GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Devlet Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlar ile 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:52
Tarih:19.01.2023

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Teşekkür ederim.

Ekranları başında bizi izleyen ve cezaevinde olan arkadaşlarımı saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.

Bugün 19 Ocak ve Hrant Dink'in katledilmesinin üzerinden on altı yıl geçti; bir kez daha Hrant Dink'i sevgiyle saygıyla, minnetle anıyorum ve Rakel Dink'in söylediği gibi, bebeklerden katil yaratan bu karanlıkla, bu sistemle de mücadeleye devam edeceğimizin altını çizmek istiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, dün burada bir temel kanun getirdiniz diye sizi övdük -gerçi temel kanununuz bir talan kanunuydu- ama ertesi gün hemen bir torba kanun getirerek zaten torba kanuncu bir hükûmet olduğunuzu bir kez daha ortaya koydunuz.

Şimdi, bu torba kanunun 7'nci maddesi üzerine söz aldım ve burada vekil ebelerin ve hemşirelerin kadroya geçirilmesi gibi bir yaklaşım var. Bunda bir sorun yok, doğru, yerinde ama sorun şu: Sizin toplam çalışma yaşamına yaklaşımınızın kendisi sorunlu değerli arkadaşlar çünkü siz neredeyse kamudaki çalışmayı bile bir güvenceli çalışma olmaktan çıkardınız; esnek, güvencesiz çalışmayı çalışma yaşamının temel, asli unsuru hâline getirdiniz ve sürekli de burada tahribatlar yaratıyorsunuz. Oysaki bu ülkedeki her bir yurttaşın aslında çalışma güvencesine, iş güvencesine sahip olması gerekiyor ve sözleşmeli gibi, ücretli çalışma sistemi gibi aslında hiçbir şekilde yasal dayanağı olmayan, daha doğrusu geçici olan bu istihdam biçiminden de vazgeçilmesi gerekiyor. Bunun için 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda ciddi bir reforma ihtiyaç var ama daha önemlisi, sizin bu neoliberal politikalar nedeniyle yaşama geçirdiğiniz çalışma sisteminin değişmesi lazım. Bu istihdam biçiminin, bu çalışma rejiminin düzelmesi gerekiyor. İşçiden yana, emekçiden yana, emekten yana yeni bir düzen kurmak durumundayız yoksa işte, Türkiye'nin yüzde 80'i, yüzde 85'i çalışıyor, alın teriyle kazanıyor, bir avuç zengin de bütün bu zenginliklere el koyuyor, bu ülkenin bütün kaynaklarını sömürüyor, talan ediyor. O anlamıyla burada yapısal bir sorun olduğunu ve böyle palyatif çözümlerle soruna yanıt oluşturulamayacağını ifade edelim.

Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, ben de bir EYT'liyim, benim eşim de bir EYT'li. Siz söz verdiniz -Sayın Akbaşoğlu da burada- aralıkta getirecektiniz -aralığın başında- aralığın sonu oldu, aralığın sonundan ocağa kaldı, ocaktan şubata kaldı; yılan hikâyesine döndü. Buradan soruyoruz: Niye ipe un seriyorsunuz? Yani siz cebinizden bir şey bahşetmiyorsunuz ki, zaten o bizim hakkımız; biz zaten çalışma yaşamına başlarken bu koşullarla çalışma yaşamına başladık ama ilk defa, o dönemin hükûmeti yasayı geriye doğru işletti, hakkımızı gasbetti.

Şu gün itibarıyla 2,5 milyondan fazla EYT'linin 3 maaşını siz gasbetmiş durumdasınız. Bakın, aralıkta çıksaydı 1 Ocak itibarıyla EYT'liler maaşlarını alacaklardı ama ısrarla çıkarmıyorsunuz. Niye? "Aman, seçim gelsin de son dakika çıkaralım, EYT'liler bize oy verir." Vallahi, kusura bakmayın; EYT'liler size, oy vermeyi bırakın, selam bile vermez, selam. Yirmi yıldır iktidardasınız, yasayı getirmediniz; son dakika aklınıza geldi, onu da getirmiyorsunuz; böyle bir şey olabilir mi?

Diğer bir mesele, KHK'liler. Ne olacak? Bu seçimde gidip propaganda yaparken "KHK'liler ağaç kökü yesin." mi diyeceksiniz, çok merak ediyorum.

Barış akademisyenleri Anayasa Mahkemesinde beraat aldılar; sizin üniversiteleriniz hâlâ onlara işbaşı yaptırmıyor. E, bu ülke anayasal bir devlet değil mi? Muz cumhuriyetinde mi yaşıyoruz, Tanzanya'da mı yaşıyoruz? Siz Anayasa Mahkemesinin kararlarını tanımıyorsanız, sizin idareniz Anayasa Mahkemesinin kararlarını tanımıyorsa o Anayasa Mahkemesi niye var? Anayasa niye var? Siz burada niye "Vekilim." diye oturuyorsunuz o zaman? Niye gereğini yapmıyorsunuz? Bu insanları akademiden uzaklaştırdınız, haksız hukuksuz bir şekilde işlerinden ettiniz ve Anayasa Mahkemesi sizi haksız buldu ama oraya da gelince -hemen diyorsunuz- işinize gelmeyen kararlar olunca bizi kapatmaya çalıştığınız gibi Anayasa Mahkemesini de kapatıp sorunlara çözüm üretmeye çalışıyorsunuz.

Şimdi, buradan bir kez daha söyleyelim. Ülke yangın yeri; insanlar ekmek bulamıyorlar, insanlar otobüs parası bulamıyorlar, çocuklar okula aç gidip geliyorlar. Siz ne yapıyorsunuz? Siz her gün karma eğitimdeki sınıfları ayrıştırmakla uğraşıyorsunuz. Ya, tek bir derdiniz var; kız çocukları ile erkek çocukları aynı sınıfta okumasın. Sizin nasıl bir zihniyetiniz var ya? Siz kafayı neyle bozmuşsunuz? İnsanlar ekmek bulamıyor, çocuklar yurtsuzluktan okula kayıt yaptıramıyor; sizin tek bir şeyiniz var: "Aman, kadın cinsi ile erkek cinsi aynı sınıfta yan yana oturmasın." Hangi çağda yaşıyorsunuz, hangi zihniyeti temsil ediyorsunuz? En son Van'da 3 okulda sınıfları ayırdınız ya, ayıp değil mi?

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Nereyi?

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Ayıp değil mi gerçekten? Siz bundan utanmıyor musunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Bakın, burada kadınlı erkekli oturuyoruz ya.

SALİH CORA (Trabzon) - Sizin yaptığınız ayıp değil mi?

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Ayıp değil. (HDP sıralarından alkışlar)