GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:31
Tarih:07.12.2022

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ticaret Bakanlığı bütçesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Dünkü Genel Kurul oturumunda Adalet ve Kalkınma Partisi Bursa Milletvekili Zafer Işık tarafından Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Örs'e yönelik şiddet eylemi demokrasimize, yüce Meclisin saygınlığına yakışmayan bir olay olarak Parlamento tarihine geçmiştir; bu elim olayı şiddetle kınıyoruz. Hiçbir ahlaksız yumruk bizi yolumuzdan döndüremeyecektir, hak ve hakikati haykırmaya devam edeceğiz. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

Bu arada şunu da söyleyeyim: Tabii, Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimi bu şiddet meyilli milletvekiline karşı bir tutum alıncaya kadar da bütçe görüşmelerinde Adalet ve Kalkınma Partisini dinlemeyeceğiz, onları da boykot edeceğimizi buradan tekrar ifade etmek isterim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, ben bugünkü konuşmamda üç temel meseleye girmek istiyorum. Bir tanesi, tabii ki Hükûmetin bir cari fazla hedefi vardı, "Türkiye ekonomi modeli" diye takdim edilen bir model vardı, bu model niye çöp oldu, nasıl çöp oldu, bunu konuşacağız; bu doğru bir program mıydı, bunu değerlendirmeye çalışacağım. İkinci olarak da tabii, şu anda bu model çöktü, mazeret olarak da -sürekli mazeret uydurduğu için- Hükûmetin "Enerji faturamız çok arttı, o yüzden aslında bizim model çalışmadı." şeklinde bir ifadesi var. Dolayısıyla o zaman enerji faturamız niye arttı? Aslında bugün çok güzel bir şey oldu, isabetli oldu yani Ticaret Bakanlığı ile Enerji Bakanlığının birlikte görüşülmesi, bu anlamda son derece önemli çünkü sürekli "Enerji faturası arttı." diye bir ağlama var iktidar tarafında. Dolayısıyla bu artış sadece uluslararası enerji fiyatlarındaki artıştan mı kaynaklandı yoksa birtakım beceriksizlikler, birtakım -daha açık ifadesiyle- yolsuzluklar mı var, bundan mı kaynaklandı, bunu irdelemeye çalışacağız. Üçüncü olarak şu anda, Türkiye'de piyasa mekanizması çalışmıyor. Bu piyasa mekanizması niye çalışmıyor, temel sorunlar nelerdir? Mesela, enflasyonun suçlusu marketler midir? Bu başlık altında bunları değerlendirmeye çalışacağız.

Tabii, zaman çabuk geçiyor Sayın Mehmet Muş -bu arada Sayın Bakanlar da hoş geldiler- geçen yıl Plan Bütçe Komisyonunda ve burada Türkiye ekonomi modeli takdim edildi; kendileri "Efendim, biz, cari fazla üzerine bir model uygulayacağız ve bu model üzerinden de önce kura istikrar kazandıracağız, sonrasında da enflasyonu düşüreceğiz." dediler. Bunun olmayacağını söyledik, "Bakın, burada ya bir cehalet var ya da başka bir şey var; böyle bir şey olmaz. Türkiye sanayisinde, tarımında hangi yapısal dönüşümü yaptı da siz cari fazla vereceksiniz?" dedik ama onlar ne yaptılar? Geçen yılın ağustos, eylül ve ekim aylarında, üç ay cari fazla verilince zannettiler ki bu sürekli olacak bir şey. Tabii, iş bilmemek böyle bir şey; iş bilmeyen insanlar Türkiye'yi yönetince böyle oluyor. O üç aylık geçici cari fazlaya bakarak... Sayın Mehmet Muş burada, tutanaklar ortada; Plan Bütçe Komisyonunda kendisine ısrarla söyledim: "Sayın Bakan, yanlış yapıyorsunuz, Türkiye'nin bu şartlarda cari fazla vermesi mümkün değil. Üç aydaki cari fazla sizi aldatmasın, bu, kriz karakteristiğidir; krizden kaynaklanan cari fazlayı kalıcı zannetmeyin." Fakat laf dinlemediler, kendi bildiklerini, daha doğrusu bilmediklerini okuyarak bir model kurguladılar ve bu model şu anda Türkiye'yi yangın yerine çevirdi, Türkiye'nin bütün makroekonomik dengelerini bozdu. Hiçbir literatürle, bilimle, akılla bağdaşmayan bu modelle, maalesef, Türkiye'yi deneme tahtasına çevirdiler.

Şimdi, enerji ithalatını analiz ederken ne yapıyorlar? "Efendim, enerji hariç cari açık bakalım." deniliyor. Tamam, analiz olarak yani analiz açısından bir iktisatçı, bir bilim insanı enerji hariç cari açığa bakabilir; bunda herhangi bir beis yok, biz de bunu teknisyenken çok yaptık ama enerji hariç cari açık üzerinden model kurgulanmaz. Ya, siz enerji için fatura ödemeyecek misiniz? Bunun için para vermeyecek misiniz, bunun için döviz ihtiyacınız yok mu? Bu döviz ihtiyacını yok kabul ederek nasıl bir program yapabilirsiniz? Şimdi, geliyorlar, gidiyorlar, efendim, işte "Enerji olmasaydı şöyle olacaktı." Arkadaşlar, Türkiye enerji bağımlısı bir ülke, AK PARTİ iktidarlarından önce de böyleydi, şimdi de böyle. Yirmi yıllık bir iktidar Türkiye'nin enerji bağımlılığını çözemedi, daha doğrusu, sadece enerji de değil, ithalat bağımlılığını çözemedi.

Bakın, sizin devraldığınız Türkiye'de 2002 yılında yüzde 6,4 büyüme vardı Sayın Bakanlar, yüzde 6,4 büyüme! Bu, neyle yapıldı? Sadece 600 milyon dolarlık cari açıkla yapıldı, 1 milyar dolar bile değildi, millî gelire oran olarak da millî gelirin yüzde 0,3'üydü. Şu anda bu yıl sonunda büyümenin ortalama yüzde 5 olacağını söylüyor Hükûmet ama ortaya konulan açık 50 milyar doların üzerinde. Yani, devraldığınız Türkiye bugünkünden daha fazla büyümeyi 1 milyar doların altında bir rakamla yaparken siz yüzde 5'lik büyüme için 50 milyar doların üzerinde bir cari açık veriyorsunuz. Dolayısıyla, bu bile net bir şekilde Türkiye'nin ithalat bağımlılığının nasıl arttığını gösteriyor.

Şimdi, ocak-eylül rakamlarıyla falan -bunları çok konuştuk- vakit kaybetmek istemiyorum, 38 milyar dolar cari açık... Ya "Cari fazla verecek." denilen bir dönemde, ocak-eylül döneminde 38 milyar dolar cari açık var ve üstelik bu cari açık da sağlam kaynaklarla finanse edilmiyor. 25 milyar dolar da nereden geldiği belli olmayan; kara mıdır, ak mıdır ne olduğu belli olmayan net hata ve girişle finanse ediliyor.

Şimdi, Ticaret Bakanlığı ocak-kasım rakamlarını açıkladı. Bakın, arkadaşlar, Türkiye ocak-kasım döneminde 99,9 milyar dolar dış ticaret açığı verdi, bütün zamanların en yüksek dış ticaret açığını verdi. Hani Sayın Bakan sürekli ihracat rakamlarından bahsediyor ya, bunun bir de ithalat tarafı var kardeşim; ona niye bakmıyorsunuz, ondan niye bahsetmiyorsunuz? Tüm zamanların en yüksek ithalatını yaparsanız tüm zamanların da en yüksek dış ticaret açığını verirsiniz. "Efendim, enerji faturamız olmasaydı -böyle bir varsayım kabul edilemez de- daha iyi olacaktı." Olmayacaktı arkadaşlar. 27'nci fasıl enerjiyi dışarıya aldığımızda, ocak-kasım döneminde, on bir ayda 26,6 milyar dolar ticaret açığımız var hâlâ; bakın, enerji ihracatını da ithalatını da tamamen dışarıda bırakıyoruz, buna rağmen 26,6 milyar dolar dış ticaret açığı var. Geçen yıl ne kadarmış bu? Sadece 3,4 milyar dolarmış. Hani bu seneki cari açıktaki bozulma enerjiden kaynaklanıyordu? Bunu söyleyebilir misiniz? Enerji hariç dış ticaret açığı tam yüzde 682 artmıştır; bu, kötü yönetimden başka bir şey değildir. Sonra, enerji fiyat artışları göz göre göre geldi arkadaşlar. Ukrayna-Rusya savaşı... Bir yıldan fazla bir süredir orada yığınak yapılıyor; bunlara göre siz devleti niye yönetmiyorsunuz? Bunların tedbirlerini niye almıyorsunuz?

Şimdi, nihayetinde yanlış hesap yapıldı, yanlış program kurgusu da Türkiye'yi yangın yerine çevirdi. Şimdi, ocak-eylül yani... "Enerji hariç cari fazla veriyoruz." deniliyor. Dış ticaret açığı var enerji hariç, enerji hariç olunca cari fazla var ama bu ilk defa değil ki. Sanki ilk defa bu sene oluyormuş gibi, bir şey varmış gibi ortaya koyuyorlar. Bakın, enerji hariç bu yıl cari fazla 22,9; e, geçen yıl 19,6 milyar dolarmış; daha 2019'a git, 35 milyar dolarmış; önceki yıllarda da var. Enerjiyi dışarıya aldığın zaman hemen hemen her yıl zaten cari fazla veriyor; yeni bir şeymiş gibi bunu niye takdim ediyorsunuz? Bunun üzerinden hesap yapıyorsunuz? Bunları kabul etmek mümkün değil.

Şimdi, tabii, ihracatın artırılması lazım ama ne oldu? Her yer arpalığa çevrildiği gibi ticaret müşavirlikleri de bu ülkede arpalığa çevrildi. Cumhurbaşkanı danışmanı vardı Soma'da vatandaşı tekmeleyen, hatırlıyorsunuz değil mi? O şu anda Almanya'da ticaret müşaviri arkadaşlar; ödüllendirildi, oraya gönderildi. 2 de savcının gönderildiğine ilişkin elimizde bilgi var, bu konuda da Sayın Bakan açıklama yaparsa memnun oluruz.

Şimdi, peki, enerji faturamız niye bu kadar arttı? Tek faktör uluslararası fiyat artışı mı? Bunlara bakalım. Şimdi, Sayın Mehmet Muş, eğer bu enerji faturasının artışıyla ilgili suçlu arıyorsanız, suçlu hemen yanı başınızda; Sayın Enerji Bakanı yani kendi kabinenizde. Niye arttı biliyor musunuz? Şimdi size madde madde bunları sıralamak istiyorum.

Türkiye'nin 2021 yılında 15,9 milyar metreküplük doğal gaz alım anlaşması sona eriyordu. Bu anlaşmalar bitti -önce bir yekûnunu söyleyeyim, sonra vaktim kaldığı sürece detaylarına gireceğim- zamanında yenilenmedi. Bunun nedeni nedir bilmiyorum, spottan alma birileri için çok kârlı olabilir çünkü uluslararası anlaşmayla almak yerine spottan almak kârlı olabilir birileri açısından; ondan mıdır, beceriksizlikten midir, nedir bilmiyorum ama bundan dolayı, maliyetin esas artış nedeni budur ki bu da bizim doğal gaz ihtiyacımızın 1/4'üdür.

Şimdi, 2021 yılı Nisan ayında Azerbaycan Faz 1 Anlaşması sona eriyor. Bu anlaşma sona erdikten sonra -bu anlaşma kapsamında bizim aldığımız doğal gaz maliyetimiz 250 ila 300 dolar arasında- Ağustos ayından itibaren anlaşma yenilenmiyor, spot piyasadan yani spottan almaya başlanıyor ve 250 dolardan aldığımız doğal gazı 450 dolardan almaya başlıyoruz arkadaşlar. Yani burada bir iyi niyetten bahsedilebilir mi? Ve normal alacağımız doğal gazın da sadece 1/3'ünü buradan alıyoruz, kalanları daha da pahalı alıyoruz; şimdi onlara geleceğim, bu birinci durum. Bu konuyu soruyorum: Niye bu anlaşma yenilenmedi de bizim doğal gaz maliyetimizi artırdınız Sayın Bakan? Bunu bize bir söyleyin.

İki: Şimdi, biliyorsunuz, biz Rusya'dan birkaç kanaldan doğal gaz alıyoruz. Bir tanesi, Rusya batı hattı doğal gazı petrol bazlı fiyatlama formülüne göre alınıyor; maliyetimiz 300 dolar arkadaşlar, petrol bazlı fiyatlamaya göre alınıyor. 2002 Ocak ayından itibaren bu petrol bazlı fiyatlama yerine TTF bazlı fiyatlamaya geçiliyor ve Türk Akımı kapsamında Rusya'dan aldığımız 300 dolar olan maliyet 800 dolara çıkıyor arkadaşlar, 800 dolara çıkıyor. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Şimdi bunun hesabını bize verecek Sayın Bakan, bunu burada açıklayacak; niye bu yapıldı?

Bir de ne oldu? Bir de Mavi Akım kısmı var. Burada yapılanın aynısı Mavi Akım'a da uygulanıyor. Hâlbuki Mavi Akım Sözleşmemiz 2025'e kadar devam ediyor. 2025'e kadar daha ucuza alacağımız doğal gazı Rusya'yla ilişkilerimiz nedeniyle almıyoruz -bakın Rusya'ya verilen tavizlere- Mavi Akım'dan da tekrar yüksek fiyatla doğal gaz alıyoruz.

Şimdi, sadece bu olsa, bir de işin Nijerya tarafı var. Nijerya'dan LNG alıyoruz. Nijerya'yla LNG Anlaşmamız da yine 2021 yılı içerisinde bitti, bu anlaşma yenilenmiyor, özellikle Nijerya tarafının da çok olumlu yaklaşmasına rağmen kısa vadeli alımlar yapılıyor ve BOTAŞ burada da ciddi bir şekilde bir maliyete katlanıyor. Şimdi bütün bunlardan sonra ben Sayın Bakana soruyorum, diyorlar ki: "200 milyar dolar BOTAŞ zarar etti." BOTAŞ'ın bu zararının temel nedeni ne, bunların buradaki katkısı ne kadar? Bunları lütfen bize bir açıklayın. Dolayısıyla, buradaki bütün maliyetlerin tamamı getirildi BOTAŞ'a, bunun bir kısmını BOTAŞ üstlendi, hazine üstlendi çünkü 2023 yılına 175 milyar lira oraya biz para vereceğiz ama esas maliyet milletin sırtına yüklendi; onu da birazdan açıklayacağım.

Şimdi, iddialarımıza devam edelim. Bir şey daha var, efendim, 2018 yılında Gazprom ile BOTAŞ arasında bir tahkim meselesi başladı. BOTAŞ tahkimden vazgeçti. Bu tahkim neden kaynaklanıyordu? Özel sektör firmalarına biz sözleşme devirleri yaptıktan sonra Gazprom bu firmalara, özel sektör firmalarına tek taraflı olarak indirim yaptı. BOTAŞ "Kardeşim, bu indirimi bana da yapacaksın." dedi, tahkime gitti. Tam tahkim görüşülürken bu arada ne oldu? Rus uçağı düşürüldü, -dış politikadaki yanlışlar- ondan sonra maalesef Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Türkiye'de öldürüldü, ondan sonra bunun üzerine tahkimden vazgeçildi ve bu yanlışlar nedeniyle Türkiye oradaki menfaatlerimizden vazgeçti. Dolayısıyla tahkim meselesi, TürkAkım Anlaşması'ndaki revizyon görüşmeleri ve S-400 süreçleri aynı masada görüşüldü ve Türkiye zarara uğratıldı; bu arada da S-400 alındı.

Şimdi, son konu olarak, diğerlerinde hep yurt dışına kaynak aktardık, yurt dışına kıyaklar yapıldı ve ciddi bir maliyet üstlendi Türk milleti; şimdi, burada da içeriye bir şeyler yapıldı. Şimdi, Gazprom'dan özel sektör firmaları gaz alıyordu, oraya tek taraflı indirim yapmıştı, bunu bir süre sonra Gazprom kesti. Gazprom kesince firmalar Gazprom'a karşı tahkime gittiler, tahkimi de kaybettiler. Ondan sonra bizimkiler ne yaptı? BOTAŞ hemen devlet olarak devreye girdi, ondan sonra bir, "Tahkim sürecinde bu firmaların almadığı doğal gazın tamamını biz alacağız." dedi, yüksek fiyattan. İki, ne yapıldı? Bu firmalara ciddi bir ödeme yükümlülüğü doğdu, bu ödeme yükümlülüğünü de BOTAŞ üstlendi. Bakın, bu firmaların birkaç tanesinin ismini vereyim: Kibar Enerji, AKFER, Enerya; bunlar bir yerden tanıdık geliyor. Bu şirketler Gazprom'dan BOTAŞ'ın aldığı fiyata göre 2-3 kat yukarından almak durumundaydılar ve bunlar bütün anlaşmaları... Daha doğrusu oradaki fiyat farklarının tamamı getirildi BOTAŞ'a yükletildi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, işte budur Türkiye'deki enerji faturasının kabarmasının nedeni, uluslararası fiyatlar filan değil; elbette oradan bir kat var ama esas konuşulması gereken mesele budur ve bunlar Yüce Divanlık meselelerdir. Sayın Bakan bu maliyetlerin ne olduğu konusunda burada bize cevap verir, vermez ama nihayetinde bu soruların cevabını Yüce Divanda vermek zorundasınız Sayın Enerji Bakanım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, "Sübvansiyon yapıldı." filan deniliyor. Bir bakalım, arkadaş, bütün dünyada, Avrupa'da daha fazla enerji problemi var, değil mi? Yani fiyat artışı orada daha fazla. Şimdi, EUROSTAT rakamlarına bakıyorsunuz, Ekim 2022 itibarıyla Türkiye için verilen enerji enflasyonu yüzde 137,4 ki bunda sanayi yok, hane halkları esas alındı; oradaki metodoloji gereği öyle yapılıyor çünkü bizde sanayi ile hane halkı arasında bir uçurum var, birazdan söyleyeceğim onları. Şimdi, bakıyorsunuz, Avrupa Birliğinde ne kadar? Yüzde 38,7; bizde yüzde 137'yken bakın, 100 puan üzerindeyiz, OECD ortalaması da yüzde 28. Dolayısıyla yani enerji enflasyonu açısından Avrupa Birliğinin 3-4 katı kadar Türkiye'de bir enerji enflasyonuna maalesef Türkiye maruz kaldı.

Şimdi, doğal gazın biraz daha detayına geçelim. Bakın, hane halkında son bir yılda yüzde 174'lük bir fiyat artışı var, OSB'lerde -vaktim olmadığı için detayına giremeyeceğim- yüzde 442, elektrik santralleri de öyle. OSB'ye "Santral yapsın." demeyin arkadaşlar, bunlar nihayetinde bu fiyatı üstlenmiyor, bu maliyeti, geliyor, tüketici olarak bize yansıtıyor ve bunun aslında bütün maliyetine millet katlanmış oluyor.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: "Efendim, yüzde 75 sübvansiyon var konutta." Bu, yüzde 75 değil; bizim hesaplamalarımıza göre yüzde 68 sübvansiyon var evet; buradan hesap edersek maliyetin, doğal gazın maliyetinin 12,5 lira olduğu ortaya çıkıyor. Peki, sanayiye ne kadar veriyorsunuz? 19 bin liradan veriyorsunuz bin metreküpünü, elektrik santrallerine 20.625 liradan veriyorsunuz yani evet konuta bir sübvansiyon yapılıyor ama sanayiye yüzde 52 kârla, santrallere de yüzde 65 kârla satılıyor arkadaşlar. Herkese sübvansiyon yok ve bu maliyetler de az önce bahsettiğim gibi yine getiriliyor, milletin sırtına yükleniyor.

Şimdi, 3-5 milyar dolar için kapı kapı dolanacaksınız, Türkiye'yi dilenci hâline getireceksiniz, ondan sonra milyarlarca dolarlık Türkiye'nin menfaatini de başkalarına peşkeş çekeceksiniz, bu kabul edilebilir bir şey değildir. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Kaşıkçı dosyasını gönderip Türkiye'nin egemenlik haklarından vazgeçeceksiniz, "15 Temmuzun faili" dediğiniz Birleşik Arap Emirlikleri'ne sarılacaksınız; Sisi'nin iki elini birden tutacaksınız, önce "darbeci" diyeceksiniz; Rusya'nın kapısında bekleyeceksiniz, ondan sonra başkalarına da milyarlarca dolarlık kıyak yapacaksınız, bunların hiçbirisini kabul etme imkânımız yok.

Şimdi, bu söylediğimiz konular üstlendiğimiz maliyetlerdi. Önümüzdeki dönemde gelecek maliyet, EPDK Başkanı burada mı bilmiyorum, şimdi çok ciddi bir iddiayı gündeme getireceğim, önümüzdeki döneme ilişkin maliyetler de gelecek arkadaşlar, işin büyüğü arkada.

Bakın, şimdi, 19 Kasımda bir yönetmelik çıkardı EPDK, bir gece yarısı yönetmeliği yine normal olarak. Bu yönetmelikte diyor ki: "Depolama ve üretim lisansını aynı anda veririm." 2014'ten beri vermiyordu yani üretimciyseniz size depolama vermiyordu, depolamacıysanız üretim lisansı vermiyordu.

Şimdi, burada kıymetli olan ne biliyor musunuz? Üretim; rüzgâr ve enerjide üretim, rüzgâr ve enerji için var tabii bu. Üretim kıymetli olan, depolama ticari olarak kârlı değil, hiç kimse de depolamaya müracaat etmiyordu o vakte kadar. Bu yönetmelik 19 Kasımda çıkıyor fakat temmuz ayından itibaren paldır paldır 40-50 tane firma, birinci halka yandaş firmalar, depolama için müracaat ediyorlar çünkü depolama alana üretim verilecek. Ya, daha ortada yönetmelik yok, yönetmelikle ilgili görüşe açılmış bir çalışma da yok. Bu firmalar nereden biliyor da bu vakte kadar kârlı olmayan bu depolama işi için 40-50 tane firma müracaat ediyor? Bunun bize bir açıklamasını yapın. 19 Kasımda yönetmelik çıkıyor, bu sefer de 700 tane firma aynı gün... Hâlbuki o kadar çok evrakı var ki mümkün değil bir günde yetiştirmek. Hazırlanmış, TEİAŞ görüşleri alınmış, bilmem ne yapılmış yani önceden haber verilmiş.

Niye böyle oluyor peki? Haberli olmasının anlamı ne? Diyor ki: "Ben bu üretim lisansını bana müracaat sırasına göre veririm." Dolayısıyla önceden haber alanlar şu anda üretim hakkını alıyor değerli arkadaşlar. Firma, firma kimin ne aldığı elimizde var. Yazıktır ya, yazıktır bu ülkeye! (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Yani bunun üzerinden bir yarışma olur mu? Madem böyle bir şey açıyorsunuz, o zaman fiyat üzerinden yapın, bir rekabet yapın. Önceden haberi vereceksiniz, ondan sonra müracaat sırasına göre de "Size kıyak yapacağım, üretim lisansı vereceğim." diyeceksiniz, bunu kabul etmek mümkün değil.

Bu ne biliyor musunuz? On yıllık alım garantisi var ve devir mümkün, yapmak durumunda da değilsiniz. Bunun bir hava parası var; aldım bunu, ondan sonra al, iki gün sonra birisine, esas yapacak olana sat. Hatta "Depolamayı yapmasanız bile üretim lisansını da vermeye devam ederim." diyor ya. Ya, depolama yapmak için üretim lisansını veriyorsunuz, yani "Şeyi almasanız da teşviki veririm." diyor. Böyle bir şey olabilir mi yani böyle bir yolsuzluk olabilir mi? Bunun cevabını Sayın Bakan, burada sizden bekliyoruz. Bu, Türkiye'nin belki de önümüzdeki dönemde göreceği en büyük yolsuzluklardan biridir; daha fazla bununla ilgili vakit kaybetmek istemiyorum.

Şimdi, "Piyasa mekanizması çalışmıyor." dedik değil mi; çalışmıyor. Nerede çalışmıyor? Faizde çalışmıyor. Merkez Bankasından yüzde 9'la kredi alan birtakım -15 tane- firmalar var. Ben bunu soru önergesiyle sordum, hâlâ cevap bekliyoruz. Milyarlarca liralık arkadaşlar, öyle küçük paralar filan değil. Yüzde 9'la alıyor yüzde 80 enflasyon olan bir ortamda çünkü ikili bir faiz var; normal vatandaş gittiğinde yüzde 30'la alıyor. Şimdi, unda, şekerde, yağda -biliyorsunuz- otomobilde piyasa mekanizması yok. Şimdi, ikinci elle ilgili bir düzenleme yaptınız Sayın Ticaret Bakanı; ya, piyasayı okuyamıyorsunuz, yaptığınız hiçbir düzenlemenin piyasa açısından bir kıymetiharbiyesi yok. İkinci elde dediniz ki: "Altı aydan önce satamaz, 6 bin kilometreden önce satamaz." Ya, açın "sahibinden.com"u, "arabam.com"u, sayfalarca bu tür ilanlar var. Bunlar nereden geliyor, bunlar nasıl oluyor madem satılmayacaktı? Piyasa mekanizmasını bozdunuz, dolar kurunu fırlattınız, ondan sonra tabii ikinci el kıymetlendi; şimdi tedbir almaya çalışıyorsunuz, tedbirlerinizin hiçbiri çalışmıyor. Ve bir iddia var, özel kaleminiz tarafından gündeme getirilen bir iddia var, bu da şudur: Galericiler size geliyorlar ve "Denetimi bırakın." diyorlar yani şu yapılan düzenlemenin denetimi de şu anda bırakılmış durumda. Zaten bunun mekanizmalarını anlatabilirim -bu hileler nasıl yapılıyor- eğer siz bana bunları tekrar soracak olursanız, vaktim olmadığı için mekanizmasına girmeyeceğim ama aldığınız tedbirler çalışmıyor.

Şimdi, dün yine bir şey yapıldı; bu gece, bu gece yarısı bir yönetmelik çıktı. Bu yönetmeliğe niye ihtiyaç duyuldu? Deniliyor ki işte: "Sayısı 200'den fazla olan market zincirler fiyat vermek durumundalar." Değerli arkadaşlar, marketlerle ilgili biz, burada dünya kadar meseleyi gündeme getirdik, bu market zincirleriyle ilgili. Pandemi döneminde 10.001'inci marketini açtılar. Düzenlemediniz, onların hepsi size çok yakındı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

ERHAN USTA (Devamla) - Teşekkür ederim.

Düzenleme yapmadınız, şimdi her şeyde bir suçlu arıyorsunuz. Bu sefer de enflasyon suçlusu olarak marketleri kendinize hedef olarak koydunuz, şimdi marketlerle uğraşılıyor. "Uğraşılmasın." dediğimiz filan da yok ama bu marketler çığ gibi büyürken siz neredeydiniz? Pandemide hafta sonları züccaciyeci kapalıyken, kırtasiyeci kapalıyken, çorapçı, çamaşırcı kapalıyken bunları hep açtırdınız siz; onların o reyonları açıktı. En son şu Meclis kürsüsünde benim gündeme getirmemden sonra, o reyonlar hafta sonları kapatıldı. Bunların hiçbirini görmediniz, oralara kıyakları yaptınız, şimdi bir suçlu arıyorsunuz, suçlu olarak da gittiniz üç harfli marketleri buldunuz. Marketler denetlensin ancak bu enflasyonun suçlusunu market olarak görmek, bu işi çok hafife almaktır ve yanlış bir teşhis yapmaktır. Burada söylenecek çok şey vardı ama onları söylemeye fırsatım kalmadı.

Netice olarak da şunu söyleyeyim: Bazı sektörlerde eğer bir şey yapacaksanız çok ciddi kâr marjları var, bu kâr marjlarının üzerine gidin. Dünya bugün, bunları konuşuyor. Firma ismi vermek doğru olmaz, sektör ismi vermeyeceğim ama özelde sorarsanız bunların isimlerini verebilirim. Bunların üzerine gidip bu kâr marjı çok yükselen firmalardan bir miktar daha fazla vergi almayı gündeminize alabilirsiniz diye değerlendiriyorum ve bütçe görüşmelerinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)