GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Antalya Diplomasi Forumu Vakfı Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:44
Tarih:03.01.2023

CHP GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; Antalya Diplomasi Forumu Vakfı Kanunu Teklifi bölüm üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

2019'da Dışişleri Bakanlığı her yıl düzenli olarak yaptığı Büyükelçiler Konferansı'nda 3 vizyondan söz etti: Biri dijital diplomasi, ikincisi Yeniden Asya, üçüncüsü ise Antalya Diplomasi Forumu idi. Dışişleri Bakanlığıyla, Bakanlığın inisiyatifiyle yaşama geçirilmiş olan bir düşünce kuruluşu forumu, 2 kez gerçekleşti ama 3'üncü kez gerçekleşeceği zaman bir anda bunun vakıf şeklinde kuruma dönüştürülmesi fikri gündeme geldi ve şimdi onun karşısında bulunuyoruz. Bu vakıf aslında bir tür dış politikaya paralel bir kuruluş görünümünde karşımıza çıkmış bulunuyor. 11 üyeden oluşan Mütevelli Heyet karar organıdır ve bu 11 üyenin 6'sı Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan, 5'i ise dolaylı olarak belirleniyor. Mütevelli Heyet Başkanı da Cumhurbaşkanı tarafından belirleniyor. Bu açıdan 1'inci maddesinde yer alan uluslararası toplumun referans kaynağı olarak başvurabileceği Antalya Diplomasi Forumu aslında buna yanıt verebilecek bir çoğulcu yapıyı yansıtmıyor, daha çok merkezin hiyerarşik bünyesinde kurulmuş olan bir taşra ofisi görünümü var. Burada Dışişleri Bakanlığı yoktur. Bakıyorum sağ tarafa, Dışişleri Bakanının gerçekten kendisi de yok, demek ki bulunmayışının nedeni bu Diplomasi Forumu vakfında Dışişleri Bakanlığının dışlanmış olması tümüyle.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Hocam, sistem değişti, öyle şey olur mu? Yapmayın, etmeyin.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Evet, bu açıdan mesela, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları arasında bir tek kuruluş var, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB). Onun dışında, birtakım kamu görevlileri, üst düzey kamu görevlileri ama dikkatinizi çekmek isterim, hiçbir biçimde bir insan hakları kuruluşu, ulusal veya uluslararası veyahut da YÖK kontenjanından gelen kişilerde böyle bir özellik yok. Bu nedenle bunun bir diplomasi kuruluşu olmaktan çok ticari kaygıların öne çıktığı bir ofis şeklinde kurulacağı anlaşılmaktadır.

Mali haklar bakımından bakıldığı zaman 5'inci maddesinde bütün ödenekler ve harcırahlar nesnel bir ölçüt olmaksızın Mütevelli Heyet tarafından belirleniyor yani Cumhurbaşkanı tarafından dolaylı olarak. Vakfın bütçesiyle ilgili madde 6 ise "Cumhurbaşkanı kararı ile genel bütçeden ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından aktarılacak tutarlar" şeklinde belirlenmekte. Bu konuda da herhangi bir ölçüt bulunmuyor yani ne belirlilik var ne öngörülebilirlik var; ne kadar, niçin aktarılacak belli değil. Bu bakımdan, teklifin 4'üncü, 5'inci ve 6'ncı maddeleri çerçevesinde bu heyetin yani Mütevelli Heyetinin Cumhurbaşkanı güdümünde olması aslında bu kuruluşun esasen bir sarayın Antalya'daki taşra kuruluşu görünümünde olduğu "Cumhurbaşkanı diplomasi ofisi Antalya'da" şeklinde yapılanıyor ama tabii ki bunu anlamak için yalnızca bu metni okumak yeterli değildir çünkü Antalya'nın yolu İstanbul'dan geçiyor, İstanbul'un yolu da Türkiye'ye çıkıyor; o nedenle biraz İstanbul'a bakmak gerekir çünkü şu soruyu sormamız gerekir sayın üyeler. Kimler gelecek Antalya'ya, buraya kimler gelecek? İşte, kimlerin geleceği sorusuna yanıt vermek için İstanbul'a ve Türkiye'ye bakmak gerekiyor. İstanbul'daki durumu bir kamu yönetimi çerçevesinde görev, yetki ve sorumluluk gerekleri çerçevesinde ele almak gerekir. Zira bir ahmak davası çerçevesinde başlayan kumpas süreci yakın geçmişte, geçen hafta, önceki hafta çifte kumpasla devam etmektedir ve çok tehlikeli bir yöne doğru gitmekte. Neden? Kaynak nedir? Kaynağı belirteyim: İstanbul seçimleri, 31 Mart ve 23 Haziran seçimleridir. Üzerine çok duruldu, daha fazla durmaya gerek yok ama biraz sonra hedefi belirteceğim. Hedef ne kadar bir dehşet dengesine doğru gittiğimizin bir göstergesidir.

Şimdi, buradaki sorun, esasen MOBESE üzerinden İBB Başkanının hukuksuzca izlenmesi, bunun Anayasa'ya aykırı bir biçimde kamuoyuna yansıması ve bu şekilde, siyasal nitelikte yargı kararlarının ortaya çıkması. Sayın Başkan, Anayasa Komisyonu Başkanı, lütfen siz de dinleyin. Bunların ortaya çıkması aslında siyasal davanın Anayasa madde 138 yargı bağımsızlığının öncesinde, esnasında ve sonrasında nasıl ihlal edildiğini ve edilmekte olduğunu açıkça ortaya koymaktadır çünkü esasen ahmaklıkları yüzlerine vurulduğu zaman ortaya çıkan ahmak davasından sonra devam eden süreç, aslında "İstinafı ayarladık, Yargıtayı da ayarlayacağız." diyerek yüzlerine gözlerine bulaştırdıkları zaman kumpasın ikinci aşamasına geçtiler. Niçin? Çünkü burada adil yargılanma hakkının bütün gerekleri ihlal edildi, yüzlerine gözlerine bulaştırdılar ayan beyan. Bunun için hukukçu olmaya gerek yok, bunları anlamak için, anayasacı olmaya hiç gerek yok. Peki, ne yapmak lazım? Terör iltisak sakızı ortaya konmalı.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Hocam, Antalya'yı dinlemek için geldik, eski konuları söylüyorsunuz.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - İşte, Antalya'ya döneceğim zaten. İstanbul'a, İstanbul'dan tekrar Antalya'ya döneceğim, tabii ki biraz sabır lütfen.

Burada aslında "Yargıtaydan dönecek." diyorlar fakat bu sürecin Anayasa Mahkemesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar yolunun açık olduğunu ve onların da beklenmesi gerektiğini dillendirmeksizin resmî dezenformasyon yayarak bunu yapıyorlar, "Yargıtayda nasılsa onaylanacak." gibi. İşte, burada, ikinci kumpas girişiminde masumiyet karinesi, suçun şahsiliği ilkesinin ihlal edilmesi tam bir yargısız infaz örneğini oluşturmakta. Peki, bunun kaynağı nedir? Bunun kaynağı, arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmasıdır. Aslında bunun hukuki dayanağı da yoktu. Burada, zira, Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti ama Anayasa Mahkemesi iptal ettiği hâlde -Sayın Başkan, hatırlayacaksınız- 1 Nisan kumpası kuruldu Meclisimize, 1 Nisan darbesi yapıldı ve 7315 sayılı Yasa Anayasa'ya aykırı bir biçimde yeniden burada oylatıldı. Biz Anayasa Mahkemesine götürdük ama burada tanık olduğumuz manzara şudur: Anayasa'ya aykırı, yasaya da aykırı bir biçimde böyle bir uygulama gerçekleştiriliyor, buna tanık oluyoruz. 3 ölçüt öne sürdük Anayasa Mahkemesinin önüne: "Liyakatı değil yandaşlığı dikkate alacak, öne çıkaracak." dedik, birincisi bu; ikincisi, "Eşit yurttaşlığı ihlal edecek." dedik; üçüncüsü, "Ayrımcılığın yasal dayanağını oluşturmaya çalışıyor bu." dedik ve o gün söylediklerimiz yani 1 Nisan öncesi burada dile getirdiğimiz bütün kaygılar bu İstanbul uygulamasında ortaya çıktı. Ne diyor Bakan? "Bu kişileri görevden alacaksın yoksa seni görevden alırım." Şimdi, senin yetkinde olan, merkezî idarenin yetkisinde olan konu... Evet, görevden alınmasını gerektiren hiçbir durum yok ama neden başkana havale ediyorsun? Eğer aykırıysa gerçekten, hukuka aykırıysa, o zaman, merkezî idare elinde, onlar ne güne duruyorlar? Ha, burada dillendirilmeye çalışılan, sakın ha kayyumu dillendirmeyin... Kayyumu dillendirirseniz eğer, İnsan Hakları Beyannamesi'nin 27 Mayıs 1949'da Resmî Gazete yoluyla iç hukuka dâhil edilen bu metninde öngörülen "İnsanın istibdat ve baskıya karşı son çare olarak ayaklanmaya mecbur kalmaması için insan haklarının bir hukuk rejimiyle korunmasının esaslı bir zaruret olmasına..." diye direnme hakkını koyuyor; bunu şimdiden hatırlatmak isterim böyle bir hevesi olan kişilere. Sakın bu sözcüğü dillendirmeyin.

Peki, Sayın Turan, geliyorum tekrar Antalya'ya, Antalya'ya iniyorum şimdi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Süre bitti Hocam.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Yok, süre bitmedi, sizinkini ekleyecek.

Şimdi, nedir buradaki durum? İnsan hakları olmadan diplomasi olmaz; kim gelecek Antalya'ya, kim gelecek? (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaboğlu, tamamlayalım lütfen.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Hocam, Antalya'ya sadece tatile gidiyorsunuz galiba, kimlerin geldiğini görmüyorsunuz, hep toplantılar oluyor.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Antalya'ya insan haklarına dayanan, demokratik rejime sahip ülke temsilcileri mi gelecek, otoriter rejimler ve siyasal münavebenin işlemediği ülke temsilcileri mi gelecek? İşte, bu nedenle burada İstanbul bunun ölçütüdür, 2023 seçimleri bunun göstergesi olacaktır. Eğer bu şekilde biz İstanbul'a kumpaslara devam edersek o zaman Antalya'ya Asya ülkelerinden, Afrika devletlerinden, üçüncü dünya devletlerinden temsilciler gelecektir...

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Hepsi gelir, hepsi lazım.

MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) - Gelse ne zararı var?

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - ...ama biz insan haklarına dayanan hukuk devletine 2023'te geçtiğimiz zaman Antalya'ya bütün demokratik devletlerin temsilcileri gelecek. İnsan hakları olmadan diplomasi çağımızda mümkün değildir.

O nedenle, cumhuriyetin 100'üncü yılını kutlar, bu umutlarla, demokratik hukuk devleti umuduyla 100'üncü yılımızı kutlar, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)