GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:38
Tarih:14.12.2022

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2023 Bütçe Teklifi'nin 7'nci maddesi üzerine İYİ Parti adına söz aldım, selamlarımı sunarım.

7'nci madde, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı bütçesinde Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı'na yönelik tefrik edilen ödeneğin lisansüstü eğitim veren yükseköğretim kurumlarına görevlendirilen öğrenciler için tahakkuk ettirilmek suretiyle ödenmesini düzenlemektedir; bütçe tekniği açısından rutin bir işlemden ibarettir.

Cumhurbaşkanı Yardımcısının yürütme adına bütçe teklifini sunuş konuşması iktidarın yol haritasıdır; zira Türkiye Yüzyılı programındaki 2053 ve 2071 hedeflerini 2023 yılı bütçesi temeli üzerine kurduklarını, her şeyin en iyisini kendilerinin yapabilecekleri konusunda iddia ve tecrübe sahibi olduklarını ifade etmiştir. Enflasyonun yıkıcı etkilerine değinmeden, içinde bulunduğumuz yılın üçüncü çeyreğinde düşme eğiliminden bahsederek "Ülkemizin ekonomisini istikrarlı ve güçlü tutmaya devam edeceğiz." demiştir. Biz isterdik ki bu bütçe, toplumun her kesimine hitap eden ve umut veren, gerçeklere dayanan bir bütçe olsun, enflasyonla mücadele bilimsel metotlarla yürütülsün ve kararlılıkla sürdürüleceğine milletimiz inansın, biz de inanalım ancak olumlu gelişmeler ne yazık ki mümkün görünmemektedir çünkü 2023 bütçesiyle ilgili beyanlar birbiriyle çelişmektedir.

Hazine ve Maliye Bakanı Nebati "Enflasyon hedefimizi yüzde 24 koymuştuk, en fazla yüzde 30'a doğru bir sapma olabilir." dedi, Cumhurbaşkanı da "Açıkça söylüyorum herkes hesabını 2023'te yüzde 20'ler seviyesine göre yapsın." dedi. Acaba hangisi doğru? Tabii ki Cumhurbaşkanının dediğine inanmak isteriz ama bu konuda daha önce söylediklerine de bakmak gerekir.

Mesela, 2017 referandumundan sonra henüz partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçmeden enflasyon yüzde 11,72 iken "Enflasyonu daha da düşüreceğiz." dedi ama düşmedi. Seçimden sonra enflasyon yükselme eğilimine girip yüzde 12,55'e çıkınca "2020'de tek haneli rakama faiz de enflasyon da gelecek." dedi ama gelmedi. 1 Ekim 2021'de enflasyon yüzde 19,89 iken "Enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmekte kararlıyız." dedi ama öyle olmadığı gibi yüzde 48,69'a çıktı. 21 Mart 2022'de enflasyon yüzde 61,14 iken "Vatandaşımızı enflasyona ezdirmemek, boynumuzun borcudur." dedi Sayın Cumhurbaşkanı, daha sonra ifade değiştirdi ve "Bizim ülkemizde teknik anlamda enflasyon değil fiilî bir hayat pahalılığı sorunu vardır." dedi ama enflasyon kendi bildiği gibi yolunda yükselmeye devam etti. 6 Eylül 2022'de enflasyon yüzde 80,21'e çıkınca da "Yılbaşından sonra enflasyonun hızlı şekilde inişine şahitlik edeceğiz." dedi. 8 Ekim 2022'de enflasyon yüzde 83,45'e çıkınca da "Esasen enflasyon tüm dünyanın sorunudur." dedi.

Değerli milletvekilleri, değerli vatandaşlarımız; Cumhurbaşkanının dediği gibi enflasyon yüzde 20'ye düşebilir mi? Enflasyonun ineceğine dair önceki her açıklamasından sonra artış devam ettiği için ben düşeceğine inanmıyorum çünkü Cumhurbaşkanı "Alanım ekonomi." dese de söyledikleri gerçekleşmiyor. Keşke Cumhurbaşkanına yanlış bilgi vermeseler. Keşke Cumhurbaşkanı da o yeteneksiz, liyakatsiz, iyi niyetten yoksun danışman ve görevlilere itibar etmese.

Değerli milletvekilleri, uzun süredir Türk toplumuna asla yakışmayan çocuk istismarlarının geçen hafta boyut değiştirerek daha iğrenç bir duruma dönüştüğüne şahit olduk. 6 yaşında bir çocukken zorla evlendirilen, on yıl önce savcılık tarafından örtbas edilen, iki yıl önce Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından bilinmesine rağmen gizlenen olayla ilgili süreci milletimiz kaygı ve öfkeyle takip etmektedir. Konya'da ortaya çıkan ve infial yaratan hayvanlara işkence görüntüleri henüz unutulmamışken ortaya yeni çıkan bu olay, çürümüş ve kokuşmuş bir sürecin sonucudur. İnsan, hayvan, ağaç, kısaca bütün doğanın tehdit altında olduğu, ahlaki değerlerin yozlaştığı bu süreçte, şiddet sonucu cinayetler ve katliamlar aile içinde, sokaklarda, mahalle aralarında, sitelerde, parklarda, maçlarda, düğünlerde maalesef, her yerde görülmektedir. Toplumu bu duruma getiren sebeplerin içinde ekonomik krizin etkileriyle artan gerginliğin yanında kullanılan, bağırıp çağırmaya dayanan üslup ve hakaret dilinin etkisi de çok fazladır.

Diğer taraftan, sürekli çok iyi gelişmelerin olduğuna dair pembe tablolar, yandaş medya organları tarafından haber olarak sunularak yaratılan algıya rağmen, daha da artan hayat pahalılığına toplumun tahammül etmesi mümkün değildir. Verilen müjdelerin her defasında fiyaskoyla sonuçlanması, sık sık yirmi sene öncesiyle mukayeseler yaparak bahane uydurulması milleti bıktırdı. Her olumsuzluğun ardından, doğrulardan yanaymış gibi beyanlarda bulunulması ve en iyi gelişmelerin yine de Cumhurbaşkanının liderliğinde sağlanacağının ifade edilmesi maskaralığa dönüşmüştür. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Bu da ister ekonomik isterse de sosyal ve toplumsal göstergelerle ilgili olsun, iktidar sözcülerini tetikçi durumuna düşürmektedir. Öyle anlaşılıyor ki zaten onlar da kendilerine kayıtsız, şartsız inanan tabanlarına hitap etmekte ve dağılmalarını önlemek için böyle davranmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, başarısız olanların başarısızlık sebeplerini başkalarına yükleyerek kendilerini kurtarabileceklerini sanmaları ve iyi şeyleri yapacaklarını söylemeye devam etmelerinin sebebi sadece algı yaratarak seçim kazanmak değil, gizleme çabasına girdikleri suçlarının hesap görülme günlerine yaklaşıldığının farkına varmalarıdır. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Bu durumu açıklayabilmek için, kaynak göstererek örnek vermek istiyorum. Bursa'da yaşayan bir mühendis olan İbrahim Okur'un yazdığı çok sayıda kitaptan 2'si mevcut durumu özetler niteliktedir; 1'incisi "Hem Kundakçı Hem İtfaiyeci", 2'ncisi "Kurtla Yiyip Çobanla Ağlaşanlar"dır. Bu kitaplar, dünyadaki sömürü düzeninin nasıl işlediğini ortaya koyarak ülkemizle mukayese imkânı vermektedir. İşte, bu benzerlik, iktidarın ülkemizi ekonomik, sosyal, siyasi ve hukuki her açıdan apaçık kundaklamış olmasına, âdeta yangın yerine çevirmesine rağmen bir itfaiyeci gibi görünüp bu yangını sadece kendilerinin söndürebileceklerini söylemeye kalkışmalarıdır.

Devlet yönetimini evire çevire değiştiren, kurumsal yapıyı perişan ederek bozanlar, ekonomik kaynaklarımızı da aile yakınlarına ve yandaşlara pervasızca peşkeş çekmekten çekinmemişlerdir. Vatandaştan çalarak yandaşlarını zengin eden bu soygun düzeninin mağdurları bütün millettir. Soygunu yaparken beraber olanların, beraber yiyip içenlerin milletle beraber olmaya kalkışmaları, milletten yana görünmeleri gülünç olmaktadır. Bu yangının ve soygunun sorumlusunun Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı olduğu herkes tarafından anlaşılmıştır.

Partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesiyle her şeyin daha kötüye gittiğinin farkına varamayanlar, sadece körü körüne biat eden iktidar yanlıları ve oradan menfaat sağlayan yandaşlardır. Yangını kundaklayarak çıkaran da körükleyenler de iktidarın kendisidir. Şimdi de utanmadan yangını söndüreceklerini söyleyebilmektedirler. Bunlar itfaiyeci olamazlar, bunlar yangını asla söndüremezler çünkü bu kadro aynı zamanda kurtla yiyip çobanla ağlaşanlardan oluşmaktadır. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Halktan yana görünmeleri gerçekten üzüldüklerinden değildir; argo tabirle, malı götürmek için biraz daha zaman kazanmak içindir. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Buradan milletimize duyurmak isterim ki az kaldı, sadece dört beş ay sonra önümüze gelecek olan sandık, kötü gidişatın sonu, iyi ve aydınlık günlerin başlangıcı olacaktır.

Biz İYİ Parti olarak hazırız, milletimizin de hazır olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)