GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KAZAKİSTAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA 13 ARALIK 1993 TARİHLİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE KAZAKİSTAN CUMHURİYETİ ARASINDA ANTALYA İLİNİN KEMER İLÇESİNDEKİ TAŞINMAZIN KAZAKİSTAN CUMHURİYETİNE KULLANDIRILMASINA İLİŞKİN PROTOKOLE DEĞİŞİKLİKLERİN VE EKLEMELERİN YAPILMASINA DAİR PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN (S. S: 413)
Yasama Yılı:3
Birleşim:76
Tarih:12.03.2013

MHP GRUBU ADINA TUNCA TOSKAY (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında 13 Aralık 1993 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Antalya İlinin Kemer İlçesindeki Taşınmazın Kazakistan Cumhuriyetine Kullandırılmasına İlişkin Protokole Değişikliklerin ve Eklemelerin Yapılmasına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, burada iki tane protokol var aynı konuda. Bir 1993 tarihinde, bir de 2012'nin Nisan ayında yapılmış olan iki protokol var. İkinci protokol, birinci protokolle ilgili bazı hükümleri, bazı maddeleri değiştiriyor ve bu değişikliğin belli bir ihtiyaçtan doğduğu ifade ediliyor. Ancak, biz değişiklik öngören bu protokolün Dışişleri Komisyonunda konuşulması sırasında, müzakeresi döneminde fikirlerimizi söyledik. Milliyetçi Hareket Partisinin oradaki bir komisyon üyesi olarak ben muhalefet şerhimi de verdim. Bugün genel anlamda bu muhalefet şerhimin çerçevesi içinde bu protokolle ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Ancak orada biz bazı hassasiyetleri dile getirdik bu yeni protokolle ilgili, bazı konuların içimize sinmediğini de ifade ettik.

Dikkatimi çeken bir nokta var, onu sizlerle paylaşmak istiyorum. "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" sıralamasında Kazakistan'la ilgili yapılan bu protokol 200'üncü sırada duruyor ama bakıyoruz, bugün önümüze, Genel Kurula gelmiş. Bizim oradaki birtakım hassasiyetlerimizde, zannediyorum ki bu kadar hızlı bir şekilde Genel Kurulun huzuruna getirilmesi de dikkat çekici ve onu teyit ediyor.

Aynı tarihlerde -1993 tarihinde diyoruz, aynı tarihlerde- yalnız Kazakistan'a değil, Kazakistan dâhil 5 tane Türk cumhuriyetine Antalya'da benzer araziler tahsis edilmiş ve ancak bir tek bu protokolle ilgili olarak yani Kazakistan'a tahsis edilen araziyle ilgili olarak ikinci bir protokolün yapılması, bazı işlerin düzeltilmesi ihtiyacı ortaya çıkarmış.

Açık ve net olarak şunu söyleyeyim: Burada, araştırma önergesinin müzakereleri sırasında da ifade edildi, hatta Milliyetçi Hareket Partisine bazı imalarda bulunuldu. O zaman da sataşmadan söz alarak ifade ettim ama şimdi altını çizerek bunu tekrar ifade etmek istiyorum. 1993 yılının Aralık ayında yapılmış olan protokolün bu amaca doğrudur, Milliyetçi Hareket Partisi de kesinlikle bu söylediğimiz protokolün, amacına uygun olarak uygulanması hâlinde destek vermektedir, doğru bulmaktadır. Ancak, 2012 yılında 1993 yılındaki protokole eklemeler yapılması, değişiklikler yapılmasıyla ilgili protokolde bizim tasvip etmediğimiz, edemeyeceğimiz bazı şeyler var. Onları da burada kimseyi incitmeden, teknik olarak sizlerle paylaşmak istiyorum. Katılırsınız katılmazsınız, sonunda oylarınız sizin vicdani kararınızdır ama ben teknik olarak nelerin içimize yatmadığını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şimdi, amaç belli. Burada daha evvel de söylendi, 93'te amacı, belirtilen şey, protokolün giriş bendinde şu söyleniyor: "Türkiye Cumhuriyeti ve Kazakistan Cumhuriyeti, aralarındaki mevcut ilişkileri daha da geliştirmek, dostluk ve kardeşliği daha da kuvvetlendirmek amacıyla, işbu Protokolün hükümleri üzerinde mutabakata varmışlardır." Bu konuda, Milliyetçi Hareket Partisi olarak tek bir itirazımız yok. Çok iyi bir jest yapılmış, kardeşliğin, iş birliğinin gelişmesi açısından iyi bir adım atılmış. Ancak, 2012 yılında yapılan protokole geldiğimiz zaman işler değişiyor. Yeni protokolün ihtiva ettiği hükümler, yaptığı düzenlemeler 1993 protokolünün amacından tamamen farklı. Orada dostluğu geliştirmek, kardeşliği kuvvetlendirmek, bunun için de Kazakistan devlet ricalinin dinlenmesine, sağlık hizmetlerinden yararlanmasına imkân verecek, Antalya gibi çok güzel bir ilimizde bir gayrimenkulü onlara devlet konukevi yapmak üzere tahsis ediyoruz. Burada bir sorun yok, bu son derece yerinde ama 2012 protokolünün düzenlemelerine baktığımız zaman, 1993 anlaşmasının amaçlarının çok dışında bir şeylerle karşı karşıyayız, bunu ortaya doğru koymak lazım. Burada biz yeni protokolün kamu yararı ilkesi gütmediğine aksine, özel ticari çıkarları koruduğuna ve meşrulaştırdığına inanmaktayız. Her iki protokolün hükümleri karşılaştırıldığında bu düşüncemizi teyit eden çok önemli noktalar var.

Şimdi, gerekçeye bakıyoruz. Biraz evvel 1993'teki gerekçeyi okudum   -giriş kısmında var, 1'inci maddede var- ama ikinci protokolün gerekçesi tamamen Türkiye'deki mevzuata aykırı. 1993 protokolünün imzalanmasında güdülen amaçla alakası yok ve tamamen özel çıkarları gözeten birtakım değişiklikleri içeren bir anlaşmayla karşı karşıyayız. İlk protokolde 44.370 metrekarelik bir arazi tahsis edilmiş. Şimdi biz bunu değiştiriyoruz. Madde 1, tahsis edilen arazi miktarı 67.256 metrekareye çıkarılıyor. Peki, bu ihtiyaç nereden doğdu, niçin 67 bin metrekareye çıkarıyoruz? Aşağıdaki açıklamalardan öğreniyoruz ki Kazakistan Cumhuriyeti devlet konukevini yapmış. Ne kadar arazi kullanmış? 22.302 metrekarelik arazi kullanmış yani kendisine tahsis ettiğimiz 44.370 metrekarelik arazinin tamamını kullanmamış. E, biz bunu niye 67.256 metrekareye çıkarıyoruz, bunu sormayacak mıyız birbirimize? Bu jest olmaktan çıkmış. Burada bir sorun var, bunu görmek zorundayız. Bunun Kazakistan-Türkiye Cumhuriyeti arasındaki dostlukla, kardeşlikle bir alakası yok. Protokolün amacına uygun devlet konukevi yapılmış, 22.302 metrekarelik arazi de kullanılmış. Şimdi 67.256 metrekareye çıkarıyorsak 44.954 metrekarelik bir araziye ihtiyacımız olmuş. Bu araziye ihtiyaç nereden doğmuş? Değerli arkadaşlarım, bu arazinin üstüne turistik bir tesis yapılmış, ihtiyaç buradan çıkıyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Kim yapmış?

TUNCA TOSKAY (Devamla) - Şimdi, burada bir başka problemle de karşı karşıyayız. Burada, özel sektörün işlettiği -kamunun dışında- bir tesis var, turistik tesis var; başlangıcından itibaren Türk mevzuatına aykırı olarak başlamış. Ancak, arada, 2006 yılında Orman Bakanımız şöyle bir tasarrufta bulunmuş, demiş ki: "Bunun 22.302 metrekaresini ben Kazakistan'ın devlet konukevi inşaatına tahsis ettim -ki zaten 1993 anlaşmasında bu var, burada hiç sorun yok- ama geri kalan 44.954 metrekaresini de turistik tesis amacıyla kullanılması bakımından Dışişleri Bakanlığına tahsis ediyorum."

Şimdi, iki tane sorun var. Ayrıca, burada bir şey daha ilave ediyor "Bu turistik arazinin kullanımı 2001'den bu tarafa bedelli olacaktır." diyor. Dikkatinizi çekerim "bedelli olacaktır" diyor.

Şimdi, bir kere, iki şeyi sormamız lazım. Uluslararası bir anlaşmada 44.370 metrekare bir arazi bir amaç için tahsis edilmiş ise bunun 67.256 metrekareye çıkarılıp 44.950 metrekaresinin tefrik edilerek turistik alan olarak tahsisine Orman Bakanı yetkili midir, değil midir? Yetkiliyse o zaman bu anlaşmayı niye getirdiniz? İş o zaman bitmiş, Orman Bakanı problemi çözmüş! Demek ki Orman Bakanı problemi çözmemiş, Orman Bakanı orada yetkisini aşmış.

İki: 2001 yılından itibaren, buradaki turistik işletme bedelli olarak burayı kullanabilecek. Peki, yeni getirdiğimiz protokolde durum nedir? Yeni getirdiğimiz protokolde şunu söylüyoruz: "2001 yılından 31/12/2010 tarihine kadar buranın bedelsiz olarak kullandırılmasını?" Arkada da bir itiraf var, diyor ki: "Bu bedelin tahsili mümkün olamamıştır." Peki, nasıl mümkün olmaz? Bunun hukuki bir açıklaması yok çünkü 1993 tarihli anlaşmada bir hüküm var, okuyorum size? Kısaca şunu söyleyeyim: 1961 tarihli Viyana Sözleşmesi'nin diplomatik olarak sağladığı bağışıklıklar ve imtiyazlardan buradaki tesisler yararlanamaz diyoruz. Yani, karşımızda bir özel sektör var, Kazakistan Cumhuriyeti yok. Eğer siz, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak vergi kanunlarını işletirseniz bunun karşısında hiçbir engel yok. 2001 yılından 2010 yılının sonuna kadar buradan para alamamışsınız, bu parayı da yeni getirdiğiniz sözleşmeyle siliyorsunuz. Bunun kabulü mümkün değil.

Şimdi, burada, yeni anlaşmada şöyle bir ifade daha var: Efendim, işte, burada, 2001 yılından günümüze kadar birikmiş olan 9 milyon 483 bin liralık kamunun bir alacağı var. Bu alacağın tahsisi için de Kazakistan Cumhuriyeti bize iki ayrı şehrinde şu kadar miktarda araziyi tahsis edecek. Şimdi, bu araziler bu 9 milyon 483 bin liranın değerine eş midir, değil midir bunun tartışmasına ben girmiyorum, bu teknik bir konu.

Ancak, size arz etmek istediğim bir husus var. Acaba, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu söylediğimiz tarihler arasındaki alacağı gerçekten 9 milyon 483 bin lira mı? Hayır, değil. Bu cesamette bir yatırımın yapılması için bugün yatırımcının ilk ödemesi gereken teknik ve sosyal altyapı yatırım payı 20 milyon lira civarında. Ben soruşturdum, bu 600-650 yataklı, beş yıldızlı bir otel. "Böyle bir tesisin ilk yatırım masrafı ne kadardır?" dediğimiz zaman oradaki eksperler bunun yaklaşık 40 milyon dolar olduğunu söylüyor. Şimdi, bu 40 milyon dolar üzerinden irtifak hakkı, hisse bedeli olarak da binde 5 ödenmesi lazım, bu 200 bin dolar ediyor ki 360 bin Türk lirasına denk geliyor. Yıllık cironun yüzde 1'inin de hazineye verilmesi lazım. Bu otelin yıllık cirosunun yaklaşık 8 milyon euro civarında tuttuğu belirleniyor, uzmanların şeysi bu. On yılda bu 80 milyon euro eder, yüzde 1'i de 800 bin euro eder, 1 milyon 880 bin Türk lirası eder. Bu üç kalemi topladığımız zaman, rakam 22 milyon 240 bin liraya varıyor.

Bunun içinde neler yok, onu söyleyeyim şimdi. Ağaçlandırma bedeli yok, orman köylüleri kalkındırma bedeli yok, erozyondan koruma masrafları yok, alınması gereken vergi, resim ve harçlar yok; bunu da onun üzerine ilave edeceksiniz. Ayrıca bir şey daha ilave edeceksiniz. Türkiye mevzuatına tabi bir özel sektör bu paraları zamanında ödemediği zaman kamu alacaklarına uygulanan faizi ödüyorsunuz, ayrıca vergi cezalarını da koyuyorsunuz.

Şimdi, bu 22 milyon 240 bin liranın kaça iblağ olduğunu, hangi rakama çıktığını siz hesap edin. Bize de "9 milyon 483 bin lira birikmiş olan bir borç var." diyorsunuz. Bu da değil, bu olmaz, bu da yanlış.

Şimdi, ikinci, çok önemli bir nokta var, 1993 anlaşmasında süreyle ilgili bir madde var:

"Madde III

Kullanım süresi

Süre sonunda taşınmaz -1993 protokolü- üzerindeki bütün yapı ve tesislerle birlikte Türkiye Cumhuriyeti'ne bedelsiz olarak iade edilecektir." Yani üstünde ne varsa, devlet konukevi dâhil, bedelsiz olarak Türkiye Cumhuriyeti devletine iade edilecektir. Yeni getirdiğiniz hükümde?

Şimdi bunun açıklanması lazım bize. Birisi çıksın, Allah rızası için desin ki: "Bu hükmün şu, şu, şu sakıncaları vardı, onu düzeltmek üzere biz bunu yazdık." Şimdi söylüyorum. Madde 3? 1993 tarihli protokolün 3'üncü maddesine şu ifade eklenmiş: "Süre bitimlerinde tahsis aynı süreler için yenilenecektir." Bu ne demektir, biliyor musunuz? "Bu hazine arazisinin kuru mülkiyeti hazineye ait, sonsuza kadar da intifa hakkını ben bu özel sektöre veriyorum." demektir. Buna hiç kimsenin hakkı yok.

Şimdi bu anlaşmaya şunun neden ilave edildiğini bize bir açıklamanız lazım ki o zaman biz gönül rahatlığıyla, kararımızı objektif olarak verebilelim.

Bakın, 5'inci maddeyi de değiştiriyorsunuz. 1993 protokolünde şöyle: "Arazi ve üzerindeki binalar ve müştemilat, Diplomatik İlişkiler Sözleşmesi'nde öngörülen ayrıcalık ve bağışıklıklardan yararlanmayacaktır." 1993'te öngörülen inşaatlar nedir? Devlet konukevi inşaatları. Öyle değil mi? Devlet konukevinin dahi Viyana Sözleşmesi'nden yararlanamayacağını kabul etmiş 1993 protokolü. Siz, şimdi tutuyorsunuz, bunu değiştiriyorsunuz. Getirdiğiniz hükme bakın: "Tahsis edilen arazi üzerindeki binalar diplomatik amaçla kullanılmadığı takdirde 18 Nisan 1961 tarihli Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi'nin ayrıcalıklarından yararlanamayacaktır." Peki, çıkıp "Turistik tesisi de ben diplomatik amaçla kullanıyorum. Devlet ricali geldi, bütün Kazakistan'ın siyasetçileri, bürokratları, hepsi geldi, bu otelde kalıyorlar, burada da diplomatik ayrıcalığı kullanıyorum." derse ne diyeceksiniz? Bir ihtilaf konusu olur. Tabii ki bu hakkın suistimalidir. Ama, sonuç olarak bazı şeyleri söylemek istiyorum. Vakit kısaldı.

Şimdi, beyler, sayın vekiller; bu protokolün ortaya çıkışında üç tane ayak var. Bir tanesi Maliye Bakanlığı, bir tanesi Turizm Bakanlığı, bir tanesi de Dışişleri Bakanlığı. Maliye Bakanlığından, bürokrasiden gelenler çok iyi bilirler, hazineden arazi filan almak imkânsızdır, deveye hendek atlatmak gibi bir şeydir. Şimdi, bu arazi, 67 bin metrekarelik arazi alınıyor, Maliye buna "evet" diyor, Turizm Bakanlığı sesini çıkartmıyor "Bu mızrağı nasıl çuvala sokacağım" formülünü de Dışişleri Bakanlığı ayarlıyor. O zaman benim aklıma şu geliyor: Demek ki bu problemin çözülmesini isteyen bu üç bakanlığın da üstünde bir büyük otorite var demektir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Tayip Erdoğan? Tayyip var, Tayip.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Hükûmetin başı Sayın Bakan. Kim olacak?

TUNCA TOSKAY (Devamla) - Bunu dikkatinize sunuyorum.

Şimdi, bir iki nokta var burada?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Süreniz bitti, toparlayın lütfen.

TUNCA TOSKAY (Devamla) - Peki, çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)