GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:57
Tarih:01.02.2023

CHP GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; YÖK yasa önerisi üzerine söz almışken öncelikle anayasal bilgi kirliliğini önlemek adına, daha doğrusu, anayasal bilgilenme adına bir ön sorunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu metin, 1982 Anayasası, Resmî Gazete'de yayımlandığı biçimde ciltlenmiş hâli. Bu metin yaklaşık 20 kez değişiklik geçirdi ve değişikliklerle metin karşımızda fakat bu metin yürürlükte, kırk yıldır yürürlükte ve hiçbir zaman yürürlükten kaldırılamadı, 15 Temmuz gecesi hain darbe girişimi bile yürürlükten kaldıramadı. O nedenle, bunun sürekliliğini, burada yazan hükümlerin sürekliliğini kabul etmemiz gerekiyor burada içtiğimiz ant adına, bunu bir ön bilgi olarak sizlerle paylaştıktan sonra.

3 konu öne çıktı bu yasa önerisi görüşmesinde Anayasa Mahkemesi kararı ve Anayasa'ya uygunluk bakımından. YÖK Başkanı buradaydı, şimdi yok galiba; Türk-Japon Üniversitesi Rektörü vardı, yok burada; MİT temsilcisi vardı, burada, teşekkürler. Orada da teşekkür etmiştik, hepsi vardı ama burada bulunmayışları ciddi bir eksikliktir. Acaba YÖK Başkanı ve Türk-Japon Üniversitesi Rektörü "Nasılsa bizim hazırladığımız teklif, Meclise önerdiğimiz metni virgülüne bile dokunmadan onaylayacak vekiller oradalar, bizim gelmemize gerek yok." diye mi burada bulunmadılar? Bunu sormakta yarar var. Şimdi, bu üçü yani üç konu; birincisi Anayasa'ya uygunluk konusu. Anayasa Mahkemesinin iptal etmiş olduğu, yönetmelikte düzenlenmesi nedeniyle iptal etmiş olduğu disiplin hükümlerinin yasaya geçirilmiş olması birinci konu, 2'nci madde bu. İkinci konu, MİT akademisi konusu, madde 7; ve üçüncü konu, Türk-Japon Üniversitesinin, yine, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olması, Anayasa madde 169 açısından yarattığı sorun.

Şimdi, birinci konu şu: Yönetmelikte düzenlenen konunun yasayla düzenlenmesi gerekir. Bu, normlar hiyerarşisi açısından şeklî bir konu fakat Anayasa Mahkemesi bununla yetinmiyor, Anayasa Mahkemesi içeriğe de bakıyor yani yasa, yasal düzenleme hukuk devletinin temel gereklerine uygun mu, özellikle hukuki güvenlik ilkesi açısından anlaşılır mı, açık mı, net mi, nesnel mi buna bakıyor. Bu nedenle, diyor ki Anayasa Mahkemesi: "Bu çerçevede, disiplin cezasını gerektiren eylemin gerçekleşmesi durumunda bir disiplin cezasının verilebileceği öngörülmekle birlikte bu ölçütün disiplin cezasının muhatapları açısından yeterli bir hukuki güvence sağlamadığı açıktır."

Şimdi, diğer paragraflara girmiyorum zamansızlık nedeniyle fakat getirilen yasaya aktarılan maddeler, ögeler, aslında Anayasa Mahkemesinin hukuk devleti ve hukuk güvenliği adına yaptığı belirlemeleri karşılamıyor, karşılamıyor birçok öge. Birinde "Mahkeme kararıyla kesinleşmiş olmak..." diyor ama diğerlerinde "Suç işlemek amacıyla kurulan bir örgüte üye olmamakla birlikte, örgüt adına faaliyette bulunmak veya örgüte yardım etmek,..." Bir başkası, "Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri başkalarına vermek..." Bir başkası, "Cinsel davranışlarda bulunmak..."

Şimdi, siz eğer öğrencinin üniversiteyle ilişkisini kesecekseniz -ki öğrenim hakkından yoksun kılıyorsunuz- o zaman onu da mahkeme kararına bağlamak durumundasınız. Bu, kesinlikle ve açıkça Anayasa'ya aykırıdır, böyle bir yaptırım uygulayamazsınız. Şimdi, bu nedir? Anayasa Mahkemesi kararlarına baktığımız zaman ve bu yeni düzenlemeyi Anayasa ışığında okuduğumuz zaman, Anayasa madde 13, ölçülülük ilkesi açısından Anayasa'ya aykırılık yaratıyor ama yalnızca bu değil, 42'nci maddede, 130 ve 131'inci maddelerde buna denk düşen sınırlama nedenleri var mı, bunlara da bakmak gerekir. Bu itibarla, Anayasa'nın bu belirttiğim 3 maddesi çerçevesinde, bu şekilde, özellikle okulla, üniversiteyle ilişkisinin kesilmesine dair yaptırımlar Anayasa'ya aykırıdır. Şöyle bir görüş öne sürüldü: "Gitsin, mahkeme kararını getirsin." İşte, bu görüş aslında suçsuzluk karinesi kuralına yani "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz." temel kuralına, anayasal kurala kesinlikle aykırıdır. "Git, mahkemeden aklan gel." Hayır, böyle bir kural geçerli değildir; hele hele 21'inci yüzyılda, bu, bin yıl geride kalmış bir kuraldır. Nasıl ki Anayasa Mahkemesi iptal etmiştir, Anayasa'ya açıkça aykırıdır... "Peki, düzenliyoruz, Anayasa Mahkemesine gidin siz, yeniden iptal ederiz." Hayır, böyle bir anlayış geçerli değildir, olamaz. Bu bakımdan, bunu ciddi bir biçimde gözden geçirilmesi ve bizim vereceğimiz, verdiğimiz önergelerin kabul edilmesi gerekir, diliyoruz bu kabul edilecektir; edilmemesi durumunda tabii ki yaptırım mekanizması işletilecektir. Ama buradaki sorun şu: Öğrencilerin fikrî alanına tecavüz edilmemesi gerekiyor. Öğrencilerin özgürlükleri bizatihi ifade özgürlüğünün toplu kullanımına denk düşen özgürlüktür; slogan atmaktır, afiş yapıştırmaktır, boykot etmektir, yürüyüş yapmaktır. Burada fizik ile fikir bitişik hâldedir. Bu itibarla, eğer öğrencilerin bu şekilde yaptırıma tabi tutulması söz konusu ise öğretim üyelerinin kıyımını, kuşkusuz, anlamak mümkün değildir ama tamamen fikrî temelde kıyıldıklarını burada dile getirmek gerekir. Nasıl? Tam tamına bu şekilde çıkarılan 30 kararnameyle; bu kararname örneğin 686 sayılı Kararname'dir, burada 5.560 kamu görevlisinin, 330 öğretim üyesinin adı var.

Sayın vekiller -YÖK Başkanı olmadığı için söylüyorum- burada 6 bin öğretim üyesi bu kararnamelerle, gece yarısı kararnameleriyle gerekçesiz bir biçimde atıldılar; 6 bin öğretim üyesi. 60 öğretim üyesi suçlu olsun, 600'ü suçlu olsun, bini suçlu olsun; peki, 5 bin öğretim üyesi suçsuz ise ki bunlar yargılanmadan sırf siyasal iktidarı desteklemedikleri için görevlerini... Bakın, bu kadar öğretim üyesiyle 4 Anadolu Üniversitesi, 6 Boğaziçi Üniversitesi, 10 Muş Alparslan Üniversitesi, 20 Şırnak Üniversitesi kurulabilirdi. Böyle bir ortamda biz yükseköğretimin sorunlarından söz ediyoruz; 6 bin öğretim üyesinin gece yarısı kararnameleriyle kıyıma uğratıldığı ve dünya üniversiteler tarihinin, dünya hukuk tarihinin en büyük toplu kıyımının yapıldığı bir ortamda ve mahkemeler tarafından aklanmış olan bu öğretim üyelerinin de görevlerine iade edilmediği bir ortamda. Dolayısıyla, öğretim üyelerinin fikir özgürlüğünün tanınmadığı bir yerde yine de öğrencilere fikir özgürlüğünün ve eylem özgürlüğünün tanınması için sonuna kadar mücadele etmemiz gerekir çünkü Türkiye'de bir gün üniversiteler de özerk ve özgün olacaklardır.

Şimdi, Türk-Japon Üniversitesine gelince, 169'uncu madde, Anayasa'nın özellikle ormanların korunmasına dair maddesi çok korunaklı bir madde, bizim de yetkimizi sınırlayan bir madde ama yeniden ona dokunuyor, aykırılık giderilmiş değil; bu konuda da dikkatinizi çekmek isterim.

Millî İstihbarat Akademisine gelince, Anayasa madde 132 sayım yoluyla istisnaları belirtiyor. Sayım yoluyla istisnalar yeni istisnalar üretmez ve Anayasa madde 132 sayım yoluyla iki kuruma istisna tanıyor: Bir, Türk Silahlı Kuvvetlerine; iki, Emniyet teşkilatına. Dolayısıyla, böyle bir kuruluş eğer benzeri bir kuruluş ise o zaman ya Millî Savunma Üniversitesi içerisinde bir birim kurulabilir ya da Polis Akademisi içerisinde. Ama ayrı bir kurumun kurulması Anayasa tarafından mümkün değildir; buna dikkatinizi çekmek isterim.

Şimdi, burada tabii ki popülist iktidarlar çoğulcu demokrasiye ve Anayasa'nın bağlayıcı hükümlerine genellikle düşmandırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan.

İstisnai de olsa bazı devlet başkanları anayasa mahkemelerine "Görevlerinizi yapıyorsunuz, bizim işlemlerimizi iptal etmekle birlikte görevlerinizi yapıyorsunuz." diye teşekkür ederler, Nelson Mandela bunun bir örneğidir ama buna karşılık mesela İsrail'de iktidar partisi ortağı bir partiye mensup milletvekili Moti Yogev, yüksek mahkemeye, özellikle Filistinlilerin haklarını savunan yüksek mahkemeye "Buldozer gönderelim." demiştir.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bizde de var.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Tabii ki bizdeki durumun ne olduğunu belirtmeye gerek yok. Mandela mı Moti mi, hangisi; artık bütün vekillerin malumudur. Bu bakımdan, biz yine Mandela'ya yakın olalım, yakın duralım içtiğimiz ant üzere, yoksa Anayasa Mahkemesine gidip...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Bu çözüm değildir, kesinlikle içtiğimiz anda aykırıdır.

Teşekkürler. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)