| Konu: | ELEKTRİK PİYASASI KANUNU VE TÜRKİYE RADYO-TELEVİZYON KURUMU GELİRLERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 75 |
| Tarih: | 07.03.2013 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yarın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Tüm kadınlarımızın da 8 Martını kutluyorum, sağlık, esenlikler diliyorum, barış diliyorum, kardeşlik diliyorum.
426 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 22'nci maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Değerli arkadaşlar, son yirmi beş yılda enerji piyasasını adım adım özelleştirmeye açan Türkiye, 1990 yılından itibaren başladığı fiilî işletme haklarını devir süreçlerinde 2010 yılından itibaren tüm elektrik dağıtımını bütünüyle özelleştirmeye başlamış ve bitme noktasına gelmiştir. Üretimde kamunun giderek azalan payının da özelleştirilmesi planlanmakta, bugünkü ana yönelimleri hidroelektrik santral ve termik santral inşası olan özel enerji şirketleri teşvik edilmektedir. Neoliberal politikalar enerji alanındaki herhangi bir gelişmeyi emek ile sermaye, halk ile emperyalizm arasındaki çatışmanın doğrudan bir parçası olarak karşımıza çıkarmaktadır. Bu durum, bir emekçi ailesinin evini aydınlatma kaygısı ile emperyalist savaşları, bir enerji işçisinin iş yerindeki mücadelesi ile doğayı savunma mücadelesini birbirine bağlayan yeni bir toplumsal çatışma ve politikleşme sürecine işaret etmektedir.
1993 yılında Irak'ta yaşanan, basitçe, Amerika Birleşik Devletleri'nin ülkeyi işgal etmesi değildir; oradaki enerji, elektrik, petrol ve doğal gaz rezervleri olduğunu hepimizin bilmesi gerekiyor. Savaşı tetikleyen unsurlardan birinin de Saddam Hüseyin'in, petrolü ABD doları yerine euroyla satma önerisini gündeme getirmesi olduğu bilinmektedir. Aynı şekilde, ABD'nin işgal için Birleşmiş Milletlerden onay istediği, Avrupa ülkelerinden itiraz gördüğü hatırlanmalıdır. AKP iktidarı, her şeye rağmen, Irak'ın işgalinde ABD'ye yardımcı olmuş, onun taşeronu olmuş; Türkiye hava sahası, limanları ve üsleri komşu ülkenin işgalinde kullandırılmıştır.
Yine, bugün Suriye'de iki yıldır devam eden savaşın önemli nedenlerinden bir tanesinin enerji, petrol ve maden yatakları olduğunu unutmamamız gerekiyor.
Şimdi, sıra elektrik üretimi alanına geldi. Enerji, bir kamusal hak olmaktan çıkarılarak sadece kâr ettiği ölçüde üretilen ve parası ödendiği ölçüde tüketilen bir metaya dönüştürülmektedir. 76 milyonluk ülke nüfusunun tamamı açısından fahiş fatura, elektriksiz ve doğal gazsız kalma, parası ödendiği hâlde dahi karanlıkta kalma tehlikesi, 230 bin enerji işçisi için de güvencesiz çalışma ve işsizlik tehdidi anlamına geliyor.
Daha önce kamu tekelinde bulunan ancak özelleştirmeye hazır hâle getirilmek için üretim, iletim, dağıtım ve ticaret birimlerine bölünen ve şirketleştirilen elektrik sektörü bu şirketleri de kendi içinde coğrafi olarak parçalamıştır. Bunun sonucunda da 18 dağıtım şirketi açığa çıkmış ve bunların tamamına yakını özelleştirilmiştir.
Değerli arkadaşlar, İstanbul Anadolu Yakası elektrik dağıtım hizmetleri 1990 yılında özelleştirilerek AKTAŞ'a satıldı. AKTAŞ, bu süreçte elektriği kamudan aldığı fiyatın 2 katından daha fazlasına sattı; faturalara bakım ve yatırım bedelleri ekletti ancak bakım ve onarım çalışmalarını neredeyse sıfıra indirdi. Bu süreç kayıpları artırdı ve hizmet kalitesini düşürerek sık sık kesintilere yol açtı. Fahiş fiyattan satılan elektriğe rağmen AKTAŞ kamudan aldığı elektriğin parasını ödemedi. Elektrik Mühendisleri Odasının açtığı davalar sonucunda AKTAŞ tabelası indirildi.
Şimdi getirilen bu maddeyle, değerli arkadaşlar, üretim, iletim, dağıtımın işletilmesi, bakım, onarım işleri hizmet alımı yöntemiyle alınmak istenmektedir. Kısacası, tamamen, artık elektrik enerjisinde çalışanların tamamı, hizmet alımı taşeronlaşmaya dönüşmektedir.
Değerli arkadaşlar, yılda 11 bin insan iş kazalarından, iş cinayetlerinden dolayı hayatını kaybetmektedirler. Bunların önemli bir bölümü taşeronlaşmadan kaynaklanmaktadır.
Şimdi, siz bu sektörü tamamen taşeronlaşmaya dönüştürdüğünüz takdirde Türkiye'de iş cinayetlerinin, iş kazalarının her geçen gün daha da fazla olacağını unutmamamız gerekiyor. Bu nedenle, 1992 yılında hayatını kaybeden 262 maden işçisini unutmamamız gerekiyor. Geçtiğimiz günlerde Kozlu'da hayatını kaybeden maden işçilerini unutmamamız gerekiyor. Bunların önemli nedenlerinden bir tanesi taşeronlaşma ve hizmet alımının dışarıdan yapılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Bunlara fırsat vermeyin. Bu nedenle biz önergemizi verdik ve sizlerden rica ediyoruz, diyoruz ki: "İş kazalarına ve iş cinayetlerine imkân vermeyin." Ve bu önergeye destek vermenizi istiyoruz. Türkiye, Türkiye olalı on bir yıldır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM (Devamla) -? böyle bir eza görmedi, böyle bir ceza görmedi arkadaşlar.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)