| Konu: | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 39 |
| Tarih: | 15.12.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'nin 16'ncı maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve yüce Türk milletini saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, on bir günden beri 2023 yılı bütçesini tartışıyoruz, bu bütçede 659,4 milyar TL bütçe açığı var ve 565,6 milyar TL faiz ödemesi yapılacak. Bu zamana kadar bütçe üzerinde birçok konuşmacı teknik açıklamalar yaptılar; anlaşılan odur ki sanki eksi dengeyle bütçeler yapmak, borçların faizini ödemek kaderimiz hâline gelmiş, sürekli açık veren bir bütçemiz var. 31 Ekim 2022 tarihi itibarıyla hazinenin toplam borcu 3 trilyon 807,8 milyar liraya yükselmiş bulunuyor. 2023 yılı bütçesinde Türkiye'nin borç ve faiz yükü katlanarak artmıştır. Böylelikle dünya ekonomi liginde niçin 23'üncülüğe düştüğümüz anlaşılıyor.
Enflasyon geçen yıl bu tarihlerde yüzde 19 iken şimdi TÜİK tarafından ayar verilmiş enflasyon yüzde 84, gerçek enflasyon ise yüzde 170'lere dayanmış. Pahalılık almış başını gidiyor, mutfakta yangın var, tencereler kaynamıyor, işsizlik had safhada, vatandaş markete gidemiyor. 2020 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı "Ucuza alışveriş için pazara akşam saatinde gidin." tavsiyesinde bulunuyordu, vatandaş şimdi hiç gidemiyor, bazı gıda maddelerini unutmuş; yumurta iptal, peynir iptal, et iptal edilmiş, süt yok sofralarda. Esnaf çalışarak, çiftçi ekerek zarar ediyor; tarımda üreticiler tüccarın insafına bırakılmış. İşçiler asgari ücreti, emekli insanca yaşayabileceği ücreti, EYT'liler emekliliği bekliyor, öğretmenler atama bekliyor; paranın değeri düşüyor, üniversite mezunları iş bulamıyor, aldıkları eğitimin dışında iş bulanlar asgari ücretle kasiyerlik, motokuryelik yapıyor; bu yüzden Dünya Sefalet Endeksi'nde 156 ülke içinde 21'inci, Avrupa ülkeleri içinde 1'inci sıralardayız.
Değerli milletvekilleri, Türkiye iyi yönetilmiyor, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin yürürlüğe girmesiyle yasama, yargı ve yürütmenin tek elde toplandığı tek kişinin idaresine mahkûm kalmıştır. Gazi Meclisin yasama yapma yetkisi dumura uğratılmış, bütçe kanun teklifinin Komisyonda görüşülmesi sırasında muhalefet milletvekillerinin eleştirileri dikkate alınmamıştır. Dolayısıyla, Türkiye'nin en prestijli kurumu Türkiye Büyük Millet Meclisi asli görevi olan yasamayı ve denetlemeyi yapamamaktadır. Eleştiriler lafta kalmakta, "ben yaptım oldu" anlayışı devam etmektedir; bu yüzden Demokrasi Endeksi'nde 167 ülke arasında 103'üncü sıradayız.
Değerli milletvekilleri, aslında bizim yapmaya çalıştığımız şey, tenkitlerimizle Hükûmeti yanlış yapmaktan alıkoymaktır. Ülkenin lehine olduğuna inandığımız her konuyu destekleriz, teşekkür ederiz. Hassasiyetimiz, yapılan işlerden rant elde edilmesidir, devletin parası kimseye peşkeş çekilemez. Yüce Allah "Karşıma kul hakkıyla gelmeyiniz." buyuruyor, dolayısıyla, halkın parası olduğu için bütçe harcanırken maksimum hassasiyet gösterilmesini beklemekteyiz.
Bu arada, yapılan yolsuzluklardan dolayı Yolsuzluk Algı Endeksi'nde de 180 ülke içinde 96'ncı sırada olmamız tesadüf değildir.
Değerli milletvekilleri, bütçe görüşmelerine 6 yaşında bir çocuğun istismar edilmesi olayı damga vurmuştur. Şiddetle kınadığımızı bu olay 2004 yılında cereyan etmiş, daha sonra konu 2012 yılında adliyeye intikal etmiş, suçlular hakkında takipsizlik kararı verilerek serbest kalmışlardır. Bu çirkin olayın geçtiğimiz günlerde yeniden gündeme gelmesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde ortak bir tavır alınmış olması çok değerlidir. Örtülü hiçbir noktanın kalmaması için konu bütün çıplaklığıyla ele alınmalı ve unutturulan bu olayın hangi gerekçeyle örtbas edildiği de ortaya çıkarılmalıdır. Bu ve benzeri olaylarda çocukların taciz edilmelerine karşı "Bir kereden bir şey olmaz." "Bu olay dünyanın her yerinde olabiliyor." şeklindeki umursamaz değerlendirmeler milletimizin vicdanında derin yaralar açmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu tür olayları siyasetin dışında değerlendirmemiz gerekmektedir. Siyasi endişelerle olayların üzerine gidilmemiş olması ya da basite indirgenmesi, toplumumuzda değerler erozyonunun göstergesidir. Bu tür olaylara toplumun tümünün aynı şekilde tepki vermesi de yeterli değildir. Adaleti temsil eden kurumlarımız hiçbir etki altında kalmadan, yasalar ne diyorsa, hızlı bir şekilde karara bağlayarak kamu vicdanını rahatlatmalıdırlar. Bu skandalla ilgili olarak 22 Mayısta görülecek davanın Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının talebiyle 30 Ocağa çekilmesi adaletin daha erken tecelli etmesi açısından önemlidir. Demek ki yönetimler istese 2012 yılında da konu böyle halledilebilirmiş.
Değerli milletvekilleri, her konuda değerlendirme yaparken suçun şahsiliği esastır. Kişilerin mensup oldukları yer, inanç vesaire avantaj ya da dezavantaj olmamalıdır ancak insanların kutsal inançlarını istismar ederek suç işleyenlere karşı hiçbir şekilde müsamaha edilmemelidir.
Değerli milletvekilleri, dün yeni gelişmeler yaşadık. Yüksek Seçim Kurulu üyelerine hakaret suçunu işlediği gerekçesiyle İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesince Sayın Ekrem İmamoğlu'na iki yıl yedi ay on beş gün hapis cezası verilmiş ve siyaset yasağı konulmuştur. Sayın Erdoğan'a verilen ceza ne kadar yanlış idiyse Sayın İmamoğlu'na verilen ceza da o kadar yanlıştır. İşte bu yanlışlar Türkiye'nin Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 140 ülke arasında 116'ncı sırada yer almasının tesadüf olmadığını göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, termodinamikte "entropi" yani "düzensizlik" diye bir kavram vardır, mühendis arkadaşlarım bilirler. Bütün sistemlerde düzensizlik artan bir özellik gösterir, sosyal sistemlerde de düzensizlik artar ve toplumda düzen sağlamanın yolu da değerler eğitiminden geçer. Değerlerin erozyona uğraması bir ahlak sorunudur. Ülkemizde para vererek ekmek çiğnetebildiğimiz insan sayısı yok denilecek kadar azken bedavaya yalan söyleyen, insanları aldatan, riyakâr, dedikodu yapan, yetim hakkı yiyen, iftira atan insanların çoğalması biraz garip değil mi? Değerli milletvekilleri, yere düşen ekmeği çiğnememek için gösterilen hassasiyet, biraz önce saydığım; yalan söylememek, aldatmamak, iftira atmamak gibi değerlerimiz çiğnenirken niçin kendini göstermiyor? Tam da bu noktada Hazreti Mevlâna'nın "Güzel sözleri söylemek kolaydır, önemli olan güzel davranışlar sergilemektir." sözü ayrı bir önem arz etmektedir.
Yönetimlerin yıllardan beri yaptığı işlemlerde bilerek ve isteyerek yandaşlığı, usulsüzlüğü esas almaları değerler erozyonunda önemli bir etkendir ve maalesef erozyon yirmi yıldan beri sistematik bir şekilde kurumlara yayılarak devam etmektedir. Mülakatlarda eş dost, akraba, yandaşlara avantaj tanınarak atama yapılması, adrese teslim ilanlar, devletin imkânlarını kullanırken rant sağlamak erozyonun tipik örnekleridir.
Değerli milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz madde yürürlük olduğuna göre yürütmeden beklenen özelliklerin ne olduğunu anlatmak istiyorum. Bir araştırmacı, Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig'ini, Nizamülmülk'ün Siyasetname'sini, Koçi Bey'in Risale'sini, Defterdar Sarı Mehmet Paşa'nın Devlet Adamlarına Öğütler'ini özetleyerek şöyle bir sonuç çıkarmış, sizlerle paylaşmak istiyorum: "Bu eserlere göre devlet adamı ya da yönetici adil, bilgili, akıllı, işleri ehline veren, sorumluluk ve tevazu sahibi, dürüst, halkla sağlıklı etkileşim kuran, ölçülü, tedbirli, uyanık, dikkatli, sabırlı, cömert, zulme ve haksızlığa yer vermeyen, aceleci olmayıp düşünerek karar veren, kontrolü elden bırakmayan, çevresini de bu değer ve özelliklere sahip kişilerden oluşturan örnek bir insandır." deniyor.
Değerli milletvekilleri, Koçi Bey'in "Adalet ömrün uzunluğunu gösterir." sözü önemlidir. Nizamülmülk'ün "Âlim hangi dinden olursa olsun her bilgi ondadır." Lokman Hekim'inde "İlim hazineden daha kıymetlidir; sen hazineyi korursun, ilim seni korur." sözlerini paylaşmak istedim.
İşi ehline vermenin yani liyakatin devlet yönetiminde en önemli hususlardan biri olduğundan eserlerde çokça bahsedilmekte, bir işi çok kişiye vermenin ya da çok işi bir kişiye vermenin de yanlışlığı vurgulanmaktadır. Keşke kurum yöneticilerimiz ve özellikle de üniversitelerimiz bu tavsiyeleri dinleseler.
Meşveret yani danışma bu eserlerde çok bahsedilen bir konudur. Sarı Mehmet Paşa'nın "Her işte danışmayı unutmamak, her işi de herkese danışmamak lazımdır." sözü yöneticilerin kulaklarına küpe olmalıdır. Danışmanların bilimsel gerçeklere göre yöneticiyi uyarması beklenir ama bizde danışmanlar genellikle yöneticiye danışırlar ve hatta yanlış yönlendirirler; 5-6 maaş alır, rahatlarına bakarlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) - Bitiriyorum.
Değerli milletvekilleri, liyakatli kadrolarla adaletli bir yönetim ve refah içinde bir Türkiye'yi biz oluşturacağız diyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)