| Konu: | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 07.12.2022 |
HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu bütçe konuşmasında -ki on dakika bir vaktim var- bazı tespitlerimi böyle çok fazla detaya da inmeden söylemek istiyorum. Bir kere hemen şunu söyleyeyim: Adalet ve Kalkınma Partisinin yani iktidarın yetkililerinin ekonomiyle ilişkileri bir tuhaf, ekonomide bir şeyler oluyor fakat onlar başka bir şey söylüyorlar ama bu hep oluyor yani neredeyse dört senedir hep bu tespitleri yapmaya yönelik laflar etmişimdir burada. Mesela, son olarak dün Sayın Kavcıoğlu Merkez Bankası Başkanı olarak diyor ki: "Ocak sonu, şubat ayında enflasyonu yükselten sebepler geride kalacak."
Şimdi, arkadaşlar, ekonomiye bakan herhangi biri biraz ilgisi varsa şunu görür: Bütün dünya esasında bir resesyona doğru gidiyor. Özellikle Avrupa Topluluğu son verilen rakamlara göre önümüzdeki yıl 0,5 büyüyecek ki hatırlatırım size bizim ihracat pazarlarımız daha çok Avrupa pazarı yani ihracatımızın yüzde 50'sini biz Avrupa'ya yaparız. Dolayısıyla da çok açıkça önümüzdeki yıl itibarıyla ihracatın düşeceği gözüküyor ve dolayısıyla da üretimimizin düşeceği gözüküyor. Daha başka şeyler de sayabilirim. Bunlara rağmen bunu söyleyebiliyorlar yani bunu anlamak benim açımdan çok zor. Yine, devam ediyor Sayın Kavcıoğlu, diyor ki: Türk ekonomi modelini, felsefesini gerçekleştirme sebebi cari fazla sağlamaktır. Fiyat istikrarını artık faiz artırarak değil, cari fazla vererek gerçekleştirmemiz gerekiyor." Güzel. Peki, arkadaşlar, yani son rakamlar, on ayın rakamları var elimizde; cari açık 100 milyar dolara varmış vaziyette yani cari açık azalmıyor, artıyor. E, peki, Sayın Kavcıoğlu bunu görmüyor mu? Görmemesi de mümkün değil ama niçin böyle söylüyor, bunu da anlamak mümkün değil.
Başka birkaç şey daha söyleyeyim. Sayın Muş geçenlerde dedi ki: "Adalet ve Kalkınma Partisi millî geliri 3 kat artırdı." Doğru fakat Sayın Muş, şöyle de bir gerçek var: Başka ülkeler 5-6 kat artırdı aynı dönemde. Yani ben size sayayım: Rusya, Sırbistan, Bulgaristan, Hindistan; onların aynı dönemlerdeki gayrisafi millî hasıladaki artışlarına bakarsanız onlar 5-6 kat artırdılar yani onlar sizden daha hızlı büyümüşler, daha hızlı koşmuşlar. E, siz şimdi bununla övünüyorsunuz. Yani nasıl bir çerçevede değerlendirdiğinizi siz varın düşünün.
Bir başka tespitim de şu, bunu Sayın Oktay çok sık yapıyor: Efendim, her niyeyse referans noktası bütün istatistiklerde 2002 yılı; 2022'yi konuşuyoruz ama 2002 yılıyla bağlantı kurarak konuşuyorlar. Mesela, Sayın Oktay -bu sene yapmadı onu ama geçen sene çok yapmıştı- şöyle diyor: Bakın, 2002'de bu rakam 3 bindi, şimdi 30 bin oldu, yahu, 9 kat arttı; ne kadar önemli bir şey yapmışız. Fakat değerli arkadaşlar, mesela 2012'ye baktığınızda 2012'de 60 bin. Dolayısıyla da 60 binden 30 bine düşmüşüz aslında ama istatistikler bunlara izin veriyor. Fakat bütün bunları toplayacak olursam söylemek istediğim şey şu: Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, Fuat Oktay'ın kendisinin de geçenlerde burada bütçe üzerine yaptığı konuşmalarda ifade ettiği üzere, Sayın Muş'un Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı açıklamalardan da benim anladığım kadarıyla gerçekten olan biten ile kendi durdukları model -diyeyim- arasında çok büyük bir uçurum var. Dolayısıyla da gerçekten ne olduğunu çok fazla bildikleri kanaatinde değilim ben, Türkiye'nin ekonomisinde neler olduğuna dair.
Şimdi, bakın, ben geri kalan zamanda şunları söylemek istiyorum: Şimdi, enflasyonla mücadelede gerçekten bu Hükûmet değişik bir şey yaptı, değil mi? Değişik bir şey yaptı. Ne yaptı? Efendim, bütün dünya yükselen... Yani ekonomiler ısınmaya başladı, onun üzerine faizleri artırarak talebi daraltmaya yani fiyatlar yükseliyor diye, enflasyon ortaya çıkıyor diye faizleri yükselterek ekonomiyi soğutmaya çalışıyorlar, çalışmaya karar verdiler. Böylelikle de enflasyon şöyle düşecekti doğal olarak; talep düşünce üretim azalacaktı, üretim arttığında istihdam artacaktı, tabii istihdam arttığında asıl önemli olan şey şu: Ücretler düşecekti. Dolayısıyla da enflasyonun bütün faturasını ücretlilere yüklemek durumunda bugünün Batı dünyası. Dolayısıyla da ben bizde de görüyorum, bizim iktisatçılarımızın oldukça önemli bir kısmı "Keşke faizleri arttırsak." diye bakıyorlardı ama doğrusu bu değil. Peki, ne yapılabilir? Yani antienflasyonist politikalarda nasıl başka bir yol bulunabilir? Tabii ki üretimin artırılması. Nitekim Hükûmet böyle bir karar verdi ama bu kararı vermesinin asıl sebebini ben size söyleyeyim: Değerli arkadaşlar, seçime giden bir iktidar sıkı para politikasıyla, efendim, talebi daraltarak enflasyonu düşürmek şeklinde bir yolu denemezdi zaten. Çünkü bunu deneyenler tarihte her zaman iktidarlarını kaybetmişlerdir. Dolayısıyla da dediler ki: "Ya, biz başka bir şey yapalım; TL'yi zayıflatalım, ihracata dayalı bir büyüme sağlayalım, üretim artsın." Efendim, evet, üretim artsın, cari açık kapansın; dolayısıyla da ülkeye ihtiyacımız olan dolarlar gelsin. Dolayısıyla TL değerlensin ve dolayısıyla da enflasyon aşağı çekilsin. Yani mantıklı gibi gözüküyor esas itibarıyla. Fakat değerli arkadaşlar, bu olmuyor, bir türlü olmuyor. Bakın, son rakamlar, ekimde 85,5'ti enflasyon, kasımda 84,4'e geldi ki burada baz etkisi de var ve dolayısıyla da esasında diyebiliriz ki çok zayıf bir enflasyonda bir adım atılmış gibi gözüküyor.
Değerli arkadaşlar, neden olmuyor? Neden olmuyor, söyleyeyim size -bunu Türkiye tartışmıyor ama gerçekten tartışmamız gereken önemli bir konu bu bence- çünkü değerli arkadaşlar, Türkiye'de piyasa ekonomisi iddia edildiği gibi serbest olan bir ekonomi değildir. Türkiye'de piyasa ekonomisi doğrudan doğruya kartel ve tekellerin kontrolü altındadır. Dolayısıyla da bakın, ne oluyor, biliyor musunuz? Faizleri düşürdüğünüzde lider firmalar liderliklerini kaptırmamak için hem daha fazla yatırım yaparak pazarlarını büyütüyorlar hem de kendi aralarında anlaşmalara gidiyorlar ve böylelikle kâr marjlarını artırıyorlar. Değerli arkadaşlar, dolayısıyla burada ne oluyor? Evet, Sayın Muş da Plan ve Bütçe Komisyonunda söylemiş. Efendim, işte, ekonomide neler oluyor? "Dışarıdan geliyor." Yine, dış güçler ne yapıyor? "Mesela, emtia fiyatları artıyor, petrol fiyatları artıyor. E, ne yapalım? Bu da bizim maliyetlerimizi artırıyor." Fakat değerli arkadaşlar, diyelim ki yüzde 10 bir maliyet artışı oldu ama emin olun, fiyatlar yüzde 10'dan daha fazla artıyor. Neden? Çünkü piyasadaki firmalarımızın, bizim hâkim firmalarımızın piyasa güçleri, pazar güçleri var ve bundan dolayı da artan maliyetleri çok rahatlıkla fiyatlarına geçirebiliyorlar ve bunu da daha yüksek kâr marjları yaparak geçirebiliyorlar. Dolayısıyla da değerli arkadaşlar, ben size şunu söyleyeyim: Böyle bir yapı ki biz bu yapıyı konuşmuyoruz, Türkiye'de maalesef bu yapıyı konuşan çok az insan var ama bu yapı var olduğu sürece yani bu kadar tekelleşmiş bir sanayileşme düzeyi olduğu sürece bu ekonomide makroiktisat politikaları istendiği gibi yürümez ve istediğiniz sonuçları da vermez ve nitekim Hükûmetin bu yöndeki adımlarının gerçekleşmeyeceğini söyleyebilirim.
Peki, ne oluyor arkadaşlar? Olanı söyleyeyim: Bir, borsa şirketlerindeki kârların artışına bakın arkadaşlar yani aldığım rakamlar, 2021'de 150 milyar -yanılmıyorsam- Türk lirasıyken 2022'de 244 milyara çıkıyor, yüzde 60-70 civarında bir artış var. Bankalara bakın, bankaların geçen yıl 50 milyar civarında kârları vardı. Şimdi ne kadar oldu biliyor musunuz arkadaşlar? 252 milyar Türk lirası oldu, yüzde 400 arttı. Peki, bunun sonucunda ne oluyor? Hızlı gitmem gerekiyor. Bunun sonucunda şu oluyor: Zenginler daha zengin oluyor, fakirler daha fakir oluyor. Yine ben size bir rakam söyleyeyim: Mesela, 2020'de millî gelirden sermayenin aldığı pay yüzde 43'ken 2022'de yüzde 54'e çıkıyor, 2020'de emeğin payı yüzde 37'yken şimdi yüzde 25'e düşüyor yani gelir dağılımında bir problem oluyor.
Değerli arkadaşlar, ben lafımı bitirmeden bir şey daha söyleyeyim ama ben bunu sadece iktidara değil, bütün Parlamentoya söylüyorum: Hiç baktınız mı... Ya da böyle bir çalışma yapılmadı bildiğim kadarıyla da onun için bildiğinizi varsaymıyorum. Ben Kürtlerin yaşadığı 15 tane ildeki kişi başına millî gelir rakamlarını hesapladım ve diğer 66 ille karşılaştırdım. Ne çıkıyor biliyor musunuz arkadaşlar? Yarı yarıya.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Bir daha söyler misiniz?
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Evet, yarı yarıya yani mesela 66 il -batıdaki illerimizi kastederek söylüyorum daha çok- eğer 10 bin dolar kazanıyorsa Diyarbakır'daki insan 5 bin dolar kazanabiliyor. Değerli arkadaşlar, kimileri diyor ki: "Kürt sorunu yoktur." Arkadaşlar, Kürt sorunu böyle bir sorun. Kürt sorunu, sadece Kürtlerin yıllar yılı onurlarının çiğnenmiş olmasından kaynaklanan bir sorun değil, aynı zamanda bir yoksulluk sorunudur, bir yaratılan değerden daha az pay almak zorunda bırakılmışlık sorunudur. Dolayısıyla da ben bunu herkes için söylüyorum çünkü nedense -Türkiye'de siyaset böyle- Kürtler konu olduğu zaman susmayı tercih ediyorlar. Arkadaşlar, ben tam tersini söyleyeyim: Eğer biz Kürtleri konuşamazsak, inanın, size, bu ülkede herhangi bir şekilde herhangi bir zaman bir demokrasi olamaz diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)