GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:39
Tarih:15.12.2022

HDP GRUBU ADINA ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Halkımızı ve cezaevlerindeki arkadaşlarımızı selamlıyorum.

Bütçe görüşmeleri sürerken bir yandan da asgari ücret tartışması yapılıyor. Milyonlarca insanı ilgilendiren bir mesele ama gelin görün ki asıl olarak onların ihtiyaçlarını karşılamak yerine yine bir seçim sürecine girdiğimiz için "Acaba seçimde nasıl oy alırım?" kaygısıyla bu tartışmalar yürütülüyor. Gerçek anlamda asgari ücretlinin, milyonlarca emekçinin derdine çözüm üretecek bir adım atılma niyeti olmadığını çok açık bir şekilde görüyoruz. Nereden görüyoruz bu sözü? Hazine ve Maliye Bakanı diyor ki: "Dar gelirliye, fakir fukaraya vermek bereket getirir." Şimdi, hani bu cümlenin neresinden tutsanız elinizde kalır. "Bereket getirir." derken kime bereket getirecek? Yine kendinize bereket getirmesi için herhâlde bir adım atmayı düşünüyorsunuz. İki: Sadaka mı veriyorsunuz ya? İşçinin, emekçinin hakkı olan şeyi vermenin kendisini -ki siz gerçek anlamda o hakkı da vermiyorsunuz- sadaka olarak mı görüyorsunuz ki vermekten bahsediyorsunuz? İşte sizin anlayışınız bu çünkü halkın olanı, halkın emeğiyle kazandığını, halkın var ettiği bu ülkenin kaynaklarını siz kendi kaynağınız olarak görüyorsunuz ve burada da "E, işte, bir miktar, ufacık bir şey de bunlara verelim." anlayışında olduğunuz için bu cümleleri kullanıyorsunuz.

Ama mesele sadece asgari ücret meselesi mi? O da değil; milyonlarca insan asgari ücretle çalışıyor artık. Eskiden asgari ücretle çalışan daha sınırlı bir sayıyken bugün artık öyle bir noktaya geldi ki çalışanların büyük ağırlığı asgari ücretle çalışmak zorunda bırakılıyor. İnsanlar evlerinden çıkmaya korkar oldular, yol parası bulamıyorlar; evlerde öğünler azaltılmış durumda; çocuklar okullara gönderilirken yemek sepetlerine koyacak bir şey bulamıyorlar ama siz hâlen bu ülkede her şeyin güllük gülistanlık olduğunu anlatıyorsunuz ya, gerçekten hayret ediyoruz, gerçekten hayret ediyoruz.

Sadece onlar mı? Emekliler de benzer bir süreçle karşı karşıya. En az emekli maaşı 3.500 lira. Bu ülkede yoksulluk sınırı 25 bin lira civarında, açlık sınırı 7.700 lira civarında ama emeklinin maaşı 3.500 lira. Ya, "emekli" dediğiniz, bu ülkede yıllarca çalışmış, bedel ödemiş, hatta bu uğurda sağlığını kaybetmiş ve bu ülkenin üreteni insanlar. Emekli olduklarında siz onları açıktan ölüme mahkûm ediyorsunuz, açlığa, yoksulluğa mahkûm ediyorsunuz ve öbür yandan da yine "fakir fukara" diyerek de dalga geçiyorsunuz. Ama en büyük dalgayı sizinle emekliler, emekçiler, bu ülkenin gerçek sahipleri geçecek; sandıkta geçecek, mücadeleleriyle geçecek.

Bu da yetmiyor, grev ertelemeleri geldi şimdi de. Tek adam kararıyla bin işçinin grev hakkı engellendi. Bekaert İzmit ve Kartepe fabrikalarında işçiler toplu iş sözleşmesi sürecinde anlaşamayınca greve çıkmak istediler, siz ne dediniz? Millî güvenliği bozucu nitelikte olduğu için altmış gün süreyle erteleme kararı verdiniz. Nedir millî güvenliği bozan? İşçilerin haklarını talep etmesi mi millî güvenliği bozuyor? Yoksa sizin sermayeden yana politikalarınızı mı bozuyor? Bu açıkça ortada. Siz bin işçinin alın terini hiçe saydınız, sermayedarı korudunuz. İşçiler size söylüyor, "İşçiler açken patronlara huzur yok." diyor. Biz de bu sözü söyleyen işçilerin yanındayız.

Sadece zulmünüz buralara mı? KHK'liler de diğer bir zulüm politikanızın sonucu açlığa, yoksulluğa, sivil ölüme mahkûm edildiler. Darbe bahanesiyle herhangi bir adli ve idari soruşturma olmadan yalnızca "İsimleri ekli listededir." denilerek yaklaşık 130 bin insan ihraç edildi. Hayattan bir bütün olarak dışlandılar, oluşturulan nefret siyaseti yüzünden iş bulamadılar, ötekileştirildiler, yalnızlaştırıldılar. "İki yıllığına" denilerek kurulan Komisyon altı yıldır görevde, 124.234 başvurudan 106 binine ret, 17.265'ine kabul kararı verilmiş ancak hakkında hiçbir delil bulunmayanlar, beraat edenler dahi işlerine iade edilmemişler; başta da barış akademisyenleri. Anayasa Mahkemesinin verdiği karara rağmen sizin komisyonlarınız bu kararı tanımadı ve görevlerine iade etmedi. OHAL Komisyonu birçok kararını "kurum kanaati" gerekçe göstererek verdi. Kurumların doğru bilgi verdiğinin denetimi var mı, buna dair bir yargı kararı var mı? Elbette ki yok ama siz hâlen KHK'lilere zulmetmeye devam ediyorsunuz.

Diğer bir yarattığınız mağdur kesim, konut mağdurları. İktidar sermayedarları korurken binbir yoksullukla Esenyurt'ta, 2008'de ev alıp, taksitlerini ödeyen 30 bin konut mağdurunun tapusu var ama evi yok. Bu iktidar, sermayedarların, müteahhitlerin halkı dolandırmasını seyrediyor. Yargıya taşınabilen konut dolandırıcılığı dosyalarında sonuç yok. Ön ödemeli gayrimenkul satışı davaları zaman aşımına uğratılıyor. Savcılar konuya ilişkin suç duyuruları taleplerini geri çeviriyor, mağdurları muhatap almıyor, inşaat firmalarının iktidar yandaşı olması ve açıkça hak arama hakkının dahi engellenmesi insanları hayatlarından bezdirmiş durumda. Sadece Esenyurt'ta değil, Türkiye'de 300 bini aşkın kişi konut dolandırıcılığı nedeniyle mağdur. Mağdurlar 456 dilekçeyle Meclise başvuru yaptı, alt komisyon kuruldu, Komisyon kararlar aldı ama ne oldu? Hiçbir şey. Çünkü siz her zaman olduğu gibi göstermelik komisyonlar kurdunuz ama Komisyonun söylediği çözüm yöntemlerini de hayata geçirmediniz.

Sadece burada mı? Yani hayatın her alanına dair öyle politikalar izliyorsunuz ki gerçekten insanın inanası gelmiyor. Şimdi, bir cinsel istismarla, istismar davasıyla karşı karşıyayız, 6 yaşındaki bir çocuğun cinsel istismarından bahsediyoruz. 2020'de öğrenmişsiniz -hadi daha önce öğrendiğiniz kısmı geçiyoruz- hiçbir şey yapmamışsınız. Şimdi, kamuoyunun baskısı gelince, artık üstünü örtemeyeceğiniz bir hâl alınca hemen bir müdahalede bulunuyor Aile Bakanı: "Bunun üzerinden de propaganda yapıyorsunuz. Tutuklama talep ettik, duruşmayı öne çektik." Siz sessiz kaldınız, uzun süre üstünü örtmeye çalıştınız ama kamuoyu gündeme taşıyınca, gazeteci arkadaşlarımız gündeme taşıyınca mecbur kaldığınız için bütün bu adımları atmak zorunda kalıyorsunuz; yargıyla birlikte siz her zaman cinsel istismarcıları korumaya devam ediyorsunuz. Nereden biliyoruz? Çocuklara yönelik cinsel istismarda bulunanlara af yasası getirmeye çalıştınız; ısrarla ısrarla getirmeye çalıştınız ama muhalefetin sayesinde, kadınların sayesinde bu yasalarınızı hep geri çekmek zorunda kaldınız.

Sadece bunlar mı? İçeride, dışarıda bir söylediği bir söylediğini tutmayan bir iktidar var maşallah. İsrail devletinin Filistin halkına karşı insanlık dışı işgal politika ve uygulamaları devam ediyor. Beş gün önce, 16 yaşındaki Diya Er-Rimavi ve 4 arkadaşına İsrail askerleri ateş açtı ve Diya Er-Rimavi katledildi. İki gün önce 16 yaşındaki Filistinli Jena Zekarneh evinin terasında otururken İsrailli keskin nişancılar tarafından vurularak katledildi. Daha dün İsrail güçleri Filistinlilere ait 4 evi yaktı, hava saldırıları, bombalamalar devam ediyor; İsrail güçleri aralarında çocuk, kadın ve gazetecilerin de olduğu Filistinlileri katletmeye devam ediyor. Halkı zorla evlerinden çıkarıyor, Kudüs'e yönelik ilhak politikaları ise sürüyor.

Peki, bu manzara karşısında, Filistin siyaseti yapan sizler, ha bire "Din kardeşlerimiz." deyip "Biz, Filistinlilerin yanındayız." diyenler şu an ne yapıyor? İsrail Hükûmetiyle normalleşme adımları atıyor. "One minute" hani bir zamanlar vardı ya çok propagandasını yaptığınız "one minute" tarihte bir şov olarak kaldı.

SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) - Yine var.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - İsrail'in Filistin'e yönelik politikaları değişmezken sizin için ne değişti de Türkiye'yle normalleşme sürecine girdiniz? Cevabı İsrail Başbakanı Netanyahu vermiş, ondan cevaplayalım: "Türkiye'de işler kötüye gidince ilişkilerimiz düzeldi. Erdoğan eskiden bana altı saatte bir 'Hitler' derdi ama artık demiyor." diyor. İşte, bu cümle bile sizin geldiğiniz noktayı gösteriyor, çıkarlarınız gerektirdiğinde tüm halkları sattığınız gibi, Filistin halkını da sattığınızın göstergesi aslında.

Şimdi, mesele sadece bu mu? Evet, İstanbul halkının iradesine bir darbe vurulmak istendi, yargı kararıyla vurulmak istendi ama bu yeni mi? Değil tabii ki. Kayyumlar eliyle belediye eş başkanlarımızın yargı darbesiyle görevden alınmasıyla, partimize yönelik açılan kapatma davasıyla, 450 arkadaşımıza istenen siyaset yasağıyla aslında halk iradesine darbe çoktan başlamıştı ve bu, HDP'yle başlamış olsa da Kürt halkıyla başlamış olsa da adım adım herkese yayıldı, herkes bu halk iradesine darbeden nasibini almaya başladı. Ama darbeyle işi çözemeyeceksiniz çünkü halk kendi iradesine sahip çıkıyor, başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilenler, bütün ötekileştirilenler, bütün yok sayılanlar ve İstanbul halkı iradesine sahip çıkmaya devam edecek, size boyun falan eğmeyecek. Demokratik siyasetle kazanamadığınız belediyeleri, milletvekilliklerini darbeyle alamayacaksınız; vallahi, boşuna uğraşmayın, gideceksiniz, gideceksiniz. (HDP sıralarından alkışlar)