GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 7'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:36
Tarih:12.12.2022

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; hepiniz biliyorsunuz ki 6 Aralık günü Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Örs'e yönelik bir şiddet eylemi gerçekleştirildi. Biz bu eylemi hem demokrasimize hem yüce Meclisin itibar ve saygınlığına yönelik bir saldırı olarak nitelendiriyoruz. Burada da bitmeyecek bu iş yani biz bir şiddete şiddetle karşılık verecek değiliz ama şundan da emin olmanızı isterim ki halkımızın sandıktan çıkacak sillesi sizin ürktüğünüzden de daha ağır bir darbe yaratacak. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

Tabii, yirmi dakikada bir dış politika ufuk turu yapmak çok zor. Dolayısıyla ben bugün Orta Doğu özelinde bir şeyler söylemeye çalışacağım. Bunu yaparken de rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil'in bir söylemiyle başlayacağım. Zamanında İhsan Sabri Çağlayangil Orta Doğu meselelerine bakarken şöyle bir ifade kullanmıştı: "Orta Doğu'da bir yemeğe davetliyseniz ve gittiğinizde isminizi listede göremiyorsanız bir de menüye bakın, belki isminiz menüdedir." Maalesef siz, ideolojik dış politikanızla ilk önce Orta Doğu'da eş başkan oldunuz, sonra taşeron oldunuz, sonra kurtlar sofrasına yem oldunuz. O kadar kullanışlı hâle geldiniz ki sofradaki dış güçler ve diğer misafirler tadınıza doyamadılar.

Suriye'yle devam edecek olursam; biz, Türk Silahlı Kuvvetlerinin -buraya gelen tezkereler çerçevesinde- Suriye'de teröre karşı mücadelesine ilişkin bütün tezkerelere olumlu oy verdik ama siz, terörle mücadelenin ötesine gitmek arayışlarına girdiniz. Kısaca "Emevi Camisi'nde namaz kılmak" şeklinde özetleyebileceğimiz birtakım arayışlara girdiniz "Kardeşim Esad"ı "katil Esed" yaptınız ama geldiğimiz noktada, bükemediğiniz eli öpmeseniz dahi sıkmak aşamasına geldiniz ve bir anlamda, Suriye topraklarından nasıl çıkacağınızı da bilemediğiniz için, ÖSO ve şürekâsıyla karışık bir ilişki içine girdiniz. Örnek vereceğim, Rusya'yla ilgili olarak bu savaştan kaynaklanan sebeplerle "Biz ancak Birleşmiş Milletler yaptırımlarını uygularız, başkalarını uygulamayız; bizim için Birleşmiş Milletler kararları esastır." dediniz ama "HTŞ" denilen bir örgütün Birleşmiş Milletler terör listesinde olduğunu unuttunuz. Âdeta HTŞ'yi, şimdi, kendi arayışlarınız açısından bir taşeron olarak kullanmak arayışına düştünüz ve o zaman ben sormak durumunda kalıyorum: "İyi ve kötü terörist" diye bir ayrım yapmak aşamasına mı geldiniz? Bu arkadaşlar -bu arkadaşlar diyorum ama onlar sizin arkadaşlarınız- bir telaşa düşmüş vaziyetteler yani HTŞ ve şürekâsı dediğim. Çünkü Esad'la el sıkışmanın onlar açısından ağır bir maliyeti olacağının farkına vardılar ve kendi geleceklerini kurtarmak arayışıyla, bir anlamda -isterseniz kriminal isterseniz kaçakçılık, insan, narkotik, silah diyeyim- birtakım kaçakçılık yöntemleriyle kendi geleceklerini kurtarmaya çalışıyorlar çünkü el sıkıştığınız andan itibaren bunları bir anlamda Esad'a teslim etmek durumunda kalacaksınız. Yani siz onlara, PYD/YPG ve şürekâsına "terörist" diyorsunuz belki ama onlar da ÖSO ve şürekâsına "terörist" diyorlar yani dolayısıyla ortada bir posa kalacak. Bu posayı -ki bunun bir kısmı Türkiye içinde- nasıl temizleyeceğiniz de meçhuldür. Altı aydır da hâlâ bir askerî harekât yapmak peşindesiniz. Altı ay diyorum çünkü en son Sayın Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın şöyle bir ifadesi var, kendi ağzından söylüyorum: "ABD'den anlayış bekliyoruz." Bu "anlayış" kelimesinin tek anlamı vardır "Yeşil ışık bekliyoruz." demektir. Dolayısıyla siz bekleyedurun, Bogdanov'un bugün konuştuklarını da bir kenara not edin.

Bu arada, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır'la ilişkilerimizi normalize etmek arayışına girdiniz, Hamas'ı sattınız, Müslüman Kardeşler'i sattınız, Cemal Kaşıkçı'nın dosyasını sattınız, 15 Temmuzun finansörü olan -o şekilde ifade ettiğiniz- Birleşik Arap Emirlikleri'ni akladınız, Esad'a "katil" dediniz; şimdi bunların hepsiyle yeniden bir kucaklaşma arayışı içindesiniz ve bu geçen süre içinde bütün bu yaptıklarınızın ülkemize maliyetinin ne olduğunun hesabını da vermek durumunda olduğunuzu ben size hatırlatmak isterim.

Libya: Biliyorsunuz, Libya'yla 27 Kasım 2019 tarihinde bir deniz yetki alanı anlaşması imzaladınız, o tarihte iktidarda bulunan Hükûmetle bunu yaptınız. O iktidar maalesef İhvan zihniyetinin piyonlarından oluşuyordu ama zaman içinde koşullar değişti ve Libya'daki sizin kankanız durumunda olan İçişleri Bakanı Fethi Başağa cephe değiştirdi, doğuya geçti, doğudaki hükûmetin Başbakanı oldu. Maalesef ülkenin içindeki bölünmüşlük, kırılmışlık devam ediyor ve bu gidişle 3'üncü bir hükûmete gebe. Maalesef bu politikasızlıktan kaynaklanan sebeplerle de biz cascavlak ortada kalma riskiyle karşı karşıyayız.

Bir hatırlatma yapma ihtiyacı duyuyorum: 22 Kasım 2020 tarihinde bir Alman gemisi bizim bir konteyner gemimizi engelledi ve o tarihte Almanya'nın yaptığı bu eyleme "deniz korsanlığı" dediniz, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bir soruşturma açtı, aradan iki yıldan fazla geçti; nasıl bitmez bir soruşturmaymış diye merak ediyorum.

Madem konu denizden açıldı, şunu söylemek durumundayım metaforla: Açık denizde beceriksiz bir kaptanının yönetiminde, motoru çalışmayan ve rüzgâra göre savrulan bir tekne konumuna geldiniz.

Mısır: Müslüman Kardeşler sevdanız ne oldu? İstanbul'daki Müslüman Kardeşler elemanlarını kışkışlamak için elinizden geleni yapıyorsunuz, Sisi'ye nasıl sövdüğünüzü siz unutmuş olsanız da biz de Sisi de hatırlamakta. Sonunda adamın elini sıkmakla da kalmayıp Katar'da oturup kırk beş dakika konuştunuz. Biraz hatırlatma yapacağım yine: Sisi'yle Birleşmiş Milletlerde bir yemeğe "O adam darbeci, ben onunla birlikte masaya oturmam." demiştiniz. Ben başka bir dostunuzu hatırlatayım size: Sudan Devlet Başkanı -tırnak içinde- El Beşir, soykırım faili ve darbecinin daniskasıyken onu Türkiye'de kırmızı mı artık turkuaz mı, hangi halıyla karşıladığınızı size hatırlatmak isterim.

Irak: Irak politikalarınız maalesef bir sorun yumağı hâline geldi. Merkezî Yönetimi bir kenara itip yaratılmasına cömertçe katkıda bulunduğunuz IKBY'den petrol satın aldınız, parasını Merkezî Hükûmet'e değil Barzani'ye verdiniz, Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı'na giren petrol ile Yumurtalık'ta gemiciklere yüklenen petrolün miktarı arasındaki farktan kimlerin, nasıl faydalandığını, bu karanlık işlere hangi şirketlerin aracılık ettiğini, kimin cebine, ne girdiğini sormak durumundayım. Bu operasyonların ülkemize maliyeti milyarları bulmak üzere. Hangi anlamda bunu söylüyorum? Hâlen Paris'te bir tahkim mahkemesi devam ediyor, sırf o operasyonlardan dolayı. Irak Merkezî Yönetimi'nin sahip çıktığı bir tahkim mahkemesi ve maliyetinin en az 30 milyar dolar olma ihtimali var. Bunu siz mi ödeyeceksiniz yoksa bize mi ödetmeye çalışacaksınız, onu bilmiyorum.

İsrail: "One minute" ve Mavi Marmara; bu vukuatlar kimin iktidarı döneminde oldu? İsrail Cumhurbaşkanına Davos'da "Siz katilsiniz." diyen kimdi? Bütün bunları yaparken İsrail'le siyasi ve askerî ilişkilerimiz yıllar boyu sürecek bir dehlize girdi ama bu arada gemicikler malı getirip götürdü. Bu muydu sizin Orta Doğu politikanız? Bir zamanlar doğal müttefikimiz olan İsrail'i hasım yaptınız, şimdi ise İsrail'in doğal gazının peşinde takla atmakla meşgulsünüz. Bunun adı dış politikada "gerçekçilik veya akılcılık" değil, olsa olsa "fırıldaklık ve çaresizlik" olur. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Katar: Katar'daki askerî ve polis mevcudiyetimizin ayrıntısına girmeyeceğim. Türk Silahlı Kuvvetlerini Katar Emirinin muhafız alayı durumuna indirgediniz; ne uğruna? Ne uğruna; akla gelen ilk şey fiyatı 500 milyon doları aşan hediyelik Boeing 747. Cumhurbaşkanına verilen kişisel bir hediye midir bu, yoksa uçak, Beştepe'nin demirbaş listesinde mi kayıtlıdır; çok merak ediyorum. Biz iktidara geldiğimizde bakacağız demirbaş listesine; bakalım orada gözüküyor mu, yoksa "Bu, şahsi, bana yapılmış bir hediyedir." deyip alıp gidecek misiniz?

Dünya futbol turnuvası uğruna emniyet güçlerimizi de bir hizmet sözleşmesiyle mevsimlik işçi konumuna getirdiniz; bu, utanılacak bir tablodur.

Bütün bu anlattıklarımdan sonra size soracağım: Uluslararası ilişkileri yönetme konusunda gösterdiğiniz beceriksizlik iktidarınızın döneminde bu ülkemize neler kaybettirmiştir; bunun hesabını siz değil de kim verecektir? Örneğin, Mısır'la ilişkilerimizin kötü olduğu son on yılda, Suriye'yle, Libya'yla, Rusya'yla, İsrail'le, Suudi Arabistan'la, Birleşik Arap Emirlikleri'yle ilişkilerimizin bize kaybettirdiklerinin sorumlusu nedir? Mısır'la Ro-Ro seferlerinin durmasından, Birleşik Arap Emirlikleri'nin iptal ettiği yatırımlardan, müteahhitlik ihalelerinden, Suudi Arabistan'ın Türk mallarına uyguladığı boykot ve vize engellerinden, dört yıldır Gazze'ye hiçbir Türk yetkilinin gidememiş olmasından kim sorumludur? Doğu Akdeniz'de cümle âlemin bize karşı birleşmesinin sorumlusu kimdir? Şimdi, sıkıştığınız köşeden sıyrılmaya çalışıyorsunuz, uğranılan maliyetin hesabını ise veremiyorsunuz. Bir kalemde çizilip atılmayacak bu kayıpları siyasi, ekonomik, askerî olarak vermek durumunda kalacaksanız; bugün vermiyorsanız sandıkta vereceksiniz. Neyse ki AKP iktidarının bu ilkesiz politikalarının sonuna gelinmiş, köklü bir değişim açısından az, hatta çok az zaman kalmıştır.

Şimdi, Orta Doğu'ya ilişkin bu kısa ufuk turunu yaptıktan sonra, izin verirseniz geleceğe de bakmak isterim. Bizim iktidarımızda, Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh." düsturu temelinde, öncelikle millî hedeflerimizi yeniden saptayıp uluslararası hukuku esas alan, caydırıcı-dengeli, barışçı-etkin, akılcı-kararlı, saygın-güvenilir, istikrarlı-gerçekçi, gerektiği kadar şeffaf, sadece sorunların çözümünü değil krizlerin önlenmesini de hedefleyen, sonuç odaklı, çok yönlü, yanıltmak yerine aydınlatan, saydam bir söylemle desteklenen bir dış politika izleyeceğiz. Türkiye'nin tarihten gelen kazanımları, coğrafyasının zenginlikleri, stratejik ve jeopolitik konumu siyasal gerçekçilik zemininde değerlendirilerek, ülkemizin yeniden yükselen güç konumuna erişmesi önceliğimiz olacaktır. Gönül ve ekonomik coğrafyamızda yer alan ülkelerle olan ilişkilerimizin geliştirilmesine özel bir öncelik verilecektir. Kriz yönetiminde rasyonel olunacak, zorluklarla mücadelede küresel ve bölgesel iş birliği imkânlarına müracaat edilecek, bu krizler fırsatçı bir mantıkla iç politika malzemesi yapılmayacaktır. Sağlıklı ve akılcı bir tehdit değerlendirmesi temelinde ülkemizin güvenlik ihtiyaçları belirlenecek; bu tehditlere karşı uygulamaya konulacak politikanın askerî, ekonomik, sosyokültürel ve diplomatik hedefleri saptanacak ve ülkemizin yumuşak gücüyle de desteklenecektir. Öncelikle komşularımız ve bölgemizden başlanarak mevcut sorunların hukuki ve siyasi temelde çözümüne ilişkin seçeneklerin hayata geçirilmesi için uygun düşecek yöntemler belirlenecek ve bunların uygulama zamanlamasının analizi yapıldıktan sonra, ikili ve çok taraflı girişimlerle gerçekleştirilmeleri sağlanacaktır.

Dış ilişkilerimizin odak noktası millî çıkar ve ulusal güvenliğimiz olacaktır. Başta komşularımızla, bölge ülkeleriyle dostluk, iyi komşuluk ve iş birliği ilişkileri oluşturulacak; bu suretle, bölge ve dünya barışına katkı sağlanacaktır. Uluslararası çalışmalarda güç kullanımından kaçınmak ve barışçıl yöntemleri kullanmak esas olacaktır. Başka ülkelerin iç işlerine karışmayacağız. Komşuluk ilişkilerimizin ahdî altyapısını güncelleyecek ve güçlendirecek, yeni ittifakların tesis edilmesi hususunda özel bir çaba sarf edeceğiz. İç politika ve dış politika arasında her zaman bir ilinti bulunsa da iç politik hesaplarla ve ideolojik yaklaşımlarla dinî, mezhepsel ve etnik yaklaşımlardan arındırılmış bir dış politika izleyeceğiz. Taraf olduğumuz ikili ve çok taraflı uluslararası anlaşmaların, kurucusu ve üyesi olduğumuz uluslararası kuruluşlardaki sorumluluklarımızın bilinciyle hareket edeceğiz. Türkiye'nin imzaladığı uluslararası anlaşmalardan kaynaklanın haklarının savunulması için siyasi, askerî, ekonomik tedbirlerin yanı sıra uluslararası hukuku da uygulamalarımızın temeli yapacağız.

Türkiye'nin uluslararası güvenlik ve iş birliği örgütlerindeki rolü ve masadaki öneminin güçlendirilmesi önceliğimiz olacaktır. Ülkemizin savunma politikası bugünkü koşullarda Batı ve NATO güvenlik sistemiyle bütünleşmiştir. Türkiye'nin NATO şemsiyesinde olması millî politikalar ve stratejiler uygulamasına engel olmadığı gibi, ittifaka üyeliğimiz, diğer ülkelerle millî çıkar ve ulusal güvenliğimizin gereği olarak kurulacak karşılıklı güvene dayalı ilişkilere ve iş birliği çabalarına ters düşmemektedir.

Küresel anlamda terörle mücadele, bugün, uluslararası ilişkilerde ve ülkelerin dış politikalarında çok önemli bir yer işgal etmektedir. Savaş ve iç çatışmalar nedeniyle yaşanan dış göçler terör gibi bir uluslararası tehdit hâline gelmiş bulunmaktadır. Bu göç eğilimlerinin perde arkasında ortaya çıkan insan, silah ve narkotik kaçakçılığı gibi vakalar da sorunla mücadelenin sadece ulusal değil uluslararası alanda da sürdürülmesini gerekli kılmaktadır. Dış göçlerin önlenmesinde de aynen terörle mücadelede olduğu gibi sorunu kaynağından çözecek öneriler desteklenecektir. Yasa dışı göçlerin önlenmesi için ulusal ve uluslararası mekanizmaların harekete geçirilmesi sağlanacaktır.

Bir ülkenin kalkınması ve ekonomik ilerlemesinin en önemli faktörlerinden bir tanesi de enerji kaynaklarıdır. Ukrayna-Rusya savaşı maalesef bu enerji güvenliği konusunun ne kadar önemli bir konu olduğunu herkes açısından gündeme getirmiştir. Enerji güvenliğinin sürdürülebilir şekilde sağlanması, güvenilir ve öngörülebilir piyasa koşullarının oluşturulması hem ülkenin ekonomik kalkınması hem de yabancı yatırımların ve sermayenin ülkeye çekilmesi açısından kritik önemi haizdir. Kaynak ve güzergâh çeşitlendirilmesi yoluyla ülkemizin enerji arz güvenliğinin sürdürülebilir şekilde sağlanması sadece ekonomik değil aynı zamanda millî güvenlik meselesi ve ülke egemenliğinin teminatıdır. Bu itibarla, enerji politikaları bütüncül bir yaklaşımla enerji, ekonomi, millî güvenlik, ulaştırma, bilim, teknoloji ve dış siyaseti yöneten kurum ve kuruluşlarımız tarafından istişare hâlinde belirlenecek ve bu doğrultuda millî çıkarlarımızı önceleyen ve başta yakın coğrafyamızdakiler olmak üzere tüm önemli aktörlerle ikili ve çok taraflı iş birliğini hedefleyen, proaktif, ilkeli ve yetkin bir dış politika şeklinde yürütülecektir. Dünyanın yeni nesil hegemonik güçlerini göz önüne alarak küresel ticaret ekseninde tüm coğrafi bölgelerde çıkarlarımızı akıllıca maksimize eden ve uluslararası taahhütlerimizi güvence altına alan politikalar kurgulanacaktır. Bu süreçte, başta komşu ülkelerden başlayarak bir ekonomik coğrafyaya ulaştırmak hedefimiz olacak, dış politikanın aynı zamanda aş ve iş olduğu da hatırda bulundurulacaktır.

Türkiye-ABD ilişkileri sadece iki taraf açısından değil, Orta Doğu, Kafkasya, Balkanlar ve Doğu Akdeniz açısından da önem taşımaktadır. Türkiye'nin de birliğe kazanım sağlayacağı günlere erişilmesini teminen, birliğin sadece bir ekonomik birliktelik değil, benimsenmesi gereken bir değerler manzumesi ve müktesebat olduğu hatırda tutulacak, aynı zamanda bir ekonomik kalkınma ve toplumsal değişim projesi olduğu unutulmayacaktır.

Orta Doğu'da istikrar, ekonomik refah ve iş birliği ancak bölge gerçeklerinden hareket eden bir demokratik anlayış ve zamana yayılan bir sürecin gelişmesiyle sağlanabilir. İstikrarsızlığın sürmesi bölge ülkelerinin ve halklarının dünyayla entegrasyonunu zorlaştırmaktadır. Kendi topraklarına, halklarına ve millî kaynaklarına hâkim olamayan devletlerin kontrol edemedikleri coğrafyalar, terör örgütlerine güvenli sığınak hâline gelmektedir. Bölgede barışı korumak, iş birliği fırsatlarını artırmak, saldırmazlık ve iyi komşuluk ilişkilerini geliştirmek üzere iç işlerine müdahale etmeksizin bölgenin sorunlarına sahip çıkmak, bölge ülkelerinin kendi çözüm süreçlerini oluşturmalarına katkıda bulunmak, bu ülkelere yakın ve uzak coğrafyalardan gelen dış müdahaleleri önlemek; barış, güven ve huzur ortamını sağlamak üzere bölge ülkeleriyle yakın bir iş birliği içerisinde çalışılacaktır.

Kıbrıs sorunu bir millî davadır ama başta adadaki Türkler olmak üzere maalesef bugün hâlâ bu millî davanın bir millî çözümü sağlanamamıştır. Dolayısıyla, biz ileriye baktığımızda sadece Kıbrıs'taki Türklerin değil ülkemizin güvenliği açısından da büyük bir önemi haiz bu Kıbrıs meselesini adadaki Türklerin öncelikleri temelinde çözümlemeyi ve onun da ötesinde Kıbrıs Türklerinin ekonomilerini de güçlendirerek refah seviyelerinin yükseltilmesini amaçlayan adil ve kalıcı bir siyasi çözüme ulaşmak yönünde çalışacağız. Türk diasporasına büyük bir önem atfediyoruz, sadece Avrupa, Avustralya ve Amerika'da değil, bunlar zamanında oraya belki gurbetçi olarak gittiler ama artık diaspora olmaya başladılar. Dolayısıyla bu diasporanın ve onların oluşturdukları sivil toplum örgütlerinin dış politikamızın bir yumuşak gücü olarak kullanılmasına önem atfedeceğiz.

Türk dünyası ve onun uluslararası kurumlarının daha da güçlenmesi ve daha yaygın bir şekilde toplumlarda destek bulması için başta kültürel bağ ve iş birliği olmak üzere bunların gelişmesine katkıda bulunacağız. Tabii, bunların hepsini yaparken en önemli hususlardan bir tanesi de Dışişleri Bakanlığının kurumsal yapısının güçlendirilmesine önem atfedeceğiz. Devletin işleyişinde her alanda olduğu gibi dış politikada da uzman ve yetkin kadrolar tarafından profesyonellikle icra edilmesi sağlanacaktır dış politikamızın. Her kademede görevlendirme bilgi, donanım, ehliyet ve liyakat, etik ve devletin ilkelerine bağlılık temel alınarak yapılacaktır. Millî bir dış politikanın izlenmesinin ön şartı olarak kurumsal kimliği, profesyonel yapısı ve insan sermayesi güçlü bir Dışişleri Bakanlığı kadrosu oluşturulmasına, gelenekleri ve usta-çırak ilişkisinin yeniden uygulamaya konulmasına, teorik, pratik deneyim kazanmış, stratejik taktik düşünme yeteneği gelişmiş, birden fazla yabancı dil bilen uzman kadrolarının oluşmasına çalışılacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) - Dışişleri Bakanlığının ehliyetli kadroları nepotizmden uzak bir şekilde güçlendirilirken diplomat sayısı da ehliyet ve liyakat temelinde artırılacaktır. Ayrıca Dışişleri Bakanlığının kendisinden beklenen görevleri gerektiği şekilde yürütmesine imkân verecek şekilde bütçesel imkânlar ve insan kaynakları da sağlanacaktır.

Şimdi, ülkemizde her alanda olduğu gibi dış politika alanında da iktidarın yaşattığı kâbusun sonuna geldik. Siz Atatürk'ün cumhuriyetini "reklam arası" ve "parantez" olarak tanımlayıp durdunuz ama cumhuriyetimizin 100'üncü yıl dönümü geldi, çattı. Biz değil, halkımız sizin parantezinizi kapatacak ve geldiğiniz gibi gideceksiniz; uğurlar ola, az değil, çok az kaldı.

Burada son kelimelerimi Sayın Bakana atfedeyim. Sayın Bakana ben Komisyonda bir soru sordum "En son Dışişleri Komisyonuna ne zaman geldiğinizi hatırlıyor musunuz?" diye. Sayın Bakan cevap vermedi, onun vermediği cevabı ben bugün söyleyeyim: Kırk altı ay evvel geldi, kırk altı ay evvel. Bugünden kırk altı ay geriye doğru sayarsa Sayın Bakan, en son ne zaman geldiğini hatırlar. Benim kendisinden tek bir beklentim var, görevden ayrılmadan veda için Komisyona gelsin. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)