GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:41
Tarih:20.12.2022

İYİ PARTİ GRUBU ADINA YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşüldüğü komisyonla 3-4 maddesi dışında ilgisi olmayan torba kanunun geneli üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Kanun teklifi görüşmeleri sırasında Komisyonumuzun salon değiştirmesine neden olan "Zeytinime dokunma." diyen zeytincilerimizi, "Sendikama dokunma." diyen kamu çalışanlarını ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Görüştüğümüz kanun teklifinde neler var, neler yok; tam bir curcuna. Bu kanun teklifini getirenler "Hukuk tanımıyorum." demiştir, bu kanun teklifini getirenler "Yargı kararları bizim için yok hükmündedir." demiştir. Bu kanun teklifinin ilk hâlinde yer alan zeytin düzlenmesi Muğla Milletvekilimiz Sayın Metin Ergun tarafından yapılan başvuru neticesinde Danıştaydan; limanların işletme sürelerinin kırk dokuz yıla uzatılması Anayasa Mahkemesinden; iktidar güdümündeki sendikaları tekelleştiren, kamu çalışanlarının örgütlenme hakkını elinden alan ve memurun iradesine ipotek koyan düzenleme de Danıştaydan dönmesine rağmen Komisyon gündemine sunulmuş, tekraren Gazi Meclisimize getirilmiştir. Bu kanun teklifinde, dokunulmaması gerekenlere dokunulmak istenmektedir. Bu nedenledir ki bu kanun teklifinin muhatapları "Zeytinime dokunma." demiştir, "Sendikama dokunma." demiştir, "Limanlarımıza dokunma." demiştir.

Evet, görüştüğümüz kanun teklifinin güncel hâliyle, zeytine şimdilik dokunulmayacaktır. Neden "şimdilik" diyorum? İktidardakiler geri çekme önerilerinin gerekçesinde de kendi ifadeleriyle itiraf etmişlerdir; eminim ki iktidar üç vakte kadar makyajla süsleyeceği bir kanun teklifinin içinde bunu tekrar gündeme alacaktır çünkü söz verdikleri 3 şirket için zeytine dokunmak zorundalar. Ne diyorlar gerekçesinde? "Ülkenin artan enerji ihtiyacının öncelikle yerli kaynaklardan karşılanması amacıyla, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte ruhsat sahibi veya redevansçı olan gerçek veya tüzel kişiler tarafından yürütülen madencilik faaliyetlerinin zeytinlik alanlarda kayıp yaşamadan düzenlenmesi."

AK PARTİ'sinin siyasi çıkarları için attığı adımları ülke yararına gibi göstermesi geleneksel bir yaklaşımdır; "Ya elektrik ya zeytinlik." Elektrik faturaları almış başını yürümüşken "Biz bunu kamu yararını dikkate alıyoruz." diyerek yapmanız her zaman arkasına saklandığınız çirkin bir propaganda ve makyaj. Bu ülkenin yaklaşık yüzde 60'ını maden alanı olarak ruhsatlandırmış durumdasınız; bunun içinde tarım alanı da var, orman alanı da var, mera alanı da var. Ülke enerjide dışa bağımlı hâle getirilince, vatandaşın elektrik faturası bu kadar yüklü gelince kendilerince sundukları gerekçenin vatandaş nezdinde kabul görebileceğine inanıyorlar. Peki, neden "Hem elektrik hem zeytinlik." değil? Çünkü bu, enerji politikasında akılcı, yenilikçi bir program gerektirir; sonunda yoksul zeytin köylüsü zarar görse de değerli bir tarım ürünü yok edilse de zeytine dokunmak en kolayı. Bu konuda söyleyecek sözümüz çok ama şimdilik tekliften çıkarıldı. Bu düzenlemenin yakında tekrar önümüze geleceğinden emin olduğum için sözlerimi o güne saklıyorum.

Değerli milletvekilleri, gelelim bir diğer maddeye. Bu madde şu an görüştüğümüz kanun teklifinin 1'inci maddesi. Maddenin özeti şu: Türkiye Denizcilik İşletmelerine ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğüne ait iken özelleştirme yoluyla işletme devir hakkı verilen ya da devredilen bazı limanlarımızın kırk dokuz yıldan az süreli sözleşmelerinin kırk dokuz yıla uzatılması. AK PARTİ'si milletvekillerine soruyorum: Bu madde size tanıdık geldi mi? Çünkü bu madde, partinizin çıkarmak için istikrarlı bir şekilde canla başla mücadele ettiği bir düzenleme. Bu madde, daha önceden 1'i Plan ve Bütçe Komisyonunda, 3'ü Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda olmak üzere 4 defa görüşüldü; Genel Kurul gündemine 3'üncü defa getiriyorsunuz ama bu sefer gelişi farklı. 2'nci defa Genel Kurula getirdiğiniz kanun teklifinde kabul ettiğiniz madde Anayasa Mahkemesinden döndü, döner dönmez Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen bir kanun teklifine eklendi; Plan ve Bütçe Komisyonu düzenleme üzerinde sorumluluk almak istememiş olacak ki yeniden bizim Komisyonumuzun gündemine eklendi.

İktidarınız bu düzenlemeyi neden yapmak istiyor? Gerekçenizi hatırlayalım: "Uygulamada ortaya çıkan ihtiyaçlar." Ne ihtiyaçmış bu? Bu maddeyi ekmek gibi, su gibi doğal ihtiyacınız, olmazsa olmazınız hâline getiren bu mecburiyet ne? Kime ne söz verdiniz? Kim size ne söz verdi? Bu teklife karşılık bugüne kadar kimden ne aldınız, teklif kabul edilirse ne alacaksınız? Tekrar ediyorum, Anayasa Mahkemesi bu düzenleme için "Durun, işletilmekte olan limanların sürelerinin kırk dokuz yıla uzatılması kanuni değil." demiştir. Daha öncesi de var: Türkiye Denizcilik İşletmelerine ait limanların bir kısmının özelleştirilmesine ilişkin özelleştirme kararları Danıştay tarafından iptal edilmiş ve bu kararlar kesinleşmesine rağmen uygulanmamıştır. Kanun teklifini Komisyona ilk getirdiğinizde Danıştaya kulak asmadınız, Danıştayın ortaya koyduğu hukuksuz duruma hukuki nitelik kazandırmaya çalıştınız, şimdi de Anayasa Mahkemesinin aldığı kararı yok sayıyorsunuz.

Anayasa'mızın 2'nci maddesi Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğunu hükme bağlar. Yönetimde keyfîliğin önlenmesi, bütün işlem ve eylemlerin hukuka uygun olarak gerçekleştirilmesi için bu hüküm çok önemlidir. Yine Anayasa'mızın 47'nci maddesi "Devletimizin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzel kişiliklerinin mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özelleştirilmesine ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir." demiştir. Bu hükümle, vatandaşa ait devlet malının keyfî ve kanun dışı yöntemlerle el değiştirmesinin önüne geçilmesi hedeflenmiştir yani teklif metninde olduğu üzere "Limanlarımızın işletim hakkını ihalesiz olarak kendi belirlediğin şartlarda, keyfî olarak uzatamazsın." denilmiştir. Kiminle inatlaşıyorsunuz? Defalarca konuştuk bu konuyu ama yine de hatırlatalım: İşletme hakkının verilmesi yöntemiyle Denizcilik İşletmeleri Anonim Şirketi ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesine ait 19 limandan 12 liman otuz yıl, 5 liman otuz altı yıl, 1 liman otuz dokuz yıl ve 1 liman da kırk yıl için düzenlenmiş, imzalanmış işletme hakkı devri sözleşmeleriyle özelleştirilmiştir. Kanun teklifiyle, Özelleştirme Kanunu kapsamında otuz, otuz altı, otuz dokuz ve kırk yıl süreyle işletme hakkı verilen bazı limanların sözleşme süreleri kırk dokuz yıla uzatılacaktır.

Türkiye'de ilk liman sözleşmesi 1997 yılında yapılmıştır. Bu sözleşmenin başlangıç ve bitiş tarihleri dikkate alındığında 1997 yılında özelleştirilen limanların sözleşme bitiş süresine bile en az dört yıllık bir süre kaldığı görülmektedir. Bu arada küçücük bir hatırlatma: Şu an elinde işlettiği 6 liman kalan Türkiye Denizcilik İşletmeleri, Varlık Fonuna devredilmiştir. Türkiye Varlık Fonunun portföyünde yer alan bir diğer liman da İzmir Alsancak Limanı'dır. Ne yazık ki, kamunun elinde kalan bu limanlar Türkiye Varlık Fonu üzerinden yapılan anlaşmalarla yeni işletmecisini beklemektedir.

Özellikle bu aralar dikkat ettiniz mi iktidar Arap dünyasıyla pek sıkı fıkı ilişkiler içinde; ne zaman bir mutabakat muhtırası imzalansa içinde imzacı olarak mutlaka bir Arap liman şirketi ve ülkemiz adına da Varlık Fonu var. Katarlılar ülkenin her yerinde, sadece limanların değil, denize nazır yalıların yeni sahipleri Katarlı. İskenderun Limanı, Limak; Mersin Limanı, PSA-Akfen ortak girişim grubu, Samsun Limanı, CEYNAK; Bandırma Limanı, Çelebi; Derince Limanı, Safi şirketleri tarafından işletiliyor. "Bunlar en azından yerli." diyeceğiz ama onu da diyemiyoruz çünkü yerli firmalarla yapıldığını düşündüğümüz sözleşmeler de yabancılaşabiliyor. Mersin Limanı'nın örneğinde görüldüğü gibi karşımıza Avustralya menşeli uluslararası bir fon, Antalya Limanı örneğinde görüldüğü gibi karşımıza Katarlı bir şirket çıkabiliyor. Nasıl mı? Hisse satış yoluyla. Antalya Limanı'nın işletim hakkı 2028 yılına kadar Global Yatırım Holdinge verilmişti ancak Global Yatırımın Liman iştiraki Global Ports, Antalya Limanı'nın işletme hakkını 140 milyon dolar karşılığında Katarlı QTerminals'e satmıştır. Bu teklifin kanunlaşmasıyla Katarlı şirketin limanı kullanım süresi 2047 yılına kadar uzatılacaktır. Katar, bu limana yatırdığı 140 milyon doları 2047 yılına kadar katar katar katlayacaktır.

Bir soru daha sormak istiyorum: Limanların işletim süresini kırk dokuz yıla uzattınız, ülkede ekonomik bir istikrar yok, ekonomi deneme tahtası gibi; hadi, bu liman işletmeleri hisselerini yabancı şirketlere satmaya başlayınca limanlar millî güvenlik sorunu hâline gelmeyecek mi? Bunun önüne nasıl geçeceksiniz? Nerede beka, nerede kamu yararı?

Bu liman meselesini bir başka yönden daha ele alalım. Küresel ticaretin yüzde 90'ına yakınını oluşturan deniz yolu taşımacılığı ülkelerin dış ticaretinde önemli bir rol oynamaktadır. Özellikle, Covid-19 pandemisi lojistik sektörünün doğrudan etkilenmesine ve tedarik zincirinde büyük çapta kırılmalara yol açmasına rağmen dünya taşıma koridorlarında yer alan limanlarımız, bu olumsuz dönemde avantajlı hâle gelmiştir. Bu durum, yerli ve yabancı yatırımcılar açısından limanlarımızı daha çekici hâle getiriyor; pazarın asıl kızışma sebebi bu. Bugün limanlarımızı işleten hiçbir grup bu kazançtan vazgeçmek niyetinde değil, hatta birçoğu kendilerine buldukları yabancı ortaklar sayesinde özelleştirme bedeli için kamuya ödedikleri paranın katbekat üstünde kâr elde ettiler. Bu limanlar satılmasa, süreleri uzatılmasa devletin kârı ne olur, hiç hesapladınız mı? Aslında gemicilik liman işletmelerini iyi bilen bir tepe yönetiminiz de var. Yani bu limanları devlet işletse günlük, aylık, yıllık kazanç tutarlarını rahatlıkla hesaplayacak evlatlarınız var. Uzun menzilde ne kadar kazanılır? Venezuela'ya giden bir gemi ne yükler, ne boşaltır? Öyle bürokratlarla falan uğraşmaya gerek yok, sorun evlatlarınıza, cevabı verir.

Birilerine verdiğiniz sözün altında kalmamak için, limanlarımızın iş yükü fazla, kapasite artışı lazım, bunun için yatırım gerek, yatırım maliyeti çok yüksek gibi nedenleri meşru nedenler gibi sıralamayın, inanmıyoruz. Evet, liman yatırımı, iki yılda ruhsat izni alınabilen ve dört beş yıllık inşaat süresine sahip bir yatırım ama bu süreler sıfırdan yatırım yapılacak bir liman için geçerli. Yani 1997 yılında otuz yıllığına işletme hakkı verilen birçok liman için bu bahane geçerli değil; daha sonra özelleştirilen ve hatta otuz dokuz yıllık işletme süresi olan limanlar bugün yatırım yapsa yapacağı yatırımın karşılığını alacak durumda.

Tekrarlıyorum, dünya ticareti yön değiştirirken limanlarımız para basmaya başladı, dolayısıyla değerleri de artmaya başladı. Limanlarımızın bu kadar kıymetlendiği böyle bir dönemde sözleşme bitim süreleri beklense, yeniden ihale açılsa devletin bu limanlardan elde edeceği geliri tahmin edebiliyor musunuz? Bırakın, alıcı artsın, rekabet çoğalsın; devlet ille de limanları özel sektöre işlettirecekse yeni ihale yoluyla milyarlarca dolar kazansın, bunun için Arap'a avuç açmaya gerek kalmasın. Ancak kasa boş, iktidarın en erken 2028 yılında bitecek sözleşmeyi bekleyecek zamanı da yok. İşte, bu yüzden amacı, günü kurtarmak için sermaye bağımlısı iktidarın tek çıkış yolu, kasaya gelecek kaynakları önceden nakde çevirmek, seçimlerde finansmanına ihtiyaç duyacağı yandaşlarına diyetini peşinen ödemektir. Açıkça söylüyorum: Bunun adı, çifte peşkeştir.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifinde "Dokunma!" temalı bir konu daha var. Dokunmaya çalıştığınız, kamu çalışanlarının çığlığı; "Sendikama dokunma!" Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Kamu çalışanlarının iradelerini "malum-sen"lilerin tekeli altına alarak vereceğiniz birkaç 100 lirayla satın almaya çalışıyorsunuz. Ne yaparak? 2021 yılında, üye sayısı yüzde 1'in altında olan sendikaların üyelerine toplu sözleşme ikramiyesi ödenmemesine ilişkin yaptığınız düzenlemenin Danıştay tarafından iptalini yok sayıp barajı yüzde 2'ye yükselterek. Yaptığınız düzenlemeyle, yüzde 2 barajını aşamayan sendika üyelerine dört ayda 250 lira, yüzde 2'den fazla üye kaydetmiş sendikalara 706 lira toplu sözleşme ikramiyesi vereceğinizi söylüyorsunuz; bu mu sizin gözünüzde kamu çalışanları? Bir de ne yapıyorsunuz? "Malum-sen"lilerin dışında kalan sendikalılar birleşip üye sayıları artmasınlar diye yüzde 2 barajının tespitinde 2022 Mayıs ayı üye sayısını esas alıyorsunuz. Madem memurun derdiyle dertleniyorsunuz önce memurun sesine kulak verin; ne istiyor kamu çalışanları? Yoksulluk sınırı üzerinde bir maaş; güvenceli ve geçici, sözleşmeli gibi statülerde değil tek statüde istihdam; geçinebileceği bir emekli maaşı; kamuda liyakate dayalı yükselme, şeffaf kariyer sınavları ve mobbinglere karşı kanuni düzenleme. Bunları hiç duydunuz mu? Duyamazsınız çünkü kontrolünüz altındaki sarı sendikalar bunları size söylemez, söyleyemez. Size bir de hatırlatma yapayım. 2004 yılında, iktidarınızın ilk yıllarında daha "malum-sen"lerinizi oluşturamamıştınız; güya sendikalı kamu çalışanı sayısını arttırmak için yeni üyelik kolları oluşturdunuz ve bu yeni üyelik kollarıyla birlikte masaya oturacak yetkili sendikalarda değişiklik yaptınız. O gün de niyetiniz halis değildi, bugün de. 6'ncı dönem toplu sözleşme masasındaki kayıpları perdelemek için sendika rüşvetini getirdiniz, şimdi de kamu çalışanı ocak zammını konuşmasın diye yüzde 2 garabetini ortaya attınız. Kamu çalışanlarının iradesi satılık değildir, memurlar birkaç yüz lira için sendikaları siyasetin arka bahçesi hâline getirecek bir oyuna gelmeyecektir. Memurlar, siz dokunmaya çalışsanız da sendikalarına dokundurmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın başında bu kanun teklifi tam bir curcuna demiştim, teklifin görüşüldüğü Komisyonun ihtisas alanına doğrudan giren 3 madde var demiştim. O 3 maddede elektrikli şarj hizmetiyle ilgili düzenleme, elektrik piyasası faaliyet listesine "toplayıcılık" ibaresiyle yeni bir faaliyet alanı eklenmesi ve ticari olmayan şarj istasyonlarının erişim platformuna kaydedilmesine yönelik düzenleme var. Ama biz Komisyonumuzun ihtisas alanına giren bu maddeler üzerine yoğunlaşabildik mi? Hayır. Çünkü biz Komisyon üyeleri Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda görüşülmesi gereken sendika düzenlemesi ile petrol çalışanlarının mesailerine ilişkin yapılan düzenlemeyi görüşmek zorunda kaldık. Biz Komisyon üyeleri Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi gereken limanların satışını, genel sağlık sigortası prim affını, BOTAŞ'ın borçlarının affını, TEDAŞ borçlularının affını ve bütçe görüşmeleri yapan Genel Kurul kapandıktan sonra, vatandaşımız gece yarısı uykusunda iken saat 02.22 baskınıyla Hazineye 200 milyar borçlanma yetkisi verilmesini görüşmek zorunda kaldık ve yine biz Komisyon üyeleri OHAL Komisyonunun görev süresinin sona ermesinin sonrasında bilgi, belge ve talepler için hangi kurumlarla yazışmaların yapılması gerektiğini, Komisyonun görevleri kapsamında verilecek karar ve diğer işlemlerin hangi kurumlar tarafından yürütüleceğine ilişkin düzenlemeyi görüşmek zorunda kaldık. Meclisi torba kanunlarına alıştırdınız, şimdi de "Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar ve Bilişim Komisyonunu" -adından da anlaşılacağı üzere- torba komisyon hâline getirdiniz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Bilişim değil, bilişim değil.

YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - İşte, bu Komisyonu, mahkemelerin kabul etmediği işleriniz için kullanamazsınız. Hazine ve Maliye Bakanlığı, bütçenin kasım ayında aylık 108 milyar lira fazla verdiğini, on bir aylık bütçe açığının 20,4 milyar liraya indiğini açıklamıştı. Meğerse yıl sonuna bir ay kala birdenbire bütçe açığının fazlaya dönüşmesi iktidarın Meclisi devre dışı bırakıp bütçedeki kanuni limitin üzerinde yasa dışı iç borçlanmasıyla sağlanmış. Şu an yapmaya çalıştığınız, limiti aşan borçlanmaya kılıf uydurmak. Zaten borçlanmışsınız, sonra da kanunlaştırmak için bize, Gazi Meclise getiriyorsunuz. Sizin yüzünüz hiç mi kızarmıyor? Hazine ve Maliye Bakanına ilave 200 milyar lira daha borçlanma yetkisi vererek borçlanma limitini 493 milyar liraya çıkarmaya çalışıyorsunuz; bunun adı hesapsızlıktır, bunun adı plansızlıktır. "2022 bütçesinde 279,5 milyar lira borçlanılacak." dediğiniz yıl ortasında Bakanın yetkisiyle yüzde 5 artırarak 293 milyar liraya çıkarmıştınız. Peki, ne kadar borçlandınız? Aralık sonu itibarıyla tahminî 483 milyar lira. Kasımda şu ana kadar borçlandığınızı açıkça kabul ettiğiniz 386 milyar lira. Kanunen ne kadar yetkiniz vardı? 293 milyar lira yani şimdiye kadar 93 milyarı fazladan, kanunsuzca tükettiniz. Yıl sonuna kadar aralık ayıyla birlikte 190 milyar lirayı fazladan, kanunsuzca çarçur edeceksiniz. Şimdi, açığınızı kapatmak için 200 milyar lira daha borçlanma yetkisi istiyorsunuz. Bu yetkiyi alınca gözleri ışıl ışıl yanacak Bakana sormak gerekmiyor mu, bu parayı nerede harcadınız, bu parayı harcarken kimden yetki aldınız ve kalan parayı nerede harcayacaksınız? Sizin için Meclis yok hükmünde, "Ne getirirsek kabul edeceksiniz." mantığıyla Meclisi çalıştırıyorsunuz. Sizin için bütçe yok hükmünde, mali disiplin umurunuzda değil. Sizin için vatandaş, millet yok hükmünde, getirdiğiniz teklifle birçok vatandaşımızın hakkına hukukuna giriyorsunuz. Bunun hesabını Meclise de millete de vermek zorundasınız.

Sözlerime son verirken yüce milletimize sesleniyorum: Biraz daha sabır, en karanlık gece bile sona erer ve güneş yeniden doğar. Güneşin doğmasına az kaldı diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)