| Konu: | Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 58 |
| Tarih: | 02.02.2023 |
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli halklarımız; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bu Yükseköğretim Kanunu Değişiklik Teklifi yani YÖK kanunu teklifi aynı zamanda şöyle bir gerçeği daha karşımıza çıkarıyor: Uzun yıllardır, neredeyse kırk senedir üzerinde tartışılan bir meselenin yani bu yükseköğretim kurumlarının üzerine, YÖK'ün üzerine bir mercek tutmamıza neden oluyor. Peki, bu ne demek? Bu, şu demek değerli arkadaşlar: Şimdi, özgür ortam olarak değerlendirilen üniversitelerin üniversite olabilmelerinin temel yolu ifade özgürlüğüdür. Şu anda Türkiye'de en temel sorun ifade özgürlüğü meselesidir.
Bakın, bu ülkede, yıllardır, bu Terörle Mücadele Yasası nedeniyle insanlar kendi düşüncelerini ifade edemiyor. Üniversitelerde özgür ortam olmadığı için üniversite olmaktan çıkmış olan kurumlardan bahsediyoruz.
Bakın, Anayasa'nın, bu cunta anayasasının 26'ncı maddesi neyi düzenliyor? Düşünce hürriyetini düzenliyor. Peki, bu düşünce hürriyeti Türkiye'de var mı? Maalesef yok; olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz.
Yine, bu Anayasa'nın 27'nci maddesi bilim ve sanat özgürlüğünü anlatıyor.
Bakın, bu AKP Hükûmeti, AKP iktidarı yirmi sene önce, iktidara geldiği aşamada özgürlükten bahsetti, düşünce hürriyetinden bahsetti ama yirmi yıllık sürecin sonunda ne oldu? Türkiye şu anda gerçek anlamda bir kıskaç altında ve bu kıskacın içerisinde özgür üniversite ortamının kalmadığı bir aşamayla biz karşı karşıyayız.
Bakın, bu Anayasa'nın yani cunta anayasasının 130'uncu maddesi YÖK'ü düzenliyor. Bu ne demek? Bu mevcut olan Anayasa hükmüyle üniversitelerin özerkliğini ortadan kaldıran bir mesele. Bütün üniversitelerin üzerinde şu anda bir kâbus gibi duruyor ve şu andaki iktidar da bundan nemalanıyor ve bunun mevcut olan hâlini daha da ağırlaştırmış durumda.
Üniversiteler, merdiven altı üniversiteler hâline geldi Türkiye'de. Bu da bu iktidarın süresinde oldu ve bu iktidar döneminde oldu. Diploma ticaretini yapan kurumlar hâline geldi üniversiteler. Yani sürekli diploma veriyor ve bu diplomalar sonucunda da gençlerin büyük bir kısmı şu anda işsiz, iş bulamıyorlar. Çünkü bu meseleyi, bu kurumları ticarethaneye dökmüş olan bir hâle geldi bu üniversiteler.
Yine, bu AKP Hükûmeti fabrika kurar gibi üniversiteler kurdu, fabrika kurar gibi. Aynı zamanda ne yaptı bununla birlikte paralel olarak? Cezaevlerini üretti bu ülke. Bu iktidar bir taraftan üniversite kuruyor, yanı başında da aynı zamanda cezaevlerini kuruyor; paralel şekilde giden bir olaydan bahsediyoruz. Yani ezcümle, bu ülkede özgürlük kalmadı, bu ülkede üniversite özgürlüğü diye bir şeyin kalmadığını sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Bütün bu kısıtlamalar varsa akademik özgürlükten bahsetmek mümkün müdür? Asla mümkün değil. Bakın, Körfez ülkeleri yani bu Basra Körfezi'nden Fas'a kadar, Türkiye'nin de içinde bulunduğu bölgenin hiçbirinde düşünce hürriyeti yok, düşünce özgürlüğü yok. Düşünce özgürlüğünün olmadığı bir ortamda üniversitelerde özerklikten bahsetmek mümkün müdür? Asla mümkün değildir. Bir üniversitenin kapısına, bir üniversitenin tabelası olarak "üniversitedir, üniversite özerk kurumdur" diye yazmakla o kurum üniversite olamaz, özerklik statüsünü de elde edemez çünkü mevcut olan hâl, şu anda ülkede yüzlerce, binlerce insan cezaevinde özgürlükleri kısıtlanmış durumda. Bu insanların cezaevlerinde olmasının nedeni düşünce hürriyetinin olmayışıdır. Bakın, bu ülkede neler yapıldı? Bu ülkede son yıllarda çok ciddi bir şekilde kıyıma gidildi. Bakın, 6 bin öğretim görevlisi işinden edildi. Buna karşı duran, buna karşı ses çıkaran herhangi bir üniversite oldu mu? Olmuyor. Neden olmuyor? Çünkü olduğu zaman da ertesi gün cezaevinde buluyor kendisini. Dolayısıyla siz "özgür üniversite ortamı" diye, önünde özellikle "üniversite" yazıyor diye bunda bir özerklikten bahsedemezsiniz ve getirmiş olduğunuz tablo olarak da Türkiye'nin önünde çok karanlık bir tablo üretmiş durumdasınız.
Bir mesele daha var değerli arkadaşlar, bakın, dünyanın dört bir tarafında Türkiye'de yaşanan bir mesele var ve can yakıyor bu mesele; Kürt sorunu. Peki, bu üniversitelerin herhangi birinde bu Kürt sorunuyla ilgili bilimsel bir veriye rastlıyor musunuz? Rastlayamazsınız. Neden rastlayamazsınız? Çünkü rastladığınız andan itibaren...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
ABDULLAH KOÇ (Devamla) - Kürt sorununu gündemine alan, Kürt sorunu üzerinde bilimsel olarak verilerle çalışma yapan 1 üniversite öğretim görevlisinden veya 1 tane üniversite kurumundan bahsedebilir miyiz? Asla bahsedemezsiniz. Ben size tarihî bir gerçeklikten bahsedeceğim. 1877'de Mülkiye yeniden yapılandırılıyor Osmanlı döneminde. Bakın, ilk 3 sınıfa idadi, son 2 sınıfa da ali yani yüksek bölümler deniliyor. Bakın, bu idadide ne var biliyor musunuz? Kürt tarihi var ve Kürdistan coğrafyası, Kürtlerin ekonomik ve toplumsal yaşamları var, bu okullarda okutuluyor. Mülkiye ve harp okullarında bu kitaplar basılarak dağıtılıyor. Bugün, bu koşullarda, Türkiye'de bu konuya değinen bir üniversiteden bahsetmek mümkün müdür? Asla. Neden? Çünkü istibdat dönemi var, çünkü mevcut olan bu iktidar Türkiye'de özgürlük ortamı bırakmadı. Ama yakındır, bunu halkımız bilsin. Bunların iktidarına da biz son vereceğiz.
Teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)