| Konu: | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 13.12.2022 |
HDP GRUBU ADINA DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Teşekkür ederim Başkan.
Ben de bizi televizyonları başında izleyen halklarımızı ve cezaevinde takip eden herkesi, bütün arkadaşlarımı, yoldaşlarımı bir kez daha buradan saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Evet, 2023 bütçesi, aslında 4,5 trilyon gibi devasa bir rakamdan oluşuyor, bir büyüklüğe sahip. Bu devasa bütçenin 3,8 trilyonu halktan toplanan vergilerden oluşuyor. Peki, bu vergi kimlerden alınıyor? Elbette ki asgari ücretlilerden, dar gelirlilerden, yoksullardan ve emeklilerden; yani aslında tükettiğimiz her şeyden ekmekten, yumurtadan, sütten, etten, mazottan tutalım benzine kadar. Peki, bu halktan alınan vergi kime harcanıyor, kimlere veriliyor? Elbette ki bu toplanan vergiler halkın sorunları için kullanılmıyor; sermayeye, faize ve savaşa harcanıyor bu vergiler. Bakın, 2023 yılı bütçesini elbette üzerinde birçok boyutuyla değerlendirmeye tabi tutmak mümkün ama AKP'nin özellikle son yedi yıldır hazırladığı bütçenin bir savaş bütçesi olduğu açık, aleni ortada duruyor. Bakın, bunu tek biz söylemiyoruz, aslında, bizim bu söylediklerimizi AKP Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli bu kürsüde yaptığı konuşmada onayladı. Ne dedi Canikli? F-16'lardan atılan akıllı mühimmatın tanesinin 400 bin dolardan 1,2 milyon dolara kadar çıktığını, roketlerden atılan bir mühimmatın maliyetinin 5 milyon dolar olduğunu açıkça söyledi. Savaş bütçesi olduğunu ifade ettiğimizde kızıyorsunuz ama geçen yıla oranla 2 katına yani neredeyse 460 milyar TL'ye çıkardığınız bu bütçe, siz kabul etseniz de etmeseniz de bir savaş bütçesidir. Bakın, Canikli bunu ifade ettiğinde halkın gerçekte yaşadığı ne peki? Milyonlarca insan 1 kilo domatese, 1 kilo bibere, 1 litre yağa muhtaç durumda. Çocuklarımız okula aç gidiyor. Çocuklarımız -bakın, kış şartlarını yaşıyoruz- montsuz ve ayakkabısız okula gitmek zorunda kalıyor.
Peki, bir ülke sadece topla, tüfekle, F-16'larla mı korunur? Güvenlik böyle mi sağlanır? Hayır, aslında bir ülkeyi korumanın, savunmanın en temel yanı demokratik değerleri büyütmektir, adaleti sağlamaktır, hukuku üstün kılmaktır ama siz adaleti ortadan kaldırdınız, hukukuysa muhaliflerinizi tasfiye etmek için araçsallaştırdınız. Zaten ülkede olmayan demokrasinin "d"sini bile bırakmadınız. Peki, neden bunu tercih ediyorsunuz? Çünkü siz de çok iyi biliyorsunuz ki milliyetçiliğin, savaş naralarının atıldığı ortamlarda işlenen suçlar normalleşir. Alınan rüşvetlerin, alınan ihalelerin, Man Adaları'na gönderilen paraların bu ortamda hesaplarının sorulamayacağını sizler de çok iyi biliyorsunuz. Ama bir kez daha şuradan halklarımıza sesleniyorum: Çatışmadan, savaştan yoksullar kazanmaz, halklar kazanmaz; halklara sadece ölüm, yoksulluk kalır ama savaşı çıkaran iktidarlara, savaş baronlarına ise zenginlik ve dolar kalır. Dolayısıyla bu bütçeyi, savaş bütçesini onaylayanlar, getirenler ve savaş çığırtkanlığını yapanlar, sadece zenginleşecek; savaşa gitmeyecek, bunun bedelini ödemeyecek.
Şimdi, tüm bu savaş naralarının, bu kutuplaştırma siyasetinin dinamiği, beslendiği zemin, Kürt meselesi. Şimdi, şöyle bir şey oluşmuş: Kürtler bir hak sahibi olmasın diye yapılmayan şey kalmadı. Halkların modeli Rojava, neredeyse bir kâbusa dönüşmüş AKP iktidarı için. Gerçekten düşmanlıkta AKP'nin gözü dönmüş. Kuzey Suriye'de Kürtlere karşı envaiçeşit çete örgütü, bu ülkede bu yoksul halktan alınan vergilerden şu an besleniyor. Peki, bu envaiçeşit çete ne yapıyor? İnsanlığa karşı suç işliyor. Bakın, bunların işlediği suçlar sizin de hanenize yazılıyor, bunu da bilesiniz.
Şimdi, evet, bütün bu gerçeklikler var, ortada. Siz ne dediniz? Dediniz ki "Esad katildir, halkını katlediyor." Sonra ne yaptınız? Görüşmek için şu an binbir tane yol deneniyor. Aynı şey Sisi için söylendi, sonra Sisi'nin elini sıkmak için kırk takla attınız; "İsrail terör devletidir." dediniz, elçilik atadınız; Birleşik Arap Emirlikleri için "15 Temmuzun finansörüdür, grupları o besliyor, büyütüyor." dediniz, sarayda ağırladınız, beraber pasta kestiniz. Şimdi, biz "Bunlar yanlıştır, işte, diyalog, müzakere gelişmesin." demiyoruz elbette ama hani "Her şeyi sil baştan yapıyoruz. Konuşacağız, tartışacağız, barışacağız." dediğiniz şeylerde neden Kürtler söz konusu olunca bu siyaset izlenmiyor? Neden İran'da, Irak'ta, Suriye'de Kürtlere düşman muamelesi yapılıyor? Hani Kürtler sizin kardeşinizdi, hani Kürtler bu ülkenin asli unsurlarıydı! Yüz yıldır yayılan, köklü hâle gelen Kürtlerin yaşadığı sorunlara çözüm neden sadece savaş, neden çatışma, neden ötekileştirme, neden kutuplaştırma? Biz bu sorunun cevabını sizden duymak istiyoruz.
Bakın, bu hamasi lafları çok duyduk; işte, kardeştir, asli unsudur, şudur, budur ama aslında ortada duran bir hakikat var, o da Kürtler dünyanın neresinde olursa olsun bir hak, hukuk talep ederse; eşitlik, adalet, özgürlük talep ederse AKP iktidarı için düşmandır, yok edilmesi gerekiyor. Savaşı tek seçenek olarak sunuyorsunuz Kürtlere ama biz savaşın tek seçenek olmadığını çok iyi biliyoruz. Çok uzun bir zaman değil, 2013'te biz buna hep birlikte, Türkiye halklarıyla birlikte, şu Meclis sıralarında oturanların da şahitlik ettiği bir dönemde tanıklık ettik. Ne oldu 2013'te? Bir müzakere süreci, bir diyalog süreci başladı, Sayın Öcalan dedi ki: "Bana bir hafta mühlet verin, ben bu sorunu çözerim." Peki, bir haftada çözülecek bir sorun neden çözülmüyor? Neden tecrit uygulanıyor? Neden bir yüzyıl daha bu sorun, bu çatışma, bu savaş hâli devam etsin isteniyor; bunda ısrar ediliyor? Bir ciddiyetsizlik hâli var; bir varmış, bir yokmuş gibi Kürt meselesine yaklaşılıyor. Evet, biz bunun cevabını elbette ki biliyoruz. Çünkü savaş üzerinden siyaset yapmak kolay, milliyetçilik hezeyanlarını büyütmek kolay, kutuplaştırmak kolay. Barış ikliminin hâkim olduğu, adaletin hâkim olduğu, hukukun üstün olduğu bir zeminde AKP siyaset yapamaz; siyaset yapabilirse de, iktidara gelebilirse de ülkeyi şu an yönettiği gibi yönetemez. Onun için de bu siyaseti, bu savaşı bir yönetme biçimi, bir süreci örgütleme biçimi olarak kullanıyor, yönetiyor.
Bakın, bu coğrafyada birçok acı, birçok vahşet yaşandı, bizler tanıklık ettik. Bu acıları, vahşetleri yaşatanlar insanlığın da halkların da vicdanında mahkûm oldu. 90'ların karanlığını hepimiz yaşadık. Evet, o dönem çocuktuk ama hatırlıyoruz; yakılan, yıkılan köyleri biliyoruz, gözaltında kaybedilen faili meçhul cinayetleri biliyoruz, asit kuyularına atılan insanları biliyoruz ama o dönem bile, 90'ların o karanlığında bile muktedirler bu suçu aleni üstlenmiyordu; ya inkâr ediyorlardı ya da "Devlet içine çöreklenmiş kimi örgütler, yapılar, çeteler yaptı." diyorlardı. Yani olmayan hukuka karşı bile bir mesafe vardı, kendi hukukuna bir saygı duyma hâli vardı ama şimdi aleni bir şekilde, sosyal medya hesapları üzerinden savaş çığırtkanlığı yapılıyor; ölü bedenler, sarı torbalar üzerinden propaganda yapılıyor, burada siyasetçiler sarı torbalarla tehdit ediliyor. Evet, ölüm üzerinden korku ve propaganda yapma siyasetine biz yabancı değiliz; Orta Doğu, Mezopotamya coğrafyası yabancı değil. Çok kısa bir süre önce, IŞİD barbarları kestikleri insan kafalarıyla bunun propagandasını yapıyorlardı ama hem insanlığın vicdanında hem hukuk karşısında tarihin çöp sepetine gittiler, şimdi onların ismini anan yok. Şunu da bir kez daha buradan hatırlatmak isterim: Allah kimseyi iktidarını sürdürmek için, iktidarını korumak için bu yöntemlere başvuranların, insan bedeni üzerinden, savaş çığırtkanlığı üzerinden propaganda yapanların durumuna düşürmesin; vicdandan, ahlaktan uzaklaştırmasın.
Evet, çok karanlık. Elbette, AKP karanlığının yarattığı tabloyu konuşmak insanı gerçekten moralsizleştiriyor, umutsuzlaştırıyor ama bir kez daha burada halklarımıza sesleniyorum: Asla yılgınlığa düşmesinler, asla moralsiz olmasınlar çünkü HDP var. HDP halklar açısından bir umuttur, HDP mücadele derinliğiyle, Emek ve Özgürlük İttifakı'yla birlikte yeni yaşamı kuracaktır, halklarımıza da armağan edecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla) - Biz, cumhuriyetin 2'nci yüzyılında cumhuriyeti demokrasiyle buluşturacağız. Adil, eşit bir yaşam kuracağız, yoksulların olmadığı, emeğin hakkını aldığı, kadınların öldürülmediği, eşit ve özgür olduğu, 6 yaşındaki kız çocuklarının evlendirilmediği, suçlulara hesap sorulduğu ve yine gençlerin ülkeyi terk etmediği; esnafın, çiftçinin ürettiği; yolsuzluğun, rantın ve rüşvetin olmadığı; kimsenin dininden ve inancından dolayı ötekileştirilmediği; çocuklarının okula aç gitmediği; doğanın talan edilmediği ve sermayedarlara peşkeş çekilmediği; fikrinden ve düşüncesinden dolayı kimsenin rehin alınmadığı; barış siyasetinin hâkim olduğu yeni bir Türkiye'yi HDP, HDP fikriyatı ve demokrasi güçleriyle birlikte kuracaktır, yapacaktır.
Tekrardan saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)