| Konu: | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 13.12.2022 |
HDP GRUBU ADINA PERO DUNDAR (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2023 Yılı Bütçe Kanunu Teklifi'nin 3'üncü maddesi üzerinde partim adına söz almış bulunmaktayım. Öncelikle, ekranları başında bizleri izleyen değerli halklarımız, cezaevindeki tüm arkadaşlarımız ve altı yüz kırk beş gündür adalet mücadelesi veren Emine anneyi selamlıyorum.
Yıllar önce nihai zaferini ve tarihin sonunu ilan eden kapitalist sistemin bugün yapısal bir kriz içinde olduğunu biliyoruz. Özellikle savaşların ve çatışmaların olmayacağı iddialarının derin bir aldatmacadan ibaret olduğu ortaya çıkmıştır. Çünkü sistem, bu krizden çıkmak için tüm dünyayı âdeta savaş ve kaos alanına çevirmiştir.
Tekinsiz bir ortamı yaratan gerçekliğin kalbinde yine bu sistemin kendisi vardır. Yıllardır Orta Doğu üzerinden derinleşen savaş, Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte Avrupa'ya da sıçramıştır. Küresel güçlerin bu paylaşım savaşları dün olduğu gibi bugün de Orta Doğu'da en derin hâliyle yaşanıyor. Bu savaş, düzenli orduların yanında paramiliter güçlerle, cihatçı çetelerle, bölgesel iş birlikçilerin eliyle yürütülüyor. Hem savaşlar hem de kapitalizmin sebep olduğu iklim değişikliği büyük bir soru işareti olarak ortada dururken, yıkımın yarattığı fatura halklara çıkmakta ve milyonlarca insanı mülteci ya da göçmen durumuna düşürmektedir. Ulus devletin çizdiği sınırlar, şimdi milyonların akın ettiği bir trajedinin hakikatiyle dolup taştı. Bunun sorumluluğunu almayan güçler, savaşa ve yıkıma devam ediyor. Esas sahnesinin Orta Doğu olduğu bu savaş, halkların, kadınların, farklı inançların özgürlüğüne, bir arada eşit ve adil bir yaşam kurma isteğine karşı açılan 3'üncü dünya savaşıdır. Bu savaşta birçok tarafla beraber tüm programını Kürt düşmanlığı üzerinden yürüten bu iktidar da bir taraftır. Kürt düşmanlığı, kadın düşmanlığı, farklılıklara tahammül edememe üzerinden geliştirilen yüzyıllık kodlarla oluşturulan bir taraflılıktır bu. İşte, bu kodlarla, cinsiyetçi, militarist politikalarla cumhuriyetin 2'nci yüzyılını tekçilik üzerinden inşa etmeye çalışan bir iktidar gerçekliğiyle karşı karşıyayız. "Güvenlik" adı altında içeride ve dışarıda esasında Kürt halkını statüsüz bırakmak isteyen, kazanımlarına saldıran savaş politikaları bunun en açık göstergesidir. "Beka sorunu" diyerek savaş politikalarını meşrulaştırmaya çalışan, imha, inkâr siyasetiyle Kürt sorununu yok sayan, bunu bir kardeşlik meselesi olarak görenler bu sorunu hiç anlamamış demektir. Oysaki beka sorununun çözümünü aradığınız yer bizzat bu sorunun kaynağıdır, savaş ekonomisi ve ona dayanan ölüm siyasetidir. Örneğin, ağır bir insanlık suçu olarak ortada duran ekolojik tahribatları bu siyasetin dışında düşünmek mümkün müdür? Dağlar, taşlar, ağaçlar, ormanlar havadan ve karadan bombalanıyor. Başta Cudi olmak üzere, yaşanan ekolojik kırımın izahı nedir; bu bölgeyi insansızlaştırma ve halkı göçe zorlama politikasıyla Kürt'e yaşam alanı bırakmamaktan başka nedir?
Bakın, bugün 90'ları aşan zulmünüzle karşı karşıyayız. Sokak ortasında insanlar vuruldu; Kemal Kurkut'u, Servet Turgut'u ve Hacı Lokman Birlik'i hatırlıyor musunuz? Cenazesi yedi gün sokakta bekletilen Taybet anayı, cenazesi buzdolabında saklanan Cemile'yi hatırlıyor musunuz? Sur'da Rozerin Çukur'u, Kızıltepe'de Uğur Kaymaz'ı, İstanbul'da Berkin Elvan'ı, Nusaybin'de Selamet Yeşilmen'i hatırlıyor musunuz? Mehmet Sincar'ı, Ape Musa'yı unuttunuz mu? İşte, "90'lar geride kaldı." dediğiniz günlerin içinde bu olaylar yaşandı. "Kürt meselesi benim meselemdir, çözüm yolu Diyarbakır'dan geçiyor." dedikten hemen sonra kendi sözlerinizin inkârına koştunuz. "Kadın da olsa çocuk da olsa gereğini yaparız." diyerek şiddet sarmalına sığındınız.
"Yok ettik, bitirdik." demekle bu sorunun çözülmediğine, bu söylemlerin de kalıcı olmadığına halklar da şahit oldu; sizin gidişinize de şahit olması yakındır. Yine söylüyoruz: Kürt sorunu inkâr ve imhayla çözülemez. "Sorun yok." diyerek de sorun yok olmuyor. Hakikatlerle yüzleşmeden, sizin raporlarınızdan geçen faili belli cinayetler araştırılmadan, Diyarbakır zindanında yaşananlarla yüzleşmeden bu sorun çözülemez.
Kürt siyasal hareketi, geçmişten bugüne, yapılan tüm saldırılara, işkencelere rağmen diz çökmeyen, boyun eğmeyen bir mücadele geleneğine sahiptir; bunu ne zaman anlayacaksınız? Anlaşılması gereken bir diğer konu şudur: Kürt kadın özgürlük mücadelesi büyük emek ve bedellerle bugüne gelmiştir, büyük kazanımlar elde etmiştir. Kadın komisyonlarından kollaşmaya bugünlere gelen, kota sisteminden eşit temsiliyete, eş başkanlık sistemine uzanan ve kadın meclisi olarak her yerde örgütlenen kadın özgürlük mücadelemizi kriminalize ederek bu sorunu çözemeyeceksiniz. Binbir emek ve bedelle Kürt kadınların elde ettikleri kazanımlarını hedef alarak Rojava'da, Şengal'de, kadınların öncülüğünde gelişen devrime açtığınız savaş kadınların direnişinden geri dönecektir.
İktidarın saldırıları elbette ki sadece Kürt kadınlarına değildir. Bu, her defasında çıkardıkları yasalarla, kadın katillerini, çocuk istismarcılarını koruyan erkek yargısıyla defalarca kez tescillenmiştir. Tüm toplumu ilgilendiren çocuk istismarını göz ardı ederek nasıl meşrulaştırdıklarına tüm ülke şahit oldu, bunu yapan da bu ülkenin Aile Bakanıydı. İki yıl önce Bakanlığa giden 6 yaşındaki çocuğun istismar olayı kamuoyuna yansıyana kadar Bakan sessiz kalmayı tercih etmiştir. Başta Aile Bakanı olmak üzere bu olaya sessiz kalan, sorumlu olan herkes istifa etmelidir, yargının önünde hesap vermelidir fakat...
Savaş hukukunu bile tanımadan, uluslararası sözleşmeleri yok sayarak defalarca kez kimyasal kullanıldığına dair görüntüler uluslararası basında yer aldı. Bunun araştırılması için araştırma ve soru önergeleri verdik ancak iktidar oylarıyla reddedildi. Fakat geçen gün, Millî Savunma Bakanı, bu Mecliste, bir heyet oluşturduklarını ve heyetin kimyasalı araştırmak için gittiğini, yapılan incelemenin sonucunda kimyasal verilere ulaşılmadığını söyledi. Madem heyetiniz gidebiliyor, o hâlde bağımsız bir heyetin gitmesinde de sorun yoktur. Soruyoruz: Gönderdiğiniz heyet kimlerden oluşuyor? Bu heyetin içinde bağımsız kurum temsilcileri var mıdır?
Bir diğer önemli konu, İmralı'da inşa ettiğiniz tecrit rejimidir, yirmi dört yıldır mutlak tecrit ve yirmi aydır mutlak iletişimsizlik altında Sayın Abdullah Öcalan'ın kaldığı İmralı'dır; yasaların uğramadığı, hukukun uygulanmadığı tek mekândır. Özel bir infaz rejimi olarak uygulanan tecrit, Kürt sorununda çözümsüzlüğün adıdır, Kürt sorununu muhatapsız bırakma çabasıdır; Kürt halkı başta olmak üzere demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten yana olan tüm kesimleri sindirme çabasıdır. Üç yıl devam eden müzakerelerde çözümün de çözümsüzlüğün de yolunun bu meseleden geçtiğini tüm dünya görmüştür. Kürt sorununun, asıl muhataplarını yok sayarak çözülmeyecek kadar tarihsel ve toplumsal kökleri vardır. Kürt sorununa dönemsel yaklaşan, farklı hesaplara giren her türlü politika sorunu derinleştirmekten öteye gidemez. Öyle, bağırarak çağırarak, "Yoktur." diyerek bu sorun yok olamaz. Unutulmamalıdır ki yine bu sorunun en büyük taraflarından biri de bu Meclistir.
Gelinen noktada, dünyada ve Türkiye'de yaşanan üç temel kriz vardır; toplumsal, siyasal ve ekonomik kriz. Bunların derinleşmesinin temelinde ise tecrit, savaş, Kürt sorunu vardır ve buna bağlı olarak savaşa ayrılan bütçe vardır, halkın kaynaklarının savaşa aktarılması vardır, bunların tamamını bakanlıkların itiraflarında gördük. AKP ise her açıdan yaşadığı çoklu krizin bedelini topluma ödetmeye devam ediyor.
Değerli vekiller, biz HDP olarak diyoruz ki acilen siyasi ve iktisadi adımlar atılmalıdır. Çözüm, Rojava'da savaş değil, İmralı'da ağırlaştırılmış bir tecrit uygulayarak Kürt kazanımlarına saldırmak değil; bu durum, siyasetsizliktir, akıl tutulmasıdır. Ülkenin durumu da işte ortadadır. Bundan ötürü, derin ekonomik kriz altındaki halkların, emekçilerin dertlerine çözüm için gerekli adımlar atılmalıdır.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için gerekli yasal değişiklikler yapılmalıdır. İstanbul Sözleşmesi yeniden yürürlüğe konulmalıdır. Cezaevlerindeki tutukluların merkezî bir karar sonucu içerisinde yer aldıkları ağır hak ihlalleri sonlandırılmalıdır. Hasta tutsaklar derhâl serbest bırakılmalıdır; bu, hem ahlaki ve hem de vicdani sorumluluğunuzdadır. Doğa talanı ve rant politikasına son verilmelidir. Yandaşlara ve en önemlisi, 5'li çeteye aktarılan kaynaklar derhâl geri alınıp gerçek sahibine, halka verilmelidir. Bunların, ne yönetenlerin ne de yönetmeye aday olduklarını söyleyenlerin ajandasında olmadığını çok iyi biliyoruz. Fakat, herkes şunu bilmelidir: İnsanca çalışacak ve yaşanacak olan bir ekonomik düzeni, gasp siyasetine karşı halkın egemenliğine dayanan bir demokrasiyi, Kürt sorununda barışçıl ve demokratik çözümü; kadınlar ve gençler için adaleti, eşitliği ve özgürlüğü...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
PERO DUNDAR (Devamla) - ...doğanın, çevrenin ve kültürel varlıkların korunmasını savunan HDP var; emek ve özgürlük ittifakı vardır. Tüm bunları örecek üçüncü bir yolumuz, gücümüz, inancımız ve umudumuz var. Bu bütçe, gücü elinde bulunduranın bütçesidir; bu bütçe, bir seçim ve savaş bütçesidir, bu bütçeyi reddediyoruz halklar adına. (HDP sıralarından alkışlar)