GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:32
Tarih:08.12.2022

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, AKP Bursa Milletvekili Zafer Işık tarafından gerçekleştirilen milletvekilimize yönelik şiddet eylemi demokrasimize, yüce Meclisimizin mehabetine yakışmayan çirkin bir olay olarak Parlamento tarihine geçmiştir. Bu elim olayı şiddetle kınıyoruz ve hiçbir ahlaksız yumruk bizi hakkın ve hakikatin yolundan ayıramayacaktır, bunu da bilmenizi istiyoruz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Bu, aslında kaybedecek olanların ruh hâlidir. Kaybedeceksiniz çünkü şahsileştirilmiş bir dış politikanızın utanç verici zikzaklara dönüştüğünü Türk milleti görüyor. 70 sent bulabilmek için Arap şeyhlerinin kapısına gittiğinizi Türk milleti görüyor. Tarihimizin en ağır ekonomik buhranına imza attınız. Daha da önemlisi Yüksek Seçim Kurulunun bir gün hesap vereceği kararıyla sorunlarımızın temel sebebi olan bu ucube rejimi kurdunuz ve bu ucube rejim bir istibdat rejimine kapı araladı.

Şimdi, devletin tüm kuvvetlerinin tek kişide toplandığı, kurumların içlerinin boşaltılarak Hollywood setine dönüştürüldüğü istibdat rejimini her ne pahasına olursa olsun devam ettirmek için âdeta her şeyi göze almış durumdasınız; bu, ne yazık ki milletin ödediği bedelleri daha da ağırlaştırıyor.

Değerli Türk milleti, istibdada kapı açan bu ucube rejimi uzatmak için elindeki güçle "Her şeyi göze alırım." diyen varsa eğer çok yanılıyor çünkü istibdat rejimleri tabiatları icabı kendi sonlarını kendileri getirirler, bu onların kaçınılmaz akıbetleridir. Maalesef, istibdadın efendileri hiçbir zaman bu gerçeği umursamazlar, bildiklerini okumaya, iktidarlarını ayakta tutacağını sandıkları ayak oyunlarına ve büyük yanılgıya devam ederler.

Değerli milletim, bu tarihî yanılgıların sebebi, devletin kurumlarının güçleri sayesinde kullandıkları hukuk dışı gücü kendi güçleri zannederek hastalıklı kibirlerini öz güvenle karıştırmalarıdır. Meclis kürsüsünde cinayete tam teşebbüs edecek kadar gözü dönmüş bu sağlıksız zihniyet, bin yıllık devlet geleneğimizde oluşturduğumuz kurumlara zarar verdi, onları ifsat etti, bozdu, çürüttü, yozlaştırdı, işlevlerini yerine getiremeyecek hâle getirdi. Bu zihniyetin, bu istibdat rejimi inşasıyla işleyişini bozamayacağı hiçbir kurum, yozlaştırmadan kullanacağı hiçbir yetki ve makam, dinimiz dâhil bozamayacağı hiçbir büyük manevi değer yoktur.

Değerli arkadaşlar, istibdat rejimlerinin kendilerini ayakta tutacağı sanısıyla yaptıkları her baskı, aslında kendi mukadder sonlarını hazırlar ancak onların bir büyük yanılgıları daha vardır; haber ve bilgi araçları üzerinde mutlak iletişim hâkimiyeti kurarak ömürlerini uzatabileceklerini zannederler. Bu nedenle, tüm iletişim araçlarını ve yandaş medya mensuplarını kullanarak toplumun tüm bilgi akışını kontrol altına almaya, iç ve dış olayların rejimin çıkarlarına uygun şekilde yorumlanmasını sağlamaya çalışırlar. İstisnasız bütün istibdat rejimleri, adına dün "beyin yıkama" bugün "algı yönetimi" yahut daha fiyakalı biçimiyle "algı mühendisliği" dediğimiz yöntemleri kullanarak, vatandaşlarına sürekli gözetlendikleri, takip edildikleri hissini özellikle vererek "Büyük birader sizi gözetliyor." demektedir. Dolayısıyla, fıtratları itibarıyla hem otoriter hem de totaliter olmaları kaçınılmazdır; âdeta bizim ucube tek adam rejimimizin içinden geçmekte olduğu süreç gibi.

Değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı liderliğinde yirmi yıldır süregelen AKP iktidarları bilgi, haber akışını tamamen kontrol altına almak, yönlendirmek, böylece sahte bir gerçeklik üretmek ve inşa etmek peşinde oldular. Kurucu değerlerinden nefret ettikleri, neredeyse darülharp gibi gördükleri bir devletin yüz yıllık maddi birikimini âdeta küffara bir ganimet gibi gördüler. Manevi varlığını ise olabilecek en sistematik saygısızlıklarla milletimizin gözünün içine baka baka alçaltmaya çalıştılar.

İşte, bu sürecin başlarında, aynı menzile yürüyen aktif bir müttefik buldular. Bugün iktidarın da kabul ve iddia ettiği gibi karanlık istihbarat organlarının karanlık planlarının bir parçası olan bir müttefik, "FETÖ" adında bir hıyanet şebekesi. AKP liderliğinin "Ne istediniz de vermedik?" diye seslenip teessüf ettiği bu örgüt, doğrusu süper gücün kazandırdığı donanımla her türlü şeyi becerdi, iktidarınızla canciğer kuzu sarması olduğu 2002-2012 yılları arasında görsel ve basılı medyanın yüzde 95'ine hükmetmeye başlamanızı sağladı. Bunun verdiği güvenle son derece planlı beyin yıkama süreçlerine geçildi, her şey çok tecrübeli, bilimsel birikime sahip süper bir istihbarat örgütünün rahleitedrisinden geçmiş bir ortağın başarabileceği kadar mükemmeldi. Bekamızın bu topraklardaki en büyük güvencesi olan Türk Silahlı Kuvvetlerini âdeta içten çökertmek için Ergenekon, Balyoz kumpasları, daha birtakım kumpaslar arka arkaya sahneye kondu. Bu nasıl yapıldı? Organize edilmiş yandaş medya sayesinde oldu. Millet vasfımızı zedeleyip bizi gerçek sanılan suni kutuplaşmalar üzerinden ayrıştıracak, sonra açıkça düşmanlaştıracak süreçlere start verildi.

İşte, tam bu aşamada, görsel ve basılı medyanın fonksiyonlarını hukuken sağlıklı biçimde icra etmesi için kurulmuş bir kurumun, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun medyanın kontrolü için özel bir rol oynayacağı fark edildi. Kısacası, RTÜK dediğimiz bu Kurul, 1994'te 3984 sayılı Kanun'la vücut bulmuştu. RTÜK'ün iktidar karşısındaki özerkliğini ve tarafsızlığını garanti altına alan bu kanun güçlü bir hukuk diliyle tanımlanmış, hükûmetin RTÜK'le ilişkilerini sadece Başbakan aracılığıyla yürüteceği hükme bağlanmıştı. Bu ne demektir, biliyor musunuz? Üst Kurul özerk, dolayısıyla tarafsız demektir. Böyle bir RTÜK'ün aynı menzil ittifakının medya hâkimiyeti ihtiraslarına ve planlarına hizmet etmeyeceği aşikârdı, bunun için yeni bir kanun lazımdı, iktidar milletvekillerinin sorgulamadan parmakları kalktı ve 3984 sayılı Kanun'u mülga eden 6112 sayılı Kanun'la medya üzerinde mutlak bir tahakküm ve hâkimiyet kurulmasına hizmet edecek yeni bir RTÜK hazırlandı. Yıl 2011'di, yargıyı yürütmenin uzantısı kılan 12 Eylül 2010 referandumunun hemen sonrası, dolayısıyla AKP-cemaat ittifakının altın çağıydı. 6112 sayılı Kanun'la düzenlenen yeni RTÜK... 2012 yılında Ergenekon kumpasının sözde davalarında karar aşaması yaklaştı ve Balyoz kumpas davası hızla ilerletilirken FETÖ medyası, AKP'nin havuz medyası ve güya demokrat, liberal destekçileriyle ekranda ve gazetelerde âdeta mahkemeler kurmakla kalmadılar, canlı yayınlarda başta masumiyet karinesi olmak üzere, temel hukuk ilkelerini yerle bir eden mahkûmiyet kararlarına imza attılar.

İşte, o sırada RTÜK, Türk Silahlı Kuvvetlerini itibarsızlaştıran bu saldırılara karşı neredeyse hiçbir şey yapmadı ve bu süreçler ülkemizi 15 Temmuz FETÖ kanlı hıyanet kalkışmasına getirdi 15 Temmuz da Allah'ın bir lütfu olarak ucube rejime geçmenin güya ikna edici bir bahanesi oldu. Bu süreçte de RTÜK'ün katkıları unutulmayacak. Sonunda 17 Nisan 2017 Anayasa değişikliği referandumu yapıldı. Yüksek Seçim Kurulu tarafından alınan mühürsüz zarfları geçerli sayan kararla sonuçlar ters yüz edildi; atı alanın Üsküdar'ı geçtiği ilan edildi. 2018 genel seçimlerinin hemen ardından tek kişilik hükûmet sistemi bir kararnameyle yürürlüğe girdi. Mevcut Cumhurbaşkanı imzasıyla rejim resmen değişti.

Değerli arkadaşlar, tek kişilik hükûmette yürütmeyi icra eden kişi yasamaya ve yargıya da hükmetmeye başladı. Kanıt mı? Bir figürana dönüştürülen Mecliste millet adına yapar göründüğümüz bütçe, o kadar ki tek kişilik hükûmet bütçesini sunmak için dahi lütfedip Sayın Cumhurbaşkanı Meclise gelmedi.

Değerli arkadaşlar, bu tür rejimlerde iktidar 3 kuruma özellikle hâkim olmak ister. Bunlardan ilki 14 sayılı Cumhurbaşkanı Kararnamesi'yle tesis edilen Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığıdır. Bu kurum, rejimin propaganda ve tüm iletişim mecralarını kontrol altına alma aygıtıdır, âdeta Hitler'in halkı aydınlatma ve propaganda bakanlığına benzer bir misyonu vardır. Nasıl bir rejimde yaşadığımızı ibretle görmek isteyen herkesi İletişim Başkanlığının internet sitesindeki haftalık Dezenformasyon Bülteni'ni tıklamaya davet ediyorum. Dezenformasyon Bülteni'ne konu olan içeriklerle ilgili ise 2 kurum daha yetkilidir. Bunlardan ilki Bilgi Teknolojileri Kurumudur, diğeri RTÜK. Bunlara elbette, özellikle basılı medya için kamu ilanları vasıtasıyla bir nefes alma imkânı veren Basın İlan Kurumunu da ilave etmeliyiz. Dezenformasyonla mücadele gerekçesiyle sosyal medyaya getirilen sansür bu 3 kurum vasıtasıyla uygulanmaktadır. Bu kurumsal aygıtlar tabii ki varlık sebeplerinin gereğini yapıyorlar. RTÜK, elhak bu konuda elini hiç de korkak alıştırmamış.

Para ve ekran karartma cezalarını, iktidarın "Ülkede demokrasi var." görüntüsü vermek için varlıklarına kerhen tahammül ettiği çok az sayıdaki muhalefet televizyon kanalının başında Demokles'in kılıcı gibi sallandırmıştır; düşünce ve ifade özgürlüğünü yerle bir eden çok sayıda yaptırım kararı almıştır. Bu çerçevede, geçtiğimiz yıl yaşanan 98 sansür vakasının 46'sı RTÜK'e aittir. Bu 46 vakanın 32'sinde yayımcılara yaptırımlar uygulanmıştır. Bunların ezici çoğunluğu "muhalif" diye adlandırılan yayın kuruluşlarıdır. RTÜK'ün, medyanın ancak yüzde 5'ini oluşturan muhalif yayın kanallarına uyguladığı ceza serisi bu yıl da aynı hızla devam etmiştir. 2022'nin Ocak-Eylül ayları arasındaki dokuz aylık dönemde RTÜK, Halk Televizyonu'na 14 ceza, Tele1'e 11 ceza, KRT'ye 5 ceza, FOX Televizyonu'na da 4 ceza vermiştir. Yayın dünyasına yeni giren Flash Televizyonu da bundan masun kalmamış, 4 ceza da ona verilmiş ve toplam 38 ceza kesilmiştir. Bu televizyon kanallarına söz konusu cezalarla ödettirilmek istenen meblağ 11,5 milyon lirayı bulmaktadır. Mevcut istibdat rejiminin 3 ateşli yandaş yayın kanalına güya tarafsızlık görüntüsü vermek için 1,5 milyon lira ceza kesilmesi ise şaşırtıcı değildir çünkü hem üye olduğumuz hem de üye olmak için kapısında beklediğimiz uluslararası demokratik kuruluşlara karşı demokrasi görüntüsü vermek için bu kadar küçük de olsa cezayı yandaş kanallara vermek zorunda kalmışlardır.

Biz Türk milleti olarak şu anda otokratik bir tek adam rejiminin baskısı altında eziliyoruz. Saray camiası dışında kalan herkes geçim ve gelecek endişesi içindedir. Gerçeğin yerine sahte bir gerçekliği ikame etmek için seferber olmuş durumdalar. O kadar ki geçtiğimiz yaz ülkemizin en güzel kıyılarında ormanlarımız tarihin en büyük yangınlarıyla kavrulurken tarihimizin bu en muazzam yangın felaketinin kamuflajı için RTÜK devreye sokuldu. RTÜK, televizyon temsilcilerine gönderdiği bir uyarı mektubunda, yayıncılardan sadece yangının söndürüldüğü yerlerden bahsedilmesini istemiş, yanan yerlerden canlı haber yapacakları cezai yaptırımla tehdit etmiştir. Bu ve kolayca çoğaltabileceğimiz birçok örnekte RTÜK, iktidarın kompoze ettiği yapısıyla bir milletin gerçekleri öğrenme hakkını gasbetmiştir, gasbetmeye de devam edeceğinin tüm işaretleri mevcuttur. RTÜK'ün başının görevi, mukadder çöküşlerini geciktirmek için sahte, yalan, kurgulanmış, sözde gerçekliği saf hakikatin yerine geçirmektir.

Değerli arkadaşlar, RTÜK, ucube rejim gibi dışarıdan sağlam görünen ancak içi çürüyerek boşalmış bir kof ağaca dönüşmüştür. Muhalif üyeleri tenzih ederek söylüyorum; başta Başkanı, tek adamın tercihine şayan olmak için her türlü şeyi yapmaya ve kulluğunu etmeye hazırlar; liyakatsiz atamalarla zaten sınırlarını zorluyorlar.

Değerli arkadaşlar, içine girdiğimiz son derece hayati seçim sürecindeki rolü ve kritik etkileri nedeniyle daha çok RTÜK üzerine konuşmak zorunda kaldım. RTÜK'ün aynı zamanda bir arpalık hâline getirilmesi de RTÜK iktidarın devamının bir garantisi olarak görülmektedir. Kısacası, rejimin kendi varlığı için bel bağladığı sahte gerçeklik inşasında önemli bir rol üstlenen bir kurum olarak RTÜK, esasen böyle bir şeyin altından kalkacak değil, altında kalacaktır. Bir kurum olarak 18 Haziran 2023 seçimlerinden sonra mutlaka yeniden yapılandırılması gereken kurumların en başına RTÜK'ü yazmış bulunuyoruz. Modern ve medeni cumhuriyette çoğulcu bir iletişim demokrasisine uygun bir medya üst kurulunu bu memlekete kazandırmaya kararlıyız.

Bu olağanüstü durum, önemli kurumlarımız nedeniyle Devlet Opera ve Balesiyle ilgili ve Devlet Tiyatrolarıyla ilgili yeteri kadar konuşmadığım için onları dikkate almadığımı sakın düşünmeyin. Başta Devlet Opera ve Balesinin Genel Müdürü uluslararası sanatçımız Murat Karahan olmak üzere bu konuda emek veren ve oradaki personelin haklarını savunarak başarılı çalışmalar yapan tüm sanatçılarımızı ve yöneticilerimizi buradan tebrik ediyor ve onlara teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, hepimiz birçok genel seçim öncesinde, siyasiler tarafından özellikle "tarihimizin en önemli seçimi" nitelemesini hep duymuşuzdur ancak bu niteleme 18 Haziran 2023 seçimleri için çok daha özellikli bir şekilde doğrudur. 18 Haziran 2023 seçimleri gerçekten Türk demokrasisi için; İYİ Partinin kuruluş misyonu olan, kuruluş gerekçesi olan demokrasiyi tekrar getirmek ve anayasal devleti inşa etmek, güçlendirilmiş parlamenter sistemi Türk milletine kazandırmak için çok daha kritik, çok daha hayatidir. Dahası tarihimizde hiçbir seçim bu seçimden daha önemli değildir, olmamıştır, muhtemelen bunun kadar hayati bir seçim olmayacaktır. Vatandaşlarımız, seçmenler olarak müreffeh, mutlu, özgür ve haysiyetli bir hayatla yoksul, umutsuz ve onursuz bir varoluş arasında tercihte bulunacaklardır. Bir özgürlük sistemi ile bir kölelik rejimi arasında seçim yapılacaktır. Yani bu ucube rejim ile güçlendirilmiş parlamenter sistem arasında bir karara varılacaktır ve biz bu kararı şimdiden biliyoruz: Millet İttifakı'nın adayı Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni Cumhurbaşkanı olacaktır.

Saygılar sunuyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)