GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:50
Tarih:17.01.2023

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, sevgili halkımız; doğa örgütlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, meslek odaları gibi toplumun önemli bir kesiminin görüşlerinin yok sayıldığı Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda alelacele görüşülen bir teklif var karşımızda. Bu kanun teklifi âdeta doğanın nasıl talan edileceğinin, Uludağ'ın sermayeye nasıl açılacağının habercisi.

Görüştüğümüz 380 sıra sayılı Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi'nin temel gerekçesi aslında idareyi tek elde toplayıp olabildiğince hızlı kararlar almak. İktidar bir yetki karmaşası olduğunu iddia ediyor. Şimdiye kadar Uludağ Millî Parkı'nda tek yetkili olan Tarım ve Orman Bakanlığı ile Doğa Koruma ve Millî Parklar Müdürlüğünün yetkileri Kültür ve Turizm Bakanlığına ve Uludağ Alan Başkanlığına devredilmek isteniyor. Sizin "yetki karmaşası" dediğiniz şey aslında rant hırsınız.

20 milyon metrekare olan Uludağ Millî Parkı, hâlihazırda Millî Parklar Genel Müdürlüğü tarafından korunup yönetiliyor. Şu anda birinci derece doğal sit alanı olan bu parkta Bern Anlaşması'yla korunan endemik türler yaşıyor. 32'si sadece bu parkta olmak üzere 175 Türkiye endemiği ve 1.320 tür bitki Uludağ'da yaşıyor.

Hâlihazırda sadece yüzde 16'sının -o da sınırlı bir şekilde- kullanılabildiği, UNESCO tarafından özellikle ortak akılla yönetilmesi gerektiği ifade edilen ve dünya mirası olan Uludağ Millî Parkı eğer Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki Alan Başkanlığı tarafından yönetilmeye başlanırsa bakın neler olacak: Uludağ alanının tüm su kaynakları ile biyolojik varlıklarının korunması, yönetilmesi ve denetiminde Alan Başkanlığı yetkili olacak. Parklar ve ziyaret merkezlerinde ödenecek ücretler ile Uludağ'dan faydalanma koşulları Uludağ Alan Başkanlığınca belirlenecek. Orman sayılan yerler Alan Başkanlığına tahsis edilebilecek. Turizm amaçlı sportif faaliyetler ile alana ilişkin işletmecilik faaliyetleri için izin ve denetleme yetkisi Uludağ Alan Başkanlığında olacak. Uludağ Alanı sınırlarında kalan gerçek ve tüzel kişilere ait taşınmaz mallar ve her türlü tesis Alan Başkanlığınca kamulaştırılabilecek. Meri planlar ile geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarına aykırı yapılan inşai ve fiziki müdahalelerde İmar Kanunu'nun ilgili maddelerinde belirtilen idari para cezaları yine Alan Başkanlığınca uygulanacak. Hazine ile kamu kurum ve kuruluşlarının özel mülkiyetindeki taşınmazların satışı, kiraya verilmesi, işletilmesi gibi işlemler Alan Başkanlığının "Uygundur." görüşü alınarak yapılacak ve bu taşınmazların turizm amaçlı kullanılmasında Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkili olacak. Uludağ Alanı'nın sınırları, bölgenin kültürel ve doğal varlıkları ile turizm potansiyeli göz önünde tutularak Kültür ve Turizm Bakanlığının teklifi üzerine Cumhurbaşkanı kararıyla değiştirilebilecek.

Uludağ'da turizm merkezi ilan edilen 2. Gelişim Bölgesi Kültür ve Turizm Bakanlığının denetiminde. Bu bölgedeki tek boş parsel kimin biliyor musunuz? Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'un sahip olduğu Etstur'a ait. İktidar, millî park alanlarını belli ki kuralsız ve kontrolsüz yapılaşmanın önünde bir engel olarak görüyor; kendi rantları için, bürokrasiyi azaltmak, gitmeden tüm talan politikalarını hayata geçirmek için hızlıca karar almak istiyor. Eğer bu kanun teklifi yasalaşırsa altmış iki yıldır millî park statüsünde bulunan Uludağ Millî Parkı millî park olmaktan çıkacak; Tarım ve Orman Bakanlığı ile Doğa Koruma ve Millî Parklar Müdürlüğünün yetkileri Kültür ve Turizm Bakanlığına yani otel sahibi patronlara, sermayedarlara devredilecek. Alelacele komisyonlardan geçirilen bu kanun teklifleri ne sadece Uludağ'ı ne de Bursa'yı etkiler arkadaşlar; ranta açılan bizim, kamunun kaynakları ve bu kaynaklar hepimizin geleceği. Nitekim, daha önce Alan Başkanlığına devredilen Göreme Kapadokya'da koruma kurulları devreden çıkınca ne olduğunu çok iyi gördük; Alan Başkanlığı peribacalarında yol yapımına rahat rahat izin verdi ve sonunda iş makineleri kültür varlıklarımızı tahrip etti. Açık hava müzesinin olduğu yere dozerlerle girildi, dozerlerle. Yetmedi, Kapadokya Alan Başkanlığı Çekyalı bir turist kafilesini UNESCO heyeti gibi gösterdi -yani hakikaten halkı kandırmak- yetmedi, bir de peribacaları arasından geçen yol için "UNESCO'dan Alan Başkanlığına tam not" diye haber yaptırdı. "Pes!" dedirttiniz tüm ülkeye, gerçekten "Pes!" dedirttiniz.

Hem doğal hem kültürel varlıkları tehdit altında olan bir diğer yer de bildiğiniz gibi İkizköy Akbelen ormanı; bugün de yine İkizköylüler Meclistelerdi. İkizköylüler 2019'dan beri zeytinliklerinin ve Akbelen ormanının maden sahası olmaması için direniyor. Ormanın hemen yanında kalan Işıkdere maden sahasında Karya, Bizans ve Roma Dönemi'ne ait kalıntıların bulunduğu kazı alanı vardı. İkizköylüler "Bu bölge arkeolojik sit alanı ilan edilmelidir." diye dava açmıştı ancak dava sonucu dahi beklenmeden kazı alanı taş ocağı için yok edildi. İkizköy Çevre Komitesi Sözcüsü Nejla Işık diyor ki: "Işıkdere'yi anbean, dört senedir lokma lokma yediler. Ne deremizi tanıdılar ne kültürel varlıklarımızı tanıdılar. Hepsine lanet olsun, kendi kazdıkları kuyularda kendileri boğulsunlar, hepimizin gözyaşlarıyla boğulsunlar hepsi!"

Evet, maden için doğa katliamı sadece Türkiye'ye has bir durum değil. Günlerdir Almanya Keyenberg'te maden sahalarının genişletilmemesi ve mevcut sahaların kapatılmasını savunan, orada kamp kuran çevrecilere karşı "Robocop" gibi kılıklarla gelen polislerin çamura batmış görüntüleri sosyal medyada dolaşıyor; çevreciler gülmekten eylemlerini yapamaz olmuşlar gerçekten o görüntüler karşısında. İşte böyle batarsınız çamurlara, hatta İkizköylü sevgili Nejla gibi bir beddua da ben edeyim: Rant uğruna doğayı, tarihi, kültürel varlıkları yok edenler çamurlara batasınız!

Direnen bir başka kesim de motokuryeler, hani o hepimize her şeyi anında yetiştiren, can güvenliği olmadan çalışan işçiler. Trendyol Go motokuryeleri dayatılan sefalet zammına karşı Ankara'da, İzmir'de, Kocaeli'de, İstanbul'da direnişteler. Kontak kapatan bir Trendyol Go kuryesinin ifadeleriyle anlatayım: "Eskiden bir zammımız vardı, bir gece ansızın bu zamları geri aldılar, hepimiz isyan ettik ama hiçbir şekilde bir düzelme olmadı; yılbaşında aynı zamları bir daha geri getirdiler yani sıfır zam oldu." Evet, böyle diyor çalışan arkadaşımız. Emekçiler paket başına ücretlerin artırılmasını, yakıt giderlerinin karşılanmasını ve mola haklarını istiyor. Evet, günde on-on beş saat kölelik koşullarında, üstelik hiçbir iş güvencesi olmadan çalışmak zorunda kalan emekçiler mola hakkı istiyor. Biz bu direnişi, Yemeksepeti direnişinden, Migros direnişinden hatırlıyoruz. O zaman emekçiler nasıl birlikte direnip mücadeleyi kazandıysa bugün de yarın da aynısı olacak. Hakları için mücadele eden, Türkiye'nin dört bir yanında direnen Trendyol Go motokuryelerini selamlıyorum buradan.

Evet, son olarak can yakıcı bir konuyla bitirmek isterim. Çocuk istismarına karşı kurduğumuz ortak Komisyonun ikinci toplantısını yaptık bugün. Komisyonda da dile getirdim, çocuk istismarı yalnızca cinsel istismardan ibaret değil. Örneğin, ağır hasta bir çocuğun, Yusuf Kerim Sayın'ın cezaevinde olan annesinden bu şekilde ayrı bırakılması istismar değil mi? Zalimce değil mi? Hasta bir çocuğun arzusunu yerine getiremeyen, onu acı içinde yaşatan bir Meclis halkı temsil edebilir mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Son cümlem...

BAŞKAN - Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Neden infaz ertelemesi için hep birlikte bir şey yapmıyoruz, çocukta mı düşmanınız diyorum.

Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)