| Konu: | Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 57 |
| Tarih: | 01.02.2023 |
HDP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın vekiller ve ekranları başında bizi izleyen değerli halklarımız; ben de hepinizi saygıyla sevgiyle selamlamak istiyorum.
Yine bir AKP mucizesiyle karşı karşıyayız. Gerçekten, yemediniz, içmediniz ve tam da iktidarınıza yakışan, yirmi yıllık iktidarınızda yaptığınız gibi yine yasakçı bir yasa teklifini Parlamentoya getirdiniz seçim öncesi ve alelacele de geçirmek istiyorsunuz.
Şimdi, mevcut yasa teklifinin içerisinde ne var? Öncelikle geneline ilişkin bir şeyler söylemek gerekiyor. Biz, değerli arkadaşlar, bu yasa teklifini on saat on yedi dakika boyunca Komisyonda konuştuk. Sonuç? Tek bir virgülü değişmedi, tek bir cümlesi değişmedi, tek bir sorumuza gerçekçi bir yanıt almadık; olduğu gibi geçirdiler ve buraya getirdiler. Şimdi buradan da geçirip yasalaştırmak istiyorsunuz. Oysaki sizin daha önce yaptığınız bu düzenleme yani özellikle de YÖK'te, yükseköğretim kurumlarındaki disiplin işlerini yönetmelikle belirlemeniz Anayasa Mahkemesinden döndü. Neden döndü? Çünkü en temel meselelerden biri olan Anayasa'daki kanunilik ilkesini siz ihlal etmiştiniz. Yani Anayasa'ya aykırılığı Millî Eğitim Komisyonunda ileri sürülmüş olmasına rağmen siz bunu dikkate almadınız, yine bildiğinizi okudunuz, buraya getirdiniz, buradan da yasalaştırdınız ama sonuçta Anayasa Mahkemesi sizin bu hukuksuz uygulamanıza "Dur." dedi, "Suç ve ceza kavramının kendisi, disiplin gibi suçlar -ki insanların yaşamına etki eden suçlardan, cezalardan bahsediyoruz- yönetmelikle düzenlenemez, bunlar kanunla ancak düzenlenebilir. Siz insanların temel hak ve özgürlüklerini keyfinize göre sınırlandıramazsınız." dedi ve yasayı size iade etti ya da iptal etti diyelim. Ama siz ne yaptınız? Çok akıllısınız ya, hızlı bir şekilde o disiplin yönetmeliğini kanun maddesi olarak düzenlediniz, önümüze getirdiniz. Yani Anayasa Mahkemesi size demiş ya "Temel hak ve özgürlükler, disiplin meselesi yönetmelikle düzenlenemez, sen git kanuni düzenleme yap." siz de aynı yasakçı anlayışınızı kanun maddesi olarak düzenlediniz ve önümüze getirdiniz değerli arkadaşlar.
Şimdi, en temelde şunu söyleyelim: YÖK, kurulduğu 6 Kasım 1981'den bu yana bu ülkedeki temel akademik özgürlüğün önündeki en büyük engeldir. YÖK nedir? YÖK, bir darbe anayasasının ürünüdür, bir 12 Eylül faşist cuntasının ürünüdür. AKP Hükûmeti iktidara gelmeden önce ne diyordu? "Ben iktidara geldiğimde YÖK'ü kaldıracağım." Neden? Çünkü 28 Şubat olmuştu çünkü başörtüsü mağduriyeti olmuştu çünkü sakal mağduriyeti olmuştu; insanlar giyim tarzlarından, yaşam tarzlarından dolayı üniversiteye gidemiyorlardı; bu bir mağduriyet yarattı ve siz de hemen YÖK karşıtı oldunuz. Sonra, iktidara geldiniz, iktidara yerleştiniz ve dediniz ki: "Ya, bu YÖK ne güzel bir kurum. Biz en iyisi bu YÖK'ü tahkim edelim; kendi ihtiyaçlarımıza göre, ideolojik bakışımıza göre yeniden yapılandıralım ve o çok hedeflediğimiz kindar ve dindar nesil yetiştirmede YÖK'ü seferber edelim." Ki bu yasa, aslında dindar ve kindar nesil yetiştirmenin yasasıdır. Bu yasa tasarısı, özgürlükçü düşüncenin, eleştirel düşüncenin, bilimsel düşüncenin akademiden tasfiyesinin yasasıdır. Bu yasa tasarısı, solcu, Alevi, Kürt, cinsel yönelimi farklı olan, yaşam tarzı farklı olan gençlerin üniversiteden, akademiden tasfiyesinin yasasıdır. Çok açık ve net söyleyelim: Bu yasa, bir fişleme yasasıdır; bu yasa, şahsımın devletini, şahsımın hükûmetinin üniversitesini yaratma yasasıdır değerli arkadaşlar. Onun için, bizim bu yasaya kökten karşı olduğumuzun altını çizmemiz gerekiyor.
Şimdi, normal koşullarda üniversiteler özerktir; eğitimlerini, kendi işlerini özgün ve özerk yapmaları gerekir ama sizde öyle bir anlayış var ki ülkeyi tek adamla yönetiyorsunuz ya, bu bile size yetmiyor değerli arkadaşlar. Bu ülkede birkaç tane çok iyi üniversite var, birkaç tane gerçek anlamda bu ülkedeki akademik bilgiyi üreten mekân var, üniversite var ama siz onlara bile tahammül edemiyorsunuz. Neden? Çünkü sizden değiller. İşte en temel örneklerden biri, Boğaziçi Üniversitesi. Siz, Boğaziçi Üniversitesine kayyum atadınız; seçilmiş değil, atanmış bir rektörle hâlihazırda Boğaziçini yönetmeye çalışıyorsunuz ama daha vahim bir şey söyleyelim: Oradaki en temel hakkını kullanan gençleri, öğrencileri de cezalarla yıldırmaya çalışıyorsunuz. Ya, şöyle bir şey olabilir mi? Sadece protesto hakkını kullandığı için, sadece üniversitedeki atanmış rektörü istemediği için siz, oradaki öğrencilere yaklaşık... Üç yüz yıl mıydı? Yanlış söylemeyeyim ama...
HÜDA KAYA (İstanbul) - Üç yüz yirmi beş yıl.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Evet, 1 sanık için yirmi beş yıl ama toplamda 14 öğrencinin yargılandığı davada savcı yüzlerce yıl hapis cezası istiyor. Niye, biliyor musunuz? Naci İnci'nin makam aracının önüne çıkmış öğrenciler, makam aracının geçişini engellemişler. Bu neymiş? Bu, hürriyeti tahdit suçuymuş; bu, alıkoyma suçuymuş. Ya, Allah aşkına, biz Halkların Demokratik Partisinin milletvekilleri olarak akşama kadar sokaklardayız, eylem yapmak istiyoruz, bizi kuşatıyorsunuz. Bu bir hürriyeti engelleyici suç değil midir? Bizim ulaşım hakkımızı engelliyorsunuz, araçlarımızın önüne polis barikatları çekiyorsunuz, cenazeye katılmamızı engelliyorsunuz milletvekili olarak. Bunlar suç değil mi, bunları bir suç olarak görmüyor musunuz? Ya, ne kadar hassassınız(!) Kendi adamınıza, kendi yandaşınıza gelince en demokratik protesto hakkını suç olarak ifade ediyorsunuz ama bu ülkedeki Parlamentoda bulunan milletvekillerine yönelik hiçbir uygulamaya yönelik tek bir söz kurmuyorsunuz. Bu sizin çifte standardınızın ve özgürlük anlayışınızın da sınırlarını gösteriyor aslında ama daha önemli bir şey var değerli arkadaşlar: Bununla da kalmıyor, siz üniversiteleri aslında boş kurumlar hâline getirmek istiyorsunuz çünkü siz düşünen insan istemiyorsunuz. Bakın, ülkenin dört bir yanında üniversite açtınız, nereye gitsek üniversite var, nereye gitsek üniversite var. Niye açıyorsunuz bu kadar üniversiteyi gerçekten merak ediyoruz. Çünkü siz üniversiteleri o şehirdeki -tırnak içinde- bir kalkınmanın, bir istihdamın, bir nüfus artışının aracı olarak görüyorsunuz ya! En küçük ilçeye üniversite yapıyorsunuz, hiçbir akademik kadrosu yok, hiçbir bilimsel donatısı yok, hiçbir laboratuvarı yok, üzerine tabelayı yapıştırıyorsunuz, adına da "üniversite" diyorsunuz. Ya, bu kadar kolay üniversite açılıyorsa dünya âlem niye bu kadar hızlı üniversite açmıyor?
Her yere üniversite açtınız ve bu ülkedeki üniversite mezunu insanlar işsiz, mezun olan her 10 öğrenciden 4'ü işsiz. Türkiye, en yüksek genç işsizlik rakamlarının olduğu ülkelerden biri hâline geldi. Neden? Çünkü siz her yere üniversite açtınız ve bununla da övünüyorsunuz. Peki, bu gerçekten doğru mu? Hayır, tabii ki değil, çoğu tabela üniversite ve çoğu gerçek anlamda hiçbir üniversite vasfını taşımıyor. Bu arada, üniversite vasfı taşıyanları da tabii ki siz ortadan kaldırmaya da devam ediyorsunuz değerli arkadaşlar.
Diğer bir mesele, en önemli şeylerden biri; şimdi, bir disiplin yönetmeliği getirmişsiniz. Bu yönetmeliği gerçekten özel olarak vurgulamak istiyorum çünkü bu, bir 12 Eylül zihniyetinin ideolojik olarak kimin tarafından devam ettirildiğinin kanıtıdır. Siz yani AKP Hükûmeti 12 Eylülün ideolojik devamcısısınız, bu kadar açık ve net; çıkın bunu itiraf edin çünkü eğer öyle olmasaydınız tam da cuntacıların yaptığı gibi getirip bu disiplin maddelerini buraya, bu kanuna yazmazdınız, yazamazdınız ama böyle olduğunuz için yazdınız.
Şimdi, birçok şey var, bu maddeyle düzenlenenlere hızlıca, madde madde değinip daha sonra disiplin yönetmeliğini ifade etmek istiyorum.
Burada maddeyle Yükseköğretim Kalite Kuruluna uzman personel istihdamı var. Madde 2, disiplini düzenliyor. Madde 3, vakıf yükseköğretim kurumlarındaki vakıf senedi meselesini düzenliyor. Madde 4, 50/d kadrosunda bulunanların 33/a kadrosuna geçirilmesini düzenliyor, 33/a maddesine geçirilmesini düzenliyor.
Yine, bazı yükseköğretim kurumlarının adını değiştirmek istiyorsunuz. Niye değiştiriyorsunuz? Hiçbir gerekçesi yok. Biz Komisyonda da sorduk özellikle -ki YÖK Başkanı da "Evet, biz soruşturma başlattık bazı üniversiteler için." dedi, bunu itiraf etti- "Adı bazı yolsuzluklara karışmış, hâlihazırda bu soruşturmalar tamamlanmadan niye adını değiştiriyorsunuz?" sorusunu sorduk. "Ya, üniversite öyle talep etti." dedi. Şimdi "Her talebe siz yanıt oluşturan bir iktidar mısınız? Niye böyle hukuksuz talepleri yanıtlıyorsunuz, niye soruşturma sürecini beklemiyorsunuz? İsim değiştirerek kimden neyi kaçırmaya çalışıyorsunuz?" soruları hâlihazırda ortada duruyor.
Yine, 7'nci maddeyle Millî İstihbarat Akademisi kurulmasını söylüyorsunuz. Onu da söyleyelim değerli arkadaşlar, şimdi, her yere akademi kuruyorsunuz. Bu arada, bu "akademi"yi de bizden öğrendiniz, söyleyelim. Bizim akademilerimizi kriminalize ettiniz, kapattınız siyaset akademilerimizi; şimdi, geldiniz, Diyanet Akademisi kuruyorsunuz, bilmem ne akademisi kuruyorsunuz. En sonunda MİT'e akademi kuruyorsunuz. Niye? İstihbarat önemli çünkü bizi, muhalifleri nasıl fişleyeceksiniz! İstihbaratı akademik düzeye çıkarmak istiyorsunuz. Onu da anladık ama bir sorun var: Siz, yasanın hiçbir gerekçesini yazmamışsınız ya! Bir maddeyi koymuşsunuz, bir madde yazmışsınız oraya, ne niye kurduğunuz var ne nasıl kuracağınız var ne teşkilat yapısı var; en nihayetinde, bir yönetmeliğe atıfta bulunuyorsunuz ve Cumhurbaşkanlığına atıfta bulunuyorsunuz. Peki, yükseköğretim yönetmelikle düzenlenir mi? Yükseköğretim kurumlarının işleyişi yönetmelikle düzenlenir mi? Hayır, düzenlenmez. Bunu Komisyonda da sorduk ve uzun uzun... Bu konuda da en nihayetinde MİT'ten gelen yetkili "Kanunu biz yazmadık, biz yazsaydık düzgün yazardık. Maalesef, biz yazmadığımız için böyle oldu." dedi. Bu da sanırım bir hakikate işaret ediyor.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) - Komisyonda izah ettik ama hâlâ anlamamışsınız.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - 8'inci madde ise Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesine dair. Değerli arkadaşlar, bu da yine Anayasa Mahkemesinden dönen bir şey. Daha önceden bununla ilgili yine Komisyonda ciddi tartışmalar olmuş ama siz denetleme mekanizmasını kurmadan bunu kurdunuz ve bugün geldiğinizde, yeniden bir düzenleme yapmakla karşı karşıyasınız.
Yani sonuç olarak her seferinde başa dönen, her seferinde yasama faaliyetinin niteliksizliğine katkı sunan bir süreci yaşıyoruz. Neden? Çünkü siz gerçekten bu alanın bileşenlerinin, bu ülkedeki demokratik muhalefetin, bu ülkedeki sendikaların görüşünü alarak yasa yapmıyorsunuz; Parlamentoda grubu bulunsun bulunmasın bütün milletvekillerinin katkısına yasaları açmıyorsunuz, onun için de sürekli hata yapıyorsunuz ve sürekli olarak dönüp dolaşıp biz de aynı şeyleri konuşmak durumunda kalıyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, en önemli madde 2'nci madde. Şimdi, burada -Komisyon aşamasında da söylediler- dediler ki: "Biz uyarı cezasını çıkardık -ne kadar özgürlükçüyüz- artık en alt sınırdaki cezayı vermiyoruz." Ve bunu bir özgürlükçülük olarak ifade ettiniz. Onun yerine eğitim öğretimden çıkarma cezasını kaldırsaydınız vallahi biz sizi alkışlardık, derdik ki: "Çok özgürlükçüler çünkü eğitim öğretimden çıkarma cezasını kaldırmışlar." Uyarı gibi bazı gerçek anlamda aslında uyarıcı olması gereken alt sınırdaki bir cezayı kaldırarak özgürlükçü değil, cezada ne kadar katı olduğunuzu ortaya koymuşsunuz; suç-ceza ikiliğini aslında nasıl bütün topluma, bütün kurumlara dikte ettiğinizi ortaya koymuşsunuz ve bunu da "özgürlükçülük" diye pazarlıyorsunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, kınama cezasında örneğin "Yükseköğretim kurumu içinde izinsiz olarak bildiri dağıtmak, afiş veya pankart asmak..." Şimdi, ben Komisyonda da söyledim, vallahi, üniversiteye gidip afiş asmayanı, bildiri dağıtmayanı üniversiteden atmak lazım yani "Böyle üniversite öğrencisi mi olur?" demek lazım. İşin latifesi ama yani bir üniversite öğrencisi, üniversiteye gelmiş, hiçbir faaliyetin içinde yok, sadece kitap okuyor, sınıfa girip sınıftan çıkıyorsa ya, ben sorarım "Sen nasıl bir öğrencisin?" diye. "Hele biraz sosyalleş, biraz aktifleş, bu ülkeye dair bir fikir üret, bir düşünce kulübüne üye ol, bir felsefe kulübüne üye ol." derim. Şimdi, siz diyorsunuz ki herhangi bir derneğin, öğrenci derneğinin, herhangi bir film kulübünün, herhangi bir felsefe kulübünün afişini götürdüm, üniversitede bir yere astım; hop kınama cezası alıyorum. Niye? Rektör hazretlerine sormadığımız için. Her şeyi oraya sormamız gerekiyor. Ya da daha önemli bir şey, ben sigara içmek istiyorum, sigaraya dair zaten bir yasal düzenleme var ama siz onu bile getirmişsiniz, bu ceza uygulamasının içerisine koymuşsunuz.
Diğer bir kınama cezasının gerekçesi: "Sınavlarda kopyaya teşebbüs etmek." Ya, hadi, kopya çekmek anlaşılır bir şey de teşebbüs nasıl bir şey? Şimdi, teşebbüsü nasıl tespit ediyorsunuz? Ben bu soruyu tekrar sormak istiyorum sayın teklif sahiplerine de. Nasıl teşebbüs etti? Sağına bakınca mı ediyor, sola bakınca mı ediyor, 3 defa bakınca mı teşebbüs oluyor, nasıl bir teşebbüs? Burada da bilmiyoruz teşebbüs suçunu.
Evet, değerli arkadaşlar, sigarayı zaten söylemiştim, diğer bir şey: "Yükseköğretim kurumundan bir haftadan bir aya kadar uzaklaştırma cezası... Öğrenme ve öğretme hürriyetini engelleyici veya yükseköğretim kurumlarının işleyiş ve huzurunu bozucu eylemlerde bulunmak..." Şimdi, "işleyiş ve huzurunu bozucu eylemler..." Şimdi, siz, eğer bu Meclisin İç Tüzük'ünü değiştirseniz; örneğin, benim oradan, burada, kürsüde bulunana sataşmamı "işleyiş ve düzeni bozmak" olarak nitelendirebilirsiniz. Bu durumda, bir öğretmen, bir hoca ders anlatırken oradaki öğrencinin bir latifesi de "işleyiş ve huzuru bozmak" olarak anlaşılabilir mi? Hocanın takdirine bağlı, pekâlâ da anlaşılabilir. Yani burada huzuru bozmayla ilgili somut nasıl bir olay var? Hiçbir şey yok. Gürültü yapmak mı, türkü söylemek mi, bağırmak mı, slogan atmak mı; hangi maddi, somut olay huzuru bozmaya giriyor? Buna dair de bir şey koymamışsınız ama getirmişsiniz, buraya koymuşsunuz.
Yine, "Yükseköğretim kurumu personeli veya öğrencilerini tehdit etmek..." Bu da çok muğlak, tehdit suçunu nasıl işleyecek? Nedir mesela? Yan bakmak tehdit suçuna girer mi?
AHMET ÖZDEMİR (Kahramanmaraş) - Ceza Kanunu'nda tanımlanıyor ya.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - O zaman oraya atıf yapacaksınız; bu, disiplin hükmü.
AHMET ÖZDEMİR (Kahramanmaraş) - Gerek yok ki.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Hayır, o zaman oraya atıf yapacaksınız. Siz bir disiplin yönetmeliğine Ceza Kanunu'nun kurallarını koyarsanız o, bir mahkeme sürecini gerektirir; öyle olmaz, öyle olmaz Sayın Vekilim.
Diğer bir şey: "Disiplin soruşturmalarının usulüne uygun bir şekilde yürütülmesini engellemek..." Ne yapacak? Örneğin, disiplin komisyonuna, oluşturulan komisyona geç gelmek; örneğin, orada sorulan bir soruya -deyim yerindeyse- birazcık tiye alarak cevap vermek bu süreçlere girer mi? Mesela, bütün bunların her birisi muğlak ve hepsi çok bildiğimiz o 657 anlayışına dayanıyor yani takdir yetkisine. E, bu ülkedeki takdir yetkisini idarenin kimin lehine kullandığını bilmiyor muyuz biz? Siz takdir yetkisini kullanarak barış için akademisyenleri atmadınız mı? "Kurum kanaati" diye hâlihazırda barış için akademisyenler kürsülerinden, öğrencilerinden uzaklaştırılmadılar mı? Onun için, buradaki takdir yetkisinin öğrenci lehine kullanılmayacağını ifade etmemiz gerekiyor.
En önemli şeylerden biri: "Yükseköğretim kurumundan bir yarıyıl için uzaklaştırma..." Bunun da gerekçesinde şöyle deniliyor: "Yükseköğretim kurumlarında işgal ve benzeri fiillerle yükseköğretim kurumunun hizmetlerini engelleyici eylemlerde bulunmak." "İşgal"i anladık da "benzer fiil" ne? Buradaki "benzer fiil" kavramının da çok muğlak olduğunu ifade etmemiz gerekiyor değerli arkadaşlar. Bütün bunlar "demirbaş eşya ve benzeri malzemeyi tahrip etmek" vesaire vesaire... Yani ne bulduysanız koymuşsunuz ve demişsiniz ki: Öğrenci nefes almasın. Çok açık ve net.
Ama bizim açımızdan en önemli olana gelmek istiyorum değerli arkadaşlar: "Yükseköğretim kurumundan çıkarma" cezası. Evet, bu cezayı da düzenlemişsiniz ve iki temel maddesi var bunun, en önemlilerinden biri: "Mahkeme kararıyla kesinleşmiş olmak kaydıyla suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, böyle bir örgütü yönetmek veya bu amaçla kurulan örgüte üye olmak." Şimdi, bu tamam, mahkeme kararı var, çıkardınız. Peki, 2'nci bent değerli arkadaşlar: "Suç işlemek amacıyla kurulan bir örgüte üye olmamakla birlikte, örgüt adına faaliyette bulunmak veya örgüte yardım etmek." Nasıl oluyor? Mesela bunun sınırı nedir? Çok konuştuk değil mi Sayın Başkan, siz de oradaydınız? Şimdi, buradaki "üye olmamakla birlikte, örgüt adına faaliyette bulunmak"ın sınırını nasıl bir disiplin kurulu belirleyecek? Yani kim buna karar veriyor ya da hangi örgüte yönelik nasıl bir fiil olduğuna siz ceza mahkemesi misiniz ki disiplin kurulu olarak buna karar veriyorsunuz? Yetmiyor, bir de bunun sonucunda, kendinizi mahkeme yerine koyuyorsunuz, o insanın bütün öğretim hayatını yok edecek bir karara imza atıyorsunuz. Ya, bu kabul edilebilir bir şey mi şimdi? Hani, gerçekten vicdanınıza seslenmek istiyorum ya, ortada bir mahkeme kararı yok, bir örgüt yok, siz diyorsunuz ki: "Tamam, sen örgüte üye değilsin." Ee? "Örgüt adına afiş astın." Senin örgüt anlayışınla mahkemenin örgüt anlayışı bir mi? Değil. "Orada da bir atıf yapın." dedik, "Düzenleme yapın." dedik ama onu da yapmadınız, olduğu gibi buraya getirdiniz, yerleştirdiniz.
Diğer bir mesele -zamanım çok az kaldı ama- en nihayetinde şu: 50/d'yle ilgili düzenleme yapıyorsunuz. Şimdi, yükseköğretimde de bütün hizmetlerde de güvenceli istihdam esastır değerli arkadaşlar. Siz türlü türlü istihdam biçimleri yaratıyorsunuz, sonra o güvencesiz bir istihdamdan bir başkasına geçirince de "Müjde! Müjde! Müjde!" diye slogan atıyorsunuz. Ya, Allah aşkına, zaten 50/d'yle istihdam diye bir şey yok ki, siz bunu defakto yapıyorsunuz, şimdi 33/a'ya geçirdik diye de "Müjde!" diyorsunuz. Tamam, 50/d kadrosunu feshedin arkadaşlar, bir daha 50/d'yle kadro almayın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Peki, tamamlayın.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - O zaman biz size inanalım, diyelim ki: "Evet, siz daha güvenceli, kısmen üç yıllık gibi bir süreyi kapsayan 33/a üzerinden istihdam ediyorsunuz." Ama öyle bir şey yok. 50/d'ye devam ediyorsunuz, geçici bir aktarım yapıyorsunuz.
Bu arada, 2018 ile 2022 yılları arasında 50/d'de çalışmış ama bir şekilde ilişiği kesilmiş bine yakın insanı da mağdur ediyorsunuz. Bakın, "Bin kişi için düzenleme yapın." dedik, Komisyonda dediler ki: "Bu, açıktan atamaya girer." Açıktan mı atarsınız, kapalı mı atarsınız, ortadan mı atarsınız bilmiyoruz ama bu insanlar mağdur, mağdur yani. "Bu insanları atayın, bu insanların mağduriyetini giderin." dedik, bunu da yapmadınız.
Sürem bitiyor, son olarak şunu söyleyeyim: Yasaklarla, engellerle, üniversitenin olmadığı bir coğrafyada özgür düşünce olmaz. Özerk üniversite olmazsa demokrasi olmaz, demokrasi olmazsa insan hakları olmaz, evrensel değerler olmaz. İstibdat rejimine son! (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)