| Konu: | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 32 |
| Tarih: | 08.12.2022 |
AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN ATALAY (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Konum, kültür emperyalizmi. Değerli arkadaşlar, kültür emperyalizmini esasında İbni Haldun'un ifadesiyle "Mağlupların galiplerin taklidini kolaylaştıran bir iklimin inşası için gerekli iklimin, uygun şartların oluşturulması." olarak okuyabiliriz çünkü bu iklimin inşası hâlinde kişi veya toplumlar kendi dağlarını çöp gibi görürler, o çöpü de yel alır gider. Böylece kendileri başkalarının muradına göre yaşamak zorunda kalırlar, başkalarının muradına göre yaşamak ise İkbal'in ifadesiyle, derin bir uyku değil, aksine ebedî bir ölüm olur.
Bizim de içinde yaşamış olduğumuz İslam dünyası 19'uncu yüzyılın sonlarından itibaren ne yazık ki böyle bir gerçeklik labirentinde bir kimlik krizi hâli yaşıyor görüntüsü vermektedir. Karayip korsanlığına kadar giden engin tarihsel tecrübesiyle emperyalizm, direnişimizi kırmak için kimliğimizi, benliğimizi ve kişiliğimizi zayıflatan, bizi bize yabancılaştıran ciddi mekanizmalara sahiptir. Ordularla giremedikleri veya girip de uzun süre kalamadıkları yerlerde o mekanizmalar maksadı tahsil etmede yeterince iş görmektedirler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir birey gibi bir milletin de kimliğini ve kişiliğini oluşturan birden fazla unsur sayabiliriz; tarih, dil, inanç, örf ve adet ve bunlara benzer, bunların toplamını kültür üst başlığı altında tanımlamak mümkündür. Öyleyse size ait bu unsurlar teker teker zayıflatıldığında veya uzun vadede büsbütün ortadan kaldırıldığında artık siz siz olmaktan çıkar, kendinize yabancılaşır ve başkasının taklitçisi oluverirsiniz.
Milletler sistemine sahip büyük bir imparatorluktan gelen zengin bir kültürel mirasın en büyük ortağı olarak kimliğimizin vücut bulmasında en önemli unsur hiç şüphesiz ki İslam inanç sistemidir. İslam'dan ilhamla bugünkü insanlığın bile henüz yaklaşamadığı yücelikte toplumsal bir iklim ihdas ettik ki bu iklimde insan insanın ya mezheben veya dinen kardeşi olarak muamele gördü; renk, dil ve cinsiyet farklılıkları ilahi birer işaret olarak tanımlanıp kutsandı ve dokunulmaz kılındı. İnsanlar tarağın dişleri veya aynı torbadaki daneler misali yek yerine eşit kabul gördü; kölelik, ırkçılık, ret, inkâr ve asimilasyon haram addedildi; adalet, merhamet, hoşgörü, hak, hukuk ve ahlak gibi değerler asırlar boyu medeniyetimizin temel umdeleri olarak saygınlıklarını korudular. Hâl böyleyken sömürgecinin keşif kolu olarak ihdas edilen oryantalizmin aracılığıyla 19'uncu yüzyılın sonlarından itibaren kendimizi bir kültür emperyalizminin cenderesinde gördük. Bu oyunun ilk perdesi, Mart 1883'de Sorbonne Üniversitesinde Bilim ve İslam Konferansı'yla açılıverdi. Sahnedeki aktör Ernest Renan'dı, sloganı ise "İslam terakkiye mânidir." şeklindeki evvel yoğ olan yeni bir rivayetti.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküşüyle birlikte Avrupa Kıtası'nda oluşan siyasi boşlukta feodalitenin, derebeyliğin, kilisenin, serfliğin, köleliğin, engizisyonun, cadı avlarının ve kesif cehaletin yarattığı bir iklimde vücuda gelen ne kadar kötülük varsa bilgisizce, vicdansızca, arsızca, hatta düşmanca duygularla, onu İslam'a isnat etmeye başladılar; bu yer ve bu gök böyle bir iftiraya hiç tanık olmamıştı. Ne yazık ki bu ağır iftirayı arsızca dillerine dolayan yerli iş birlikçileri ise ne Avrupa'yı biliyorlardı ne de İslam'ı. Oysa, tüm tarihçiler Orta Çağ karanlığı veya barbarlığı nitelemesinin sadece milattan sonra 5 ila 15'inci yüzyılları kapsayan zaman dilimindeki Avrupa için geçerli olduğunu, diğer kıtalar veya toplumlar için bunun kullanılamayacağını ayrıca ve özellikle altını çizdiler. Zira, aynı tarihsel kesit "İslam'ın altın çağı" olarak tanımlandı. Bu tarihsel kesitte İslam'ın her bir şehri birer ışık başkentiydi; Bağdat, Semerkant, Buhara, Kurtuba ve daha niceleri. O günlerde Paris ile Kurtuba'yı karşılaştıran Fransız sosyolog: "Keşke, Müslümanlar Fransa'yı da fethetmiş olsalardı; öyle olsaydı Paris şehri de bugün Kurtuba gibi ilim ve medeniyetin merkezi olurdu. Kurtuba'da yolda yürüyen sıradan insanlar bile okuryazar iken Avrupa'nın kralları kendi isimlerini dahi yazamayarak parmak damgası kullanmak zorunda kalıyorlar." O ışık kentlerde fizikten edebiyata, tıptan felsefeye hendeseden ilahiyata nice devler yetişti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz.
ORHAN ATALAY (Devamla) - Bu vesileyle birçok akıl, insaf ve vicdan sahibinin avazları çıktığı kadar bağırdıkları şu hakikati ben de burada seslendirmek istiyorum: Bilesiniz ki İslam'ın Orta Çağ'ı yoktur, o çağ İslam'ın altınçağıdır. Umarım bu cümle cumhuriyetimizin 2'nci yüzyılında giyeceği gömleğin ilk düğmesi olur, göreceksiniz, böylece hem kendimize hem de tüm insanlığa daha güzel yarınlar inşa etmek mümkün olacaktır. Geride bıraktığımız yüzyıl boyunca içinden çıkamadığımız temel toplumsal sorunlar yumağında daha kolay çözüm yolları bulacağımızdan emin olabilirsiniz.
Bütçemizin kültürümüze, ülkemize ve halkımıza hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)