GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:48
Tarih:11.01.2023

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sıra sayısı 392 olan Kanun Teklifi üzerinde grubum adına söz aldım.

Değerli arkadaşlar, Meclisin seçim havasına girdiği bir dönemdeyiz. Tabii, herkes, milletvekilleri ağırlıklı olarak kendi gelecekleriyle ilgili olan durumu gözden geçirmeye çalışıyor, görmeye çalışıyor. Konular böyle dönemlerde farklılaşıyor, onun için Meclis sıraları da tenhalaşıyor. Ancak çok önemli konular da maalesef bugünlere kalmış vaziyette. Bu kanun teklifiyle, önümüze gelecek olan birkaç kanun teklifiyle çok önemli konuları ele alacağız, değerlendireceğiz. Bugün de milyonları ilgilendiren, Türkiye'nin emeklileri ile kamu çalışanlarını ilgilendiren, ailelerini ilgilendiren, dolayısıyla en az yarısını ilgilendiren bir kanun teklifiyle ilgili olarak görüşmelerimiz var. Onun için önemsememiz lazım, onun için dikkatimizi bu konuya daha fazla hasretmemiz lazım.

Şimdi, size şöyle bir soru sorayım da giriş yapayım: Sizce yürütme erkinin bir ekonomi politikası var mı? Var aslında, bir ekonomi politikası var ancak bu ekonomi politikası "Seçime kadar bu işi götürelim, seçime kadar gidelim, ondan sonrası Allah kerim." politikası. Böyle bir politika olmaz tabii ki. Bir program söz konusu değil, bir programdan yoksun yürütme erki maalesef.

Şimdi, böyle bir iddiada bulununca örneklerini de vereyim. Mesela, 2022'nin Orta Vadeli Programı'nda (OVP) gayrisafi millî hasıla 7 trilyon 880 milyar olarak görülmüştü. Şimdi, yıl sonu itibarıyla -henüz açıklanmadı ama- 14 trilyonu geçecek yani yüzde 100'e yakın bir farklılık söz konusu olacak. Bir bütüncül ekonomi programı olan idarenin, bir hükûmetin, kabinenin böyle bir hata yapmaması lazım yani gayrisafi millî hasılada yüzde 100'e yakın bir hata var mesela. Mesela, ticaret açığı 2022 için 51 milyar dolar olarak öngörülmüştü, yıl sonu hedefleri 110 milyar dolar olarak ancak tutabildi, 110 milyar dolar; bu, cumhuriyet tarihinin en büyük açığı. Mesela, cari açık 18,6 milyar dolar olarak öngörülmüştü, o da 50 milyar dolara yaklaştı.

Şimdi, hedefler şaşıyor, bir bütüncül program yok, kâğıt üzerinde olsa da bunu uygulama iradesi yok çünkü her şey seçime endeksli götürülmeye çalışılıyor. Böyle bir anlayışla da başarılı bir ekonomi programının olması mümkün değil. Dolayısıyla kamu çalışanları için, emekliler için getirilmeye çalışılan bu düzenlemelerde de başarısızlıklar var; hem kamu çalışanları için hem emekliler için iyi bir düzenleme yapılmamış vaziyette hem de ekonomi açısından, ülke açısından, ülke hazinesi açısından, ülke ekonomisi açısından çok kötü bir düzenleme yapılmış vaziyette maalesef. (CHP sıralarından alkışlar) Ülke dengeleri bozulmuş, ekonomik dengeler bozulmuş. Ekonomi, denge demektir, beklenti demektir. Dengeler altüst olunca maalesef sıkıntılar da baş göstermiş.

Bir de değerli arkadaşlarım, konunun usulle ilgili olan bölümü var, bunu da özellikle kayıtlara girmesi açısından değerlendirmek istiyorum, dikkatinize sunmak istiyorum. Şimdi, daha önceki Anayasa'da, referandum öncesi, 2018 öncesi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi öncesi Anayasası'nda, bir, kanun teklifleri vardı, şimdiki gibi milletvekilleri tarafından veriliyordu; bir de kanun tasarıları vardı, bu da hükûmetten geliyordu. Hükûmet tarafından çıkarılması uygun görülen kanunlar hükûmet tarafından doğrudan Meclise geliyordu. Sonuç olarak, kanunu Meclis yapar, Parlamento yapar, yasama erki yapar; kanunu burası yapıyordu ama ihtiyaç olan kanunlar da oradan bildiriliyordu, tasarıyla bu tarafa aktarılıyordu.

Şimdi, bugün değerlendirmekte olduğumuz emeklilerle ilgili, kamu çalışanlarıyla ilgili kanun teklifine bakalım. Biliyorsunuz, referandumla yeni Anayasa'da kanun tasarısı kaldırıldı. Dediler ki: "Güçler ayrılığı ilkesi uygulanacak, kesinlikle yürütme erkinden kimse, hiçbir bakan yasama erkine gelmeyecek, Meclise gelmeyecek. Kesin bir ayrılık söz konusu olacak, hiçbir şekilde yasama erkine karışılmayacak." Şimdi, bu, akla mantığa uygun değildi, itiraz ettik ama maalesef kabul edilmedi o tarihte, bugünlere geldik. Şimdi, görüyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanı mevcut mevzuata göre bir değerlendirme yaptı, işte, enflasyon oranı, refah payı vesaire önce yüzde 25'lik bir artış açıkladı, ondan sonra tepkiler söz konusu oldu, Sayın Cumhurbaşkanı ertesi gün, yirmi dört saat bile geçmeden bu zam oranını yüzde 30'a çıkardı ve yüzde 30 olarak buraya geldi. Şimdi, buradaki irade bunu yüzde 30 olarak öngörmedi, altında imzası olan milletvekillerinin hiçbirisi de bunu böyle öngörmedi. Bu doğrudan idareden gelen bir teklif, olması gereken de odur. Yürütme erki, adı üzerinde, iş yaparken ihtiyacı olan kanunları, mevzuatı saptar. O saptamaya göre ihtiyacı olanı belirler, buraya gönderir, burası kanunu çıkarır. Yasama erki kanunu yapar ama ihtiyacı belirlemesi gereken, kanun ihtiyacını belirlemesi gereken yer de işle doğrudan, bizatihi uğraşan yürütme erkidir, normali odur; normali, gerçekten de idareden buraya bu tür tekliflerin gelmesidir, doğrusu o. Doğrusu yapıldı ama Anayasa'da, bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde böyle bir şey yok, illa milletvekili verecek önergeyi. E, o zaman gerçek bir iş yapılmamış oluyor; milletvekilinin iradesi değil de hükûmetin iradesi, yürütme erkinin iradesi geçerli olmuş oluyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Muvazaalı işlem.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Hukukta buna "muvazaa" denir. Kaba olarak söylemek istemiyorum muvazaanın öbür türlü, halk arasında ne anlama geldiğini ama yapılan iş gerçekçi bir iş değil, doğru bir iş değil, yanlış bir iş. (CHP sıralarından alkışlar) "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" diye getirdiğiniz sistem böyle bir sistem. Hâlbuki doğrusu, daha önceki sistemde anlattığımız şekilde, ihtiyacı saptayan yürütme erkinin nasıl bir ihtiyaç içerisinde olduğunu buraya bildirmesi, bir kanun teklifiyle gelmesi -"tasarı" deniyor ona- buranın da tartışması, konuyu masaya yatırması, ilgili kurumu masaya yatırması, ondan sonra da hem denetim görevini hem de yasama görevini yerine getirerek bu kanunu çıkarmasıydı, doğrusu o ancak görüyoruz ki bu şekilde kanun yapmak çok çok yanlış, sıkıntılı bir iş hâline gelmiş vaziyette. Hani, biz bu beş seneyi geçirdik, bir tecrübeye sahip olduk, bu tecrübeyle bundan sonraki dönemde Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin, bu kanun çıkarma şeklinin devam etmemesi gerekir diye özellikle bunu anlatmak istedim, bu son örneklerden bir tanesi. Önümüzde "EYT" gibi bir düzenleme daha söz konusu olacak, onda da aynı şekilde idarenin ancak saptamasıyla, tespitleriyle uygulamaya geçebilecek bir konu yine bir milletvekilinin ya da bir milletvekili grubunun teklifiyle gelecek. Ne kadar yanlış olduğunu görüyorsunuz. Bundan sonraki sistemde inşallah, bunu düzeltmek, önce milletin iradesiyle, seçmenin iradesiyle, arkasından bizlerin iradesiyle nasip olacaktır diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bir de işin şu yönü var: Ekonomik durum kötü, dünyada da kriz var, bizde de kriz var ama bizdeki kriz dünyadaki krizin kat kat fazlası. Bizde esaslı bir kriz var, buhran olarak nitelendirebileceğimiz boyutlarda bir kriz söz konusu. Dünyadaki krizin, dünyadaki enflasyonun kat kat üzerinde sıkıntılarımız, sorunlarımız var ama bu kadar sorunlu, sıkıntılı bir dönem geçirmekte olmamıza rağmen tabii bir seçim söz konusu ama seçim ekonomisini de aşan bazı uygulamalar var, buna da dikkatinizi çekmek istiyorum. Şimdi, mesela Sosyal Güvenlik Kurumu 2023 yılında hazineden ne kadar destek alacak, yardım alacak? Hazineden SGK'ye 582 milyar destek gelecek. EYT'yle beraber, bu kanunla beraber çok çok fazlası söz konusu olacak, 1 trilyon lirayı bulacak. Şimdi "Bunu yapmamız lazım..." Evet, bunları yapıyoruz ama bir taraftan da bu kurumları da bu sistemi de bunun geleceğini de düşünmek zorundayız. Buna ilişkin hiçbir şey yapılmış vaziyette mi değerli arkadaşlar? Yok. Yani primlerin artışıyla ilgili, sosyal güvenlik reformu hazırlanmasıyla ilgili, aktif-pasif oranıyla ilgili hiçbir hazırlık var mı? Yok. O zaman nasıl olacak? Yani "Biz bu işleri yapıyoruz..." Anladım, önümüzde de bir seçim var, hiçbir iktidar seçim sırasında sıkmaz, tasarruf etmez, seçim ekonomisi uygular ama buradaki, seçim ekonomisini de aşmış, yıkım ekonomisine dönüşmüş vaziyette. Sonuçta bu ülke bizim ülkemiz, biz bu ülkede yaşayacağız; geleceğimizi de çocuklarımızın geleceğini de düşünmek zorundayız.

Bakın, daha önce de anlattım, burada da anlatma gereği hissediyorum, onun için söylüyorum: Kasıma kadar 20 milyar açık vermişti bütçemiz. Aralıkta bir kanun çıkardık, ilave olarak 473 milyar lira borçlanma yetkisi aldı iktidar. 473 milyar lira aralığın sonlarında çıktı, 20'li günlerinde çıktı, Resmî Gazete'yi tam hatırlamıyorum. Yani o tarihten sonra 473 milyar lira borçlanacak mı 2022 için? Yok. Bunun çoğu 2023'te borçlanılacak yani seçimler için borçlanılacak bir meblağ olacak, aktarılacak 2023'e. 2023'teki bütçe açığı ne kadar? 659 küsur milyar lira, 473 milyar lira da buradan -bunun önemli bir kısmı, 400 milyar liraya yakını 2022'den gelecek- 1 trilyonu geçecek borçlanma, 2023 için seçim öncesi kullanılacak borçlanma 1 trilyonu geçecek; bu, ülke için aynı zamanda yıkımdır değerli arkadaşlar. Bunları düşünmek zorundayız, bunların karşılığının olması gerekir bir kere. Karşılığı nasıl olacak? Altı ay önce yaptığımız ek bütçede olduğu gibi enflasyonla olacak. Enflasyon nedir? Halktan alınan, halkın ezilmesi suretiyle halkın gırtlağından alınan meblağlardır; devlet yönetiminin yanlış yapılması, ekonomi yönetiminin yanlış olması sonucu alınan meblağlardır. Yine, o şekilde alınacak, bunun karşılığı böyle olacak ama bunlar doğru değil, bunlar ülkeye hayır getirecek işler değil maalesef; işin bu tarafını da görmemiz lazım. Yani seçimler sırasında aşağı yukarı 1 trilyon lira da ilave bir borçlanma hakkı elde etmiş vaziyette iktidar, bunu veriyoruz; bununla beraber, ülkeye çok büyük sıkıntılar da gelecek demektir. Dediğim gibi, karşılığı hiçbir şekilde bir reform yapılarak bulunmuş değil.

Peki, biz bunları yapmak zorunda mıyız? Yapmak zorundayız. Şimdi, 14 milyona yakın emekli, dul ve yetim var aylık alan; EYT'yle beraber de 2 milyon 250 bin geleceği söylenmişti yani 16 milyonu bulacak emekli, dul ve yetim aylığı alanlar. Aileleriyle birlikte bu 40 milyon civarında bir nüfusun bu konuyla ilgilendiğini gösteriyor. Demek ki 40 milyona yakın kişi yani Türkiye nüfusunun yaklaşık yarısı bu konuyla ilgili, bugün çıkarmaya çalıştığımız kanunla ilgili. Tabii ki onlar hakları olan bu meblağları almak zorundalar çünkü enflasyon altında ezilmiş vaziyetteler, sıkıntıdalar.

Biliyorsunuz, biz, geçmiş dönem enflasyonuna göre bazı saptamaları yaparak geleceğe yönelik ödeme yapıyoruz, alacaklarını ona göre hesaplıyoruz. Ve maalesef, TÜİK'in enflasyonu yanlış hesaplaması nedeniyle, maalesef bunu böyle yapması nedeniyle, sonuç olarak emekli, dul ve yetimler ile kamu çalışanları enflasyon altında eziliyor. Enflasyon -biraz önce söylediğim gibi- sonuçta kötü yönetimlerin sonucudur, yapılan yanlış işlerin sonucudur. Bunun sonucu olarak kamu çalışanları, emekli, dul ve yetimler maalesef eziliyor, ücretliler eziliyor.

Bugün Türkiye'de yüzde 50'nin üzerine çıkmıştır asgari ücret alanlar, hiçbir ülkede böyle bir durum söz konusu değil değerli arkadaşlar. Bir Almanya'da, İngiltere'de yüzde 5'tir asgari ücret alan çalışanlarda, ücretlilerde; bizde yüzde 50'yi geçmiş vaziyette. Bu, çok sıkıntılı bir dönemde olduğumuzu gösteriyor maalesef, çok sıkıntılı bir gidişat olduğunu gösteriyor. Ki bununla ilgili olarak da şu rakamları vereyim ben: Mesela 2002'de... 2002 yılı en kötü yıldır cumhuriyet tarihinde, ekonomi yönünden ele alındığında 2002 en kötü yıldır. Yirmi yıldan beri de hep 2002 baz alınarak kıyaslamalar yapılmıştır. 2002'de asgari ücret 184 lira iken, bakın, 184 lira iken en az emekli aylığı 252 liraydı yani asgari ücretin yüzde 37 üzerindeydi; 2002 yılında bile en az emekli aylığı asgari ücretin yüzde 37 üzerindeydi. 2022'de asgari ücret 5.500 liraydı, en az emekli aylığı 3.500 liraydı yani yüzde 57 de altındaydı. 2023 için bu kanunla getireceğimiz düzenlemeyle, biliyorsunuz, asgari ücret 8.500 lira, en az emekli aylığı 5.500 lira olacak; yüzde 35 altında olacak. Bakın, kıyaslayınca 2002'nin bile çok çok çok altında kalıyor. 2002'de asgari ücret 184 lirayken en az emekli aylığı 252 liraydı; çok büyük bir farklılık var. Bu, gittikçe, ücretliler açısından durumun kötü olduğunu, ücretlilerin ezildiğini gösteriyor. Ya, diyeceksiniz ki "Nereden verilsin bu para? Yani iktidarın da Hükûmetin de devletin de belli bir kaynak var elinde." Arkadaşlar, kur korumalı mevduat hesabı için verilen para bu sene içerisinde -tam açıklanmadı ama- aşağı yukarı 100 milyar lira hazineden giden, 100-130 milyar Merkez Bankasından giden, 130 milyar kambiyo kârlarından vazgeçilen bir meblağ olarak alıyorum, 40 milyar da vazgeçilen tevkifat olarak alıyorum, aşağı yukarı toplam 300 milyara yakın yapıyor, 300 milyar.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) - Bunlar tefecilere çalışıyor Başkan.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - E, peki, bu ne kadar tutuyor, vereceğimiz bütün bu meblağlar ne kadar tutuyor? Emeklilere ve kamu çalışanlarına ilave vereceğimiz bu yüzde 30 yükün toplamı nedir? 259 milyar, 260 milyar bile değil. 260 milyar bu tutuyor, 300 milyar kur korumalı. Emekli, dul ve yetimleri ve kamu çalışanlarını dikkate alın, en az 20 milyon, aileleriyle birlikte 50 milyon yapıyor; bakın, deminki sadece emeklilerdi, kamu çalışanlarıyla birlikte 50 milyonu ilgilendiriyor.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) - Bunlar hep zengine çalışıyor, zengine!

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Türkiye'de kur korumalı mevduat hesabı olan 1 milyon kişi var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

1 milyon kişiye verdiğimiz para, geçen senenin parasıyla 300 milyar, bu senenin parasıyla emekli, dul ve yetimlere ve kamu çalışanlarına verilecek olan 260 milyar. Görüyor musunuz? Bu sene kur korumalı mevduat böyle devam ederse, geçen seneki gibi dolardaki artış yüzde 50 olursa gelecek sene bu meblağ 1 trilyona bile yaklaşabilecek.

Diğer taraftan, yine bu kanunda İstanbul'da yapılacak olan UEFA'yla ilgili 2 şampiyona var, 2 final var. Türkiye'de oynanmasından mutluluk duyarız tabii ki fakat Türkiye basit bir ülke değil, Katar gibi rüşvet vererek kendisinde şampiyonaların düzenlenmesini isteyecek bir ülke değil, gönüllü olarak Türkiye'ye gelmeleri lazım, gelebilirler de...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Çok teşekkür ederim Başkanım.

Yani bu tür şampiyonaların Türkiye'de, Katar'da olduğu gibi rüşvetle değil de gönüllülük esasıyla olmasını arzu ederdik.

Ben bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.

Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)