konumun önemi çok yüksektir. Bütün geçiş yollarının üzerinde olan Türkiye hem dış politikasını hem enerji politikasını birlikte götürmek durumundadır. Avrasya'dan, Rusya'dan, Kafkasya'dan, İran'dan, Irak'tan Akdeniz'e ve Kuzey Afrika'ya kadar olan bölgenin tümüyle petrol yollarının geçişinin üzerinde bulunan bu ülkenin avantajlarını doğru kullanabilmesi için ulusal ve uluslararası enerji stratejisini oturtmaya ve bu strateji üzerinde bir çalışma yapmaya ihtiyacı vardır. Maalesef, bu genel perspektife uygun, bugün, bir politikamız olduğunu söylemek mümkün değildir. Türkiye, komşularıyla dış politikada yaşadığı sorunlar nedeniyle bu gücünü doğru kullanamamakta ve bugün, bu noktada ciddi zafiyetler gösterme durumundadır.
Türkiye'nin dışa bağımlılık konusunda özellikle enerjideki durumu cari açığında da kendini hissettirmekte, cari açığın çok önemli bir kısmı, Hükûmet yetkililerinin de ilettiği gibi, bu noktadan kaynaklanmaktadır.
Bütün bunlara rağmen, Türkiye'de enerji politikaları, özellikle elektrikte yüzde 60 şekliyle, doğal gaz ve ithal ürünlerden oluşan bir yapı tarafından karşılanmaktadır.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu konuda ne diyoruz, öncelikle politikamızı burada anlatmak istiyorum: Ulusal enerji politikasında temel hedefimiz, Türkiye'nin, üçlü bir şekilde yenilenebilir enerji kaynaklarını dikkate alarak, yerli kaynaklarını kullanarak ithalatta dışa bağımlılığı yüzde 30'lar düzeyine indiren bir temel enerji politikasıyla ekonomimizin gelişmesinde ucuz enerjiyi, kaliteli enerjiyi, arz güvenliği olan bir enerjiyi, sürekliliği ihtiva eden ve ekonomimizin motor gücü olabilecek fiyatlandırma politikası da koymuş; bu anlamda, genel olarak teknolojiyi kullanarak ülkede enerji politikalarında en üst düzeyde verimliliği sağlayacak, enerjide verimlilik politikalarını göz ardı etmeyen, çevreye duyarlı, gelecek kuşaklara güzel bir ülke bırakabilecek bir enerji politikası stratejisini hayata geçirmektir. Cumhuriyet Halk Partisinin enerjiye bakış açısı budur. Hem ülkemizin uluslararası ilişkileri açısından hem ekonomimizin kalkınması açısından baktığımızda, Türkiye'de enerji politikası bu şekilde olmalıdır. Bu anlamıyla bir enerji politikasını Türkiye hayata geçirmek durumundadır.
Peki, burada, bu enerji politikasında nasıl ve hangi oyuncular rol almalıdır? Biz, bu enerji politikasında kamunun yönlendirici, inisiyatif ve planlama koyan anlayışının hiçbir zaman reddedilmemesi gerektiğinin altını çiziyoruz ama bununla birlikte, piyasaya özel sektörün ve yatırımcının girebilmesi, onun bu piyasada inisiyatif alabilmesi, konulan bu uluslararası ve ulusal enerji politikası içerisinde, tayin edilmiş, planlı, programlı enerji politikaları içerisinde rekabetçi bir ortam yaratılabilmesi için her türlü fırsatın yatırımcıya sağlanmasının önünün açılmasından yanayız. Bu anlayışımız, her zaman, bu kanun görüşülürken de, Türkiye'de enerji politikaları oluşturulurken de kendini göstermiş ve ifadesini bulmuştur.
Biz, yatırımcının enerji alanında yatırım yapmasının önünü açmaya çalışıyoruz. Bugün bu kanun konuşulurken de çok net bir şekilde şunun altını çizdik, dedik ki: Biz, bu alanda yerli, yenilenebilir ve KOBİ düzeyindeki işletmelerin ön lisans ve lisans almada önlerinin açılması, yatırım teşviklerinin artırılması ve bu anlamıyla bu konuda gerçek bir rekabet ortamının sağlanması için her türlü desteği bu yasada vermeye hazırız. Bu yasa üç ayağı birlikte düşünmelidir:
1) Üretimi düşünmelidir.
2) İletim, dağıtım ve tedariki düşünmelidir.
3) En önemlisi tüketiciyi ve sanayiciyi düşünmelidir.
Yani, tüketen insanların sürekli arz edilebilen bir enerjide güvenli enerjiyi, temiz enerjiyi, ucuz enerjiyi hiç korkmadan dünyada rekabet edebileceği fiyatlarda bulduğu bir enerji politikasına hizmet edebilecek bir enerji piyasası düzenleme kurulunun oluşmasından yana olduğumuzu ve bu anlamıyla genel olarak bu anlayışa hizmet vereceğimizi, destek vereceğimizi söyledik. Bütün önergelerimiz, bütün konuşmalarımız, bir ay süresince Komisyonda yaptığımız çalışmaların altında yatan temel çalışma anlayışı budur.
Peki, Bakanlığın getirdiği bu yasa tasarısı, buna hizmet edebilecek bir tasarı mıdır? Maalesef, öncelikle, bu konuda olumlu bir şey söyleme durumunda değilim.
Birincisi: Bu hazırlanan tasarı, paydaşlarla konuşulması gerçekleştirilmeden, sadece paydaşlara "Görüşünü bildir. Ben onu değerlendiririm." anlayışı içerisinde hazırlanmış ve Komisyonumuza gelmiştir. O kadar hazırlıksız bir şekilde olduğu açıktır ki, kendi hazırladıkları tasarıya 36 tane değişiklik önergesiyle yaklaşık bütün maddelerinde değişiklikler vermişlerdir. Ve en acısıdır ki, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun, Anayasa ve Danıştayca, mahkemelerce iptal edilmiş kanununun daha önceden hazırlanıp çıkmasını bile beklemeden bu kanun gündeme gelmiş ve biz bu kanunun komisyonlarda düzeltilmesi için elimizden gelen gayreti göstermek noktasında kalmışızdır.
Değerli arkadaşlarım, bu anlamıyla burada, Türkiye'de enerjiyle ilgili değerlendirmelerimizi bu yasada niye bulamadıklarımızın altını çizmeye devam etmek istiyorum. Şimdi, bu yasa hangi ihtiyacı karşılayacaktır? Bu yasanın öz itibarıyla karşılayacağı ihtiyaç şudur: Bir Borsa İstanbul kurulmuştur İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının yerine. Kurulan Borsa İstanbulun yeni bir alt borsası olarak enerji borsası oluşturulmaya çalışılmaktadır ve oluşturulan borsa, gerçekten, üretim ayağını düşünmeden, sadece dağıtım şirketlerinin ve bu anlamıyla tedarik organizasyonunun borsada işlem görmesine imkân sağlayıp borsadaki hacmin 5 kat, 7 kat, 10 kat yükseğiyle Borsa İstanbula yeni bir pazar oluşturmanın temelini oluşturan bir anlayışla kurulmuştur. Yani, Türkiye'nin ihtiyaçları değil, Borsa İstanbula yeni bir kaynak yaratmanın altyapısı bu kanunda kendini göstermektedir.
İki: Bu kanunun amacında yazılan, gerekçesinde yazılan "ucuz, kaliteli, nitelikli elektrik ve enerji temini" noktasında maalesef hiçbir şekilde bir çalışma kendini göstermemektedir. Bu yasada ikinci durum, 2001'de yasası çıkan, 2004'ten sonra özelleştirilmesine başlanan dağıtım şirketlerinin piyasada önüne çıkan zorlukları aşmak için, dağıtım şirketlerinin giderek artan güçlerini yasal ve hukuki zemine taşıma noktasındaki taleplerine cevap veren bir kanun olmuştur.
Değerli arkadaşlar, bakınız, 1990'da kamunun elektrik üretimindeki payı yüzde 91'den bugün yüzde 40'lara düşmüştür; özel sektörün payı da yüzde 12'lerden yaklaşık yüzde 60'lara gelmiştir.
Dağıtım organizasyonunda da benzer durumlar kendini hissettirmektedir. Dağıtım şirketleri bu yasada kendini o kadar hissettiriyor ki, tüm çabalarımıza rağmen, bu piyasada bir tekelleşmenin oluşmasının önüne geçmeyi maalesef engelleyemedik. Yasadaki yüzde 20 paya ulaşma konusundaki öneri, başka bir maddede kendi hazırladıkları yüzde 30 engeli de kaldırılarak borsaya açılmış bir dağıtım organizasyonunun satın almalarla çok sınırlı sayıda, yerli de değil, yabancı yatırımcının ileride enerji dağıtım piyasasına egemen olmasını sağlayacak bir altyapıyı ve hukuksal zemini bugün hazırlamış durumdadır. Bu, Türkiye açısından gerçekten çok dikkatle düşünülmesi ve değerlendirilmesi gereken bir durumdur. Bu yasanın getirdiği en önemli sakıncalardan bir tanesi budur. Bu sakıncayı ortadan kaldırma noktasında vermiş olduğumuz önergeler açıkça bunu engellemeye yetmemiş, çoğunluk anlayışıyla Komisyonda reddedilmiştir.
Değerli arkadaşlar, üçüncüsü: Bu yasa tüketiciye hiçbir şekilde kolaylık getirmemiştir. Bu yasa konuşulurken Sayın Bakan çeşitli toplantılarda yaptığı açıklamalarla bu yasanın tüketiciye ucuzluk getireceğini iddia etti. Ne dedi? "Bundan sonra alımlardaki alt limiti düşürüyoruz, tüketici de gidecek bu anlamıyla pazarlık yapacak ve elektriğini yüzde 15'e kadar ucuz alabilecek." Bu yüzde 15 tanımlaması Bakanın değil ama basına yansıyan anlayış buydu. Basın, çevirdi vatandaşları, sordu: "Elektriği yüzde 15 ucuz alacakmışsın, ne diyorsun?" "Çok iyi olur." dedi.
Ama değerli arkadaşlar, bu piyasada tüketicinin kendisi bir pazarlık yapma şansına sahip mi ki gidecek de bu işi yapacak? Bu neye benzer biliyor musunuz, örnek vereyim: Büyük bir alışveriş zinciri mağazanın fabrikadan mal alırken aldığı fiyatla, pazarlık gücüyle o mağazadan alışveriş yapan insanın gidip o fabrikaya "Bana aynı fiyattan mal ver." demesine benzer. Bu piyasada fiyatta rekabet edebilmek satın alma gücü ve o satın alma gücünün getirdiği baskıyla oluşur. Bu baskı yoksa bizim vatandaşımıza bunun bir getirisi yoktur.
İkincisi, sayaçlar konusu. Sayaçlar konusunda da net bir şekilde tüketici yanlış bilgilendirilmiştir "Sayaçlarınız değişecek ama para vermeyeceksiniz." denmiştir. Böyle bir şey olabilir mi? Sayaç değiştirmenin bedeli dağıtım şirketleri tarafından faturaya "Yatırım bedeli" olarak geçmekte ve geri alınmaktadır.
Burada bir şeyin altını çizmek istiyorum. Bakanlık, artık hiçbir para koymadan, tümüyle tüketicilerin ödediği paralarla tüm yatırımları yapmaktadır. Yatırımcı olarak, dağıtım şirketlerinin ihalesini almış olanlar, yatırım yapmak için paraları bütçelerine koymadan yatırım planlarına koymakta ve koydukları yatırım planlarına göre her yıl o faturaların üzerine onları aktarmakta ve ciddi bir şekilde tüketiciden para almaktadırlar.
Tüketicinin ikinci bir zorluğu, kayıp kaçak bedelidir. Kayıp kaçak, ciddi bir şekilde Türkiye'nin sorunudur. Bu sorun, tüketiciye, namuslu insana, elektrik parasını her gün ödeyen insana, doğru ödeyen insana verilmiş bir cezadır. Bazı dağıtım bölgelerinde kaçak oranlarının maliyeti, yüzde 90-95'in üzerinde, doğru bir şekilde elektrik tüketen bölgelerin insanlarına ödetilmektedir. Bu, Türkiye'nin bir gerçeği olabilir. Kayıp kaçak Türkiye'nin bir gerçeği olabilir ama bunu, Bakanlığın, ortadan kaldırma yolunda kendisini ve dağıtım şirketlerini devreye sokmak yerine tüketiciye yansıtması doğru bir anlayış değildir. Bunun için önerimiz oldu, dedik ki: "Kardeşim, kayıp kaçak bedelini Bakanlık bütçesine fon olarak koysun, oradan ödesin, herkes de bunu bilsin, buna göre tedbirini alsın." Ama Bakanlık bu konuda da hiçbir adım atma niyetinde değil. Neden İstanbul'da, İzmir'de veya Anadolu'nun herhangi bir kentinde elektriğini ödeyen insan kaçak elektrik kullanan insanın yarattığı olumsuzluğun bedelini ödemek zorunda kalsın?
Değerli arkadaşlar, elektrik fiyatlarının saptanması, dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesiyle alınan çok farklı adlarla elektrik tüketiciye çok ciddi şekilde maliyetli yansımaktadır. Bu maliyetlerin yansımasının sonucu olaraktır ki Türkiye'de faturalar çok kabarık gelmektedir. Bir faturanın bileşenlerini size söylemek istiyorum: Ham elektrik fiyatı, bölgeye göre 8 ila 12 kayıp kaçak, yüzde 2 TRT payı, yüzde 5 belediye tüketim vergisi, yüzde 1 enerji fonu payı, yüzde 5 elektrik tüketim vergisi, dağıtım bedeli, perakende satış hizmet bedeli, sayaç okuma bedeli, iletim ek ücreti eklenmekte ve üzerine yüzde 18 KDV ile bu, vatandaşların faturasına yansımaktadır. Tüketiciye yansıyan böyle bir şey ne sanayide sanayiciyi rekabetçi yapıp dünya sanayisiyle rekabetçi hâle getirebilir ne evinde elektrik tüketen insanların, dar gelirli maaşıyla yaşayan insanların huzurlu bir yaşam sürmesine imkân verebilir. İşte biz, bu gerekçeleri tüm bu yasanın görüşülmesi sırasında komisyonlarda dillendirdik, önergeler verdik. Amacımız şudur: Tüketicinin kaliteli, ucuz, sürdürülebilir ve çağdaş bir teknolojiyle desteklenmiş bir enerjiye ulaşımını sağlamaktır, Cumhuriyet Halk Partisi konuya böyle bakmaktadır.
Bu duygularla, bu yasayı, bu konuda eleştirilerimiz ve önerilerimizle gerekli çalışmaları yaparak desteklemeye çalışacağız.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)