| Konu: | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 07.12.2022 |
MHP GRUBU ADINA AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul görüşmelerinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ve İklim Değişikliği Başkanlığının bütçeleri üzerinde konuşma yapmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli milletvekilleri, insanlığın doğanın bir parçası olmak yerine doğaya tahakküm ettiği bir dönemdeyiz. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte üretim kolaylaşmış, bu durum aynı zamanda tüketimi de artırmıştır. Üretim ve tüketim odaklı yaşam trendleri, kaynakların kendisini onarma, yenileme hızını aştığı gibi bir yandan da havaya, suya, toprağa yüksek oranda zararlı emisyon ve atıkların bırakılmasına yol açmıştır. Bu durumdan, yine en çok insanlığın kendisi zarar görmüş ve ne yazık ki görmeye de devam etmektedir. 20'nci yüzyılın ikinci yarısında görülen büyük çaplı hava kirliliği, kimyasal kirlilik gibi hadiseler sonrasında, dünya kamuoyunda seslerin yükselmesi liderleri bir araya getirmiş ve çevremizin, doğamızın, su kaynaklarımızın, ozon tabakasının, iklim sistemimizin korunması noktasında birçok uluslararası sözleşmenin geliştirilmesi sağlanmıştır. Ancak biliyoruz ki sözleşmeler genel hükümler içeriyor; "İklim değişikliğiyle mücadele veya uyum noktasında kim ne yapacak, nasıl yapacak, hangi zamana kadar yapacak veya ne oranda emisyon azaltımı sağlayacak?" gibi uygulama hususları yer almıyor. Bu nedenle, belirlenen periyotlarda sözleşme taraflarının bir araya geldiği bu platformlara kısaca "COP" deniliyor. Kimi sözleşmelerde bu toplanma sıklığı iki yılda bir olurken iklim değişikliği alanında ise düzenli olarak her yıl yapılıyor. Yine, COP toplantılarında sadece kararlar alınırken kimi toplantılarda Kyoto Protokolü ve Paris Anlaşması gibi daha önemli sonuçlar da çıkabilmektedir. Japonya'nın Kyoto şehrinde düzenlenen 3'üncü Taraflar Konferansı'nda Kyoto Protokolü doğmuştu. Bu protokolün amacı, kısaca, gelişmiş ülkelerin emisyonlarının belirli oranda azaltılmasıydı. Akabinde, 2015 yılında Fransa'nın Paris şehrinde yapılan 21'inci Taraflar Konferansı'nda ise çerçeve sözleşmenin 2020 yılı sonrasını şekillendiren Paris Anlaşması doğdu. Hepimizin malumu, bu çatı altında, geçtiğimiz yıl ekim ayında Paris Anlaşması'na ülke olarak taraf olduk. Bu sene de Taraflar Konferansı'nın 27'ncisi düzenlendi, ev sahipliğini ise Mısır yaptı. Burada alınan kararların dünyayı ve ülkemizi ilgilendiren yönlerine kısaca değinmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, yıkıcı hadiselerin sayısı, şiddeti ve etkisi artıyor; hâliyle, dünya kamuoyu çözüm odaklı kararlar bekliyor. Pandemiyle birlikte, Rusya-Ukrayna geriliminin yol açtığı enerji ve gıda krizleri ile enflasyonist durumlar hâlen etkisini sürdürmekte. Bu durum, ülkelerin fosil yakıt bağımlılığını sonlandırmasını da engelledi. COP'larda fosil yakıt kullanımının azaltılması hedefiyle, iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum eylemlerinin harekete geçirilmesi için ihtiyaç duyulan finansman akışını hızlandıran karar veya politikaların çıkması bekleniyordu.
Küresel iklim değişikliğiyle Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından hazırlanan bilimsel temelli sunulan raporlar COP öncesi yayınlanarak çıkacak olası kararlara katkı sunması amaçlanmıştı. Dünya Meteoroloji Örgütünün 6 Kasımda yayınladığı 2022 Küresel İklim Görünümü Geçici Raporu, 2015-2022 döneminin kayıtlardaki en sıcak sekiz yılı barındırdığına -Pasifik'te yaşanan "La Nina" denilen hava akımının ki bu, küresel sıcaklığı geçici olarak düşürücü etki yapan bir hadise- içinde bulunduğumuz 2022 yılının da kayıtlardaki en sıcak beş veya altıncı yılı olabileceğine, artan sera gazı emisyonları dolayısıyla da sıcaklık artışının sanayi öncesi döneme kıyasla artı 1,15 santigrat derece daha fazla olmasına yol açtığına dikkatleri çekti.
Benzer şekilde, Birleşmiş Milletler Çevre Programı da emisyon uyum ve açık raporlarını yayınladı. 27 Ekimde yayınlanan Emisyon Açığı Raporu, kısaca, hâlihazırda verilen tüm taahhütlere uyulsa dahi yüzyılın sonunda oluşması beklenen sıcaklık artışının 2,4 ila 2,6 santigrat derece olacağına vurgu yaptı. 1 Kasımda yayınlanan Emisyon Uyum Raporu ise uyum için ihtiyaç duyulan finansmana odaklandı. Raporda, özetle, gelişmekte olan ülkelere yapılan finansal akışların olması gerekenden 5 ila 10 kat daha düşük olduğu; 2030 yılına kadar yıllık bazda ihtiyaç duyulan finansın 160 ila 340 milyar, bu değerin 2050 yılına kadar ise 315 ila 565 milyar dolar olacağı dile getirildi.
COP27'de alınan en önemli karar ise hiç kuşkusuz, iklim değişikliği etmenlerinden oluşan zarar ve kayıpların telafisi için bir fonun kurulması oldu. Aslında, bu konu COP gündemine son anda girebilmişti. Bu fonun iklim değişikliğine etkisi neredeyse olmayan ancak değişimin tetiklediği afetler karşısında son derece kırılgan olan ülkelerin yaşadığı kayıpları telafi edecek olması memnuniyetle karşılandı ancak bu fona kim, ne derece katkı sunacak, fondan hangi ülkeler istifade edecek, izleme ve denetimi kim yapacak gibi birçok soru gündeme geldi. Bu teknik detayları çalışmak üzere de bir geçiş komitesinin kurulması kararlaştırıldı. Bu konu, uzun süredir müzakere edilmesine karşın, özellikle iklim değişikliğinde başrol oynayan gelişmiş ülkelerin tarihsel sorumluluklarını gün yüzüne çıkarma ihtimaline karşı sürekli engelleniyordu. Burada kısa bir hatırlatmada bulunmak istiyorum: Yapılan değerlendirmelere göre atmosfere şu ana kadar salınan karbon emisyonlarının yüzde 25'inden Amerika Birleşik Devletleri, yüzde 22'sinden Avrupa Birliği, yüzde 13'ünden Çin, yüzde 7 mertebesinde ise Rusya sorumlu; ülkemizin tarihsel sorumluluğu ise on binde 7 gibi oldukça düşük bir değer. Bu kararı, şahsen, hakkaniyetli uygulanması hâlinde "kirleten öder" ilkesiyle uyumlu olduğundan destekliyorum. Aynı şekilde "iklim adaleti ve kimseyi geride bırakmama" düşünceleriyle son derece isabetli bir karar olduğunun da altını çizmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, ülkemiz iklim değişikliğinden en çok etkilenmesi beklenen Akdeniz çanağında yer alıyor. Yıkıcı afetlerin sayısı ve etkisi her geçen gün artıyor. Ülkemizin daha önce çeşitli gerekçelerle iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum için geliştirilen Yeşil İklim Fonu'ndan istifade etmesi önlenmiş olmasıyla artık bu haktan yararlanması gerektiğini düşünüyor; halkın iradesini temsil eden Gazi Meclisin de bu konuda gerekli desteği sunacağına inanıyorum.
Son olarak, başta Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanımız Sayın Murat Kurum olmak üzere, Başmüzakerecimiz ve Bakan Yardımcımız Profesör Doktor Mehmet Emin Birpınar'a gösterdikleri gayret için tebrik ve teşekkür ediyorum. Ayrıca, ülkemiz, milletimiz ve çevremizin öncelikleri dâhilinde müzakereleri titizlikle takip eden Türk "Pavilion"umuzda birçok etkinliğe ev sahipliği yaparak büyük beğeni alan, ülkemizin çevre yönetimi ve iklim değişikliğiyle mücadele alanında gösterdiği başarılı uygulama örneklerini dünya ülkeleriyle paylaşan tüm yetkililerimize ve temsilcilerimize gönülden teşekkür ediyor, 2023 yılı merkezî yönetim bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)