GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Mal Ticareti Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:49
Tarih:12.01.2023

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; Pakistan'la yapılması öngörülen antlaşmaya olumlu baktığımızı belirterek sözlerime başlamak istiyorum.

Sözlerimi aslında ulusal hukuktan uluslararası hukuka götürmek suretiyle sürdürmek istiyorum. Anayasasızlaştırmanın on yılı nerede başladı? Anayasasızlaştırmanın zirve yaptığı dönem Gezi, demokrasinin postmodern mantığının ortaya konduğu dönemdir. On yılın son beş yılı burada geçti, burada aynı zamanda yasasızlaştırmaya da tanık olduk. Peki, başka neye tanık olduk son beş yılda? Esasen, uluslararası hukuktan uzaklaştırmaya yani uluslararası hukuk bakımından hukuksuzlaştırmaya tanık olduk. Neden ve nasıl oldu bu? Evrensel ölçekte İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, uluslararası ölçekte BM belgeleri açısından ve kıta ölçeğinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi yani insan hakları Avrupa anayasası, Avrupa Konseyi ve tabii ki Avrupa Mahkemesi kararlarını uygulamamakla uzaklaştık. Bugün ihlal prosedürü devam ediyor, Türkiye'nin Avrupa Konseyi önündeki ihlal prosedürü ve hiçbir biçimde Avrupa Mahkemesi kararlarını, karşılıklılık ilkesine dayandırarak uygulamaktan kaçınamayız; bunu askerî dönemde bile yapmadık, zira bu bağlayıcıdır, insan haklarında karşılıklılık ilkesi geçerli değildir. Neden peki? Acaba anayasasızlaştırma sürecinde rol oynayan etken ne oldu? 2 büyük etken var: 2017 kurgusu ve 2018'de yürürlüğe konulmuş olan parti başkanlığı yoluyla devlet başkanlığı ve yürütme. Peki, burada acaba anayasal andın bir anlamı yok mu? Bunun için bir hatırlatma yapmak gerekir; doğru, Anayasa'da egemenliğe ilişkin hükümler var, devam ediyor; 6'ncı madde, 7'nci madde yasama yetkisinin kullanılmasına, 8'inci madde yürütmenin Anayasa'ya ve yasalara göre uygulama yapmasına ve 9'uncu madde yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin olmak üzere ama gelin görün ki ortak ant, Anayasa'ya, üzerine ant içtiğimiz metin gerek norm olarak gerek ahlaken gerek etik açıdan vekillerin çoğu tarafından ya isteyerek veyahut da belki 2017 kurgusu nedeniyle uygulanamaz durumda. Bu nedenle, aslında Anayasa'mızda madde 12 ve 74 arasındaki hak ve özgürlükler, dört bölüm altındaki hak ve özgürlükler geniş bir yelpazeye yayılmaktadır ve birçok Avrupa devleti anayasasından daha ileridir ama gelin görün ki 2017 kurgusu nedeniyle yasama, yürütme ve yargı ilişkileri yalnızca biçimsel kaldığından hak ve özgürlüklerin sistematik ve yaygın bir biçimde ihlal edilmesine tanık olmaktayız. Zira, yasama kendi gündemine hâkim olamamakta, özgür bir biçimde burada yasa oylaması yapamamakta; yargı bağımsız ve tarafsız bir biçimde karar verememekte ve yürütme belki tek kişi -yürütme tek kişi, siyaset yapan tek kişi- ama tek kişinin de ötesinde atanmış bürokratlar, Meclisin iradesini ve yargıçların vicdani kanaatlerine göre karar verebilme olanaklarını büyük ölçüde ortadan kaldırmaktadır. Bunun çok somut örnekleri var, bir örneğini biraz sonra sizinle paylaşacağım. Buradaki en büyük çöküş, en büyük kırılma şudur: Görev, yetki ve sorumluluk halkasının 2017 kurgusuyla kırılması. Evet, yürütme bir kişide fakat o kişi herhangi bir biçimde siyasal sorumluluğa sahip değil. Siyaset bir kişiye indirgenmiş bulunuyor yürütme olarak ama herhangi bir sorumluluk bulunmuyor; görev var, yetki var ama sorumluluk yok, hesap verebilirlik yok. O nedenle, biz buradan öneriyoruz muhalefet partileri olarak ama çoğunluk "Hayır, sizin önerilerinizi kabul etmeyiz." diyor. "Peki, sizin önerilerinizi tartışalım." diyoruz, "Hayır, bizim önerilerimizi tartıştırmayız çünkü dışarıdan geliyor o öneriler, biz aynen bunları kabul ettirmek durumundayız." diyor. O nedenle burada bir müzakere süreci oluşmuyor, sayı haklılık ölçütü olarak alınıyor. Ne zamana kadar? Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilene kadar ama edildikten sonra da geçen hafta oyladığımız, önceki hafta oyladığımız yasada olduğu gibi Anayasa Mahkemesi kararı bile etkili olamıyor.

Şimdi, peki, burada nedir bu görev, yetki, sorumluluğu kıran halka? Bakın, Özlem Hanım hatırlayacaktır -diğerleri de vardı, Ramazan Bey de vardı galiba- ilk yasayı sayın vekiller, ilk yasayı 27'nci Dönemde 7145 sayılı Yasa olarak yaptık; OHAL'in üç yıl daha uzatılmasına dair yasa. Sabahlara kadar tartıştık, konuştuk. Bana, benimle dalga geçer gibi "Hocam, Anayasa dersi vermeyin." dediler. Bu sabah bir karar yayınlandı; tabii, altı ay önce verildi de bu sabah yayınlandı. Özgür Özel hatırlayacaktır; önceki yıl, 16 Temmuz gecesini 17 Temmuza bağlayan gece yirmi beş saat burada mesai yaptık, yirmi beş saat. 7333 sayılı Yasa; bunu birleştiriyor Anayasa Mahkemesi ve 10 kalemde çok önemli iptaller var. Peki, o iptallerin altında kimin imzası bulunuyor biliyor musunuz? Adama göre iş olarak telakki edilen, Anayasa Mahkemesine Yargıtay üzerinden gönderilen üye de ona "Evet, iptal edilmesi gerekir." diyor. İşte, sayın vekiller, burada pasaportlar var, burada sökülen rütbeler var, burada üniversitelerinden atılan, üniversitelerine değil, başka üniversitelere gönderilmesi kararlaştırılan öğretim üyeleri var, burada askerî bölgede aramaya dair sınırların kaldırıldığı düzenlemeler var.

Burada, evet, 10 kalem çok önemli ama zamanım olmadığı için sayamayacağım, sonuncusunu okuyayım; 13'üncü madde. Biraz önce hak ve özgürlüklere yollama yaptım, hak ve özgürlükler var; en önemlisi 13'üncü madde, en çok da 13'üncü maddenin ihlal edildiğini Anayasa Mahkemesi saptıyor. Tabii ki 19'uncu madde var, tutuklama; 20'nci madde var, özel yaşamın korunması. Şöyle son kalem: "TMSF'nin kayyum olarak atandığı dosyalarla ilgili olarak hak, yetki, sorumluluk ve muafiyetleri düzenleyen kuralların yürürlüğünü uzatan kuralın belirlilik bulunmadığı gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir." Görüldüğü gibi, bunlar çok geç olmuştur. Şu çelişkiye bakın ya da rastlantıya bakın, Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonunun tarihe gömülmesine dair rapor da bugün yayımlandı; Anayasa Mahkemesi kararı ve OHALİİK. OHALİİK yani hukukun külliyen küllendirildiği bir komisyon. Anayasa Mahkemesinin bu kararı olağanüstü hâl hukukunu belli ölçüde aşmaya yarayacak bir karardır ama çok geç olmuştur. Ders olur mu sayın vekillere, çoğunluğa, AKP-MHP koalisyonuna, Cumhur İttifakı güç birliğine? Dilerim ders olur. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü bu gerçekten Türkiye'de beş yıldır hukuku donduran bir kurul, hukuk dışı bir kurul ve Anayasa Mahkemesinin beş yıllık gecikmeyle de olsa verdiği bu önemli karar.

Peki, o zaman, yaşadığımız süreç nedir? Yaşadığımız süreç... Evet, "Gündemine hâkimdir." sözleri burada söyleniyor, burada Anayasa'ya bağlılığa ant içiyoruz ama biz ne gündemimize hâkimiz ne de Anayasa'ya uygunluk andımıza bağlı kalabiliyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Bu itibarla, siyasal davaları, siyasal davalar zincirini 2023'e girerken çoğaltmış bulunuyoruz. İşte bunlardan biri... Geçen hafta İstanbul Büyükşehir Belediyesine ilişkin olarak ilk 2'sine değinmiştim. Şimdi, 3'üncüsü: Bu ihale sekiz yıl önce yapılmış oysa bu dosya yıllar önce müfettişlerce incelenmiş ve Danıştaya gönderilmiş, Danıştay idari açıdan incelemesini tamamlanmış ve sorun görmemiş; 3'üncü dava, İçişleri Bakanlığı tarafından tezgâhlanan 3'üncü dava. Burada bu sabah Sevgili Özgür Özel beyan etti onunla bağlantılı; somut kısımları atlıyorum. Trol ordusu komutanlarının, kendi müşavir görünümlü emir erine verdiği ihaleler ve kamu kaynaklarının nasıl kullanıldığı ortada olduğu hâlde -ki bunu ayrıntılı olarak Özgür Özel açıkladı- böyle bir dava açılabiliyor ve 3'üncü halkası...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Şimdi, peki, acaba nedir burada? 2023'e geldiğimiz zaman, 2017 kurgusu, bilindiği gibi, Anayasa kurgusu; istismarcı Anayasa değişikliği yapılarak demokratik düzen ortadan kaldırılmıştı. Peki, şimdi yeniden bir Anayasa gündemi var, seçime yönelik bir gündem söz konusu ve 2023 yılı siyasal münavebenin gerçekleşeceği bir yıl. Siyasal münavebe aslında yalnızca sandığın kurulmasına değil, sandığa giden yolun demokratik siyaset ve demokratik toplum olarak açık tutulmasına bağlı. Şu anda tanık olduğumuz 2023 itibarıyla bütün yapılanlar, dokunulmazlıklar, Anayasa gündemi, siyasal davalar hep bilgi kirliliği eşliğinde, dezenformasyon eşliğinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, son bir teşekkür için...

BAŞKAN - Tamamlayınız lütfen.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Burada yapılmak istenen, esasen 2023'te kurulacak olan sandığa giden yolun dikenlerle kaplanmasıdır. Zira bugüne kadar hep 18 Haziranda yapılacaktı; nereden çıktı mevsim kaygısı, mevsim kaydırması, nereden çıktı güncelleme? (CHP sıralarından alkışlar) Anayasa'da var mı böyle bir şey, var mı böyle bir şey? Hani Anayasa'ya ant içmiştik? Dolayısıyla biz burada kişi, parti, devlet birleşmesini görmediğimiz sürece, kişi, parti, devlet birleşmesinin demokratik siyaset önünde başlıca engel olduğunu görmediğimiz ve demokratik toplumu işletmediğini görmediğimiz sürece siyasal münavebe üzerinde içten bir biçimde, dürüst bir biçimde konuşamayız.

Bu nedenle, 2023 siyasal münavebenin ve demokrasinin yılı olsun dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)