| Konu: | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 5'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 10.12.2022 |
HDP GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Teşekkürler Başkan.
Ekranları başında bizi izleyen değerli halkımız ve cezaevinde rehin tutulan bütün arkadaşlarımızı saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Evet, aslında biz uzun bir süredir her bütçe görüşmesine çıkıp aynı şeyi söylüyoruz ama tekrar ediyorum: Bu bütçe yine kadınların, emekçilerin, yoksulların, gençlerin bütçesi değil. Bu bütçe, bütçe görüşmelerinde de ifade ettiğimiz gibi, burada da defaten ifade ettiğimiz gibi savaşın, rantın, faizin bütçesi. Bakın, bütçe kalemleri incelendiğinde bu tablo çok net bir biçimde ortaya çıkıyor. Sadece faize bu bütçede 666 milyar aktarılmış ama kadın bakanlığının toplamına sadece 149 milyar aktarılmış. Yani neredeyse faize aktarılan bütçe Aile Bakanlığının toplamına ayrılan bütçenin neredeyse 4 katı olarak açığa çıkmış.
Şimdi, AKP hep -bunu da ifade ettik çokça- 2002'yi bir milat olarak kabul ediyor, 2002'den bugüne yaptığı düzenlemelerden söz ediyor. Evet, AKP bu süreç içerisinde bir ileriye gittiyse kadın açısından, on yirmi adım geriye gitmiş oldu.
Şimdi, 2002'den 2011 yılına kadar, kadınların verdiği büyük bir mücadele, AKP'nin o dönem biraz demokratikleşme adımları, Avrupa Birliğiyle uyum süreçleri derken belli adımlar atıldı ama 2011 yılından itibaren, önce Kadın Bakanlığı lağvedildi, Aile Bakanlığının içerisine sıkıştırıldı kadınlar. Bu süreçten beri kadınlar bağımsız, özgür bireyler olarak değil, ailenin bir parçası olarak tanımlanma sürecine girdi. Kadınların yaşamını daraltmaktan, erkek egemenliği teşvik etmekten, kadın-erkek eşitsizliğini derinleştirmekten başka hiçbir şey yapmadı bu süreç içerisinde. Bunu eylemlerinden, söylemlerinden ve yaşamımıza yansımasından çok net bir biçimde görüyoruz.
AKP iktidarı uzun bir süredir kadın düşmanı politikaları sürekli bir biçimde, dediğim gibi, işletiyor. Kadınları bireyliğinden, haklarından soyutlayarak "kutsal aile" ve "kutsal annelik" söylemleri üzerinden gidiyor. Kadınlar bunu ifade ettiğinde hemen aile düşmanı olarak lanse ediliyor, bu damgayı yiyor. Hayır, aile bir hakikat ama ailenin de içerisinde problemler var, ailenin de demokratikleşmesi lazım. "Aile" deyip aile içerisindeki bütün suçları, problemleri görmezden gelmeyin diyoruz. "Kadınlar bireydir, çocuklar bireydir; sadece anne, bacı, kız kardeş, çocuklar, çocuk değillerdir." ifadesini ısrarla söylüyoruz ama tabii ki ne kadar ısrar edersek edelim bu politikalar devam ediyor.
Bakın, tabii ki bu AKP iktidarının kadın düşmanı politikaları sadece Bakanlıktan "kadın" adının çıkartılmasıyla gerçekleşmedi. İstanbul Sözleşmesi'nden geri çekilme kararından kürtajın fiilî yasaklanmasına, OHAL KHK'leriyle onlarca kadın kurumunun kapatılmasına, dördüncü yargı paketinin 13'üncü maddesindeki suçlara somut delil şartının konulmasından, kadının beyanının -ilkesinin- neredeyse yok sayılmasından kadın mücadelesi çoklu biçimde saldırıya uğradı, hâlâ bu saldırıya devam ediyor.
Şimdi, bir de biliyorsunuz, Aile Bakanı olduğu bütün platformlarda, hem ulusal hem uluslararası platformda Meclisteki kadın temsiliyetinin artışından söz ediyor. Evet, Meclise giren kadın milletvekili oranı 2007'de yüzde 9,1'ken 2021 yılında 17,4 olmuş. Doğru, kadın temsiliyetinde bir artış var ama bu kadın temsiliyetinin artışındaki esas öncü rolü oynayan HDP ve kadın mücadelesini de hiç dillendirmiyor. (HDP sıralarından alkışlar) Hatta yetmiyor, kadın mücadelesine, partimize sistematik bir biçimde saldırı gerçekleştiriyor ve bugün partimiz kapatma davasıyla da yüz yüze. Bu da yetmiyor, kadın temsiliyetini Meclisten de silmeye çalışıyor.
Semra Güzel, Leyla Güven; 2 arkadaşımız. Semra Güzel, hakkında manipülasyon yapılarak hedef gösterildi, dokunulmazlığı kaldırıldı, tutuklandı. Leyla Güven'in milletvekilliği düşürüldü yani bırakın kadın temsiliyetini artırmayı, kadın temsiliyetini azaltan bir yaklaşımı söz konusu AKP iktidarının.
Tabii ki sadece Meclis temsiliyetinden söz etmiyoruz, bir de yerel yönetimlerde benzer bir tablo var. Bakın, 31 Mart seçiminde AKP'nin bini aşkın adayından sadece 25'i kadınmış, sadece 25. Bunlardan sadece 6'sı seçilmiş. Bizler, HDP olarak, 2019 seçiminde seçildiğimiz 65 belediyenin 61'inde eş başkanlık sistemini uyguladık. (HDP sıralarından alkışlar) Dünyada biricik örnektir, bütün dünyada örnek gösterilen bu sistem Türkiye'de hedef gösteriliyor. Ne yapıldı? Belediyelerimize kayyum atandı türlü gerekçelerle, bunu arkadaşlarımız açıklayacak. Yalanlarla, iftiralarla, suç üreterek -bunların hiçbiri hiçbir dosyada da yok bu arada, arkadaşlarımız açıklayacak- 22 belediye eş başkanımız tutuklandı, kadın kurumlarının kapısına kilit vuruldu; yetmedi "Kadın kurumlarını erkekler yönetir." diye başlarına erkekler atandı. Bununla beraber, biz biliyoruz ki aslında bu kadın boyutuyla gerçekleşen yansıma, bunun toplumsal yansıması da oldu, maalesef, bölgede kadına yönelik şiddet vakalarında büyük bir artış oldu çünkü kadınların başvuracağı, destek alacağı mekanizmalar ortada kalmadı.
Şimdi, bir de bakanlıklara gelelim. AKP tarihinde bakanlıklar ya bir ya iki oldu. Bunlar da, işte, aile, kadın, sosyal işler bakanlığı gibi belli cinsiyet rollerine göre belirlenmiş bakanlıklar oldu. Kadınlar siyasette neredeyse hiç... Birini çıkartıyorum, Nimet Çubukçu bir ara Millî Eğitim Bakanı olmuş, onun haricinde Dışişleri Bakanı, İçişleri Bakanı, Adalet, Millî Savunma gibi icraatçı...
AYŞE KEŞİR (Düzce) - Çalışma Bakanı vardı, azıcık dersinizi çalışın. Çevre Bakanı, Çalışma Bakanı... Sayayım mı?
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Tamam, iki olsun, çok güzel, üç olsun; yirmi yıllık tarihinizde beş olsun.
AYŞE KEŞİR (Düzce) - Ticaret Bakanı... Sayayım mı?
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Dinle, dinle!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Toplam gelen icracı bakanlıklar bir elin parmağını geçmez.
"Kadınlara sembolik de olsa bir iki bayan milletvekili." diyen bu iktidardan aslında biz çok fazla bir şey beklemiyoruz, bunun temsiliyette kaldığını, kalacağını biliyoruz. Önlemler de hep göstermelik bir biçimde oldu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - 2022 verilerine göre -bakın, biz bunları Bakanlıktan öğrenemiyoruz- Aralık ayı henüz eklenmemiş rakamlarla Türkiye'de en az 310 kadın yaşamını yitirmiş, yine en az 222 kadın, erkek şiddeti tarafından yaşamını yitirmiş, şüpheli bir biçimde kayıtlara geçmiş.
Aslında, kadınların şiddet görme meselesi Türkiye'de bir savaş tablosu, bir kırımdır artık; kadın kırımına varan bir şiddet var ama kadınlar, şiddete defalarca uğramalarına, başvuru yapmalarına rağmen gerekli yardımları, destekleri alamıyorlar.
İzmir'de Hülya Şellavcı kendisi katleden Kaffar Yeğin hakkında defalarca suç duyurusunda bulunmuş, tedbir talebinde bulunmuş ama bu tedbir talebi devam ederken katledilmiş. Yine, Yemen Akoda'nın kızı, annesi katledildiğinde 50 defa şikâyette bulunduğunu söylemiş, 50 defa; feryatlar ederek söyledi ama bu kadın da katledildi.
Aile Bakanlığı erkeklerle ilgili "tedbir" diye elektronik kelepçe getirdiklerini söylüyor ama bu elektronik kelepçeler, maalesef, suç faili erkeklere değil, kadınlara uygulandı bu süreç içerisinde de.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Keşke Aile Bakanı sohbet etmese de dinlese! Sizinle ilgili konuşuluyor Sayın Bakan.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Biz, buradan, Bakan buradayken bir kez daha söylüyoruz: Kadına yönelik şiddet verilerini neden paylaşmıyorsunuz? Kadınlar koruma altındayken kaç kadın katledildi? Konuda ihmali olan, görevini yapmayan kişilerle ilgili herhangi bir soruşturma başlattınız mı ya da suç duyurusunda bulundunuz mu?
Bir de sığınmaevleriyle ilgili çokça güzel işler yaptıklarını söylüyorlar. Sığınmaevleri yetersiz, bunu bir defa tespit edelim, hem kadın kurumları hem de biz bunu ısrarla söylüyoruz. Bir de bu sığınmaevlerinin kabul koşulları ve güvenlikleri açısından büyük zafiyetler var. Bunlarla ilgili, 2017'de Kastamonu'da sığınmaevinde kalan Naime K. eşi tarafından şiddet gördü ve Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğünün servisinde katledildi. Belki bunlar kamuoyuna yansıyan... Çünkü bilmiyoruz, genelde kamuoyuna yansıyınca görüyoruz. 2002 yılında Bingöl'deki evinden kaçıp İstanbul'da sığınmaevine yerleşen Zeynep Topal, yine, eşi tarafından yeri öğrenilerek evine geri götürüldü ve katledildi. Bunlar sığınmaevlerinde oldu.
Bakın, bazı illerde -farkında değilsiniz ama- o kadar güvenliksiz sığınmaevleri var ki durakların toplum içerisinde, halk içerisinde adı olmuş; "Şu sığınmaevinde inelim." diye toplum içerisinde bilinen yerler. Kadınların böyle mi güvenliğini sağlayacaksınız? Ayrıca, bu sığınmaevlerindeki güvenlik ve kabul koşullarının gerçekten ne kadar problemli olduğunu biliyoruz.
Türkiye'de kadına yönelik şiddeti önleme mekanizmalarının işlememesi, yargının kadınları suçlayan bir pozisyonda olması, erkeklik indirimleri, beraatlar, tutuksuz yargılamalar devam ederken bir de 2015 yılından bu yana Kürt sorununda demokratik yöntemlerden vazgeçilmesi, savaş ve çatışma kararının alınmasıyla beraber, Kürt coğrafyasında ayrıca kadınlara, genç kadınlara yönelik özel savaş politikaları uygulanıyor, özel savaş politikaları.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) - Yok öyle bir şey! Yok öyle bir şey!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Bakın, İpek Er tecavüze uğradı, ölüme sürüklenmesine neden olan Musa Orhan on yıl ceza aldı ve serbest bırakıldı. Gülistan Doku hâlâ kayıp, hâlâ bulunamadı. Gülistan Doku'nun kaybedilmesinde fail olan kişi meğerse hakkındaki tedbirlere hiç uymamış, imza atmaya hiç gitmemiş ama kendisine tebliğ bile edilmemiş, bu konuda hiçbir adım atılmamış. Ya, bırakın, bu ülkede bir kadın sadece fikrini ifade ettiği için apar topar gözaltına alınıyor, bir defa imzaya gitmesin hemen cezaevine gönderiliyor ama bu ülkede erkekler, işte, böyle kollanıp korunuyor.
Bölgede, yine, çalışan kadın kurumlarına gelen şikâyetlere göre, özellikle üniformalı erkeklerin Kürt kadınlarıyla ilişki geliştirmeye çalıştığı; cinsel, duygusal istismar uyguladığı; kadınların bu failleri şikâyet ettikleri durumda karakolların şikâyet almadığı gibi durumların söz konusu olduğunu söylüyor kadın kurumları.
Ayrıca, korucu silahıyla -bakın, bu ülkede devletin verdiği silahlarla- kadınlar katlediliyor. Şırnak'ta Firdevs Babat, Urfa'da Aysel Yaşar, bu biçimde koruculara verilen silahlarla katledildi.
Yine, Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosunun yaptığı araştırmaya göre, 2021 yılında -2022 verileri de ortaya çıkar- bir yıl içerisinde 36 kadın gözaltında cinsel tacize uğradığını fakat tek görevlinin dahi ceza almadığını söyledi. Bununla ilgili onlarca örnek veririz, kolluğun şiddeti, tacizi ve istismarıyla ilgili. Maalesef, Garibe Gezer, yine bir Kürt kadınıydı, cezaevinde işkence yapıldığına dair görüntüler de kamuoyuna servis edildi ama bu konuyla ilgili de takipsizlik kararı verildi. İşte, bu konularla ilgili daha onlarca örnek verebiliriz.
Şimdi, bütün bunlar olurken, bu ülkede çocuklar için yaşam alanı yaratılmasını savunan ne kadar kadın örgütü varsa hepsinin kapısına kilit vurulmaya çalışıldı 2016'da, kayyumlar atandı. Bir taraftan, şu anda, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformuna kapatma davası açıldı, 25 Kasımda alanlara çıkan kadınlara saldırıldı. Bu, bir görüntüsü ama bunlar gibi onlarca örnek gösterebilirim size.
25 Kasımda, bütün dünyada Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak görülen günde kadınlar, kolluğun şiddetine uğradı, gözaltına alındı, bacakları, ayakları kırıldı. Böyle bir tabloda kadına yönelik şiddetle mücadele ettiğinizi mi söylüyorsunuz? 25 Kasımda -dediğim gibi- alanlara çıkanlar saldırıya uğradı, yine yetmedi. Diğer taraftan, TJA aktivisti -Tevgera Jinen Azad- Kürt kadın hareketi aktivisti kadın arkadaşlarımız 14 ilde yapılan operasyonlarla gözaltına alındı; terör kılıfı uyduruldu her zamanki gibi, bu ülkede muhalif olan herkese terör damgası vurmak çok kolay. Yetmedi, bakın, yine, dünyada tek örnek olan JinNews kadın haber ajansının muhabirleri, çalıştıkları haber ajansından aldıkları maaşlar gerekçe gösterilerek rehin alındı. Berivan, Diren, Ceylan, Öznur ve Habibe hakkında önce algı yaratılıp hedef gösterildiler, gözaltına alındılar; başları eğilerek bütün kadınlara mesaj verilmek istendi. Şimdi bizi dinlediklerini biliyorum, onlara da buradan sevgilerimi selamlarımı iletiyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
Yine, Kobani kumpas davası gibi birçok davayla kadın özgürlük mücadelesi yürüten kadın arkadaşlarımız gözaltına alındı, tutuklandı. Şebnem Korur Fincancı bir iddianın araştırılmasını dile getirdiği için önce hedef gösterildi, sonra tutuklandı. Dün burada Millî Savunma Bakanı çıktı, dedi ki: "Biz, bu iddialarla ilgili bir komisyon kurduk; gitti, inceleme yaptı." Tam da bunu söylüyordu, "Bu da yetmez, bağımsız bir heyet oluşturulsun." diyordu, bunu söylediği için rehin alındı.
Yine, Nagihan Akarsel arkadaşımız, Jinekoloji Dergisi editörü, Süleymaniye'de 11 kurşunla katledildi. Deniz Poyraz, il binamızda katledildi, onu karşılayan polisler "İsmin ne abiciğim?" diye karşıladılar. Bütün duruşma esnasında sürekli partimizi ve bizleri hedef aldı. En nihayetinde yine katili korumak için götürdüler, Şakran Cezaevi kampüsüne bu dosyayı sıkıştırdılar.
Şimdi, bütün bunlar olurken Aile Bakanlığı ne mi yaptı? Gerçekten bizlerle, kadınlarla dalga geçer gibi 25 Kasımda kadına yönelik şiddetle ilgili spotlar yayınladı, kendilerinin şiddet uyguladığı bir ortamda spotlar yayınladı. Bakanlığın şiddete karşı spotlar yayınladığı gün kadınlar kolluğun şiddetine uğradı, kolluğun şiddetine! Hangi kadınlar? İktidar politikası, sadece kendilerini değil çocukları, LGBT+'ların yaşam hakkını savunan kadınlara, sokaklarda, meydanlarda özgürlük ve onurlu yaşam talebini haykıran kadınlara yönelik, maalesef, istismarcılara olduğu kadar yumuşak olmuyor. İşte, iktidarın kadına yönelik politikası bu fotoğraf ve bunlar gibi daha onlarca örnek...
Bu politikanın zeminini hazırladığı bir de çocuk istismarı konusu var tabii ki kaç gündür gündemimizde, Meclis kürsüsünde de gündem oldu; aç bırakılan, yurtlarda, evlerde, tarikatlarda istismara ve tecavüze maruz bırakılan çocukların yaşadığı devletin yoksullaştırma ve erkek egemen siyasetiyle doğrudan ilgili. Ensar Vakfında, Hiranur Vakfında yaşananlar iktidarın bu vakıflara bahşettiği güçle ilgili, bu vakıfları denetimsiz bırakmasıyla ilgili bir durum; Hiranur Vakfında 6 yaşındaki kız çocuğunun yaşadığına bakarsanız bunu çok net bir biçimde anlarsınız. Bunu sadece bir cinsel istismar vakası gibi böyle genelgeçer ele almamamız gerekiyor. Bugün medyada çıkıp çocuğun rızasından bahsedenler, zamanında "Tecavüz değil, küçüğün rızasıydı; gayriresmî evlilik." diyen Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın temsilcisi olduğu AKP zihniyetinin yansıması; maalesef, maalesef.
Dün bir haber daha düştü, hatta iki haber düştü, ikisini de paylaşacağım: Konya'da lise son sınıf öğrencisi çocuk başarılı olduğu için Okul Müdürü H.A. tarafından "Seni Millî İstihbarat Teşkilatına memur olarak alacağız." vaadiyle istismar etti. Bu, gerçekten Türkiye'nin içerisinde bulunduğu tablo. Bugün Türkiye'de uyuşturucu madde bağımlılığı 6-7 yaşa indi; okulların kendisi, okullar ve çevreleri âdeta bu maddelerin merkezi hâline gelmiş durumda.
Şimdi, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı bu meseleyle ilgili nasıl bir açıklama yaptı? Açıklama boyunca gerçekten biz de algılayamadık ve çok vahim bir tablo olduğunu söylüyor ama bir taraftan da aslında, meseleyi, işte, muğlaklaştıran yaklaşımların olduğunu gördük.
Şimdi, zamanında bir AKP milletvekilinin bir beyanı yine basına düştü. 13-14 yaşlarındaki çocukların Taksim'de -yine bu yurtlarda kalan çocukların- barlara götürüldüğü, hatta bazılarının hamile kaldığına dair iddialar geldi. Yine, Dilek Ekmekçi bize geçen senelerde ulaşmıştı, benzer iddialarda bulunmuştu. Biz bunlarla ilgili kadın milletvekillerimizle beraber önerge verdik; bununla ilgili ne yapıldı, hangi araştırma yapıldı? Bilinmez. Yine, Aleyna Çakır'ın ölümünün başşüphelisi Ümitcan Uygun'un bu tarz çetelere dâhil olduğu, annesinin Emniyette çalıştığına dair iddialar geldi. Bakın, "iddia" diyorum, araştırılması gerektiği için. Bu iddialar üzerine ne yaptınız? Ne yaptı bu Meclis? Hiçbir şey. Deşifre edilmesi konusunda niye bu kadar ısrarcısınız, onu anlamakta da zorluk çekiyoruz.
Şimdi, Bakan dedi ki: "Çok tatsız, hiç duymak istemediğimiz haberlerden biri, tüyleri diken diken eden bir mesele." Ama biz yalnızca bunu gerçekten hissetmiyoruz, biz öfkeliyiz; bu, siyasetin konusudur, hiç böyle siyasetüstü gibi bir tanımlamayla bu meseleye yaklaşmamak lazım. Bu siyasetin ta kendisidir, yaratılan siyasetin sonucudur. İşte, biz, tam da bu nedenle, bu ülkede kadınlar, çocuklar, işçiler, emekçiler, mülteciler, engelliler için ve onlarla birlikte bu mücadeleyi yürütüyoruz. Siyaset bizim için bu nedenle çok önemli; burada olmak, bunun mücadelesini vermek çok önemli çünkü bir daha söylüyorum, kadın cinayetleri de kadına yönelik şiddet de çocuk istismarları da politiktir.
Şimdi, Bakana sorularımız var yine. Çocuk istismarı siyasetten alakasızsa, hepimizin sorunuysa verilen önergelere niye cevap vermiyorsunuz? Araştırma komisyonları bu Mecliste neden kurulmuyor? 6 yaşındaki çocuk kendisine doğal diye dayatılan istismarın ne olduğunu aylar sonra, yıllar sonra radyodan öğreniyor. Neden okullarda toplumsal cinsiyet eğitimleri vermiyor ve farkındalık yaratmıyorsunuz? Bakanlık çocuk istismarına dair kaç dosyaya müdahil oldu? Müdahil olması için illa basına mı düşmesi lazım, kadınların mücadele etmesi mi lazım, bunu gündem yapmamız mı lazım? Buyurun, kendiniz müdahil olduklarınızı açıklayın. Kaç davaya müdahil oldunuz? Bunu çok merak ediyoruz. Bu, Bakanlığın görevi değil mi?
Şimdi, AKP'nin yirmi yıldır kadına yönelik şiddet politikalarını açıkladık, bir de gerçekten ülkede yoksulluğun kadınlaşması mevzusu var. Bakın, yoksulluk kadınlaşmış çünkü neredeyse... Kadın istihdamında çok başarılı olduğunuzu ifade ediyorsunuz ama TÜİK verilerine göre kadın işsizliği bir yılda 129 bin artmış. Her 100 kadından sadece 18'i kayıtlı ve tam zamanlı çalışıyor, tarım sektöründe kadınların neredeyse tamamı güvencesiz ve kayıt dışı çalışıyor, genç kadın işsizliği yüzde 28,3.
Bakın, hatırlarsınız, KEFEK, 2012-2013 yıllarında toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçe çalıştay düzenledi, bununla ilgili çalışma yaptı. Onuncu Kalkınma Planı'na "toplumsal cinsiyet eşitliği" kavramı girdi ama sonrasında yasaklı hâle getirildi. "Kadın-erkek fırsat eşitliği" denildi, bir süre sonra ondan da vazgeçildi. Şu anda tam da toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçeleme, bir politika olmadığı için kadınlar yoksulluğun en büyüğüyle karşı karşıya. Kadınlar istihdama bu kadar... Bu yaklaşım cinsiyetçi rollere göre de belirleniyor. Mesela ev içi bakım emeği kadın işiymiş gibi yansıtılıyor; verilen desteklerle, yardımlarla kadınlar istihdama katılmış gibi yansıtılıyor ancak burada da...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - ...kadınlar yine evin içerisini hapsedilerek çocuk, yaşlı ve engelli bakımı kadınların sırtına yüklenerek kadınlar istihdam alanından çıkıyor; günün sonunda, kadınlar güvencesiz, kadınların emekliliği yok, kadınların sağlık güvencesi yok.
Yine, aslında çoklu problemlerle daha çok anlatılacak şey var ama... Sırf Roman kadınların yaşadığı özgün problemler var, ayrımcılığa uğruyorlar. Mülteci kadınların başvuracağı mekanizma yok çünkü geri gönderilme korkusuyla yaşıyorlar. Engelli kadınlar çoklu ayrımcılıkla yüz yüzeler yaşamın bütün alanında. Tam bu nedenle biz üç yıldır toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe çalıştayları yapıyoruz ve bunun nasıl çözülmesi gerektiği konusunda elimizde çokça veri var. Onlarla ilgili... Aslında, dediğim gibi paylaşacaktım, çok zamanım kalmadı ama siz de bu çalışmayı yaptınız. Eğer, gerçekten bu ülkede kadınlar için özgür, eşit bir yaşamı savunuyorsak ki biz bunu savunuyoruz, bunun mücadelesini vereceğiz. Kadınların özgür, eşit, istihdama eşit katılımı, toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçeyi biz yapacağız, kadınlarla beraber yapacağız.
Herkesi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)